18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 23 Temmuz 2018 EDİTÖR: PELİN ÜNKER TASARIM: BAHADIR AKTAŞ ekonomi 11 Kur Kıbrıs’ı da vurdu Türkiye gibi Kuzey Kıbrıs’ta da (KKTC) TL’deki değer kaybı hayat pahalılığını artırdı. Enflasyon yüzde 19’u aşarken, ithalata bağımlılık sorunları büyütüyor Türkiye gibi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de (KKTC) yüksek enf de hız kazanan inşaat sektöründeki hızlı büyüme hem ekonomide belirli bir gelir artışı hem ‘Sadece havalimanı özelleştirildi’ lasyon sorunuyla karşı karşıya. Para birimi olarak Türk Li de Türkiye’den ilave işgücü girişi yaratmıştı. 2008 yılı sonların u Türkiye ile ikili pro rası (TL) kullanan KKTC’de Şubat 2015’te rekor düzeyde dü EMRE DEVECİ şerek yüzde 0.21 olarak kayde da dünyada ortaya çıkan hem küresel kriz hem de mülkiyet konusunda Kıbrıslı Rumların tokol anlaşmaları çerçevesinde 3 yıllık Orta Vade dilen yıllık enflasyon (TÜFE), Haziran AİHM’de sonuçlanan bazı davalarının li Programlar hazırlanma 2018’de yüzde 19.41’e ulaştı. TL’deki değer kaybı, ithalata bağımlı ekonomi nedeniyle enflasyonu zirveye taşı yarattığı tedirginlik ile emlak piyasasındaki devinim durma noktasına geldi. Buna bağlı olarak başta inşaat sek ya başlandı. Belirli önceliklere sahip olan programla dı. Bu durumun ortaya çıkmasında, zaten kötü olan dış ticaret dengesinin, 2017’de daha da bozulması etkili oldu. Ada ekonomisinin sorunlarını Doğu törü ve bağlı bazı sektörlerde birçok firma kapandı, bunun sonucunda da belirli oranda işsizlik ortaya çıktı. Elektrik üretim ve dağıtımında bir rın ana teması “özel sektör odaklı” büyümenin önünün açılması idi. Akdeniz Üniversitesi’nden Dr. Yenal kamu tekeli olan Kıbrıs Türk Elektrik Süreç ile konuştuk: Aşırı f: iyat artışı var n Kıbrıs ekonomisinin başlıca so Kurumu’nun işlevlerinin üretim ve dağıtım olarak ayrıştırılması ve özelleştirilmesi tartışılmaya devam ediliyor. Bunların yanında Türkiye’den adaya u Ancak bugüne dek kamuda örgütlü bulunan sendikalar ve toplumun diğer runları neler, nasıl çözülebilir? Öncelikle küçük iç pazar yapısı, bir çok alanda ekonomiyi dışa bağımlı kılıyor. Yüksek ithalat bağımlılığı özel gelen suyun dağıtım haklarının da, şebekenin yenilenmesi koşuluyla özel işletmeye devri gündemde. Benzer şekilde sabit telefon hizmetlerinin şebeke kesimlerinden gelen baskılar nedeniyle özelleştirme uygulaması sadece Ercan likle son dönemdeki gibi TL’nin değer kaybına bağlı olarak ekonomide ciddi kırılganlıklar ve sorunlar yaratıyor. yenilenmesi koşuluyla bir GSM operatörüne devri kamuoyunda tartışılıyor. Yenal Süreç Havaalanı ile sınırlı kaldı. TL kullanımı nedeniyle kur veya faize herhangi bir müdahale yapılamadığından ortaya çıkan aşırı fiyat artışlarına minimal etkisi olan bazı yerel önlemler ile müdahale ediliyor. n Özelleştirme merkezli yapısal Yüksek borçlulukİTHALAT İHRACATIN 17 KATI oranı dönüşüm programları Kıbrıs ekonomisini nasıl etkiledi? KKTC ekonomisinde 1990’lı yılların sonlarına kadar ekonomik büyüme, ağırlıklı olarak kamu kesiminin büyü en büyük sorunlardan mesine bağlı seyretmekteydi. 2003 yı lında adada iki taraf arasında geçişlerin başlaması, ardından 40 yıllık Kıbrıs sorununda ilk kez referanduma sunulacak kadar kapsamlı bir planın ortaya çıkması ve bu planda Kıbrıs sorununun en çetrefilli konularından olan mülkiyet sorununa belirli bir çerçeve çizilmiş olması KKTC’ye yurtdışından da (Türkiye harici de örneğin İngiliz, İsrail ve Rus kaynaklı) gayri menkul amaçlı da olsa yatırım ve sermaye girişine yol açtı. 2003 sonrası dönem KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanlığı’na bağlı Ticaret Dairesi’nin verilerine göre 2017 yılında dış ticaret açığı 1.66 milyar dolar düzeyine yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı sadece yüzde 5.9 düzeyinde oldu. 2017’de ithalat 2016’ya göre 211.2 milyon dolar artarak 1.76 milyar dolara yükselirken, ihracat 105 milyon dolar seviyesinde kaldı. Yüksek borçluluk oranı, Türkiye gibi KKTC’de de sorun. 2016 sonu itibarıyla KKTC’nin iç borç stoku 18.8 milyar TL’ye ulaştı. Dr. Yenal Süreç, konuya ilişkin şunları söyledi: SGK açığı büyük “Geçmiş hükümetler döneminde oluşan önemli bir iç borç stoku, bu borç stokunu sürekli artıran ve sistemin kendi sürekliliğini de tehdit eden sosyal güvenlik açığı, özellikle yerel yönetimlerin ciddi finansman ve borçluluk sorunları gibi sorunla da mevcut. Söylem olarak mevcut sorunların varlığı konusunda herkes hemfikir olurken çözüm şekli ve zamanlaması noktasına bir uzlaşıya varılamaması da ayrı bir sorun yaratıyor. Son dönemlerde Türkiye ile yapılan protokoller kapsamında yapılan yardım ve verilen krediler de bu konulardaki iyileştirilmelere bağlı serbest bırakılıyor.” TÜSİAD’dan ABD’de konferans Washington’da Brookings Enstitüsü’nde Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) işbirliğiyle düzenlenen konferansta transatlantik ilişkilerinin durumu değerlendirildi. Konferansa Brookings Enstitüsü’nden Robert Kagan, Angela Stent, ABDAvrupa Merkezi Direktörü Thomas Wright ile TÜSİAD Kıdemli Araştırmacısı ve Türkiye Projesi Direktörü Kemal Kirişci konuşmacı olarak katıldı. TÜSİAD Yönetim Kurulu üyesi ve Genel Sekreteri Bahadır Kaleağası, transatlantik değerlerin demokrasi, refah ve kalkınmanın yaygınlaşmasında göreceli olarak başarılı olduğunu belirterek, “Ancak artık bu eğilim hem ekonomik hem siyasal olarak sorgulanmaktadır” dedi. l Ekonomi Servisi Yabancıya 11 bin konut satıldı Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2018 yılı ocakhaziran döneminde Türkiye genelinde yabancı uyruklu kişilere toplam 11 bin 816 konut satışı gerçekleştirildi. Geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 18.8’lik artış yaşanan yabancılara konut satışında ilk sırayı İstanbul aldı. İstanbul’da yabancı uyruklular 3 bin 999 konut sahibi oldu. İstanbul’da geçen sene aynı dönemde yabancıya 3 bin 482 konut satılmıştı. İstanbul’un ardından yabancıların en çok rağbet gösterdiği il 2 bin 883 konut satışıya Antalya olurken, üçüncü sıradaki Bursa’da geçen sene aynı dönemde 702 konut alan yabancılar bu yıl yüzde 13.6 artışla 812 konut satın aldı. l Ekonomi Servisi Famırnatdlaıikycteaatk Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, külleme hastalığı ve fındık kokarcası nedeniyle fındık rekoltesinde düşüş beklendiğine dikkat çekerek “Rekoltedeki düşüşün fındıkta maliyeti daha da yükselteceğini tahmin ediyoruz” dedi. Bayraktar, çiftçinin artan girdi fiyatları nedeniyle başta mazot olmak üzere girdilere erişimlerinin zorlaştığını be lirtti. Şemsi Bayrak tar, 400 bin ailenin 706 bin hektar alanda dünya fındık üretiminin yüzde 70’ini, dünya fındık ihracatının ise yüzde 75’ini karşıladığının altını çizdi. Üreticinin kaderinin alıcıya ve ithalatçıya bağlı kaldığına dikkat çeken Bayraktar “Fındıkta fiyat sorununun çözülmesi için Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) piyasada olmasından başka çare yok” dedi. l Ekonomi Servisi ‘Faiz artmazsa satış gelir’ QNB Finansinvest Başekonomisti Burak Kanlı, TCMB’nin faizi artırmaması durumunda piyasalarda yeni bir satış dalgasının gelebileceğini söyledi Ekonomistler, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 24 Temmuz’da gerçekleştireceği Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını 75 baz puan ve üzerinde artırabileceğini öngörüyor. QNB Finansinvest Başekonomisti Burak Kanlı, salı günkü toplantının ekonomi yönetimine dair güvenin sağlanması yolunda çok kritik olacağını ve yatırımcı gözünde adeta bir turnusol kâğıdı işlevi göreceğini belirten Kanlı, temmuz ayında çok endişe veri ci biçimde bozulan enflasyon görünümü ve piyasalardaki güven kaybının TCMB’nin en az 100 baz puanlık faiz artışını gerekli kıldığını söyledi. Kanlı, nitekim TCMB’nin de son enflasyon değerlendirme raporunda bozulan enflasyon görünümüne vurgu yap tığını hatırlatarak, “Piyasa beklentilerine cevap verilememesi halinde piyasalarda yeni bir satış dalgasının gelmesi çok olası. Böyle bir durumda, daha sonraki süreçte daha yüksek miktarda faiz artışına gidilmesi de zorunlu hale gelebilir” dedi. Yüksek artış ekonomiyi zorlar İş Portföy Makroekonomik Araştırma Bölüm Yönetmeni Hande Şekerci, 75 baz puan üzerinde bir faiz artışının halihazırda yavaşlama sin yalleri veren ekonomi ve kurun da etkisiyle kredi dönüşlerinde zorluklar yaşayan firmalar açısından görünümü zorlaştırabileceğini belirtti. ‘Sivil toplum yıkılmalıdır!’ Romalı Senator Cato, senatoda her konuşmasını “Carthago delende est” (Kartaca yıkılmalıdır) sözleriyle bitirirmiş. Kartaca sonunda yıkıldı, hayatta kalanlar köle olarak satıldı. Türkiye’de de, siyasal İslamın liderliğinin, “Yetmez ama Evet” referandumunu kazandığından bu yana attığı adımlar, her dönemeçte, liderliğinin, “Sivil toplum delende est” diye düşündüğünü gösteriyor. Son durak Biz, “bir pasif devrim” sürecinin hızla totaliter bir devlet biçimine doğru ilerlemekte olduğunu biteviye savunduk. O sırada, telefon dinlemeleri, “Taraf” gibi tetikçiler, kişi özelini ayaklar altına alıyor, FETÖ cemaati, yargılama süreçlerini, kurallarını, adaleti iğfal ediyordu; AKP de “ne isterse vermeye” devam ediyordu. “Sivil toplum” yıkılırken, kimileri, özellikle liberal entelijansiya, sivil toplumun geliştiğini bile savunabiliyordu. Şimdi, “Devlet Denetleme Kurulu Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”, “pasif devrim” sürecine son durağında, “Kartaca’nın yıkımını” tamamlıyor. Kararname, sendikaları, diğer meslek örgütlerini, kamuya yararlı dernekleri, vakıfları DDK’ye bağlıyor. DDK, bu kurumların tüm hesaplarını, kaynaklarını, ilişkilerini, yönetimini, personelini denetleyecek, belirleyecek. Kararname, tüm “sivil toplum örgütlerini” devletin örgütlerine dönüştürüyor. Toplumu tamamen kucaklayan bu devlet biçimi, denetleme ve dengeleme kurumlarından arındırılmış, kararnamelerle yönetebilen bir başkanlık rejimi olarak kendini gösteriyor. Bu başkanlık rejiminde, yasama (Meclis işlevsizleştirilerek), yargı, güvenlik kurumları, devletin şiddet araçları, ekonominin yönetimi, eğitim kurumları doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlanıyor. Devlet bürokrasisinde, siyasal İslamın “siyaset rejimine” uyum sağlayamayan kadroların tasfiyesi hızla tamamlanıyor. Cumhurbaşkanı, bu yeni rejimde toplumu, hemen her alanda, hücrelerine kadar nüfuz ederek yönetme olanağı elde ediyor. Özetle: “Sivil toplum” (özgürlükler ve serbestlik) alanı devlet tarafından işgal edilerek yıkıldı, devletiktidar bir kişiyle bütünleşti. Başkanlık rejimi devletin dışında “otonom” bir alan bırakmak istemiyor! Sıra kimde? Tayfun Atay’ın “Meşihat makamı” başlıklı yazısındaki değerli gözlemleri, siyasal İslamın kimi yazarlarında belirmeye başlayan kaygılar, sıranın, “hareketle” devletin bütünleşmesine; Başkan’ın ekonomik danışmanlarının kimi yorumları da, mali kriz pastayı daraltırken sıranın büyük sermayenin elindeki kaynaklara geldiğini düşündürüyor. Devletle, “hareketin” bütünleşebilmesi için Türkiye siyasal İslamının görece bağımsız iktidar noktalarını temsil eden cemaatlerden oluşan yapısının “hizaya” sokulması, homojenleştirilmesi, tek ve her şeyi kaplayan iktidarın içinde eritilmesi gerekiyor. Siyasal İslamın egemen sınıfı, dinci entelijansiyanın siyasi ve ekonomik iktidarının, toplumun ekonomik artığından pay alma kapasitelerinin, dine ve topluma ilişkin “kozmolojik” bilginin üretiminin, yenidenüretiminin denetimine dayandığını birçok kez vurgulamıştım. Bu sınıfın devlet aygıtını yöneten kesiminin ve liderinin, cemaatlerin kendilerine özgün, din, ahlak yorumlarına, yeri geldiğinde, sen “Lâ yuhtî ve lâ yüs’el değilsin”  türünden çıkışlarında, katlanması beklenemezdi. Diğer taraftan devlet yönetimini üstlenmiş sınıf olarak hızla kapitalistleşen, dini akidelerin dışına çıktıkları ayan beyan belli kesimin, (ufukta bir ekonomik kriz görünmüşkenpasta küçülürken) hareketin çeşitli noktalarında şekillenebilecek eleştirilere kapıları kapatması gerekiyordu. Kapitalist birikim sürecinden, birikmiş servetlerden pay alarak beslenen bu asalak sınıf açısından, “pasta küçülürken”, büyük sermayenin, özellikle yurtdışındaki kaynaklarına ulaşmanın giderek yaşamsal bir önem kazandığı anlaşılıyor. Totaliter devlet inşa süreci tamamlanırken gündeme gelen bu iki adım, siyasette sarsıntı yaratabilecek özellikler taşıyor. Trajik olan şu ki, ana muhalefet partisi, kadroları, düşünceleri, güvenilirliği bakımından tamamen tükenmiş durumda. Sanırım, şimdi, başka şeyler düşünmek gerekiyor! İmar Barışı ile kat mülkiyetli tapu alınabilir İstanbul Zirve Yapı Denetim ve Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Cumhur Akpınar, İmar Barışı kapsamında Yapı Kayıt Belgesi alan vatandaşın bu süreçten sonra isterse kat mülkiyetli tapuya geçiş yapabileceğini belirterek “Vatandaşın başvuru esnasında verdiği bilgiler, binanın projeölçüm çalışmaları ile örtüşmediği takdirde tapu hakkını kaybedebilir” dedi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle