19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 138 KASIM 2019 CUMA BURAK SERGEN’İN ROL ALDIĞI OYUN NEYZEN TEVFİK’İN HAYATINI ANLATIYOR Neyzen olmak ?kolay mı ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK “Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler; Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus! dediler... Künyeni almak için, partiye ettim telefon: Bizdeki kayda göre, şimdi o mebus dediler!..” Demiş Tevfik Kolaylı, bilinen adıyla Neyzen Tevfik...” tan hasreti, gözaltılar, başkaldırılar, rejim değişiklikleri ve yoksullukla geçiren Neyzen Tevfik, her döneme hâkim çürümüşlüğün ve kokuşmuşluğun anlatıcısı olmaktan vazgeçmedi. Şairin sessiz kalmak yerine işkenceyi ve sürgünü göze aldığı ve nihayetinde bir hayatta kalma yöntemi olarak deliliği “tercih ettiği” yaşamı, tüm çıplaklığıyla görüyoruz sahnede. Sergen’i, 19 yıl önce Broadway’de oynadığı “Neyzen” oyununda yeniden seyrediyoruz. Sergen, “Neyzen Tevfik çok Muhalifliğin ağır suç olduğu dönemde doğuştan bir muhalif olan şairin büyük hiciv ve taşlama ustası, büyük bir Neyzen, Mevlevi ve Bektaşi kültürüyle bü Bodrum’da gözlerini babasının sürgün ya yümüş, hem o kültürü almış hem bu kül şamına açışı, neyle tanıştığı ve neyde de türü almış. Hiçlik felsefesi, egzistansiya va bulduğu çocukluk yılları, baskı ve zu lizmin başıdır, varoluşçu felsefenin başı lümlere karşı sesini yükselttiği gençlik yıl dır… Şimdi bütün bunları bizim bir değeri ları ve dönemin tanınmış şair ve yazarla miz olarak, bizim bir düşünürümüz olarak rıyla geçirdiği sürgün yılları.. görüyorum Neyzen Tevfik’i. Şimdiki nesil Tüm bunları Tuncer Cücenoğlu’nun ka lerin de, hani biraz bohem tarafını alacak leme aldığı, Işıl Kasapoğlu’nun yönetti larsa da, Bukowski’ye filan çok özeniriz, o ği, Burak Sergen’in oynadığı “Neyzen”de da çok küfür eder, biraz açıktır, egzotiktir seyrettik. falan filan diye; e buyurun bizde çok daha Güldük evet ama bir o kadar ‘hay bu yakın Cumhuriyet tarihinde yaşamış Ney düzenin...” dedik biz seyirciler. Bu adalet zenimiz var. Eğer Mevlevi tarafını alacak siz düzenin evet, doğruyu ya da sana gö sanız, Bektaşî kültürünü alacaksanız her re bildiğin doğruyu söylediğinde seni ce şey var; felsefesini alacaksanız, şiirleri zalandıran düzenin... Neyzen vaktiyle bu ni alacaksanız, hayatını alacaksanız her biri “üç noktaları” doldurmuş, biz yazamıyo bir mihenk taşı konumunda bir üstat. Öy ruz... Siz anladınız. le olunca dedim ki neden şimdiki çocuklar Neyzen’in hayatı, Sergen’in çarpıcı, et da, gençler de, özellikle üniversite öğren kileyici performansıyla anlatılıyor. Fonu cilerini de her seferinde davet ediyorum na Neyzen’in yorgun nefesini alan oyun, oyuna, böyle bir değerimiz olduğunu ve Neyzen’in ilham dolu yaşamı kadar eserle hayatının incelenmesi gerektiğini, ne de rinin de hatıratı. miş, ne yapmış, neden yapmış ve o zaman Yetmiş dört yıllık ömrünü sürgün, va da bu marjinal tavırlarıyla bunu yapmış... ‘Marjinal biriyim...’ Kendisini marjinal olarak tanımlayan Sergen, Neyzen için, “Marjinal tarafını alırsanız biraz bana uyuyor, özgürlükçü düşünceyi alırsanız bana uyuyor. Biraz da sanatçının muhalif olması gerekiyor, muhalif olmazsanız sanatınızı yapamazsınız” diyor. Yönetimlerin sanattan korkmamaları gerektiğinin altını çizen sanatçı, “Muhalif tarafta olan sanatçılar, gösterdikleri oyunlarda, oynadıkları oyunlarla, durdukları tavırla, bir şeyin karşısında ol duklarını gösteriyorlar. Ben bir şeyleri göstermek zorundayım, çünkü ben sanatçıyım; korkmadan bunları göstermek zorundayım, siz de korkmadan bunları izlemek zorundasınız. Bir de izlediğiniz zaman da gerçekten izlemeniz gerekiyor, ‘aferin, bravo, çok güzel…’ Öyle değil, eğer mücadelenin bu tarafındaysanız iyi izlemeniz gerekiyor. Muhakkak dersler almanız gerekiyor, altı çizilecek cümleler var, onları bulmanız gerekiyor” diyor. Bunun bir daha oynanması gerektiğini düşündüm. Tekrar sevgili Işıl Kasapoğlu’na gittim, tabii sevgili Filiz Çetin bu sefer prodüktörlüğünü üstlendi” diyor. İstibdat düşmanlığı! Neyzen Tevfik’in yaşadığı zaman Abdülhamit dönemi. Oyunda İstibdat düşmanlığı anlatılıyor, fakat aynı zamanda İttihat ve Terakkiciler tarafına geçtiği zaman, bu sefer İttihat ve Terakkicilere karşı olduğunu da görüyoruz. Sergen, “Neyzen Tevfik’in felsefesinde insanları özlük haklarından bile mahrum edebilecek kadar baskıcı rejimlere karşı büyük bir isyanı var” diyor ve ekliyor “Sonrasında sürülmüş ve Mısır’a gitmiş, Mısır’da yedi sene Şair Eşref’le öyle bir zamanı var ki dillere destan, muhteşem zamanlar onlar. İkinci perdenin özellikle yarısından çoğu Mısır’da geçiyor. Şair Eşref ile çok güzel bir sahnesi var hatta. Şunu anlatmaya çalışıyorum, yakın Cumhuriyet ta rihinde de, Osmanlı tarihinde de, şimdikinde de… Baskıcı rejimlere karşı birtakım muhalif çok sağlam insanlarımız var; arkasında durabileceğiniz, dediğini çok net şekilde anlatabilen, gerekirse İttihat ve Terakkicilere gerekirse İstibdatçılara karşı gelebilecek nitelikte, özgürlükçü, özgür düşünen değerlerimiz var, bunu anlatıyoruz aslında. Neden? Nedeni bu. Oyunda bir şey var ‘Hangi yönetim gelirse gelsin, her yönetim için gerekli değil midir bu sopa’ diyor bir polis amiri ve o kadar güzel anlatıyor ki. Hangi yönetim gelirse gelsin illa bir sopa olmak durumunda, ülkelerin, ailelerin, neyse, baskıyı yapan kimse, baskı rejimini uygulayan, İstibdat’ı direten kim varsa muhakkak bunun bir sopacısı oluyor, bir dövücüsü oluyor, elinde sopalı biri oluyor. Bu sopalı, oyunda da var, diyor ki ‘Bundan önce böyleydi, şimdi de böyle oldu ama bak ben yine yerimde duruyorum ve sopa yine benim elimde’ diyor. Burada da çok geniş bir yelpaze çıkıyor karşımıza” diyor. TÜYAP’ta Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri verildi Attilâ İlhan Bilim, Sanat ve Kültür Vakfı’nın, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın desteğiyle düzenlediği, Doğan Hızlan’ın onursal başkanlığındaki seçici kurullar tarafından değer görülen, 2019 Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri dün TÜYAP Kitap Fuarı’nda törenle verildi. Vakıf Başkanı Solmaz İlhan’ın teşekkür konuşması ile başlayan törende 2019 Roman Ödülü’nü paylaşan “Yara Bende”nin yazarı Abdullah Ataşçı ile “Umudun Rengi”nin yazarı Murat Özsan ve İlk Roman Vakıf Özel Teşvik Ödülü’nü “Kalbimde Çivilerle Uyumuş Gibiyim” kitabının ya zarı Anıl Can Uğuz ödüllerini Doğan Hızlan’ın elinden aldılar. Şiir dalındaki ödüle “Kavil” kitabıyla layık görülen Tuğrul Keskin’e ve İlk Şiir Kitabı Vakıf Özel Teşvik Ödülü’nü “Vera” adlı kitabıyla kazanan Talha Kuru’ya ise ödüllerini Metin Celal sundu. Keskin, “Büyük ender şairlerden biri olan Attilâ İlhan şairlerin kalbindedir” diyerek duygularını ifade etti. Ödülleri kazananlar gerekçelerin okunmasının ardından yaptıkları konuşmalarda hem ideolojik hem de sanatsal anlamda izini sürdüklerini Attilâ İlhan’ın adının yanına düşürenlere teşekkür ettiler. FUARDA BUGÜN Heybeliada Salonu Söyleşi: “Herkesin Bir Hikâyesi Vardır” 11.0011.45 Konuşmacı: Miyase Sertbatur Düzenleyen: TUDEM Yayınları Söyleşi: “Kent ve Edebiyat Bağlamında ‘Yağma’nın Özelliği” 13.0014.00 Konuşmacılar: Kubilay Önal, Ayşegül Tözeren Düzenleyen: Kor Kitap Manos Kitap Söyleşi: “Vefailik, Bektaşilik, Kızılbaşlık” 14.15 1500 Konuşmacı: Ayfer Karakaya Stump Düzenleyen: Bilgi Üniversitesi Yayınları Ödül Tören: “Tekin Sönmez Dil ve Edebiyat Ödülleri Töreni” 17.3018.15 Düzenleyen: NİS Media Büyükada Salonu Söyleşi: “Çocuklarla Lozan Antlaşmasının Keşif Yolculuğu Atölye Çalışması” 11.0011.45 Konuşmacı: Özden Timurlenk Çelik Düzenleyen: Lozan Mübadilleri Vakfı Panel: “Hasan İzzettin Dinamo 110 Yaşında” 16.4517.45 Yöneten: Nükhet Eren Konuşmacılar: Murat Tuncel, Aba Müslim Çelik, C. Hakkı Zariç. Düzenleyen: Türkiye Yazarlar Sendikası Kalamış Salonu/12. Salon İş’te Kitap Kitap: “Eyvah CEO Doğuruyor” 14.0014.45 Konuşmacılar: Murat Yeşildere, Leyla Alaton Düzenleyen: Hümanist Kitap Sahne ‘Arzu Utopyası’nın Fırat Külçek ve Kerem Feyzi’li Hedonutpia, yeni albümü “Arzu Utopyası”nı, ilk defa bu akşam 22.30’da Salon İKSV sahnesinde seslendirecek. Taner Yücel’in müzik prodüktörlüğünde üretilen dördüncü albüm, bugün dijital platformlarda da yayımda olacak. Görkem Karabudak tarafından mixlenen albüm İngiliz şirket Loud Mastering’ten Jason Mitchell’in son dokunuşuyla kulaklarda yerini alacak. Fotoğrafları Nazlı Erdemirel tarafından çekilen albümün, kapak dizaynı ise ressam Enis Malik Duran imzası taşıyor. 7 şarkıdan oluşan albümün çıkış şarkısı “Kördüğüm”ün klibini ise, genç yönetmen İsmail Çağrı Aygün çekti. l Kültür Servisi ‘İrdeleyen akıl’ Şiirleri, çevirileri, savaşımcı direngenliğiyle sanatsal düşünce dünyamızda önemli yeri olan Ataol Behramoğlu kaleme aldığı yazılarında aydınlanmanın temel konularına değiniyor. 30 Ekim günlü “İrdeleyen akıl” başlıklı yazısında Aziz Nesin’in yıllar önce, yüzde hesabıyla, hatta “aptal” sözcüğünü de kullanarak “Türk milletini akılsız” diye nitelendirmesine, incelikli biçemiyle karşı çıkarak Atatürk’ün kültürel bildirgesi sayılan “10. Yıl Söylevi”ne göndermede bulunuyor. Atatürk, Cumhuriyet Bayramı Söylevi’nde Türk milletinin kültür kimliğini çizerken Nesin’in tanımına karşıt sözcükler kullanmıştır: “Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Yüksek bir insan toplumu olan Türk milletinin tarihsel bir niteliği de, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.” Kavramlarla düşünmek Gerçek sanatçı kamu vicdanının sözcüsüdür. Üzerinden yıllar geçse de, Behramoğlu, Nesin’in sözüne eleştirel düşüncenin ışığını tutuyor: Aklın bilgiyle ilişkili olduğunu vurgulayarak “Bilgiden yoksun, eksik bilgili akıllılık, ne ölçüde bu nitelemeyi hak edebilir” diye soruyor. Bu bağlamda, “Zekâ ise çabuk kavrama becerisi olarak bilgiyle yine ilişkili olsa da, bilgiye tam da bağımlı olmayan bir yetenek olsa gerek...” diyerek akıl ile zekâ arasındaki ayrıma açıklık getiriyor. Karacaoğlan, zekâsıyla akıl yürütmeseydi, felsefenin temel konusu sayılacak “Selam eylen bizden evvel gelene/Kim var idi biz burada yoğ iken” dizelerinin yaratıcısı olabilir miydi? Âşık Sümmani’nin, ahlakın temel ilkesini belirginleştiren şu dörtlüğü de zekâya dayalı aklın ürünüdür: Adamın söz ile bağrın ezerler Aheste aheste yola dizerler Elden ele, kaptan kaba süzerler Yoğururlar, sonra insan ederler İnandırıcılık Yargıda bulunmak kolaydır. Zor olan, yargıyı inandırıcı kılmaktır. Behramoğlu, Nesin’in “akılsızlık” saydığını kültürel gelişim süreciyle özdeşleştirerek “Bu bağlamda da hiçbir milletin akıllı ya da akılsız ya da bir ötekine göre daha akıllı, daha akılsız olduğunu ileri sürmek doğru olmaz” diyor. Kültürel gelişim kurumlaşmayı gerektirir. Cumhuriyetin laik kurumları her değişimde ortadan kaldırılmaya kalkılırsa, orada gelişimden söz edilebilir mi? Halkevleri, Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, liselerde felsefe, mantık, toplumbilim dersleri günümüzde de uygulansaydı, devletin kültür etkinliklerinin en verimli kurumlarından sayılan Tercüme Bürosu’nun kapısına kilit vurulmasaydı, eğitim ülkemizde kördüğüme döner miydi? Laik eğitimi gittikçe yaygınlaştırılırken, nasıl olur da bu çağda dinsel temele oturtulan eğitim önerilir? Eğitim ortamı Aziz Nesin, sarsıcı mizahıyla dünyada eşine az rastlanan yazarlardandır. Zekâ ürünü akıllıca bir söz söylendiğinde, hemen ardından “Aziz Nesinlik!” denmesi onun bu yeteneğine bağlanmalı. Kim bilir, hangi bunalımlı ortamda toplumun akılsızlığına değindi Nesin! Behramoğlu’nun incelikli eleştirisinin anlamı bu bağlamda düşünülmelidir. Son yetmiş yılda, insanımıza umut yollarını kapatan bağnazlık ortamları yaratılmıştır. Günümüzde bile bir yanda savaş çanları çalıyor, üniversite bitirenlerin yüzde kırkı iş bulamıyor, lise/üniversite seçme sınavları, öğrenciyi yetenekli olduğu alana yöneltmiyor. Daha da acısı, parası olan, çocuğunu istediği özel okula yazdırırken, MEB, öğrenciyi seçmediği okullara yönlendiriyor... Aziz Nesin bugün aramızda olsaydı “Türk milleti akılsız!” deyip geçer miydi, yoksa ona gelecekten umudunu kesmemeyi mi önerirdi?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle