19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 6 Eylül 2018 6 haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: EMİNE BİLGET Tahliye edilen halk müziği sanatçısı Pınar Aydınlar gazetemize konuştu: Çocuklarım için hücre zulmüne katlandımEskişehir Cezaevi’nde çıplak aramayı reddettiğim için ‘kadın doğum doktoruna götürürüz’ denilerek tehdit edildim ama direndim. SİBEL ‘BAHÇETEPE Cezaevinden çıkarken Nazi toplama kampından çıkmış gibi hissettim HDP’den İzmir milletvekili adayı olduğu dönemde yaptığı konuşma nedeniyle 3.5 ay hapis yatan halk müziği sanatçısı Pınar Aydınlar, cezaevinden çıkarken kendini ‘Avluda bir yaşam Nazi Toplama Kampı’ndan çıkmış gibi hissettiğini söyledi. Çıplak aramaya direndiği için ‘kadın doğum doktoruna götürürüz’ denilerek tehdit edildiğini anlatan Aydınlar, “Cezaevinde beton arasından çıkan ufacık bir çiçek bile gardiyanların tahammülsüzlüğüne uğrayıp kopartılıyor. Cezaevinde betonların arasından çıkan yeşilliği görünce umudumu asla yitirmedim” dedi. 105 n Cezaevinde bir günün nasıl geçiyordu? Sabah 6.30’da kalkıyordum, baş ucumda kitaplarım vardı, onları okuyordum. Sonra kalkıp kendime kahvaltı hazırlıyordum. 3 zeytin, birazcık peynir... 08.00’de sayım oluyordu, sayıma geliyorlar, diyordum. Oradan hayaller kuruyordum. Çünkü en büyük gücün hayallerdir... Öyküler yazdım, besteler yaptım, hiç boş durmadım. Mesela karafatmaları ve böcekleri yazdım, karafatmaların ne kadar numaracı olduğunu orada öğrendim, ölü taklidi yap gün tek kişilik hücrede kalan Aydın bakıyorlar, hücrede misi tıklarını... Doğadan kopa lar, en çok ailesini ve bağlamasını eli niz? Sonra 11.00 gibi avlu mıyorsunuz, bir süre son ne alıp türkü söylemeyi özlediğini dile getirdi. Bakırköy’de büyük bir halk konseri vermeye hazırlanan Aydınlar ile tahliyesinin ardından bir araya geldik. Aydınlar, 2015 yılında yaptığı konuşma nedeniyle 10 ay hapis cezasına çarptırılmış ve 15 Mayıs’ta Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’ne konulmuştu. Aydınlar, geçtimiz günlerde Eskişehir Açık Cezaevi’nde nakledildikten sonra denetimli serbestlik kararıya 3 Eylül Pazartesi günü tahliye edildi. n 2015 yılında yaptığın bir konuş ya çıkma saatimdi. Bir buçuk saat kadardı, diğer siyasi arkadaşlarla avluda vakit geçiriyorduk. Avluda bir buçuk saatin bir saati durmaksızın spor yapıyordum. Yürüyüş yapıyordum. Avluda yerdeki sıva çatlaklarını ülkeye benzetiyordum, hepsi ayrı bir ülke, yürürken şu ülkedeyim, bu ülkedeyim, şu şehirdeyim, buradayım ra onlarla konuşuyorsunuz, ‘gördün di mi bak bunu hissediyorum ve sen buna tanık oldun’ diye... Sürekli elimde çamaşır suyu ve hücreyi dezenfekte edip temiz tutmaya çalışıyorum...Avludan geldikten sonra öğlen yemeği 12.00 ise akşam yemeği 14.3015.00 gibi veriliyordu. Akşam 10 gibi yatıyordum. ma nedeniyle tutuklandın. Neydi o konuşma? Aslında o dönemde ülkede çözüm sü reci devam etmekteydi. Ülkedeki siyaset gelgitli bir siyasetti. Çözüm süreci varken Kürt mücadelesine yaklaşım bambaşkaydı, 7 Haziran 2015 seçimlerinin devamında ağır sonuçlar oldu. Ben de 7 Haziran’da, o dönemde Suriye’de yapılan IŞİD katliamlarından tutun da, ülkede yapılan haksızlıklara dair gözlemlerimi paylaştım. Benim söylediğim sözler zaten bu ülkenin en yukarısından, en aşağısına kadar tüm birimlerinde söylenen söylemlerdi... Sonuçta ülke o dönem farklı bir süreç yaşıyordu, yaklaşımlar farklıydı... HDP saflarında yer alan herkes bir şekilde tecrit edildi. Çıplak arama aslına her tutukluya uygulanan bir yöntem ama siyasilerin, devrimci tutsakların kabul etmediği bir uygulama. Bunu Bakırköy’de kabul etmedim. Ardından hücreye konuldum, bir anda 8 metrekare içine girdim. Orada böceklerin, hijyen olayının olmadığı bir alanda bir anda kaldım. İlk gün yemek verilmedi. İlk geceyi çok kötü geçirdim. Gece saat 23.00’te bir ses duyduğumda ayağı kalkıp bir olay oluyor sanıyor ve hazır ol psikolojisinde bekliyordum. n Cezaevindeyken en çok neyi özledin? Özgürlük kadar hiçbir değerli duygu bile gardiyanların tahammülsüzlüğüne uğrayıp kopartılıyor. İnsan toprağı çok özlüyor ve sadece karşında ciddi bir tecrit, gri duvarlar ve betonlar, parmaklıklar var. İnsan yaşamına uygun yerler değil. n Cezaevindeyken seni en çok etkileyen hangi olaydı? Soma işçilerinin ailelerinin uğradığı haksızlık, o ailelerin feryatları beni çok üzdü. Soma maden katliamı olduğunda oraya ilk gidenlerdendim. Cenazeleri de gördüm, ailelerin perişan halini de. Sonrasında Cumartesi Anneleri’nin yaşadığı saldırı anlarında da kendimi çok çaresiz hissettim. Onların yanında ola şım gibi hissettim kendimi. ‘Ranzamdaki yazı...’ n Cezaevinde ‘ranzamın üzerine yazdığım yazı beni burada hayata bağlıyor’ demiştin. Neydi o yazı? Ranzamın başına ‘hiçbir koşul irademi teslim alamaz’ yazmıştım ve her sabah kalktığımda ya da kendimi çok güçsüz hissettiğimde yazıma bakıyordum. 30 yıl cezaevinde kalan insanlar var. Bizi güçlü kılan insan beyninin ve iradesinin her şeyden çok daha güçlü olduğuna inanmak. Benim için elbette çok zor ve travmatik durumdu. Duvara takvim yaptım her mahkum gibi... ‘Böceklerin içinde ortam’ n Cezaevine ilk girdiğinde neler hissettin? Ben kendinden emin olarak cezaevine girdim. Çünkü hakkımda yakalama kararı vardı ve Avrupa’dan çıkıp tutuklanacağımı bilerek geldim. İlk alındığımda nezarethaneye götürüldüm, orada yapılan işlemler tabii farklı geldi.O an kendime söylediğim, teselli verdiğim cümlelerim vardı. Sürekli olarak ‘Pınar, vicdanın rahat, başın dik, alnın açık. Bu süreci bitireceksin.’ Bunu kendime hep söyledim. Her zaman ezilenlerin, yoksulların, işçilerin sanatçısıydım, siyaseten de ezilen Kürt halkının yanında durdum, bunların hiç birinden pişman değilim. Cezaevine girdiğim o anda, demir parmaklıkları geçince yani yalnız kalınca, kendime dedim ki ‘Pınar şimdi başlıyoruz ve çok güçlü bir şekilde bu süreci atlatacağız’. Çünkü insanlık onuru her şeyden çok daha değerli, bu onur mücadelem yere düşmeyecek. Ne hücrede, ne de hapiste, ne de sokakta. n Cezaevinde çıplak aramaya maruz kaldın mı? olduğunu düşünemiyorum. En çok çocuklarımı özledim...Yoldaşlarımı, dostlarımı, arkadaşlarımı çok özledim. Bir de bağlamamı alıp türküler söylemeyi, sahneye çıkıp kitleler karşısında, binlerin karşısında türkülerimi söylemeyi o kadar çok özledim ki... Cezaevlerinden, tutuklulardan, hükümlülerden gelen mektuplar bana müthiş destek oldu. Yazarlarımızdan, aydınlarımızdan kitaplar aldım. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ mektup gönderdi. Hiçbir şekilde kendimi yalnız hissetmedim. Ziyaretime gelen CHP milletvekilleri Mahmut Tanal, Onursal Adıgüzel, Ali Şeker, eski CHP İBB Meclis üyesi Hüseyin Sağ’a ve CHP yönetimine sahiplenmeleri nedeniyle çok teşekkür ediyorum. Siyaseten çok büyük bir haksızlık yaşanıyor ve bunun önünde durulmalı. Kime adaletsizlik ve haksızlık yapıldıysa onun yanında durmak önemli. ‘Çiçeğe bile tahammül yok’ n ‘Tahliye olduğumda ilk şunu yaparım’ dediğin ne oldu? Yaşama dair her şeyi özlüyorsunuz. Bir parça yeşili bile çok görülüyorlar. Beton arasından çıkan ufacık bir çiçek mamak orada çok ağır geldi. n Seninle ilgili konuşulan ‘bağım sız koğuşta kaldı, hücre değildi’ gibi söylemler oldu. Bunlara ilişkin neler söylemek istersin? Bağımsız koğuş hiçbir şekilde benim ilkelerimle örtüşmez. İlkelerime, dünya görüşüme aykırı ve çok açık söyleyeyim benim bir rengim ve tarafım var. Ben tarafsız, ortada kalmış bir insan değilim. Ben 105 gün dolu dolu tek başıma hücrede kaldım. Yanımdaki hücrede gazeteci Ece Sevim Öztürk vardı, diğer yanımda YSK İkinci Başkanı Nesibe Özer vardı. Öbür hücrede LGBT’lilerden travesti bir arkadaşımız Esra Arıkan vardı.. Cezanın 3’te birini hücrede geçirirsem denetimli serbestlikten faydalanabiliyordum... Öncesinde aylardır Avrupa’da sürgündeydim... Çocuklarımdan uzaktaydım, bir an önce o süre bitsin diye hücrede kalmayı göze aldım, farelerin büceklerin içinde, en ağır şartlarda, ben hücrede 105 günü bitirdim, sonra denetimli serbestliği alabildim. Eskişehir’de bir hafta tam bir kâbustu. Orada kalınca, o insanların hayatını görünce, çıkarken de resmen Nazi Toplama Kampı’ndan çıkmı Cumhuriyet gazetesi her gün benim gazetemdi. Birgün, Evrensel de alıyordum ama çoğu zaman yok deniliyordu. Cumhuriyet her gün gelir, demir parmaklıklara takılırdı. Oraya koyma sebebim avluya çıkan her tutuklu alıp okusun, elden ele okunuyordu. n Bağlamanı eline alabildin mi? Konser hazırlığın var mı? Bakırköy Belediyesi ile çok büyük bir halk konseri hazırlığımız var. ‘Herkes için adalet’ diyeceğiz... Yakın bir zamanda, sanırım en geç ekim ayı içinde olur. Denetimli serbestlik ile haftada 4 gün imza atacağım. Yurtdışı yasağım yok, yurtdışı konserlerim başlayacak, türkü söylemeyi çok özledim. n Dinlenmek yerine hayatın içine mi akayım diyorsun... Hayat beklemeyi kabul etmiyor ve ben kalabalıklar içinde kendini mutlu hisseden biri olarak tek başına tecrit edilmenin ağırlığını yaşıyorum ama akan gürül gürül bir hayat var. Aynı bıraktığımız yerden, durmadan devam edeceğim. Mavi günler geldiğinde dinleneceğim şimdi dinlenme günü değil, gün haksızlıklara, zulme uğrayanların yanında durma günü... l İSTANBUL T.C. İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NDEN ESAS NO: 2018/712 Konkordato talebinde bulunan davacı GÖKSEL MERCAN YAPI İNŞAAT BİLGİSAYAR YAZILIM DONANIM VE OTOMOTİV SANAYİ TİCARET LTD. ŞTİ. tarafından açılan ve mahkememizde görülmekte olan Konkordatonun Tasdiki davası nedeniyle; İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün 815494 nosunda kayıtlı GÖKSEL MERCAN YAPI İNŞAAT BİLGİSAYAR YAZILIM DONANIM VE OTOMOTİV SANAYİ TİCARET LTD. ŞTİ. hakkında İİK. 288. maddesi yollamasıyla İİK. 287. maddesi gereğince 14.08.2018 tarihinden itibaren 3 AY SÜREYLE GEÇİCİ MÜHLET VERİLMESİNE, İİK. 288. maddesi uyarınca geçici mühlet, kesin mühletin sonuçlarını doğuracağından İİK. 294. maddesi gereğince; 3 AYLIK GEÇİCİ MÜHLET İÇİNDE; İİK. 206. maddesinin birinci sırasında yazılı imtiyazlı alacaklar için haciz yoluyla yapılan ve yapılacak takipler ve Rehnin Paraya Çevrilmesi yoluyla yapılan veya yapılacak takipler hariç olmak üzere; 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Hakkındaki Kanuna göre yapılan takipler de dahil olacak şekilde davacı şirket aleyhine tedbiren; hiçbir TAKİP YAPILMAMASINA, Evvelce başlamış TAKİPLERİN DURDURULMASINA, İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarının UYGULANMAMASINA, İİK. 295. maddesi uyarınca, 3 aylık geçici mühlet sırasında, Rehnin Paraya Çevrilmesi yoluyla yapılan ve yapılacak takipler yönünden MUHAFAZA TEDBİRİ ve REHİNLİ MALIN SATIŞININ TEDBİREN ÖNLENMESİNE, İİK. 287/1. maddesi yollamasıyla ve İİK. 297. maddesi gereğince; Davacı şirketin geçici komiser heyeti nezareti altında işlerine devam etmesine, İİK. 287. maddesi gereğince geçici mühlet kararıyla birlikte davacının malvarlığının muhafazası için alınması gereken tedbirler kapsamında; Davacı şirketin mühlet kararından itibaren mahkemenin izni dışında rehin tesis etmesinin, kefil olmasının, taşınmaz ve işletmenin devamlı tesisatının kısmen dahi olsa devrinin, takyit edilmesinin ve ivazsız tasarruflarda bulunmasının TEDBİREN ÖNLENMESİNE, aksi halde yapılan işlemlerin İİK. 297/2. maddesi uyarınca hükümsüz sayılacağına, Alacaklıların ilandan itibaren 7 günlük kesin süre içinde dilekçeyle Mahkememize müracaat ederek konkordato mühleti verilmesini gerektiren bir hal bulunmadığını delilleriyle birlikte ileri sürerek konkordato talebinin reddini isteyebilecekleri hususu İİK. 288. maddesi uyarınca ilanen tebliğ olunur. 27/08/2018 Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de (Basın: 858746) ‘ Komşuda yeni kıyameti önlemeliyiz; ve Can Dündar meselesi Bölge için en önemli gerçek şu: Suriye Ordusu İdlib’e dayandı ve yurdunu vatanını kurtarmak, ülkesini bütünleştirmek istiyor. Arkasındaki Rusya, Suriye sonsuza kadar parçalanmış kalamaz, diyor. İkinci gerçek de şu: ABD Suriye’nin bölünmüş kalmasını istiyor. İdlib için provokasyonlar hazırlıyor. İki nedenle: İdlib Şam yönetimi altına girerse, sıra Amerikan yönetimi altındaki Fırat’ın doğusuna gelecek. Suriye’nin kendi topraklarını kurtarması, bölgenin sonsuza kadar birbirini yiyenlerin coğrafyası olarak kalması, ülkelerin birbirine düşürülmesi, Rusya ve İran’a karşı Suriye’nin parçalanmışlığını koz olarak sürekli kullanmak isteği. İsrail lehine! Türkiye’nin gerçeği: İdlib’de varlığım ne olacak derdinde: Boşuna mı oraya girdik! Ankara İdlib’deki statükoyu korumak istiyor. Ama bunun olasılık dışı olduğunu da biliyor. Durdu durdu, İdlib’deki en büyük terör örgütünü sonunda listesine almak zorunda kaldı. Ankara’nın Suriye’nin bütünlüğünü sağlamasına yardım için güçlü bir gerekçesi var aslında: Baştan ilan etmişti, toprakları işgal için orada değiliz diyerek. O halde bir mesele yok. Bazı aklıevvel iktidar silahşörleri, hâlâ Esed, İdlib vb. diye yazıyor. Kafaları geçmişte kaldı, gerçeklerden kopmuş durumdalar. Sanıyorlar ki Davutoğlu zamanındaki gibi “orası Osmanlı, yani bizim toprağımızdı, aldık... ve orada kalmalıyız”. Aralarında tek çark eden, imkânsızı denemenin ne büyük bedeli olabileceğini fark eden Mehmet Barlas oldu. Şam ve Rusya, İdlib’de, teröristlerin egemenliğinde ne bir yapının varlığına, ne de onlarla bir “federatif yapı”ya izin verirler.  Yarınki üçlü zirve Yarın Türkiye Rusya İran arasında üçlü zirve var. Umarız Erdoğan gerçekçi bir politika izler. Buna ülkenin, hele hele şimdi ekonominin şiddetle ihtiyacı var. Türkiye için temel mesele, şimdilik Fırat’ın batısından ülkeye bir terör tehdidi gelmemesi. Bunun önlenmesi. Üçlü zirvede Türkiye açısından tartışılması ve kesin güvenceye alınması gereken konu budur. Bu koşullar altında Türkiye, İdlib’in en barışçıl bir şekilde Suriye ile bütünleşmesine yardımcı olursa, yüz binlerin yeniden göçü önlenebilir. Ankara, ABD’nin, Suriye’nin parçalanmış olarak kalmasına yönelik politikalarından medet umamaz, ummamalı.. bu hem Ankara’nın politikasına ters olur, hem de Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun çıkarlarına zarar verir. TV’lere bakıyorum da, o kadar askeri sivil güvenlik uzmanlarının hepsi de sorunu böyle net olarak ortaya koymaktan kaçınıyor.. Neden acaba? Korkuyorlar mı? Gerçekleri diye getiren bir iki emekli asker var sadece. “İki” bile fazla! Can Dündar meselesi Önceki günkü yazıma Can Dündar sosyal medyadan maydanoz oldu. Güya Ahmet Altan’a yargısız infaz yapıyormuşum, farklı görüşlere karşıymışım.. uyduruktan nağmeler. Metin okuma becerisini sıfırlamış diye düşündüm. Dünkü yazımın odağında aslında tek bir konu vardı: Cumhuriyet Vakfı’nın ve yönettiği gazetenin, Vakıf senedindeki ilkelere bağlı kalarak yaşamını sürdürme hakkını savunuyordum. Vakıf ve gazete yönetimini bağlayan en önemli konu budur. Bir vakfın varoluş nedenine aykırı bir yönetim gösterilemez. Gösterilmemeli. O zaman Vakfın ve gazetenin bu senede dayanarak varoluş hakkını ortadan kaldırmış oluyoruz. Bu tamamen etik dışı olduğu gibi, aslında hukuki bir meseledir de! Cumhuriyet’in çağın gelişmesine paralel olarak kendini yenilemesi, her açıdan çağdaşlığı savunması başka; senet ilkelerine karşı olan birilerinin gazetede yazı yazması başka. Cumhuriyet’i bir canlı varlık olarak düşünün, kendi varoluş nedeni ile yaşamasını savunmalıyız. Bunların ne olduğunu hatırlatmalı mıyım? Bir not daha: Can Dündar zamanında Cumhuriyet büyük bir israf politikasına girdi, 26 sayfa gazeteler, Sokak isimli yine sayfalarca dergiler.. Hedef en az 70 bin gazete satmaktı ve Can “Milliyet’ten okur alacağız” diyordu. Bir hüsran oldu ve gazete borçlarını ödemek için mal varlıklarını satmak zorunda kaldı. Şimdilik bu kadar. Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. KAHRAMAN ÖRÜÇ C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle