18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
kültür EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ECE KURTULUŞ 132 ARALIK 2019 PAZARTESİ SİYAD krize nokta koydu 7.Kayseri Film Festivali’ndeki film gösterimi krizine Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) de dahil oldu. Kayseri Film Festivali SİYAD jürisi, SİYAD Yönetim Kurulu tarafından feshedildi. Festivallerde yer alan jüri, yarışan filmlere ayrıca dernek adına ödülü veriyordu. Dernekten yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı: “Kayseri Film Festivali SİYAD jürisi üyelerinin filmi ulusal yarışmaya seçilmiş bir yönetmenin festival yönetimine dair bir açıklamasına karşılık olarak, festival yönetimi dahi o konuda açık lama yapmadan önce, üstlerine vazife ve kendileri muhatap olmadıkları halde adeta festival yönetiminin sözcüsü gibi hareket ederek ilgili yönetmeni suçlayan bir açıklama yapmış olmasını ve ayrıca daha sonra bir jüri üyemizin yönetmenle polemiğe girmesini SİYAD YK olarak onaylamamız söz konusu değildir.” Açıklamada ayrıca filmlerin festivallerde seyirci ve jürilere en iyi koşullarda izletilmesinin haklı bir talep olduğu vurgulandı. Festival yönetimlerinin de bu konuda baştan savmacılığa sapmaması ve yönetmelik maddelerinin zorlama yorumlamaması gerektiği belirtildi. Festivalde önceki gün ilk olarak “Aidiyet” filmi festivalden çıkarıldı ve Kayseri seyircisine ulaşamadı. Daha sonra ise gösterimi yapılan “Görülmüştür” filmi ise yarıştığı Ulusal Yarışma’da değerlendirme dışı bırakıldı. Bu olaylar iki filmin yapımcı ve yönetmenlerinin, filmlerinin hard disk veya internet üzerinden izlenmek istenmesini reddetmesinden kaynaklandı. “Aidiyet” filminin yönetmeni Burak Çevik de filminin yönetim tarafından festivalden çıkarılması sonrası bir açıklama yaptı. Kayseri’deki festivalin SİYAD jürisi arasında yer alan Bülent Vardar ise Twitter hesabından Çevik’e yönelik suçlamalarda bulundu. Bu olayın ardından SİYAD Yönetim Kurulu tarafından festival jürisi feshedildi. Öte yandan, festivalde yer alan “Saf” filmi yönetmen ve yapımcıları da yönetime tepki göstererek festivalin bundan sonraki etkinlik ve törenlerine katılmayacaklarını duyurdu. USTA OYUNCU ŞERİF EROL İLE TİYATRO ve SİNEMA ÜZERİNE KONUŞTUK Vedat ‘Sanat, tabiatıARIK icabı muhalif’ ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK “Vanya, Sonya, Maşa ve Spike” oyununun Vanya’sı, “Kadın” adlı dizinin Enver babası, Yavuz Turgul’un yönetmenliğini yaptığı ve Şener Şen’in de başrolünde oynadığı “Yol Ayrımı” filminin Besim’i, daha gösterime girmeyen film “Öteki İhtimal”in ise Fikret’i... Liste uzun... Şerif Erol, oyunculuğunun yanı sıra seslendirmede de çok başarılı bir sanatçı. Samimi, güler yüzlü ama konu işe geldiğinde son derece ciddi... Herkes onu her salı erkanlarda “Kadın” dizisinde seyrediyor ama bir de tiyatroda görün derim. Deyim yerindeyse tam anlamıyla döktürüyor. Oyunculuk olağanüstü, hiç teklemeden bir solukta oynuyor Erol... Her çarşamba Tiyatro Pera’da “Vanya, Sonya, Maşa ve Spike” adlı oyunda Vanya karakterini canlandıran oyuncuyla keyifli bir sohbet ettik. Sanatla uğraşmanın her zaman zor olduğunu söyleyen sanatçı, yeni ve farklı olanı söylemenin her zaman risk almayı ge rektirdiğinin de altını çiziyor. Erol, “Sanat, tabiatı icabı muhalif, başka bir şey söylemek istiyor, soru sormak istiyor, dolayısıyla da hemen ilk başta benimsenen bir şey değil; oyunlar, romanlar, şiirler, ne yapılırsa yapılsın... Burada da bir zorluk var tabii ki, sanatçının değerinin bilinmesinin günümüzde pek mümkün olabileceğini düşünmüyorum. Bir insana sanatçı diyebilmek için bir zaman geçmesi gerekiyor. Bütün samimiyetimle söylüyorum, bir insanın sanatçı olup olmadığına, ürettiklerinin sanat eseri olup olmadığına bence tarih karar veriyor” diyor. Erol için tiyatronun yeri bir başka. Aslında her oyuncu için tiyatonun yeri ayrıdır. Bire bir seyirciyle yaşanan andan ibarettir tiyatro. Daha canlı, daha gerçek belki de. Erol için ise tiyatro hikâye anlatmanın güzelliği... Dünyadaki en eşsiz eylemlerden birinin hikâye anlatmak olduğunu düşünen Erol, “İnsanı yetiştiren, değiştiren, eğlendiren en önemli eylemlerden biri hikâye anlatmaktır. Tiyatro bunun araçlarından bir tanesi, ben oralarda biraz daha becerebiliyorum gibi bir fikrim var. Ama bunun çeşitli araçları var sinema gibi, roman gibi, öykü gibi, tiyatro bunlardan biri. Tiyatro bana temel olarak hikâye anlatmanın güzelliğini ifade ediyor” diyor. Erol’un “Vanya, Sonya, Maşa ve Spike” oyununda canlandırdığı karakter Vanya; çok konuşan, bir şey yapmayan, bir şey yapmak cesareti göstermeyen, edilgin ve çok bilen bir birey. Vanya, bunun trajikomikliği içerisinde bir adam, sempatik ama bazen sinir bozucu bir karakter. Yazar Christopher Durang, Çehov karakterlerini almış ve kendi ifadesiyle bir blenderın içine koymuş. Hem çeşitli Çehov karakterlerinden esinlenerek oluşturulmuş bir Vanya hem de Çehov’u dışında... Yakında vizyona gerecek olan “Öteki İhtimal”in çekimleri yazın başında bitti. Erol film de ise bedensel engelli ve bundan dolayı büyük bir eziklik hisseden, hayatta pek çok fırsatı kaçırmış, zamanında harekete geçmeyi becerememiş, bunun için de büyük bir pişmanlık hisseden genç bir gazino sanatçısına âşık olup, onu da yüzüne gözüne bulaştıran bir adamı oynuyor. İYİ İNSANLARA İHTİYAÇ VAR Kadın dizisinde Enver karakterini oynayan Erol, insanların çok büyük bir sevgi gösterdiklerini söylüyor ve ekliyor; “Enver karakteri çok iyi bir karakter olarak yazıldı Hande Altaylı tarafından. Masalsı bir iyilikte yazıldı bana kalırsa, kötü bir adam değilim ama ben Enver kadar iyi bir adam değilim, o çok iyi bir adam. Fakat şunu gördük, bu kadar iyilik acaba insanları yadırgatır mı diye ama meğerse ihtiyaç varmış bu kadar büyük bir iyiliği görmeye. Bu enteresan geldi bana, o kadar çok kötülük, tatsızlık, iticilik ve antipatiklikle karşılaşıyoruz ki; o kadar çok kolumuz kanadımız kırılıyor, yüzümüz yere eğiliyor ki, bu masalsı iyilik insanlara çok özledikleri bir şeyi verdi. Onun için de bu karakter çok sevildi. Bu masalsı iyilik, fazla iyilik ama çok ihtiyaç varmış bu da bana enteresan geliyor” diyor. Şahmerdan gibi bir İspanyol Cemal Reşit Rey’in önü bu aralar bir kalabalık, bir kalabalık. Sinan’ın (Passion Turca) getirdiği İspanyollar olay! Operacılardan sonra İstanbulluların çok sevdiği Flamencocu Maria Pages için aralara iskemleler konulmuştu ama kapıda karaborsacılar içeride ayakta kalanlar vardı. Kadın yine şahaneydi, etrafındaki kuzucukları pozisyonundaki genç dansçılar da. Maria’nın hele o şahmerdanı hatırlatan ejderha kuyruklu elbisesiyle yaptığı dans, o ne öyle? Flamenco’yu, klasik havasından çıkarıp tematik tablolarla zenginleştirmesi çok etkileyici, ama dansçılarını kendi etrafında dolandırırken verdiği izlenim, ateşin etrafındaki pervaneler misali! Herkes bayıldı yine, alkış kıyamet, ayol o erkek dansçıların da kıyafetleri bir şeye benzeseydi bari? 4 Yöneticilik böyle bir şey Maria Pages’i bekleyen kalabalığın içinde biri vardı dikkat çeken: bir dışarıya, kapının önüne çıkıyor, bir salonu arşınlıyor, bir fuayede turluyor, kimseyi selamlamıyor, biraz suratsız, ama ya birini arıyor, ya da evet, tabii, denetliyor! CRR’nin yeni patronu, Cem Mansur, göste ri öncesi ortalığı kolaçan ediyor. Yöneticilik böyle bir şey işte; sorumluluk sahibiysen, odanda oturup keyif ça tamazsın, sezonun önemli işlerinden biri nasıl gidiyor diye turlarsın. Ya da önemli birini bekliyordu, kim bilir, ama biletini alıp gelmiş seyirciden daha önemli kim olabilir ki? 4 Seneye “Mubarek Cuma” olmasını bekliyoruz! Yağmur yağınca ıslanıyorum. Kediler sevmez yağmuru. Siz de ıslanıyorsunuz o uyduruk bir seferlik şemsiyeler bozuluyor atıyorsunuz, ortalık şemsiye çöplüğü. Yine de yağmur yağdığı için mutluyum, kıskananlar çatlasın, barajlar dolacak! Ve yağmura rağmen İstiklal ağzına kadar doluydu. “Cumanın karası mı olurmuş” deyip uydurduğumuz “Hayırlı Cuma” yerine seneye “Mubarek Cuma” olmasını bekliyoruz zaten. Pera’da ise gençler alışveriş değil, eğlence peşindeydi! Bazen küçücük bir mekanın önünde kuyruk kıyamet, içeri girmeye çalışıyorlar, merak ediyorum ne oluyor, ama giremiyorum tabii. Cumartesi gecesi de öyleydi, bir iki kafenin önü kuyruk, beklerken yağmurun altında, dışarıda eğleniyorlar. Gençlik işte! Batık şehirde ‘amfora’ mezarlar görüntülendi Türkiye’nin ikinci büyük tektonik gölü Hazar’da bulunan 4 bin yıllık batık şehirde valilik koordinesinde yapılan çalışmada, amfora (küp) mezarlar ile birçok yapıya rastlandı. Dünya Mirası Geçici Listesi’ne kabulü için UNESCO’ya başvurusu da yapılan batık şehirde dalgıçların yaptığı çalışmada, daha önce su üstünden tespiti yapılan 1.5 kilometrelik kale suru su altında da görüntülendi. Ayrıca dalgıçların dönemin amfora mezarları olduğu düşünülen çok sayıda küp ile kalıntıyı görüntülemesi ayrı bir heyecan oluşturdu. Grinko, müzikseverle buluştu 20. Uluslararası Antalya Piyano Festivali, dünyaca ünlü Rus piyanist Evgeny Grinko konseriyle son buldu. Müzik şöleni yaşatan festivalin kapanış konserinde, dünyaca ünlü Rus piyanist Evgeny Grinko müzikseverlerle buluştu. Grinko, konserinde piyanonun yanı sıra, gitar ve davul çaldı. Grinko, bu akşam 21.00’de Bostancı Gösteri Merkezi’nde İstanbul halkıyla buluşacak. Tallinn’de sıradan insan dramları kazandı ESİN KÜÇÜKTEPEPINAR Bir genç kız ile babası arasındaki kopuk ilişki üzerinden geçmişle he saplaşmadan ileriye gidemeyeceğimizi söyleyen Japon yapımı “Kontora”, 23. Siyah Geceler Film Festivali’nde bü yük ödülü kazandı. Ana jüri başkanı İn giliz yönetmen Mike Newell’ın “Karak terlerin geçmişe gömdükleri sırların dön dolaş kendini ha tırlattığı müthiş güç lü ve gizemli bir öy küsü var” sözleriy le ödül verdiği siyah beyaz filmin yönet meni ise Japonya’da yaşayan Hindistanlı genç sinemacı Ans “Kontora” hul Chauhan. Siyah beyaz görüntüler eş liğinde, acımasız yeni dünya düzenin de kendine yer bulamayan sıradan in san hayatlarının öne çıktığı filmler ara sında en iyi yönetmen ödülünü ise bir başka siyah beyaz yapım olan “Kalel, 15” filmiyle Filipinli Jun Jobles Jana al dı. AIDS sorunundan ahlaki ikiyüzlülük lere, türlü sorunu dile getiren film, fa kir bir gencin çıkışsızlığını ele alıyor. Geceye damgasını vuranlar arasın da “Gipsy Queen”deki yalnız anne ro lüyle en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Aalina Serban “Romanlar kendini ifade etme fırsatını çok az buluyor” diyerek ödülü aldı. Büyük alkışlarla karşılanan ödülünü ana jürideki İstanbul Film Festivali direktörü Kerem Ayan’ın elinden alan oyuncu, kendine şans veren yönetmen Hüseyin Tabak’a da teşekkür etti. Ekümenikal jürinin de ödülünü alan “Gipsy Queen” ile sahneye çıkan yönetmen Tabak, teşekkürünü “Sanat halk içindir” sözleriyle tamamladı. Sıradan insanın çıkışsızlığını anlatan filmler arasındaki siyah beyaz İngiliz yapımı “Muscle/ Kas”daki performansıyla en iyi erkek oyuncu ödülünü alan Cavan Clerkin ise ödül sonrası sohbetimizde annesinin Kıbrıslı olduğunu söyleyerek Türkçe konuşmaya çalıştı. Aralarında oyuncu Şebnem Hassanisoughi’nin de olduğu İlk Filmler jürisinin en iyi film ödülü “Stories From the Chesnut Woods”a verildi. Jürideki Kolombiyalı yönetmen Ruben Mendoza’nın Şili ve Bolivya misali halen Latin, alemini sarsan desteği ise alkışlarla karşılandı. Müzisyen Ahmet Kenan Bilgiç’in de yer aldığı “Rebel With a Cause” jürisi ise ödülünü Çin filmi “Feast/Ziyafet”e layık gördü. Oya Başar ‘Plastik Aşklar’ oyunuyla 25 yıl sonra sahnede Usta oyuncu Oya Başar, Begüm Birgören ile başrollerini paylaştığı, senaryosunu Ali Cüneyd Kılcıoğlu’nun yazdığı, yönetmenliğini Orçun Ucal, yapımcılığını Performance Of Anatolia Latif Koru’nun yaptığı ‘Plastik Aşklar”ın gala gecesi yarın saat 20.30’da Kadıköy Baba Sahne’de yapılacak. Plastik Aşklar, eğitimli, kültürlü, hayatla eğ lenebilen, elit ama bir o kadar da alaturka Alev’le (Oya Başar), çekingen, kendini savunmaktan korkan, geleneklerden bihaber, saf Sezen’in (Begüm Birgören) yüzleşmelerini, gelgitlerini, hayatla, kendileriyle ve ortak aşklarıyla olan hesaplaşmalarını konu ediniyor. Oyun, kadın psikolojisini anlamak adına da içinde güçlü analizler barındırıyor. Oyun ayrıca, 4 Aralık’ta Sakarya Ünşversitesş Kongre Merkezi, 8 Aralık’ta Tekirdağ Yeni Kültür Merkezi, 9 Aralık’ta Çorlu Kültür Merkezi, 10 Aralık’ta İstanbul Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi, 13 Aralık’ta Mersin Yenişehir KM, 14 Aralık’ta Kayseri Kadir Has KM, 15 Aralık’ta Adana Opera Sahnesi, 19 Aralık’ta İstanbul MOİ ve 21 Aralık’ta Kadıköy DURU Sahnede sahnelenecek. BİFO katkısıyla yaratılan konçertoyu çaldı Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası (BİFO), 28 Kasım Perşembe akşamı Lütfi Kırdar’da katkısıyla yaratılan gitar konçertosunun Türkiye prömiyerini yaptı. BBC Senfoni ile BİFO’nun ortak siparişi olan, Joby Talbot’un bestelediği “Ink Dark Moon” isimli eser Karadağlı ünlü gitarist Milos Karadagliç tarafından BİFO eşliğinde seslendirildi. Eserin dünya prömiyeri de Karadaglic tarafından geçtiğimiz yıl BBC Proms’da 6 bin kişi önünde yapılmıştı. Efsane şef Claudio Abbado’nun büyük desteğini görmüş olan Venezüellalı şef Diego Matheuz, Şostakoviç’in “Festival Uvertürü” ve “5. Senfoni” eserlerini ustasının icrasını hatırlatan güzellikte yönetti. Orkestra üyeleri başta baş keman Pelin Halkacı Akın ve nefesliler olmak üzere sololarıyla büyük alkış aldılar. Serhan Bali’nin Dolmabahçe salonunda yaptığı konser öncesi söyleşide, gitar yıldızının başarılı kariyerinin yanında yaşadığı sorunlar gibi, birçok bilgi edinildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle