23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 22 ARALIK 2019 PAZAR EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: İLKNUR FİLİZ YORUM Çocuktan al haberi Sekiz yaşlarında bir oğlan çocuğu annesinin yanında kıvranıyor, anne soruyor, “Ne oldu oğlum?” Çocuk yanıtlıyor, “Anne çişim geldi.” “Tamam gel şuradaki kahveye girelim, orada çişini yaparsın.” Oğlu birden ağlamaya başlıyor, “Hayır anne yapamam, çünkü okulda öğretilen tuvalet duasını unuttum, giremem.” Anne donup kalıyor. Aile anne, baba, iki çocuk, halalarının evine gitmişler. Yaşlı hala torunu yerine koyduğu bir kız bir erkek çocuğu görünce seviniyor, “Hadi bakalım bayram değil ama elimi öpüverin, bakalım size ne sürprizim var?” Sekiz yaşındaki kız hemen halanın elini öpüyor ama on yaşındaki erkek çocuk çekingen. Hala, “Ne oldu evladım neden elimi öpmüyorsun” diye soruyor. Çocuk, “Bana öğrettiler, kadınların elini tutarsam günaha girmiş olacağım. Hala sen de kadınsın!” Anne, baba ve hala donup kalıyorlar. Sekiz yaşındaki kız çocuğu ağlayarak annesine sarılıyor: “Anne ne olur beni seviyorsan beni öldür. Çünkü büyüyünce mutlaka günah işleyeceğim, cehennemde yanmaktan korkuyorum.” Kızına sarılan anne donup kalıyor. Anne oğluna sesleniyor, “Evladım, çabuk hazırlanıp odandan çık, okul servisine geç kalacaksın.” Oğlundan ses yok. Anne usulca kapıyı açıp odaya giriyor, oğlu namaz kılar gibi yerde ama sessizce ağlıyor. Anne soruyor “Evladım nen var ?” Oğlan ağlayarak annesine sarılıyor, “Anne ben duaları ezberleyemiyorum, namaz kılamıyorum, öğretmen zayıf verecek, bugün gitmesem olur mu?” Anne çocuğuna sarılıp, donup kalıyor. Aile, çocuklarıyla dışarı çıkmış, bir lokantada iskender yiyorlar. Küçük oğlanları çatalı sağ el eliyle tutmaya çalışıyor, et parçası çatala gelmiyor, çocuğun kucağına düşüyor. Çocuk ağlamaya başlıyor, “En güzel pantolonum kirlendi.” Anne soruyor, “Evladım sen solaksın neden sağ elle yemeye çalışıyorsun?” Çocuk annesine dik dik bakıyor, “Sen hiçbir şey bilmiyorsun” diyor, “Sol elle şeytan hükmediyor, sağda ise melekler var. Benim bu sağ eli mutlaka kullanmam gerekiyor. Yoksa hep günahım olacak, cehennemde zebaniler beni bekleyecek!” Anne, donup kalıyor. Çocuk babasına yalvarıyor, “Baba ne olursun bana bu uzun entariyi giydirme. Sokağa çıktığımda mahalle çocukları, ‘kız Muhammed ,kız Muhammed!’ diye benimle alay ediyorlar.” Baba oğluna bir şamar indiriyor, “Ulan sen kimin oğlusun, ailemizin yüz karasısın! Sen hoca olacaksın, ağaç yaşken eğilir, giyin hadi, başına da namaz başlığını tak, camiye gidiyoruz.” Oğlan ağlamaya başlıyor, baba daha da sertleşiyor, çocuğa zorla elbiseyi giydiriyor, başına takkesini takıyor ve sürükleyerek mahalleden geçiriyor. Oğlanın yüzü kıpkırmızı, babası yanında olduğu için mahallenin çocukları onun kızdırmıyorlar. Sessizce gidişini izliyorlar. 11 yaşındaki kız çocuğu koşarak annesine geliyor, “Anne ben kanıyorum, donum kanlanmış.” Anne, kızına şiddetli bir tokat atıyor. Kız şaşırıyor, “Ben ne yaptım?” Bu kez anne kızına sarılıyor, “Artık kadın oldun” diyor, “Çarşafa girmelisin.” O gün anne, kızıyla birlikte çarşıya çıkıyor, bir dükkânda kız, küçücük bedenine bol ve uzun gelen bir çarşafın içine giriyor. Aynaya baktığında korkuyor, sadece gözlerini görüyor. O gözler ölü balık gözleri. Anaokulunda yıl sonu gösterisi var. En büyüğü 6 yaşında olan kızlar ve oğlanlar ayrı bir odada kümelenmişler. Kızların sırtında dantelli uzun gelin elbiseleri, elbisenin beline kırmızı kurdele bağlanmış, başları sıkı sıkı örtülmüş ve örtünün üstüne dantelden duvak konulmuş. Oğlanlar uzun beyaz entari giymişler, başlarında takkeleri. Az sonra müzik çalıyor ve bir taraftan kızlar, öbür taraftan erkek çocuklar sahneye yürüyorlar. Sahneye geldiklerinde öğretmenleri tarafından onlara öğretilmiş bir ilahi okumaya başlıyorlar. Anneler, babalar çocuklarını çılgınca alkışlıyorlar. Ben ne anlatıyorum. Sadece ülkemin çeşitli yerlerinde pıtrak gibi biten din eğitimi ağırlıklı okullardan, çocukların hayal gücünü hesaba katmadan günah kavramını o küçücük beyinlere pervasızca işleyen öğretmenlerden söz ediyorum. Ben hiçbir şey katmadım, sadece duyduklarımı ve gördüklerimi alt alta yazdım. Ve 12 yaşından küçük çocukların din eğitimi almasının insan haklarına aykırı bir durum olduğunu belirtmek isterim. Çocukların mutluluğunu yok etmek,en büyük günah olsa gerek. 22 ARALIK 2019 SAYI: 34409 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:46 06:29 06:50 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:19 13:07 15:25 08:00 12:52 15:13 08:18 13:15 15:41 Akşam 17:46 17:34 18:01 Yatsı 19:13 18:59 19:24 Cumhuriyet’in unutulmaz başyazarı İlhan Selçuk, 14 Temmuz 1966 tarihli Pencere’sinden, Türkiye’nin 17 yıldır yaşadığı yozlaşmanın yolunu döşeyen aymazları uyarıyor, ihaneti sorguluyordu: Gazete sayfalarında bir liste dolaşıyor. İnsan avına çıkılmış Türkiye’de... Ya sömürmeye katılacaksınız, ya icabınıza bakılacak. Bir devlet makamında oturuyorsanız görünmez bir el altınızdan koltuğu çekiverecek, özel yerde çalışıyorsanız işinize son verilmesi çeşitli yollardan gerçekleştirilecek, siyasi hayatta iseniz hiç beklemediğiniz bir anda bir iftiraya uğramanız mümkündür. Ya satın alacaklar, ya avlayacaklar, ya çürütecekler. Bu konu üstünde bu kadar ısrarla durmamızın sebebi yakın geleceğimizde daha iyi anlaşılacaktır. Geçen yıl bir Amerikalı petrolcunun merkeze yazdığı gizli rapor ele geçirilip gazetelerde açıklanmıştı. O rapordaki tavsiyelerin başında Türkiye’deki milli petrol satışı kampanyası yürüten yöneticilerin değiştirilmesi gerekiyordu. Ve gene o raporda: “... Türkiye’deki petrolü millileştirme havasının sona erdirilmesini sağlayacak bir hükümet değişikliğinin sağlanması...” arzu ediliyordu. Bu arzular gerçekleşmiştir. Demirel iktidarı başa geçince Petrol Ofis Genel Müdür Muavini Özer Derbil’i, T.P.A.O. Genel Müdürü İhsan Topaloğlu’nu yerlerinden uzak Neden susuyorsunuz? laştırmıştır. İPRAŞ rafinerisindeki Türk Genel Müdür Suat Yasa, Hukuk Müşaviri Haydar Arseven, Ankara Temsilcisi Muhtar Uluer, Yönetim Kurulu Başkanı İhsan Topaloğlu tasfiye edilmişlerdir. Susmak, insanı sorumdan kurtarmaz. Bu vatanı sevdiğini iddia eden sağcı yazar neredesin? İHL öğrencisi sen neredesin? Ya camilerde halkla konuşan müftü efendiler, vaizler! Sizler neredesiniz? Ya ticaret odalarının, sanayi odalarının sözcüleri, özel teşebbüs erbabı, sizler neredesiniz? Bu kadar açık ihanet ve bu kadar büyük bir tehlike karşısında neden susuyorsunuz?* Roman kahramanı bir yönetici İlhan Selçuk’un “Neden susuyorsunuz?” başlıklı yazısında adı geçen ve ABD’nin isteği üzerine vatan haini muktedirler tarafından tasfiye edilen Suat Yasa, İstanbul Saint Joseph Lisesi mezunuydu. O yıllarda sade ce ulusal tekstil sanayiini yaratmakla yetinmeyip; devlete hizmet edecek kalifiye eleman yetiştiren Sümerbank’ın sınavını kazanarak Avrupa’da yükseköğrenim görmeye gönderilen üstün nitelikli öğrencilerden biri oldu. Kimya mühendisliği okumak istiyordu. 1938 yılında, Sümerbank burslu diğer öğrencilerle birlikte İstanbul’dan gemiyle yola çıktı. Romanya üzerinden trenle Belçika’ya ulaştı. Liege Üniversitesi’nin Kimya bölümüne kaydını yaptırdı. Bir yıl okuyabildi. İkinci Dünya Savaşı patlayınca Türkiye’ye dönmek zorunda kalan tüm burslu öğrenciler, devlet kurumlarına stajyer olarak yerleştirildi. Suat Yasa, İzmit’teki SEKA fabrikasında çalışıyordu. Bursluların ABD’ye gönderilmesine karar verilince, uzun bir gemi yolculuğundan sonra Chicago’ya vardı. 1943’te Northwestern Üniversitesi’nden BS diplomasını, 1945’te Michigan Üniversitesi’nden kimya yüksek mühendisi diplomasını aldı. ABD’de kalıp çalışması önerildi. Ama Suat Bey, kendisini okutan vatana ve kuruma borcunu ödemek gerektiğine inanıyordu. 15 yıllık zorunlu devlet hizmetini yapmak üzere Türkiye’ye döndü. Altın hırsızı Almanya Sümerbank’ın Karabük Demir Çelik Fabrikası’nda, hiç ölçülmemiş baca gazlarının ısısını ölçme uygulamasını başlattı. Bu işlem için şahsen 70 metrelik bacaya tırmandı. Murgul Bakır Fabrikası’nda, saflaştırmak için yıllardır Almanya’ya gönderilen bakır cevherinin içinde altın bulunduğunu ve Almanların bu altını sessizce iç ettiğini ortaya çıkardı. Aldığı önlemlerle, fabrikayı tarihinde ilk kez kâra geçirdi. 1960’tan sonra İPRAŞ (bugünkü TÜPRAŞ) rafinerisinin kurucu genel müdürü oldu. ABD’ye satılmış vatan haini muktedirler tarafından tasfiye edilmeden önce, sıvılaştırılmış petrol gazı dağıtan İpragaz, Aygaz gibi şirketlerin kurulmasına öncülük etmişti. Tasfiye edildiğinde özel sektöre geçip, hükümet isteyince tekrar devlete dönerek daha yıllarca hizmet etti ülkesine. Fransızların çok doğru bir deyişi vardır: Köpekler, kedi doğurmaz! Dürüst, yurtsever Suat Yasa’nın oğlu, Kimya Yüksek Mühendisi Murat Yasa, günümüzde Türkiye’nin çalışan haklarına en saygılı iş insanlarından biri. Kurucusu olduğu Aromsa şirketi, bu yıl KALDER’in “Mükemmellik” ödülünü aldı. Liyakat sahipleri, liyakat sahibi çocuklar yetiştirir. Liyakatsiz olanlar ise ne yaparlarsa yapsınlar, kendi benzerlerini... Kadim Cumhuriyet gazetesi okuru ve dostu Murat Yasa’yı kutlarım. *İlhan Selçuk’un yazısından alıntıdır. Hayat yazı gibi değil. Uzatamıyorsunuz. Ama üçboyutlu kıl Yapmayanlar (MHP gibi) ise akrebi, yelkovanı düşmüş bir saatin kaderini pay mak elimizde. laşıyorlar. Yani derinleştirmek, ge HHH nişletmek ve renklendirmek “Halep oradaysa arşın bize bağlı. buradadır” diye bir eski ata Nasıl mı? “Şimdi”ye “geçmişi” ve “geleceği” de ekleyerek!. Siyaset tespih ister! sözümüz var. Ama okka her yerde, mesela kutuplarda 400 dirhem Şimdi gelecekten başlamalı. Gelecek, nasıl olsa gelecek olduğuna göre... Geleceği “şimdi”ye eklemenin en pratik, en estetik yolu hayal kurmak. (Bakın Ahmet Davutoğlu’na, Reyiz’i yerinden etme hayali ile “Gelecek” diye parti kurdu.) HHH Evet, İngiltere’ye, Fransa’ya Almanya’ya karşı o “şahsım” ise.. “Siyaset de sensin!” Sözün özü budur. Şarkı sözü gibi lirik, çivi gibi sivri. Ama tanıma ve anlatıma muhtaç mı muhtaç; tıpkı “Aşk siyasettir” gibi. İyi ki de öyledir. Yoksa ikiz kızlarından biri aynı nehirde boğulmuş yaşlı annenin bitip tükenmez ıstırabıyla dövünüp dururduk: “Acaba bu o muydu, yoksa öbürü bu muydu?” HHH Elbette siyaset, düşünceden çok duygudur. Duygusuz bir düşünceden daha tehlikeli ne olabilir ki? Tehlike ilgi çeker.. Kahramanlık üretir. Geri ülke siyasetçileri de gözü pek görünmek zorunda olduklarından siyaseti genellikle duygularla oynayarak yaparlar. Yine de, her şeye rağmen yurt Bunu fikirlerle sağlamak ise kolay değildir. Bu yüzden her anlamda sığ kalmış siyasetçiler için en kestirmesi duygularla oynamaktır. Bu yüzden iktidar giderayak bir dönemin moda eylemine yöneliyor. “Takıyye” hep olduğu gibi yurttaşların yine başının belasıdır. HHH Kanal İstanbul vahşi bir “takıyye”dir. Tank Palet Fabrikası arsızlığı da öyle.. Simit Sarayı kepazeliği ve su yüzüne çıkmamış daha nice rezalet bu takıyye bataklığına döşenen bir ayakyoludur. HHH  Siyaset ne yazık ki henüz reşit olmamış ülkelerde fikirlerin değil, birinin peşinden gitmektir. Lider de zaten “peşine düşülen” demektir. Bizde ise ne yazık ki “peşinden sürüklenilen” anlamı kazanmış durumdadır. HHH Siyaset, aynı zamanda yolculuktur. “Beraber yürüdük biz bu yollarda” diye çığırılması da bundandır. Oysa bu yolculuk baştan beri nereyenasıl uzayacağı belli olan “şifreli” bir yolculuktu. değildir. HHH Bunların ilk iktidar yıllarıydı. 16 yaşından küçüklerin sokulmadığı “Aman Tanrım” filminin kesip çıkarılan bölümünde 1213 yaşlarındaki bir oğlan çocuğu Tanrı’ya soruyordu: Yüce Tanrım, siz madem, sonsuz zamandan beri varsınız. Öyleyse lütfen bana “bin yıl” ne kadar sürer, söyler misiniz? Oğulcuğum, bin yıl benim için belki 5 dakikadır. Çok ilginç. Peki Tanrım, 1 milyon dolar, sizin için ne değer taşır? Benim için paranın bir anlamı yok. Ama diyeyim 1 dolar. Sahi mi Tanrım? Evet!.. Peki bana 1 dolar borç verir misiniz? Elbette... Ama 5 dakika beklemen gerekebilir!.. HHH Siyaset sabır demektir. Tıpkı siyasetin aşk, kimileri için ise aşkın siyaset olması gibi. Siyaset de aşk da çilesiz olmuyor. İkisinde de “sabır” şart. Ama maşuk da, siyasetçi de, şeytani bir tecelli ile Tanrısal saat kullanıyor. “Sabır telkinleri” Tanrı’nın 5 dakikasına ayarlı. taşlarını mutlu edecek olan yegâne Her aşamasında sürekli “deşif Koca ülke yüksek basınç altın araç, siyasettir. re” edilmesi gerekiyordu. da vahşi bir takıyye fırtınasına tu Yazının icadından değilse bile, Bunu muhalefet partilerinin bir tulmuş durumda. Eflatun’un Devlet’inden beri böy ikisi, bir kısım aydınlar ve Cum Hediye bekleyen sünnet çocu le olduğu yazılır çizilir. huriyet gibi yayın organları bir öl ğu gibi dua mı etmeliyiz? Siyaset önce halk yararına ola çüde ve bedel de ödeyerek yap “Tanrım sabır ver. Ama biraz nı seçebilmek ve seçtirebilmektir. tılar, yapıyorlar. acele et.” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÖLÜMÜNÜN 28. YILINDA ANILDI ‘Baştürk’ün izindeyiz’ Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) 2. Genel Başkanı ve eski Genelİş Sendikası Onursal Başkanı Abdullah Baştürk, ölümünün 28. yılında Zincirlikuyu’daki mezarı başında düzenlenen törenle anıldı. Törene Abdullah Baştürk’ün eşi Ayten Baştürk, oğlu Bülent Baştürk, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Genelİş Sendikası Genel Başkanı Remzi Çalışkan, Nakliyat İş Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu ile DİSK’liler katıldı. Baştürk için yapılan saygı duruşunun ardından konuşan Remzi Çalışkan, Baştürk’ün yaşamını işçi sınıfına adadığını söyleyerek “Abdullah Baştürk’ü örnek alarak emek ve demokrasi mücadelesini büyütmeliyiz. Bugün emeğe, işçi sınıfına yapılan saldırıları biliyoruz. Adaletin, demokrasinin olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Emek hırsızlarının gölgesinde mücadele yürütüyoruz. Ama bu saldırılardan yılmayacağız, mücadelemizi sonuna kadar devam ettireceğiz” dedi. Arzu Çerkezoğlu ise Baştürk’ün, “Zaman DİSK’i ve bizleri haklı çıkartacaktır” sözünü hatırlatarak “Evet bizler haklı çıktık ve bugün de bu onurlu mücadeleyi devam ettirebiliyoruz. Baştürk, 12 Eylül’de zindanda gördüğü işkencelere, baskıya boğun eğmeyerek işçi sınıfının onurlu mücadelesinden vazgeçmemiştir. Bugün Türkiye, 12 Eylül karanlığından daha zor dönemleri yaşıyor. Bizler de emeğimizin karşılığını alabilmek için haklı mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu. Anma Baştürk’ün mezarına karanfiller bırakılmasının ardından sona erdi. l İSTANBUL / Cumhuriyet CUMARTESİ ANNELERİ ‘JİTEM davasında hukuk işletilsin’ ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemleri yasaklanan, gözaltında kaybedilen çocuklarının akıbetini soran Cumartesi Anneleri, 769. kez İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde bir araya geldi. Basın metnini okuyan kayıp yakınlarından Maside Ocak, 23 Aralık’ta Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Dargeçit JİTEM davasının görüleceğini hatırlatarak katılım çağrısı yaptı. Ocak, “Dargeçit JİTEM davası önceki kayıp davalarında da olduğu gibi, adalet ve hakikat arayışımızın yargı eliyle engellenmesi pratiğinin bir parçasına dönüştürülmesin; yargıçlar görevini yerine getirsin ve ceza adaleti sağlansın” diye konuştu. 12 yaşındayken Dargeçit’te gözaltına alınıp kaybedilen Davut Altunkaynak’ın kardeşi Davut Altunkaynak, ağabeyi kaybedildikten 4 sene sonra dünyaya geldiğini ve ağabeyinin adını taşıdığını belirterek “Aradan 21 yıl geçti. Annem 21 yıl boyunca abimi gözü kapıda bekledi. 12 yaşındaki insan size ne yapabilir?” diye sordu. l İSTANBUL / Cumhuriyet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle