23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 22 ARALIK 2019 PAZAR [email protected] TASARIM: İLKNUR FİLİZ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Geçmişi hiç özlemiyorum Geçmişi hiç aramıyorum, hiç özlemiyorum. Geçmişin nesini özleyeyim ki? O günleri düşünüyorum, dünya kanlar içindeydi. İspanya iç savaşında kan gövdeyi götürüyordu. Franco zalim bir diktatördü. Ona karşı Cumhuriyetçiler seferber oldular, bütün dünyadan gönüllüler onlara katıldı ve Franco dünyaya kan kusturdu. O günleri mi özleyeceğim? Almanya’da dünyanın başına bela olan bir Hitler çıktı. Yıllar boyu önce Yahudilere, sonra da bütün dünyaya kan kusturdu. Hitler o zamana kadar benzeri görülmemiş zalim bir diktatördü. Çağdaş teknolojiyi kendi iktidarını güçlendirmek için kullandı. Önce Yahudileri yok etmeye kalktı, büyük bir ırkçılık politikası güdüyordu. Gazeteler her gün Yahudi kıyımı üzerine haberlerle doldu. Hitler, Almanya’da iktidarı güçlendirdikten sonra komşularına saldırmakla işe başladı. İlk başta Avusturya’yı ele geçirdi, sonra Çekoslovakya’yı, azdıkça azdı. Bütün dünya basını Hitler’in saldırılarını gösteren fotoğraflarla doldu. Her yerde kan, şiddet ve savaş fotoğrafları. Onları hiç özlemiyorum. Nazizm: Irkçı doktrin Derken İkinci Dünya Savaşı. Hitler bütün komşularına her türlü savaş aracıyla saldırıyordu. Fransızlar ve İngilizler Hitler’i durdurmak için Münih’te bir anlaşma imzaladılar. Uzlaşmayla Hitler’i frenleyeceklerini sanıyorlardı, hiç de öyle olmadı. Bir süre sonra yine kan gövdeyi götürdü. Gazetelerde günü gününe bu saldırı haberlerini izledik. Nazizm korkunç bir ırkçı doktrin yaratmıştı. Hitler bu ırkçı politikası ile hak hukuk dinlemiyor, uluslararası bütün anlaşmaları çiğniyordu. Bunları hiç özlemiyorum. Yanan, yıkılan kentler, yükselen dumanlar, hava bombardımanları, yerlerde ölüler, kıvranan yaralılar... Bunların özlemini çekmiyorum. Alman Orduları önce Belçika’yı, sonra Fransa’yı işgal ettiler. Hitler, bir zırhlı araç üzerinde Şanzelize’de boy gösterdi. Vichy’de bir kukla hükümet kuruldu. Başına İkinci Dünya Savaşı’nda büyük ün kazanmış bunak bir asker getirildi: Mareşal Petain. Naziler artık bütün Fransa’ya egemen olmuşlardı. Basında her gün Nazilerin savaş fotoğrafları ve sonu gelmeyen kanlı olaylar yer alıyordu. Yakalanıp kurşuna dizilen direnişçiler ve her türlü zulüm... Bunları özlemiyorum. Hitler’in Fransa’ya girmeden ev Bütün geçmişimde kanlı savaş anıları ve gazetelerde çıkan kanlı savaş resimleri var. Bunları hiç özlemiyorum. Avrupa ve dünyaya korku salan iki faşist lider Benito Mussolini ve Adolf Hitler. vel ne ölçüde Yahudi düşmanı olduğu bilinmiyordu. Her şey ondan sonra ortaya çıktı. Yahudilerin oturduğu mahallelere baskınlar düzenleniyor ve kadın, erkek, çoluk çocuk hepsi yerlerde sürüklenerek gara götürülüyordu. Gazeteler bu fotoğraflarla doldu. Ellerinde bavulları ile cılız erkekler, kucaklarında bebeleri ile zavallı kadınlar garda dehşet içinde bekleşiyorlardı. Basında her gün o olayları izledik. Korkunç bir insanlık dramı Yahudiler garlardan trenlere dolduruluyor ve Almanya’daki toplama kamplarına gönderiliyorlardı. Bunların en ünlüsü Auschwitz ölüm kampıydı. O kamplara girenler çıkmıyordu. Yahudiler kamplarda bir süre çalıştırıldıktan sonra diri diri ve teker teker fırınlara atılıyordu. Basına o sahneler de yansıyordu. Sonra pek çok roman yazıldı bu konularda. O haberleri ve fotoğrafları hiç özlemiyorum. Ama ne yapalım ki bütün tarih bu tür olaylarla dolu. Milyonlarca Yahudi öldürüldü ve yakıldı oralarda. Bu ne korkunç bir insanlık dramıydı. O günleri özlemiyorum. Almanlar bir yandan da Sovyetler’e saldırdılar. Alman askerleri her şeyi yaka yaka Moskova kapılarına kadar ilerlediler. Stalingrad’da acımasız bir savaş verildi. Ondan sonra da büyük yenilgi başladı. O resimleri bir daha görmek istemiyorum. İtalya’da ise durum başka türlü gelişiyordu. Ülkeye Mussolini’nin başkanlığında faşist bir rejim egemen olmuştu. Aynı ırkçı politika ve aynı saldırılar. Hitler’le Mussolini çok iyi anlaşıyordu. İkisi de otoriter ve ırkçı rejimden yanaydı. İtalyan faşistlerinin azgınlıklarını ve kanlı saldırı haberlerini basından izliyorduk; içimiz sızlıyordu. Bu böyle devam edemezdi. İtalya’da partizanlar örgütlendiler, direnişe geçtiler ve birçok yerde Mussolini’ye kan kusturdular. UNESCO’da çok sevdiğim bir arkadaşım vardı: René Caloz. Savaş yıllarında ayağında kayaklarla Alpler’i aşarak Kuzey İtalya’ya gidiyor ve oradan haber topluyordu. O bölgedeki partizanların başı, bir gün René Caloz’a şöyle demişti, “Yarın sabah kuzeyde şu köye git, sana çok iyi bir röportaj konusu çıkacak.” “Sabahleyin köye gittim, bir de baktım meydanda halk toplanmış haykırıyor. Bir boydan bir boya bir halat gerilmiş, üzerinde de sallanan iki ceset: Benito Mussolini ve sevgilisi Clara Petacci’nin cesetleri. Yanımdaki bütün filmleri o sahnelerle tükettim. Dünya o olayları benim çektiğim fotoğraflardan öğrendi” diye anlatır René Caloz. Artık savaşın sonu yaklaşmıştı. Bir süre sonra Hitler sevgilisi Eva Braun’la birlikte yaşamına son verdi. O konuda basında çıkan fotoğrafları hiç özlemedim. Japonlar teslim oldu Uzakdoğu’da savaş devam ediyordu. Japonlar direniyorlardı. Birdenbire bütün dünyayı sarsan bir haberle uyandık. Amerikalılar önce Japon kenti Hiroşima’yı, ardından da Nagazaki’yi atom bombaları ile yok etmişlerdi. Basında günlerce o fotoğrafları izledik. Korkunç felaket sahneleri. Yerlerde binlerce ceset ve kıvranan kadınlar, çocuklar, kolları kopmuş, yüzleri yanmış, can çekişen zavallılar. Amerikalılar bütün insanlık duy gularından yoksun bir halde iki kentte yaşayanların canlarına kıymışlardı. Hangi komutan bu emri vermişti? Milyonlarca insanı yok eden korkunç bir kıyım emri. Gazeteler haftalarca bu kentlerde can çekişen insanların resimleriyle doldu taştı. Bunları hiç özlemedim. Japonlar teslim oldu. Uzakdoğuda savaş bitti ama gazeteler haftalarca, aylarca o cinayetleri gözümüzün önüne serdiler. O günleri özlemiyorum. Derken dünyaya Soğuk Harp egemen oldu. İkinci Dünya Savaşı sona ermişti ama şiddet olayları birçok yerde sürüp gidiyordu. Yine basında her gün kanlı savaş resimleri. Şimdi direniş var Derken Kore Savaşı patlak verdi. Kore ikiye bölünmüştü. Bu savaş yıllarca sürdü. Ve basın Kore Savaşları’nın kanlı resimleriyle doldu, taştı. Onları da hiç özlemedim. Uzakdoğu’da Mao TseTung ülkeyi sömürgecilerden, yoksulluktan ve cahillikten kurtarmak için büyük bir yürüyüşe geçmişti. Sömürücüler Mao’ya karşı koyuyorlardı. Yıllarca süren iç savaş Mao’nun zaferiyle sona erdi. Çin sömürüden, cahillikten ve yoksulluktan kurtuldu. Bu işler kolay olmadı. Mao’ya karşı koyan kukla Çin Hükümeti’nin başkanı kendi ekibiyle Tayvan Adası’na sığınmak zorunda kaldı. Mao’nun zaferi, özgürlüğün ve insan haklarının zaferiydi. Uzakdoğu savaş resimleri de yıllarca gazetelerin birinci sayfalarını kapladı. Bütün geçmişimde hep bu kanlı savaş anıları ve gazetelerde çıkan kanlı savaş resimleri var. Bunları hiç özlemiyorum. Onların arkasından Vietnam Savaşı başladı. Ho Chi Minh adında bir vatansever, sömürgecilerin saldırılarına karşı koymak için halkı örgütledi, iç savaş yıllarca devam etti. Fransızlar orada perişan oldular. Onların desteklediği Bao Dai hükümeti iktidarı bırakmak zorunda kaldı. Ama Vietnam savaş resimleri yıllarca basından eksik olmadı. Şimdi bunlar yok. Yani ordular çarpışmıyor ama buna karşı başkaldırılar var, direnişçiler var, özgürlük savaşçıları var. Onlar tanksız, topsuz, uçaksız bir savaş veriyorlar. Bunun tek istisnası var: Suriye. O kanlı gelenek Kuzey Suriye’de yıllardan beri sürüp gidiyor. Bu olay bütün dünyanın lanetlediği bir istisna. Ne var ki dünya büyük savaş olaylarından kurtuldu. O savaşların özlemini çekmiyorum. Yaşasın barış, özgürlük ve insan hakları! İki olay üç açıklama Birinci olay, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün Gaziantep’te, Suriye ‘Tek bir merkezden yönetilemeyeceği’ belirtilmiş olan, onlarca şehirde milyonlarca insa Merkezli Haznevi Tarikatı’nın nın katıldığı ‘Gezi Protestoları’, düzenlediği bir toplantıda, ta söz konusu davaya göre, birile rikat liderinin elini veya omu rinin organizasyonu ve finans zunu öptüğü iddiası. man desteği ile gerçekleşti ve Bu konuda Gül’ün açıkla dava bunları bulup yargıladığı ması şöyle: iddiasında. “Milletvekili dahi değil Olayın üzerinden altı yıl geç ken seçim çalışmalarında yap mesi... mış olduğumuz, Peygam Daha önce aynı iddianın yar ber Efendimiz’in Kutlu Do gılanıp beraatla sonuçlanması... ğum programına katıldığımız bir Organizasyon veya finans programdı. manla ilgili hiçbir kanıtın bulun Bizim bu anlamda, bu çerçe maması... vede, Anadolu’nun her türlü in Herhangi bir örgütün varlığı sanıyla, her seçmenimizin bu nın gösterilememiş olması... konudaki çalışmalarında, bu ko Hiç önemsenmiyor. nuda tüm Anadolu’nun her ren Ortada bir suç olmadan nasıl giyle, her deseniyle, bu ülkenin suçlu olabileceği sorusu, sade her vatandaşıyla; düşüncesi, ya ce hukuk değil düz mantık açı şam tarzı, inancı ne olursa olsun sından da cevapsız kalıyor. bizlerin ortak değerleriyle hem 24 Aralık tarihinde dördün siyasi hem de insani anlamdaki cü duruşması yapılacak olan bu münasebetlerimiz ve etkinlikle dava: re katılmamız elbette söz konu İçerik ve uygulamalar açısın su olabilir. dan çok çarpıcı boşluklar, hata Ancak bu 2015, hatırladığım lar, haksızlıklar ve saçmalıklarla kadarıyla seçim öncesinde 7 dolu; sanıklar ve savunma avu Haziran öncesiydi ve milletve katlarından gizlenen ama med kili dahi değildim galiba... Öy yadaki manipülasyonlara servis le hatırlıyorum, dolayısıyla bunu edilen tartışmalı, çarpıtılmış en ifade etmek isterim.” formasyonla lekeli...” HHH HHH İkinci olay, Avrupa İnsan Sevgili okurlarım, devle Hakları Mahkemesi’nin sa te egemen olan adaletsizlik, lıverilmesine ilişkin 10 Ara haksızlık ve hukuksuzluklar, lık kararına rağmen Osman kuralsızlığa yol açar: Kavala’nın, hâlâ hapiste tu Kuralsızlık, saldırganlığı ve tulması. kaba kuvveti teşvik eder... Bu konuda Kavala’nın açık Saldırganlık ve kaba kuvvet, lamasının bazı bölümleri şöyle: çatışmaları körükler, yaygınlaş “Gerçekten de başıma gelen tırır ve derinleştirir... durum trajik diye tanımlanabilir. Bütün toplumsal ilişkiler, Eski bir Rus atasözü varmış bozulur, yozlaşır ve kabalaşır: (S. Zweig aktarıyor), ‘Hiç kimse Bırakınız nezaket ve terbiyeye dilenmeyeceğim, hapse girme uygun davranmayı, normal ileti yeceğim dememeli’ şeklinde! şim bile sürdürülemez olur! Ancak, umuyorum, hikâyenin Hem toplumsal hem de bi bundan sonrası trajik olmaktan reysel ruh sağlığımız için: çıkar... 1) Hukuk Devleti’nin yeniden ...Yargıyı siyasi amaçlar için kurulmasına... araçsallaştırma, bunun için ma 2) “Kuvvetler ayrılığının” yeni nipüle etmekten kaçınmama fik den tesisine... riyatının Gülenci olmayanların, Çalışmalıyız. hatta FETÖ’cülerle mücade Bizi düşman görenler, bize le edenlerin arasında da yaygın düşmanlık yapanlar ve/veya lık kazanıyor olmasından endişe bizim düşman gördüklerimiz, ediyorum. özellikle de cezalandırılması Aklıma 12 Eylül darbesinden nı istediklerimiz başta olmak sonra söylenen ‘Bizler hapiste kaydıyla: yiz fikirlerimiz iktidarda’ özdeyi “HER ZAMAN, HER YERDE, şi geliyor! HERKES İÇİN ADALET” ilke Yine de umutlu olmak için ne sini savunmalıyız. denler var...” Unutmayın, “Adalet istemek”, HHH kimse için “Suçsuzdur” ya da Aynı konuda ikinci bir açıkla “Suçludur” demek değildir: ma Kavala Davası’nın bir özeti Sadece herkes için “Temel ni yollayan Yasemin Bektaş’tan Hak ve Özgürlüklerin Korun geldi. Bazı bölümler şöyle: masını” ve “Adil yargılanma” “Devletin resmi kayıtlarında istemek demektir. 22 Aralık 1914’ün yıldönümünde Sarıkamış’tan Esarete... Bir trajedinin anatomisi! öZel tas ım c kupal ı ve f e altlığı www.cumhuriyetkitap.com.tr ‘ de! Satış Noktaları 2020 Masa Takvimi hediye! İstanbul Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 Şişli • 0212 343 72 74 Ankara Güvenevler Mah. Güneş Cad. No:8/1 Kavaklıdere • 0312 442 30 50 GAMZE AKDEMİR 1877’de, Artvin’in Yusufeli ilçesine bağlı Aşağı Hod köyünde doğan Tuğgeneral Ziya Yergök’ün, 1800 sayfa tutan ve Sami Önal tarafından kitaplaştırılan; ilk baskısı 2005’te, Remzi Kitabevi tarafından yayımlanarak sekiz baskı yapan anıları, “Sarıkamış’tan Esarete (19141920)”nin genişletilmiş 9’uncu baskısı Tarihçi Kitabevi tarafından yayımlandı. Anılar, Ziya Yergök’ün ilk elden tanıklığı ve değerlendirmeleri eşliğinde, yakın tarihin en ağır kayıplarının verildiği Sarıkamış Harekâtı’nda yaşananları tüm cepheleriyle ortaya koyuyor. Yaralanıp esir düştükten sonra alt yıl boyunca kamplarda verdiği yaşam mücadelesi, kaçış planları, dönüşte Batı Cephesi’ne asker sevkiyatında görev alması, savaş yıllarında gözlemlediği asker psikolojisi ve Orta Asya geleneksel yaşam biçimleri de tarihi detaylarla aktarılıyor. Tuğgeneral Ziya Yergök, Sarıkamış öncesindeki Köprüköy ve Azap Savaşlarından başlattığı anılarını, Sarıkamış’ta esaretten kurtulduktan çok sonra, 15 Temmuz 1933’te yazmaya başlamış. Sunuş yazısını kaleme alan Prof. Dr. Bingür Sönmez’in de vurguladığı gibi; yorumları hiçbir duygusallık ya da gereksiz suçlama ve hakaret içermiyor. Günahları, sevaplarıyla, eğrileri, doğrularıyla, nedenleri ve ağır sonuçlarıyla Sarıkamış ta yaşananları, asker ve sivil halkın dramını gerçekçi bir Tuğgeneral Ziya Yergök’ün anıları nasıl kitaplaştı? Tuğgeneral Ziya Yergök’ün yeğeni, CHP eski Adana Milletvekili avukat Ziya Yergök, “Tuğgeneral Ziya Yergök’ün Anıları Sarıkamış’tan Esarete (19141920)” adlı kitaba ilişkin görüşlerini şöyle dile getirdi: “Aile büyüğümüz Tuğgeneral Ziya Yergök, anılarını 6 yıla yaklaşan uzun esaret döneminde yazmış ve esir kampından firar ederken yurda dönüşte ge tirmesi için arkadaşına bırakmış ancak Rusların korkusuyla yakıldığı anlaşılan ve üç defter halinde toplam 1800 sayfa tutan anılarını emeklilikten sonra 1933’te, yeniden yazmış ve ailemizce de özenle muhafaza edilmiştir. Minnet ve saygıyla andığım sahaf ve araştırmacı yazar Sami Önal’a 2005 yılı başında bu defterleri götürdüm ve Sami beyin titiz ve özenli çalışması ile ‘Sarıkamış’tan Esarete’ kitabının ilk baskısı 2005 yılı sonunda Remzi Kitabevi’nden yayınlandı ve 8 baskı yaptı. Kitabın baskısının tükenmesi ve yakın tarihe ilgi duyan okurların isteği üzerine, Tarihçi Kitabevi, Sarıkamış Dayanışma Grubu Kurucu Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez’in, kitabın ruhunu çok iyi yansıtan harika ‘Sunuş’ yazısıyla ve yine Hocanın özel arşivinden yer alan fotoğraflarla genişletilmiş 9 uncu baskısını kısa bir süre önce yayımladı. Prof. Dr. Bingür Sönmez’e ve Tarihçi Kitabevi’ne, Nevin ve Necip Azakoğlu’na ailemiz adına içten teşekkürlerimi sunarım.” şekilde ortaya koyuyor. Şöyle ki: Kasım 1914... OsmanlıRus savaşı sürmektedir. Askerimiz Köprüköy ve Azap muharebelerinde başarı kazanmıştır. 22 Aralık 1914... Zaferlerin ardından ordumuz, o gün başlayacak ve Ocak ayının ikinci haftasında sonlanacak Sarıkamış Harekâtı’nda yakın tarihin en büyük felaketiyle karşılaşmak üzeredir. Enver Paşa’nın komutanlığında ger çekleşen Sarıkamış Harekâtında; 90 bin mevcudu olan ordumuzun önemli bir kısmı ya savaşta çarpışarak ya soğuktan donarak ya da tifüs ve zatürre gibi hastalıklardan şehit olur. Esir düşen askerlerimizin bir kısmı ise esir kamplarında yaşamını yitirir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle