27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 28 Eylül 2018 8 Namlunun ucundakiler haber EDİTÖR: Gürer mut TASARIM: şükran işcan Kadınlar ve çocuklar Türkiye Bireysel Silahsızlanma Günü’nde STK temsilcileri ve mağdurlar konuştu Türkiye Bireysel Siliahsızlanma Günü’nü ürkütücü rakamların gölgesinde karşılıyor. Dünyada ve ülkemizde bireysel silahlanma her geçen gün artarken, yalnızca ülkemizde her yıl yak laşık 4 bin 500 kişi bu neden le hayatını kaybediyor. Bireysel silahlanmaların yüzde 18’i ka dına yönelik şiddette kullanılır ken, maganda silahından çıkan SEYHAN AVŞAR kurşunlar ise genellikle savunmasız çocuklara ve kadınları isabet ediyor. Bireysel silahlan ma konusunda çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve bireysel silahlanma nın mağdurları gazetemize konuştu. ‘Vicdanı olan herkes silahlara karşı olmalı’ Helin Palandöken, Pendik’te bulunan İstanbul Ticaret Odası Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde okuyordu. Uzun süredir Mustafa Yetgin tarafından tehdit ediliyordu. 13 Ekim 2017 günü, Yetgin pompalı tüfekle Palandöken’i öldürüp, iki kişiyi yaraladı. Helin Palandöken’in babası Nihat Palandöken, evlat acısıyla bireysel silahlanmaya karşı imza kampanyası başlattı. Acılı baba semt semt gezerek imza topluyor. Palandöken, “Silahlarla insanlar öldürülmesin diye imza kampanyası başlattım. Vicdanı olan her insan bireysel silahlanmaya karşı çıkmalı” diye konuşuyor. ‘Yıllarca ölüm korkusu yaşadık’ Selda K. imam nikâhlı eski eşinin 13 yıl boyunca defalarca silahlı saldırısına uğradı. Şikâyetçi oldu. Eski eş hakkında “kasten yaralama”, “silahla tehdit” ve “ruhsatsız ateşli silah ile mermilerini bulundurmak” suçlarından dava açıldı. Tutuksuz yargılanan eski eş son olarak 11 Kasım 2017’de Selda K.’yi takip etti. Sokak ortasında kafasına silah dayayıp, saçlarından tutup yerlerde sürükledi. Selda K.’nin yaşadığı işkence şimdilik son buldu çünkü eski eş uzun bir yargılama sonucu tutuklandı. Selda K. bireysel silah kullanımının terör olduğunu söylüyor. “Yıllarca ben ve çocuklarım eski eşimin silahla tehdidine maruz kaldık” diyen Selda K. “Devletin bireysel silahlanmaya karşı acilen gerçekçi önlemler almasını istiyoruz. Silah güvenlik değil güvensizliktir” diyor. ‘Oğlum şehir eşkıyalarının kurbanı’ Emircan Açıkgöz Halkalı Ticaret Meslek Lisesi 2. sınıf öğrencisiydi. 15 Aralık 2017’i akşamı annesine, “Çiğ köfte yemeye gideceğiz” diyerek evden çıkan Açıkgöz, bir daha dönemedi. İki grubun çatışmasının arasında kalan Açıkgöz vücuduna isabet eden yedi kurşunla hayatını kaybetti. “Tek çocuğumu şehir eşkıyaları yüzünden toprağa verdim” diyerek isyan eden acılı baba Hacı Açıkgöz, “Önüne gelen silah alıp sokağa çıkmaya devam ederse kimsenin canı hiçbir zaman güvende olmayacak. Çocuğumuz geri gelmeyecek ama başka çocukların güvenle yaşayabilmesi için insanların kolayca silah edinmesinin önüne geçmeliyiz” diye konuşuyor. Bireysel silahlanma toplumsal bir sorun Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Ayhan Akcan, bireysel silahlanmanın büyük bir toplumsal sorun olduğuna dikkat çekiyor. Her gün 10 kişinin bireysel silahlanma nedeniyle hayatını kaybettiğini belirten Akcan, Türkiye’nin bu konuda dünyada 11’inci sırada olduğunu söyledi. Akcan, alınması gereken önlemleri ise söyle sıralıyor: “Emniyete bağlı ihbar hattı, bireysel silahlanmaya karşı kamu spotları, düğün timleri, silahlarla ilgili reklam yasağı.” Babaannesini vurdu Bireysel silahlanmanın neden olduğu son olay dün Aksaray’da meydana geldi. İddiaya göre Taşpazar Mahallesi’ndeki evlerinde babası M.D.’ye ait oyuncak sandığı tabancayla oynayan R.D. (10), karşısında oturan babaannesi Ummahan D.’yi (89) başından vurdu. Hastaneye kaldırılan Ummahan D.’nin durumunun ağır olduğu öğrenildi. l DHA ‘Etkili bir mücadele yürütülmüyor’ ‘Özendirici yapımlara sınırlama getirilmeli’ Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcisi Gülsüm Kav ise Türkiye’de kadın cinayetlerinin arttığını ve bu cinayetlerin önemli bir oranının ateşli silah ile işlendiğine dikkat çekiyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan Türkiye’nin temel sorunlarını çözememiş bir ülke olduğunu belirtiyor. Kürt sorunun devam etmesinden ve çatışmadan kaynaklı vatandaşta kendini koruma güdüsü geliştiğini aktaran Türkdoğan, “Vatandaş devlet ilişkisi sorunlu. Silahı bir koruma yönetimi olarak görüyor. Devlet çözüm üretmediği için vatandaş yanlış yollara sapıyor. Bu ihtiyacı ortadan kaldıracak önlemler alınmalı” diyor. Bireysel silahlanmanın kültürel bir sorun olduğuna değinen Türkoğlu, “Siyasal iktidar bu kültürel sorunla baş etmek için bir şey yapmıyor. Yıl 2018 düğünlerde, asker uğurlamalarında vs. silah kullanılıyor. Bunun önüne geçmek için öncelikle siyasiler vatandaşa örnek olacak. Böyle örnek bir davranış ise göremiyoruz” ifadelerini kullanıyor. ‘kgsHıoerelrraeksgcuıenüyğınnoinördlueümnm’ Silikozis hastalığı nedeniyle 4 yıldır yatağa mahkum olan kot kumlama işçisi Ramazan Aydar dün yaşamını yitirdi. Kot taşlamada bir yaşam daha söndü Kot taşlama nedeniyle yakalanılan silikozis hastalığından Bingöl’ün Karlıova ilçesinde 4 yıldır yatağa mahkum olarak yaşayan 6 çocuk babası Ramazan Aydar dün tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. 10 ay önce verdiği röportajda “Her gün ölüm sırasının geleceğinden korkuyorum” diyen Aydar, yaşadığı köyde bu hastalıkla mücadele eden kişi sayısının 100’den fazla olduğunu ve yardım eli beklediklerini dile getirmişti. Yıllardır Silikozis hastaları için mücadele veren emekli öğretmen Eğitim ve Toplum Gönüllüsü Semiramis Karaaslan ise “Türkiye’de 1500 kayıtlı silikozis hastamız var bunlardan 400’ü Taşlıçay köyümüzde. Bingöl başta olmak üzere Erzurum, Diyarbakır, Muş, Sinop, Giresun, Tokat ve İstanbul’da hastalarımız mevcut” bilgisini paylaşmıştı. 19’uncu ölümün ardından yazılı bir açıklama yapan Karaarslan, “Günlerce Bingöl Devlet Hastanesin’de tedavi gören, 3 kız, 3 erkek 6 çocuk babası silikozis hastamız Ramazan Aydar Elazığ’da vefat etti. 6 çocuk boynu bükük, babasız kaldı. Yetkililerden her zaman tekrar ettiğimiz ve bir kez daha yineleyeceğimiz bir talebimiz var. 2011’de çıkarılan torba yasadan ellerinde raporları olduğu halde yararlanamayan hastalarımıza bir hak daha tanınması. Bu evlat larımız denetimsiz, ruhsatsız ve de sigortasız çalıştıkları işyerlerinde ölüme kucak açtıklarını bilmediler. Kotlar beyazladı, onların hayatı karardı” dedi. Karlıova listede birinci ‘Merdiven altı’ olarak da bilinen kaçak kot taşlama atölyelerinde, 2004 yılında 800 TL maaşla çalışan işçiler, hastalığı ilk olarak o yıl Karlıova ilçe merkezinde silikozis nedeniyle Kenan Temiz’in hayatını kaybetmesiyle öğrendi. Yaptıkları işin silikozise yol açtığını gören işçiler, 2004’ten itibaren çalışmayı bırakıp, evlerine döndü ancak hastalık, onların peşini bırakmadı. Son 13 yılda, Karlıova ilçe merkeziyle Taşlıçay köyünde 16 kişi, silikozis nedeniyle yaşamını yitirdi. Kot taşlama veya kot kumlama nedeniyle ‘silikozis’ hastası, Türkiye genelinde en çok Bingöl’ün Karlıova İlçesine bağlı Taşlıçay köyünde bulunuyor. l Haber Merkezi Torunlar davası beraatla bitti Mecidiyeköy’de 6 Eylül 2014’te eski Ali Sami Yen Stadı’nın yerine yapılan Torunlar İnşaat’a ait rezidans inşaatında gerçekleşen ve 10 işçinin hayatını kaybettiği asansör faciasına ilişkin Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nda (TOKİ) görevli olan 6 kişinin “Görevi kötüye kullanma” suçundan yargılandıkları davanın karar duruşması dün görüldü. Mahkeme TOKİ çalışanı 6 sanığın beraatına karar verdi. Kararı değerlendiren müşteki avukatı Yıldız İmrek, “Torunlar davasında adil bir yargılama yapılmadı” dedi. İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya tutuksuz sanıklar katılmadı. Sanık TOKİ Emlak Daire Başkanı Aliseydi Karaoğlu’nun avukatı Serdar Mermut, düzenlenen bilirkişi raporunda müvekkilin bir suçu olmadığının belirlendiğini söyleyerek beraatını istedi. Mahkeme sanıkların, mahkumiyetlerine yeterli her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesiyle 6 sanığın ayrı ayrı beraatına hükmetti. Ayrıca vekâlet ücretlerinin maliye hazinesinden sanıklara ödenmesine karar verdi. Adil yargılama yapılmadı Davada adil yargılama yapılmadığını söyleyen avukat Yıldız İmrek ise “İddianamede görevi kötüye kullanmak vardı. İş güvenliği önlemlerinin yetersiz olduğuna değinilmemişti. Bu bağlantı kurulmayınca böyle bir karar çıktı” dedi. l SEYHAN AVŞAR / İSTANBUL İtiraf et. Çok korkuyorsun… Önce ana akım gazete ve TV’lerden başladınız işe. Teker teker kepçeleyip, gırtlaklarına çengeli geçirip, hatta trolleyip dinamitleyip birer birer havuzunuza dahil ettiniz. Sahipliklerini, üstelik kamu bankalarının (milletin cebinden) fonlarından yararlanarak çatır çatır değiştirdiniz. Çalışanları arasında olağanüstü bir eleme ve kıyıma giderek, kendi istediğiniz türde haberler ve yorumlar yazacak hale getirdiniz. Binlerce ehil ve onurlu gazeteciyi işinden ettiniz. Kimini başka sektörlere kovaladınız, kimini işsizlik, açlık ve yoksulluğa mahkum yaşamaya zorladınız. Kimini de “niş” denebilecek yeni medya mecralarına doğru itelediniz. Ama gazeteciliğin, ille de kendine bir yol bulacağını, beton bir duvarın kenarından kıyısından bile sızıp, önce minik akıntılara sonra su birikintilerine ve kendi özgürlük havuzlarına dönüştüğünü, zaman içinde ırmaklara ve denizlere evrileceğini hesap edemediniz. Gerçeklerin, bütün engellemelere rağmen kendine bir çıkış yolu bularak kitlelere ulaşacağını hesaplayamadınız. Sonunda bir de baktınız ki, teknoloji ile demokrasi el ele vermiş, oradan buradan mantar gibi, kapatılmaya çalışılan kara perdelerin arasından sızan ışık huzmeleri gibi gerçekler zuhur ediyor, birer birer. Sosyal medyada olağanüstü bir hızla yayılıyor yolsuzluklar ve insan hakkı ihlallerine dair haberler. Saniyeler içinde ayyuka çıkıyor her türlü pisliğe ilişkin haberler. İnsanlar her türlü yaratıcılığı kullanıyor. Senin havuz medyana muhtaç olmadan, o “üzerine basılı olduğu kâğıttan bile daha değersiz” yalan kusan, kimsenin satın almadığı, zorla THY’de ve yandaş işadamının benzin istasyonlarında bedava dağıtılan pespaye “gazete taklitlerine” ihtiyaç duymuyor insanlar. Bir evin çalışma odasından ya da bir kafedeki masadan çıkan blog’dan, yarın derme çatma minik bir garajatölye bozması stüdyodan yapılan internet radyosu ya da televizyonundan gerçekler fışkırıveriyor. İlkokul çocukları bile kendi YouTube kanallarını oluşturmayı öğreniyor. Wikipedia’yı yasaklamana rağmen erişimi beceriyor orta mektep talebeleri. İşiniz zor. Korku dağları sardı. Ovaya inmiş, üzerinize üzerinize geliyor. Tutamıyorsunuz seli artık. Adeta, çapsız belediye başkanının derme çatma altgeçitlerine dolan sular gibi, ezip geçiyor sefil duvarlarınızı bilgi, yorum, analiz. Ekonomik krizi, diplomatik skandalları, lüks uçak rezaletlerini, ezilen sömürülen işçiye, acılı anaya vurulan copu sıkılan gazı saklayamıyorsunuz. Ve kocaman birer meşaleye dönüşen güçlü ışık huzmeleri gibi görülüyor her şey. Yapabileceğin fazla bir şey yok. RTÜK’ü, BTK’yi, MİT’i harekete geçiriyorsun. “Yeni bir yönetmelik çıkarın, filmdeki küfrü bahane edip, alayını lisans ve ceza tehdidi ile zapturapt altına alın” diye panik içinde talimatlar yağdırıyorsun. Yeni yeni sansür yasaları çıkarıyorsun. İnsanların neyi ne zaman nasıl izlediğini izleme ve kayıt altına alma, fişleme düzenekleri kurmaya çalışıyorsun. Nafile çabalar bunlar. Günümüzde artık, ışık hızının bilmem kaç kat üzerinde, nanosaniye ile ölçülebilecek bir hızla yayılıyor bilgi. “Yıldız Sarayı devri” misali, gazetecinin peşine hafiye takmakla, telefonunu dinlemekle, hatta eski devirlerde olduğu gibi “Muhafızlar!. Nöbetçiler!. Alın şunu!..” diye bağırmakla durduramıyorsun hiçbir şeyi. İtiraf edin. Korkuyorsunuz. Çok korkuyorsunuz artık. Ama, “ecele” faydası yok. Özgürlük, yani nefes, yani ışık, yani aydınlanma, er ya da geç galip gelecek. Hep böyle oldu. Yine öyle olacak. Üzgünüm diyemem. Tam tersi. İçim içime sığmıyor sevinçten. Tokatçı müdüre zorla getirme Emniyet şeridinden geçen zabıta memuruna tokat atarak bayılttığı gerekçesiyle soruşturma başlatılan dönemin İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Zabıta Daire Başkanı Tayfun Karali için zorla getirme kararı çıkarıldı. Müşteki zabıta memurunun ifadesinde, “Emniyet şeridine girdiğimi görmüş. Bana 3 kez tokat attı, şiddetin etkisiyle yere düştüm” diyerek şikâyetçi olmadığı öğrenildi. Kartal’da geçen yıl aralık ayında İBB Zabıta Daire Başkanı Karali, trafikte emniyet şeridini kullandığı iddiasıyla zabıta memuru Kenan Fidan’ı döverek bayıltmış, olay güvenlik kameraları tarafından saniye saniye kaydedilmişti. l İHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle