21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 27 EKİM 2019 PAZAR TASARIM: SERPİL ÜNAY HABER/yorum Harbiden başka halkları kıskanıyorum 20Ekim Pazar günü, Kadıköy’de, Haydarpaşa Dayanışması’nın Haydarpaşa, Sirkeci tren garlarının Okçulara verilmesini protesto eylemine katıldım. Amacım bir Haydarpaşa güzellemesi yazmaktı. Ama geç kaldım. Sevgili Ali Sirmen ve Zeynep Oral pek bir güzel yaptılar. Bana da yaşadığım üzüntüyü anlatmak kaldı. Protesto eylemine giderken binlerce Kadıköylünün, İstanbullunun akın akın Haydarpaşa Garı’na doğru akacağını düşünmüştüm. Çünkü İstanbul’da yaşayan her bireyin Haydarpaşa Garı’yla ilgili mutlaka bir anısı vardır, diye düşünmüştüm. Sirkeci’nin de! En azından Sirkeci’den uğurlanan ilk Alamancıların artık ülkede yaşayan emeklilerinin garlarına sahip çıkacaklarına canı gönülden inanmıştım. Onlarca Türk filminin başladığı ya da bittiği Haydarpaşa Garı’nın merdivenlerini unutmayanlar olduğunu sanmıştım. Nâzım Hikmet’in muhteşem şiirinin başladığı merdivenlere oturmak için insanların koşarak geleceğini hayal etmiştim. Ama derin bir hayal kırıklığına uğradım. Binlerce değil, bana inanabilirsiniz en fazla 400 kişiydik. Saymasını bilememişsin demeyin, bunca eylem gören biri artık bu işi otomatik olarak yapar. Ne yazık ki durum böyleydi. Dayanışmanın yıllardır sürdürdüğü inatçı çabasına rağmen. Gazeteci kimliğim hemen harekete geçti ve dolaşmaya başladım. 68 kuşağının yorgun ama inatçı eylemcileriyle birbirimize gülümsedik. Beyazlaşan saçlarımıza, yüzümüzdeki çizgilere bakıp bakıp şöyle dedik: “Ömür biter huy bitmez!” Doğal olarak 78’liler de oradaydı. Onlarında yüzündeki çizgiler artmış. Kendimi birden 68 yılında, Beyazıt’ta eller havada gencecik hissettim: “Bu daha başlangıç, direne direne kazanacağız”, “Biz buradayız, Okçular nerede?”, “Hak, Hukuk, Adalet!”, “O trenler buraya gelecek!” diye o kadar çok bağırmışım ki, sesim kısıldı, sesimin kısılmasını sevdim. Ama neden üzgünüm, günlerden pazar ve aramızda neredeyse elle sayılacak kadar genç var. Beyaz yakalılar, üniversiteliler yoklar. Dostlarla konuşuyoruz, kalabalıkların fotoğrafçısı Ali Öz de orada. İkimizin de canı sıkkın. Bu arada üstünde Ekrem İmamoğlu’nun fotoğrafı bulunan dev bir bez afiş görevliler tarafından itinayla taşınıyor, ama İmamoğlu’nun kendisi yok. Suretini göndermiş. Bu afiş neden gelmiş, neden görevliler sürekli en önde gitmeye çalışıyor, doğrusu hiçbir anlam veremedim. Zaten Kent Konseyi’ne seçilen bazı isimlerden dolayı canım sıkkın, daha da sıkıldı. Eve geldim ve şu günlerde dünyanın her yerinde başlayan ve günlerce süren kent protestolarına şöyle bir baktım. Ve açıkçası kıskandım. Şili’de hayat pahalılığı ve baskıcı uygulamalar için kent ayakta. Ben bunları yazarken oralarda 48 saatlik her işkolunu kapsayan büyük bir grev başladı. Halkı durdurmak mümkün değil, herkes sokaklarda, sıkıyönetim ilan edildi, tanklar meydanlara çıktı,15 kişi öldü, ama kimseler evlerine çekilmedi. Kimseler korkmadı. Diktatör Pinochet döneminde zulmün hüküm sürdüğü o karanlık yıllarda binlerce Şilili öldürüldü. Binlercesi işkenceden geçti. Yıllar önce Santiago kentinde dolaşırken, Allende’nin balkonunda öldüğü başkanlık sarayını ziyaret etmiş, dakikalarca Allende’nin tüm saray bahçesine anons edilen, halkına yaptığı son konuşmayı dinlemiştim. Demek ki, Şili halkı hiçbir zulmü ve ölümü unutmamış. Gençler ana babalarının, dedelerinin yaşadıklarına yabancı değil. Lübnan halkı da sokaklarda WhatsApp’a yapılan zammı protesto etmekle başladılar, olay büyüdü, milletvekillerinin astronomik maaşı düşürüldü, herkes sokakta! Bu arada İspanya’da her gün bir protesto var. Çünkü artık kapitalizmin sürdürülemez bir düzen olduğu, halkların giderek yoksullaştığı apaçık bir gerçek. Ben şimdi kışı bekliyorum. Çünkü doğalgaza yüzde 60 zam yapıldı. Yani öyle ağır doğalgaz faturaları gelecek ki, pek çok evde bebeler üşüyecek, yaşlılar titreyecek. Bakalım o zaman kaç kişi sokaklara dökülecek? Tek umudum bu. Bu arada yetkililere sordum: Haydarpaşa direnişinin kaç bileşeni var? Aldığım yanıtı ya ben kulağım az işittiği için yanlış anladım ya da 86 bileşen Haydarpaşa’dan habersiz. Not: Neyse dayanamadım, aklıma gelen bir öneriyi Kadıköy Belediyesi’ne sunmak istiyorum. Gerçi onlar Kadıköy’de oturan birkaç popüler sanatçıdan başka kimseleri pek umursamıyorlar. Gene de ben söyleyeyim, belediyeye ait bir SinemaTek var, hafıza tazelemek için ülkede yapılmış Haydarpaşa Garı’nda başlayıp ya da biten en az on filmi tam da şimdi gösterebilirler. Halit Refiğ’in “Gurbet Kuşları”ndan başlayarak. 27 EKİM 2019 SAYI: 34353 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05:56 05:40 06:03 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:21 12:53 15:46 07:04 12:38 15:33 07:25 13:00 15:58 Akşam 18:15 18:01 18:26 Yatsı 19:35 19:20 19:43 Büyülü geyik sustu. Sessizlik bir el gibi ormanın her köşesine dokundu. Hiç kapanmamış pencereler kapandı, genç kızlar saksılarını güneşten kaçırdılar. Ormanın mor salkımlardan işlenmiş kapısı yıkıldı, kar çiçeklerinin değdiği yol çamurla doldu, rüzgâr sepetini kırdı ve bulutlara binerek uzağa kaçtı. İnsanlar şarkı söylemekten vazgeçtiler ve boğucu bir sıcaklık ruhlarını sardı. Çocuklar halka olup oyun oynamadılar, annelerinin sesi tatlı çıkmıyordu ve hiçbir ninni bir yavruyu uyutamıyordu. Genç kızlar güzelliklerini kaybettiler, fesleğenler kokusuzdu, güller tomurcuksuz ve üzümler ekşiydi. Güneş hiçbir yemişi olgunlaştıramadı, gökte yıldızlar karışmıştı ve toprak sıcak değildi. Artık her şey korkunç, her şey sessiz ve anlamsızdı. Hayat bir duman gibi uçtu, bahtiyarlık bir odun gibi yandı. Kendisini aynada seyreden, büyülü geyiği zincirleyen korkunç avcı bütün altın köşklerin, bütün insanların, bütün ormanın efendisi olmuştu. Evet, evet işte o, ellerinde en güzel tılsımı tutuyordu, evet, evet işte o, bu ormanın efendisiydi. Ancak onun gözleri olsaydı, şimdi ormanın eski güzel ve eşsiz ormana hiç benzemediğini, ağaçların taze ve yeşil yapraklarını döktüğünü, suların isyanla köpürdüğünü, güneş doğarken sabah rüzgârına açılan kapıların artık kapandığını görecekti. Ancak onun kulakları olsaydı, hayatla Bahar rüzgârı isyan la doldu. Kayaları atla dı ve yıkıcı bir şarkıy la dağlardan indi. Ço cuklar annelerine kaç tılar. Yaşlı oduncu lar baltalarını bıraktılar. Genç kızlar eski şarkı Baba, yağmur bitti... larını gözyaşlarına söylettiler ve yiğitler, mustarip ve mert yiğitler, fırtı nayı selamladılar: Fırtına rında hiç ağlamamış kızların şimdi geliyor! Fırtına geliyor!  hıçkırdıklarını, küçük çocukların gök Gökler bulutlarla doluydu, bulut lere annelerini sorduklarını, yaşlı ka lar kaderin beyaz sayfaları gibi açıl dınların bahtiyar çocukluk beşikleri mıştı, bilinmez bir el bu beyaz sayfa başında ağladıklarını ve bütün yaşlı lara şimşek renkli yazıyı yazdı: Fırtına oduncuların, ağaçların neşesini ge yı duyuyor musunuz?* ri vermesi için Tanrı’ya yalvardıkları nı duyacaktı. Ceyhun Atuf Kansu  O görmüyor ve işitmiyordu. Sihirli kutuya karşılık gözlerini, kulakları Bir Masal Denemesi, 1944 nı, kalbini, zamanın gürüldeyen ırmağına atmıştı. Altın kutuyu açtı, masmavi eriği aldı ve ısırdı, masmavi eriği Bahtı gönül, tahtı gönül bir efsane yedi. O an ayna sarsıldı, yıkıldı ve pa Yolculuk iki saat sürerdi, isteyen ramparça oldu. Bir delilik ruhunu sar sigara içerdi ve hiç de lüks olmayan dı: Ben bahtiyarım. Bu orman, bu al “lüks kamara”da tek kişilik koltuklar, tın köşkler, bu insanlar hep benimdir. sehpalar, kül tablaları vardı. Adalara Bahtiyarlığın tılsımını ısırdım ve ye uğrayan Yalova vapuru iskeleye ya dim. Bu ormanı arzularıma bir bah naştığında bir koşu yetişilen siteler çe, bu altın köşkleri kendime bir sa dolmuşuna, “Şeker” demek yeterdi. ray, bu insanları bahtiyarlığıma işçi Şeker fabrikalarının ve Şekerbank yapacağım. çalışanlarının yararlandığı yaz kam Oysa köşkler yıkılıyor ve orman ağ pında büyüyen “biber” çocuklar lıyordu. dık biz. Başımızda 68 Mayısı’nın is Bahar rüzgârı isyanla doldu: Bu yan yelleri, Karamürsel’e giden kam zincirlerin ocağını ben mi üfledim? yonlara otostop çeker, Amerikan üssünün araba camlarına “Yankee Go Home” pusulaları yapıştırır; yine otostopla üssümüz Şekerbank’a dönerdik. İşçi ve emekçi dostu olarak, zaten kamptaki kalburüstü memurinden de hiç hazzetmezdik.  Biri hariç: Şeker fabrikalarının çocuk doktoru Ceyhun Atuf Kansu. Ceyhun Atuf Bey, onun yazdıklarını okuyan ya da kendisiyle konuşan herkesin gönlünde taht kurmuş bir efsaneydi. Ailesinin kaldığı tesislere arada bir gelir ve her gelişi dört gözle beklenir, sağlık sorunu olmayanlar bile onunla bir çift laf edebilmek için muayene sırasına girerdi. İyiliği hekimliğine, hekimliği annesini yitirmiş çocuk ozanlığına, ozanlığı devrimciliğine, devrimciliği yazarlığına terleyen, her damla terinde mükemmeli yakalamayı başaran, olağanüstü bir insandı, o. Bu yıl, hiçbir konuda anlaşamayanları bile kendisine duyulan saygıda birleştiren Ceyhun Atuf Kansu’nun 100. doğum yılı. Ne mutlu ona ki, kendisi gibi ilkeli, başarılı ve eserine sahip çıkan çocuklar yetiştirmiş, sevgili eşiyle birlikte. Ne mutlu bana ki, bir zamanlar Şekerbank kampının çook sevimli yumurcağı Işık Kansu, bugün dostum ve Cumhuriyet gazetesinde yoldaşım.    * C.A. Kansu’nun “Baba, yağmur bitti” (Telgrafhane Yayınları, 2019) adlı öykü kitabından alıntıdır. Çankaya Belediyesi’nin VERDİĞİ Cumhuriyete Değer Katanlar Onur Ödülleri sahiplerini buldu Cumhuriyet’e onur ödülü Çankaya Belediyesi’nin Cumhuriyetin 96. yılında bu yıl ilk kez düzenlediği Cumhuriyete Değer Katanlar Ödülleri düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Adını ulu önder Atatürk’ün koyduğu gazetemiz Cumhuriyet’e verilen, “Cumhuriyete Değer Katanlar Onur Ödülü”nü ise gazetemiz adına Ankara temsilcimiz Sertaç Eş aldı. Cumhuriyetin 96. yılını, 2529 Ekim tarihleri arasında “Cumhuriyet Haftası” olarak kutlayan Çankaya Belediyesi’nin bu yıl ilk kez düzenlediği, Cumhuriyete Değer Katanlar Ödül Töreni, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Merkezi’nde yapıldı. Törene katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Cumhuriyeti kuran Gazi Mustafa Kemal halkın temel öğe olarak öne çıkmasını sağlamıştır ve ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözüyle halk egemenliğini vurgulamıştır” dedi. Cumhuriyetin, demokrasiyle taçlandırılması gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: “Düşüncelerinizi ifade edemi yorsanız Mustafa Kemal’in koyduğu hedefi henüz yakalamamışsınız demektir. Hepimizin, bütün ayrılıkları, görüş farklılıklarını bir tarafa bırakıp demokrasi mücadelesini güçlendirmemiz gerekiyor. Mustafa Kemal’in ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir’, ‘Savaş meydanlarında kazanılan zaferler ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça bağımsızlığınızı koruyamazsınız’ sözleri çok önemli. Ekonominiz güçlü olmazsa bağımsızlığınız korunamaz.” Açış konuşmalarının ardından, “CHP’li kimliğiyle siyasi yaşama, basına, toplumsal hafızaya sağladığı katkı ve mücadele” nedeniyle, Altan Öymen’e ödülünü, Kılıçdaroğlu sundu. “Eskişehir’in bir Cumhuriyet kenti olarak inşasına öncü olması” nedeniyle, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’e ise ödülünü Çankaya Belediye Baş kanı Alper Taşdelen verdi. Adını ulu önder Atatürk’ün verdiği, gazetemiz Cumhuriyet de “Atatürk devrimlerinin ve Cumhuriyetin en büyük destekçisi, basınımızın özgürlük okulu, ülkemizin bağımsızlığı için nice aydını ile bedel ödeyen ve hâlâ azim ve kararlılıkla, kurulduğu gündeki ilke ve değerleriyle mücadelesini sürdürmesinden dolayı” ödüle değer görüldü. Ödülü, gazetemiz adına Ankara temsilcimiz Sertaç Eş, TBMM Grup Başkanvekili Engin Özkoç’tan aldı. “Türk Dil Kurumu’nun 12 Eylül darbesi ile içinin boşaltılmasına karşı çok sayıda aydını bir araya getirerek Türkçeye sahip çıkması” nedeniyle verilen ödülü Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel, “Halkın taleplerini korkmadan savunan ve bundan dolayı yargılanmasına rağmen Cumhuriyete sahip çıkmaktan geri adım atmayan duruşu” nedeniyle verilen ödülü ise Sözcü Gazetesi adına Saygı Öztürk aldı. l ANKARA / Cumhuriyet KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Korkunun oku Selanik ! Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evi gezen ilk T.C. Başbakanı Reyiz idi. Özellikle gitmiş değildi. Avrupa Birliği Zirve toplantısı için zaten Selanik’te bulunuyordu. O ziyaretten akılda kalan, müze evin “anı defteri”ne yazdıkları değil, o defterde yazılan bir sayfayı yırtıp cebine koyması olmuştu. (04.05.2006) HHH Cumhuriyet haftasındayız. Bu anlamsız olayı anlamlı kılmayı üstümüze vazife sayalım. Doğduğu evin öyküsünü bir de Atatürk’ten dinleyelim. İşte 13 Mart 1926 günü başyazar Falih Rıfkı Atay’a anlattıkları: Meşrutiyetin (1908) ilanından çok evvel komitecilik yapıyorduk. Bizim evde bir gece içtima (toplantı) yapmıştık. Ev, Selanik’te mektep karşısında pembe boyalı büyücek bir evdir. Evin bir odasında birtakım arkadaşlar toplanmıştık. Bu arkadaşlardan biri şehit oldu, belki de öldü. Onu, kemali hürmetle yâd ederim. Kamil Bey bir süvari zabitiydi. Arkadaşlarıyla birlikte çok paralar toplamışlardı. Liralar, mecidiyeler ve gümüş madeni paralar. Bizim odaya bakan hizmetçi, bunları ve müzakerelerimizi anama haber vermiş. Anam hasta ve ihtiyar. Yatağından kalkmış. Bizim odanın kapısına gelmiş ve kısmen ne konuştuğumuzu da dinlemiş. Tekrar odasına gitmiş. Daha sonra arkadaşlar evi terk ettiler. Uyumakta olduğunu zannettiğim anam yanıma geldi. Bana dedi ki: Çocuğum bir şey anlamak istiyorum. Sen ve arkadaşların yedi evliya kuvvetindeki padişaha isyan mı ediyorsunuz? HHH Anama ne yapmak isteğimizi söylemek istemiyordum. Ama her şeyi görmüş ve duymuş. Artık ondan ve kardeşimden hakikati gizlemeye lüzum görmedim. Onları tenvir etmeyi (aydınlatma) tercih ettim: Evet anne dedim, senin yedi evliya kuvvetinde farz ettiğin adam hiç de bir kuvvete malik değildir. Biz burada toplanan insanlar memleketi bu zalimlerden kurtarmak istiyoruz. Senin aklın buna ermeyebilir. Yahut evladın olduğumu unutursun. Gider “evliyalara kavuşursun!” Anam o vakit dedi ki: Evladım siz acemisiniz. Madem ki böyle şeylerle uğraşıyorsunuz, beni yaptığınız işlerden haberdar ediniz ve gizli şeylerinizi bana veriniz. Hem çok dikkat etmelisiniz. Ne yapayım, tek erkek evladımsın. Senin mahvolmanı istemiyorum. Anne dedim, bu işler olmuş ve yürümüştür. Ben namuskâr bir adam olarak bu işlerin içinde bulunmak mecburiyetindeyim. Beni bundan men eder misiniz? Hayır evladım, dedi seni ve namus ve haysiyet sahibi olanlarla beraber görmezsem, işte o zaman meyus (kederli) olurum. Ben senin kadar okumadım. Senin kadar bilmem. Yalnız dikkat et; hayatta esas olan muvaffak olmaktır. Muvaffak olun!. (Mustafa Boysan, Atatürk’le Konuşmalar, Yeditepe Yay. İstanbul, 1955, s:106) HHH Hiç kuşku yok ki Mustafa Kemal, Cumhuriyet tarihimizde “ana sözü” dinleyip başarılı olan en önemli, en saygın ilk evlattır. Benzetmek gibi olmasın, Reyiz’in annesinin de oğluna verdiği bir nasihat var mıdır? HHH Okur elbette yırtılan sayfada yazılanları da merak eder. Fethi Dördüncü adlı vatandaş bugünleri henüz görmediği halde, o tarihte, bir tek küfür sözcüğü kullanmadan, zehir zemberek şeyler yazıp defterin bir sayfasına yapıştırmıştı. Reyiz hakaret davası açmış, Dördüncü’yü 10 bin TL tazminata mahkum ettirmişti. Davada ayrıca bir komedi de sergilenmişti. Cezaya ek olarak “CMK’nin 231/8 bendi gereğince denetimli serbestlik tedbiri olarak 1924 doğumlu sanığın 1 ay süreyle tiyatroya gitmekten yasaklanmasına” karar verilmişti. HHH Bu olaydan sonra, T.C. Selanik Başkonsolusluğu Ankara’nın talimatına uyarak Atatürk’ün müze evinden “anı defteri”ni kaldırdı. HHH Bu 29 Ekim ve 10 Kasım’da Ata’nın evini ziyaret edecek yurttaşlarımız duygu ve düşüncelerini anı defterine değil, birbirlerine SMS veya WhatsApp yolu ile yazmak zorundalar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle