22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 10 EKİM 2019 PERŞEMBE [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler SORU VE SORUNLARIYLA Suriye harekâtı Dr. Cihangir Dumanlı E. Tuğgeneral Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tek başına bir güvenli bölge oluşturmak üzere Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın doğusunda yapacağı askeri harekâtın planlanmasında öncelikle dikkate alınması gereken hususlar harbin prensipleridir. Bunlardan en önemlileri ise hedef, baskın, emir komuta birliği prensipleridir Hedef (vazife): Harp prensiplerinden ilki hedef prensibidir. Buna göre her askeri harekât bir hedefe yönelik olmalıdır. Hedef açıkça tanımlanmalı ve eldeki kuvvetlerle ele geçirilebilir olmalıdır. Taarruzi harekâtta hedef, düşmanın imha ve esir edilmesi veya bir arazi kesiminin ele geçirilmesi olabilir. Suriye’de hedefimiz nedir? Fırat’ın doğusundaki arazi kesimini kontrol edip burada yerleşen terör örgütünün Türkiye’ye sızmasını önlemek mi? Suriye’deki terör örgütünü tamamen etkisiz hale getirmek mi? Anılan bölgeye yerleşim yerleri kurup Türkiye’deki Suriyelileri göndermek mi? Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devletinin kurulmasını önlemek mi? Öncelikli hedef, anılan bölgedeki PYD unsurlarını etkisiz hale getirmek, uzun vadeli hedef ise Kürt devletinin kurulmasını önlemek olmalıdır. Hedef, sınırlı bir bölgenin ele geçirilmesi olarak saptanırsa, terör örgütü Suriye içlerine çekilebilecek, ABD’den destek alarak varlığını güçlenerek devam ettirebilecek, tehdit ortadan kalkmamış olacaktır. Baskın: Diğer bir harp prensibi “baskın” prensibidir. Baskın düşmanın beklemediği zamanda, beklemediği yerde ve beklemediği kuvvetlerle taarruz etmektir. Somut durumda, yetkililerin aylar önceden harekâtı haber vermeleri, hatta tarih vermeleri nedeniyle baskın etkisi ortadan kalkmıştır. Yeterli ikazı alan terör örgütü savunma hazırlıklarını yapmış, harekâtta zayiat riskini artırmıştır. Emirkomuta birliği: Harp prensiplerinden bir diğeri “emir komuta birliği” prensibidir. Yapılacak harekât doğal olarak Kara ve Hava Kuvvetleri’nin katılacağı müşterek bir harekât olacaktır. 2016’daki hain darbe girişiminin hemen ardından, 31 Temmuz 2016’da yayınmlanan 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye (KHK) göre Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Milli Savunma Bakanlığı’na (MSB) bağlanmıştır. Bu durumda, harekâtı kim yönetecektir? Müşterek harekât merkezi kimin kontrolünde olacaktır? Başarı veya başarısızlık hangi komutana ait olacaktır? Anayasanın 117. maddesi “Genelkurmay Başkanı, Silahlı Kuvvetler’in komutanı olup savaşta başkomutanlık görevini Cumhurbaşkanı namına yerine getirir” demektedir. Emrinde kuvvet komutanlıkları olmayan bir Genelkurmay Başkanı başkomutanlık görevini nasıl yerine getirecektir? Kuvvet komutanlıklarını Genelkurmay Başkanı’nın elinden alıp komuta sorumluluğu olmayan Milli Savunma Bakanı’na Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde ve Fırat’ın doğusunda askeri harekât icra etmesi meşru ve ulusal çıkarlarımızın gereğidir. Ancak, yapılacak bir askeri harekât pek çok soru ve sorunları içermektedir. verilmesi, emir komuta birliği prensibine aykırıdır. Askeri harekâtın emir komutasının kimde olacağı açıkça belirtilmeli, mevzuattaki çelişkiler giderilmelidir. Uluslararası meşruiyet: Üyesi olduğumuz Birleşmiş Milletler (BM) anlaşmasının 51. maddesi devletlere saldırıya uğramaları halinde meşru müdafaa hakkını kullanarak silahlı güç kullanma yetkisi vermektedir. Meşru müdafaa, başka türlü önlenmesi mümkün olmayan saldırının ortadan kaldırılması maksadıyla silah kullanılmasıdır. Geniş yoruma göre, saldırı mevcut olmasa bile açık ve yakın bir saldırı tehdidi varsa meşru müdafaa hakkı kullanılabilir. Suriye’nin kuzeyinde yerleşik PKK terör örgütü, Türkiye’ye açık ve yakın bir saldırı tehdidi oluşturmaktadır. Bu durumda Türkiye’nin BM anlaşmasının 51. maddesine göre silahlı güç kullanma hakkı vardır. Ancak aynı maddeye göre, Türkiye hemen BM Güvenlik Konseyi’ne bilgi vermek ve Güvenlik Konseyi gerekli önlemleri aldığında bu önlemlere uymak zorundadır. Ulusal meşruiyet: Anayasamızın 92. maddesine göre TSK’nin yurtdışına gönderilmesine izin verme yetkisi TBMM’nindir. TBMM bu izni vermeden yönetimin askeri güç kullanma girişimi Meclis iradesine saygısızlıktır. Anayasanın 104. maddesi “Cumhurbaşkanı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kullanılmasına karar verir” demektedir. Anayasaının 92. maddesi ile 104. maddesi arasında çelişki vardır. Cumhurbaşkanı, TBMM kararı olmadan 104. maddeye göre TSK’nin kullanılmasına karar verebilecek midir? Harekâtın riskleri: Bu harekâtta zayiat tahminleri yapılmış mıdır? Başta şehitlerimiz olmak üzere verilecek zayiat ve hasar ile harekâtın maliyeti elde edilecek sonuca değer mi? TSK’nin sağlık sisteminin bozulması zayiat riskini artıracaktır. Gereken önlemler alınmış mıdır? Harekâtın siyasi ve ekonomik riskleri değerlendirildi mi? Zaten kırılgan olan Türkiye ekonomisi bu harekâttan nasıl etkilenecektir? ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin siyasi ve ekonomik tepkileri göze alındı ve tedbirler düşünüldü mü? TSK, Suriye’ye angaje olmuş iken Doğu Akdeniz’de veya Ege’de yeni bir çatışma çıkma riski ortaya çıkarılabilir. Bu durumda çok cepheli bir savaş tehlikesine karşı da tedbirli olunmalıdır. ABD’nin bize teslim etmeyi düşündüğü bölgedeki DEAŞ’lı teröristlerin kontrolü, yargılanmaları ve cezalarının infazı nasıl olacaktır? Türkiye’nin Suriye ile ilgili ulusal çıkarı bu ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasıdır. Ülkenin kuzeyinde meşru yönetimin egemenlik yetkilerinin kısıtlanacağı bir “güvenli bölge” oluşturmanın ileride bu ülkenin toprak bütünlüğünü ve üniter yapısını bozma riski dikkate alınmalıdır. Kıbrıs’ta haklı olarak askeri güç kullandığımız halde özellikle Batı kamuoyunda Türkiye’nin “mütecaviz devlet” olduğu propagandası yıllardır yapılmaktadır. Suriye’de aynı durumla karşılaşmamak için haklılığımız Türk ve dünya kamuoylarına proaktif bir yöntemle etkili olarak anlatılmalıdır. Hukuksal sorunlar: Hukuken Suriye devletinin egemenliğinde olan bölgenin yönetimi nasıl sağlanacaktır? Ele geçirilen bölgede kimin kanunları geçerli olacaktır? Sonuç: Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde ve Fırat’ın doğusunda terör örgütünün yerleşmesini önlemek ve bu ülkenin toprak bütünlüğünü koruyarak bir Kürt devleti kurulmasına engel olmak maksadıyla askeri harekât icra etmesi meşru ve ulusal çıkarlarımızın gereğidir. Ancak, görüldüğü gibi yapılacak bir askeri harekât pek çok soru ve sorunları içermektedir. Bu hususlar dikkate alınmadan yapılabilecek bir askeri harekât faydadan çok zarar getirebilir. Suriye: Makro özet! 1) İktidar, Suriye ile dost, Esad ile “kanka” iken neden birdenbire savaşa girdi? Savaş başladığı sırada, iktidarın medya denetimi ve baskısı bugünkü düzeye erişmemişti; bu nedenle ekranlarda Suriye’ye müdahaleyi destekleyen iktidar tetikçilerine “Neden ‘kanka’ Esad birdenbire ‘düşman’ Esad oldu” diye sorma olanağım vardı: Bu soruma, sanki Suriye’de birdenbire rejim değişmiş veya Esad birdenbire tutum ve davranış değiştirmiş gibi “Halkına zulüm yaptığı için” saçmalığından başka bir yanıt alamadım. Oysa herkes biliyordu ki, iktidarı, ABD Suriye’nin üzerine saldırtmıştı. 2) Suriye Savaşı ile Kürtlerin ve “Çözüm Süreci”nin ilgisi ne? Suriye Savaşı’na “Esad gitmelidir” sloganıyla ve mezhepçi bir görüşle başlayan iktidar, o sırada Türkiye’de “Çözüm Süreci”ni sürdürüyordu. Bu nedenle, Irak sınırından içeri alınan Peşmergeler, Suriye’ye taşındı ve Esad’a karşı savaşmaları beklendi. Sonradan “Çözüm Süreci”, “masa devrilerek” bitirilince gerek içerideki gerek dışarıdaki Kürt örgütleri yeniden terörist, düşman ve hain ilan edildi. Kürt güçleri ise, IŞİD ile savaşarak ABD ile ittifak oluşturmuşlardı. 3) Esad iktidarın saldırısına ne yanıt verdi? Önce iktidarı uyardı, “Bana saldırırsanız, sizin de sınır güvenliğiniz tehlikeye girer” dedi, sonra da sınırdan çekildi ve orayı Kürt güçlerine terk etti. 4) ABD’nin Suriye politikası niçin ve ne zaman değişti? ABD’nin Radikal Siyasal İslam saldırılarına karşı 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler felaketinden sonra, bunları önlemek için ortaya attığı “Ilımlı (Amerikancı) Siyasal İslam” yaratmak için başlattığı “Arap Baharı” projesi, Mısır örneğindeki gibi İslamcıların demokrasiyle uzlaşamadığı gerçeğiyle ve Libya örneğindeki gibi istikrarı bozulan ülkelerin kana bulanmasıyla karşılaşıp başarısızlıkla sonuçlanınca, ABD, hem “Ilımlı İslam” hem de buna bağlı olarak “Arap Baharı” projelerini rafa kaldırdı. Türkiye’nin bu bağlamda “BOP Eşbaşkanı” ve “Model Ülke” olarak kabul edilmesi de anlamsızlaştı. Ama Müslüman Kardeşler’e desteğini sürdüren ve dış politikaya da mezhepçilik açısından bakmakta direnen iktidar, bu değişime ayak uyduramadı. ABD’nin politika değişikliği, Suriye’deki net yenilgisiyle ve Trump’ın seçilir seçilmez, “Bir ay içinde IŞİD’in bitirilmesi ve Suriye’den çekilmemiz için talimat verdim” açıklamasıyla resmi nitelik kazandı. 5) Astana sürecinin etkisi ne oldu? ABD’nin Suriye’den çekileceğini fark eden iktidar, belki de dış politikadaki tek doğru adımı atarak, Rusya ve İran ile Astana sürecini başlattı. Ama yukarıda açıkladığım yanlışlarda direndiği için bu süreçten beklenen olumlu sonucu alamadı. 6) Trump’ın tehdit ve övgüsü nedir? ABD’nin Suriye’den çekilmesi, Trump karşıtları tarafından a) “Müttefik Kürtlere ihanet”, b) Suriye’nin Kuzeyi’ndeki toprakların (Güvenli Bölge adı altında) Türkiye’ye terk edilmesi ve c) IŞİD’e yeniden canlanma fırsatı olarak, üç açıdan çok sert biçimde eleştiriliyor. Trump’ın ilk tviti, Türkiye’ye tehditten çok içerideki bu eleştirilere yanıttı; bu tvit Türkiye’den büyük bir tepki alınca ikinci övgü tvitini attı. 7) İktidar ne yapıyor? İçeride kaybettiği seçmen desteğini, dışarıda savaşa girerek, milliyetçilik ve vatanperverlik eksenleri etrafında bütünleşme çabası ile telafi etmeye çalışıyor. 8) Şimdi Türkiye ne yapmalı? Türkiye’nin sınır güvenliği, ne oldukları belirsiz siyasal/ askeri örgütlerle işbirliği yapılarak değil, Suriye Devleti yani Esad ile anlaşarak sağlanmalıdır. Bunun için de CHP’nin son Suriye toplantısında belirlediği ilkelere ve sonuç bildirisine bakılmalıdır. 9) Keşke CHP, aleyhine yapılacak kara propagandadan korkmasaydı da, Suriye toplantısının sonuç bildirisinin ardından, benim burada özetlediğim gerçekleri de kamuoyuyla paylaşarak “Savaşa Hayır” diyebilseydi. Demir ağlarla buluşmanın 80. yıldönümünde 13. Ulaştırma Kongresi Erzurum’da Prof. Dr. Güngör Evren Kongre Düzenleme Kurulu Başkanı İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Erzurum ve İstanbul şubeleri tarafından düzenlenen 13. Ulaştırma Kongresi 101112 Ekim 2019 günlerinde Erzurum’da gerçekleştirilecek. İstanbul Şubesi’nce başlatılan Ulaştırma Kongresi, İstanbul dışına açılımı amacı doğrultusunda, Denizli, İzmir ve Adana’dan sonra şimdi de Erzurum’da. 10 Ekim 1939’da askeri trenlerin erişmesiyle Erzurum İstasyonu işletmeye açılmıştır. Kongre bu anlamlı tarihin 80. yıldönümünde başlıyor. 13. Ulaştırma Kongresi’nde Prof. Dr. Aydın Erel’i saygı ve sevgiyle anacağız. Aydın Erel ülkemiz ulaştırma alanının son kırk yılında eğitimci niteliği, araştırmaları, yayınları, coşkulu ve dik duran kişiliğiyle iz bırakmış ve en verimli çağında aramızdan ayrılması ile hepimizi derinden üzen değerli bir akademisyen. Kamuoyu kendisini kaza ile sonuçlanan “hızlandırılmış tren” uygulamasına kararlılıkla karşı çıkışı ile anımsayabilir. Erzurum’da geçmiş iki önemli tarihi olay ve 13. Ulaştırma Kongresi Erzurum, bu yıl Cumhuriyetimizin kurulmasıyla taçlanan, Atatürk’ün Samsun’a çıkışından sonra Erzurum Kongresi’nin 100. yılını kutlamaktadır. Demir ağlar, Erzurum Kongresi’nin 20. yılında Cumhuriyetin demiryolu atılımının simge kenti Erzurum’a erişmiştir. Üzerindeki 30 km. tünel ile 690 km’yi bulan SivasErzurum hattı ve ÇetinkayaMalatya il Ulaştırmanın yol, köprü, tünel değil, ülkenin ve kentin, esas olarak insanların rahat ve mutlu yaşaması için olmazsa olmaz bir hizmet olduğu yalın gerçeği açıklıkla anlaşılmıştır. tisak (bağlantı) hattı demiryolculuğumuzun onur anıtıdır. Sarp arazi ve zorlu iklim koşullarına karşın ilkel araçlarla ve el emeğiyle, başlangıçta planlanana göre bir buçuk yıl erken bitirilmiştir. Günümüzde demiryolu hatlarının yapım süreleri ile karşılaştırıldığında bu hattın olağanüstü bir başarı olduğu açıklıkla anlaşılır. Başarıyı İsmet İnönü, “Şimendifer zaferi, Türk işçisinin Türk mühendisinin ve Türk sermayesinin zaferidir” sözleriyle dile getirmiştir. Kongre çalışmaları Ulaştırma ülkemizin başta gelen sorunlarındandır. Kentlerimizde ise günlük yaşamla iç içe ve insanların mutlulukları ile ilgilidir. Ulaştırma kongrelerinin temel ilkesi, bilimsellikten ödün vermeksizin, ülkemizin ve kentlerimizin ulaştırma sorunlarına uygun çözümlerin geliştirilmesidir. Bu amaçla, öncelikle, gelişmiş ülkelerin örnek alınabilecek uygulamaları ile bunları destekleyen teknolojik gelişmeler incelenmektedir. 13. Ulaştırma Kongresi’nde 4’ü çağrılı olmak üzere, 31 bildiri sunulacaktır. Kongrenin son oturumunda da tüm katılımcılar sorularını sorabilecek, görüşlerini açıklayabilecek ve önerilerini sunabileceklerdir. Kongre nereden nereye? Kongrelerin gelenekselleşen bir uygulaması, bazı konuların öne çıkarılarak üzerinde tartışılmasının sağlanmasıdır. Bu bağlamda 13. Ulaştırma Kongresi’nde ele alınacak konu “Yaşanabilir Kentler İçin KentUlaştırma Birlikteliğinin Uyumlu Gelişiminin Yönetimi”dir. Altyapının yetersizliği düşünülmeksizin, yükseltilen gökdelen ler, yerden mantar gibi bitercesine çoğalan AVM’ler ve rezidanslar bu temel konunun gündeme getirilmesinin gerekçelerinden bazılarıdır. Kongre sürecinin bu aşamasında, ulaştırmanın teknolojik, ekonomik, işletme ve diğer boyutlarıyla ilgili önemli bir bilgi birikimi sağlanmıştır. Doğal olarak, ülkemizin sorunları için çözüm önerileri geliştirilmesine özel çaba gösterilmiştir. Artık beklentimiz çözümlerin uygulanmasıdır. Açıkça anlaşılmıştır ki, çözümü büyük yatırımlarda aramak yanılgıdır. Plansız yatırımların fayda yerine zarar verdikleri tüm açıklığıyla ortaya çıkmıştır. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osman Gazi Köprüsü, 3. Havalimanı, Avrasya Tüneli gibi plansız pahalı yatırımların hangi sorunlara köklü çözümler getirecekleri belli değil. Ama yaşam kaynağımız olan doğa ve çevreye ciddi zararlar, ne yazık ki kalıcı nitelikleriyle ortadadır. Köprü ve tünellerden yeterince geçiş olmamasının sorumlusu(!) yurttaşlar olarak yüklenicileri vergilerimizle desteklemeyi sürdürüyoruz. Sonuç anlamında bir özet Ulaştırmanın yol, köprü, tünel değil, ülkenin ve kentin, esas olarak insanların rahat ve mutlu yaşaması için olmazsa olmaz bir hizmet olduğu yalın gerçeği açıklıkla anlaşılmıştır. Takıntıya dönüşen büyük yatırımlar yapma hevesinin anlamsızlığı da yaşanarak öğrenilmiştir. Hizmet etme yeteneğine sahip, ayrıca kentlerin belleklerine kazınmış garları, havaalanlarını yok sayıp hatta yok edip yeni büyük yatırımlara girişmenin yararsızlığı ve anlamsızlığı açıktır. Öncelikle mevcut olanakları en verimli ve etkin şekilde kullanmak akılcı yaklaşımın gereğidir. Yayalara yani insanlara gereken saygının ve kenti yaşamanın olmazsa olmazı olarak, güvenli ve keyifli yürüme koşullarına öncelik tanımayan bir yönetim yaklaşımından ulaştırma sorunlarının çözümünü beklemek boşunadır. Sorunların çözümünün temel gerekliliğinin bütünlüklü, etkin bir toplu taşımayı geliştirmek olduğunu öğrenmeyen kalmadı. Ama bu çözümün tamamlayıcısı otomobil kullanımını teşvik edici davranışlardan kesinlikle kaçınarak makul bir düzeyde sınırlamanın gerekliliği anlaşılmamakta ya da anlamak istenmemektedir. Örneğin yöneticilerin otomobil sahiplerine hoş görünmek için kent merkezinde plansız yeni otoparklar yapma sözleri ve girişimleri kentsel ulaştırma sorununun çözümü önündeki ana engellerden biridir. En önemlisi ve asla çiğnenmemesi gereken temel ilke her ne yapılacaksa planlanarak yapılmasıdır. Bu bağlamda bilime dayalı sağlıklı planların yapılması, ödünsüz uygulanması gereklidir. Planlı çözümlerin dayanacağı doğru politikaların arkasında kararlılıkla ve cesaretle duracak siyasal iradenin bulunması konunun olmazsa olmazıdır. Bunun için halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi suretiyle siyasal iradeyi yönlendirme yeteneğine kavuşturulması önemlidir. Bu amaçla ve çözüm sürecinin sağlıklı yürümesi için sivil toplum örgütlerine, üniversitelere, plancılara, mühendislere, kısacası hepimize görev düşmektedir. Daha öğreneceğimiz ve üzerinde konuşacağımız çok konu var. 13. Ulaştırma Kongresi’nin öğretici ve çözüm üretici olmasını bekliyor ve diliyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle