18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 16 Temmuz 2018 8 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: İLKNUR FİLİZ İki yıl önce dün İ ki yıl önce dün, bir darbe girişimi oldu. Ordunun, özellikle de 1. Ordu gibi darbelerde kilit önem taşıyan askeri güçlerin desteğini alamadı ve başarısız kaldı. Ondan sonra olup bitenleri biliyorsunuz. Zaten darbe girişimi gecesinden bugüne kadar olup biteni saymaya ve kısa da olsa ayrıntılamaya kalksam bugünkü gazetenin 5060 sayfa çıkması gerekir. Yani geçelim. Darbe gecesinden bugüne cevapsız kalan soruları da mecburen geçelim. Geçelim, çünkü doğru cevapları bilmiyoruz. Öyle araştırmacı gazetecilik çabasıyla filan gün yüzüne çıkarılacak gibi de değil. Ama bir soru daha var. Darbenin ikinci yıldönümünde de açık seçik cevaplanmamış bir soru: Eskinin Cemaat’inin, bugünün FETÖ’sünün yıllar ve yıllar boyu vitrininde duranlar, darbe girişimine ilişkin ne diyorlar? Vitrinde duranlar derken FETÖ’nün gazetelerinde yazanları, televizyonlarında program yapanları filan kastetmiyorum. Vitrindekiler derken o zamanlar “Cemaat”in sözcüsü gibi ortalıkta olanları kastediyorum. Haber kanallarında (Cemaat’in kanallarında değil, bildiğimiz ana akım haber kanallarında) tartışma programlarına katılırlardı. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı adlı kuruluşta yönetici, sözcü konumundaydılar. Abant Konferansları’nın hazırlığında görev alırlar, davetli listeleri hazırlarlar; toplantılar sırasında da “ev sahibi” gibi davranır, konukları karşılarlardı. Cemaat’tan olmadıkları besbelli akademisyenleri, gazetecileri, siyasetçileri, işadamlarını dış gezilere davet ederler; dış gezilerde de davet sahibi olarak her şeyle ilgilenirlerdi. Sonuncu Abant Konferansı’nda vitrindekilerin çoğu ortalıkta yoktu ve belleğim beni yanıltmıyorsa 15 Temmuz’a daha beş ay vardı. Bizim meslekte bir toplantıda “Kimler vardı” sorusu kadar “Kimler yoktu” sorusu da önem taşır. Nitekim o toplantıyı gazeteci olarak izledim ve bu soruyu da sordum. Cevap tam anlamıyla geçiştirmeydi. “Gelecekti ama, gelmemiş mi” ya da “Haaa o mu, onun işi var herhalde” filan gibi... Darbe girişimini izleyen haftalarda sözünü ettiğim “vitrindekiler”in hemen tümünün yurtdışına çıkmış ya da çıkarılmış oldukları anlaşıldı. Ardından Facebook ya da Twitter gibi sosyal medya denen kanallarda boy göstermeye başladılar. Daha sonra internet sitelerinden Web TV denen görsel medya olanaklarından seslerini Türkiye’ye duyurmaya başladılar. İktidarın bu site ve görsel medya kanallarına erişim engellemesi yönündeki adımları ile seslerini duyurmaları önlendi, en azından zorlaştı. Yine de VPN denen erişim teknikleri kullanılarak izlenmeleri mümkün oluyordu. Eski Cemaat’in, şimdinin FETÖ’sünün 15 Temmuz darbe girişimi üstüne ne dediği ve ne demediği  sorusu bence hâlâ cevapsız. Sözünü ettiğim kanallarda hemen hepsi 15 Temmuz’a ilişkin karanlıkta kalmış gerçeklere vurgu yapıp darbe ile FETÖ bağını gölgeleyen sorular soruyor, iddialar ileri sürüyor, çoğu komplo teorisi sayılacak “bilgiler”(?) aktarıyorlar. Neredeyse “15 Temmuz’u aslında Erdoğan hazırladı ve uyguladı” demeye getiriyorlar. En yetkili ağız sayılması gereken Fetullah Gülen’in ağzından 15 Temmuz için “O bir tiyatrodur” cümleciğinden öte bir açıklama duymadık. 249 yurttaşın darbecilerin mermileri ile can verdiği, TBMM’nin bombalandığı, TRT’nin işgal edildiği, bir darbe bildirisinin okunduğu bir darbe girişimine “Tiyatrodur” demek saçma. Ama denen de bundan ibaret. 15 Temmuz’un ikinci yıldönümünde hayatın her alanında “imamlar” görevlendirmiş “dinselsiyasal bir örgütlenme” açık seçik, kuşkuya yer bırakmaz bir şekilde cevap vermek yükümündedir. Ya açık seçik “Evet o darbe girişimini biz yaptık ve başaramadık” diyecekler ya da “Hayır bizim hiç ilgimiz, ilişkimiz yok” diyecekler. Tabii iki yıl boyunca ortaya çıkan gerçekler, itirafçı ifadeleri, mahkemelerdeki açıklamalar ortada iken “Bizim darbe ile ilişkimiz, bağımız yok” iddiaları nasıl kanıtlanır, nasıl savunulur merak ediyorum. Acaba yurtdışından yaptıkları sade suya tirit açıklamalara inanılmasını filan mı umuyorlar? Yani bizleri salak mı sanıyorlar? ‘Hamdoş Dayı’ son yolculuğuna uğurlandı 1965 yılında Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) Gaziantep milletvekili adayı olan Hamdi Doğan (Hamdoş Dayı) dün son yolculuğuna uğurlandı. Kalp krizi sonucu hastane ye kaldırılan Hamdi Doğan cu ma günü hayatını kaybetti. Cena zesi dün saat 10.00’da Düztepe Cemevi’nden kaldırıldı ve Çapalı köyüne defnedildi. 81 yıllık yaşantısını mücadele Hamdi Doğan ederek geçiren Hamdoş Dayı’nın cenazesine çeşitli emek güçlerin den ve sendikalardan temsilciler katıldı. Vasiye ti üzerine tabutu başında semah dönüldü. Yoğun katılımın olduğu cenaze töreninde mezarı başında Gündoğdu Marşı, Yidiğim Aslanım ve Memik Oğ lan türküleri söylendi. l Haber Merkezi Komisyon cimriTÜRKİYE’DE KİŞİLERİN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ İHLAL ETMEK NEREDEYSE SERBEST ceza göstermelik İfade özgürlüğü ihlalleri, OHAL, ekonomik kriz ve rejim değişikliği gündeminin gölge sinde kalsa da önemli bir sorun oluşturmaya devam ediyor. Av rupa İnsan Hakla rı Mahkemesi’ne (AİHM) bu konu da yapılan başvuru lar, 2013 yılında yü HİLAL KÖSE rürlüğe giren yasa gereği, Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Taz minat Komisyonu’na yönlendirili yor. Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılan bireysel başvurular da ih lal kararı tespit edilince komisyo na gidiyor. Başvuru, uzun yıllar sonunda, genellikle 200 ya da 300 TL’lik bir tazminat kararıyla biti yor. Bu rakam ne yaşanan mağ duriyeti gideriyor ne de ihlallerin önünü kesiyor. Cezaevinden kı sıtlı imkânlarla hukuk mücadele si veren siyasi mahpusların başvu rularından bazılarını Cumhuriyet okurları için derledik. EMşEiKnTeUYBAAZDSAIĞNISÜR Edirne F Tipi Cezaevi’nde hükümlü Hasan Ozan’ın, eşi Münevver İltimur’a yazdığı mektubun bazı bölümleri, Mektup Okuma Komisyonu tarafından 6 Aralık 2007’de sakıncalı bulunarak karalandı. Bu bölümlerde devlet kurum ve çalışanlarını töhmet altında bırakan asılsız ithamlara yer verildiği savunuldu. İnfaz Hâkimliği kararı onayıp itirazlar reddedildince dosya 2008 yılında AİHM’e gitti. AİHM, 2016 yılında Ozan ve aynı konuda başvuru yapan mahpusların dosyalarını birleştirerek, iç hukuk yollarının tüketilmediğine karar verdi. Komisyona gönderilen başvuruya dair, 25 Haziran 2018’de karar verildi. Ozan’a haberleşme özgürlüğünü ihlalden 300 TL tazminat ödenmesine karar verildi. Kararda, cezaevi idaresinin tasarrufunun gerekçesiz olduğu vurgulandı. Ozan’ın eşine göndermek istediği bir başka mektup da örgüt propagandası yapıldığı ve güvenlik güçlerini aşağılayıcı ifadeler içerdiği iddiasıyla 1 Ağustos 2007’de alıkonuldu. Hukuk mücadelesi neredeyse 11 yıl sonra sonuçlanan Ozan’a 25 Haziran 2018’de, haberleşme özgürlüğünü ihlalden, 300 TL tazminat ödenmesine karar verildi. Gerekçe,“Mektup hakkında soyut gerekçelerle karar verilmesi”. çHearldkıaApMıyAı... Serkan Güngör’e, Malatya E Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunduğu dönemde, Belge Yayıncılık’tan çıkan Nevin Berktaş’ın kaleme aldığı, “İnancın Sınandığı Zor Mekânlar: HücrelerDava Dosyası” isimli kitap, İstanbul 5 No’lu DGM’nin 2000’de verdiği toplatma kararı olduğu gerekçesiyle verilmedi. Güngör’ün Malatya İnfaz Hâkimliği’ne yaptığı itiraz, 20 Nisan 2011’de reddedildi. Göngör de AİHM’ye başvurdu. AİHM dosyayı tazminat komisyonuna yönlendirdi. Güngör, 5 Şubat 2016’da komisyona başvurdu. Komisyon ise İfade özgürlüğü ihlallerine ilişkin başvurulara bakan Adalet Bakanlığı Tazminat Komisyonu, başvuranı haklı bulursa sadece 200300 lira tazminata karar vererek dosyayı kapatıyor Güngör’e, 8 Kasım 2016’da ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle, 250 TL ödenmesine karar verdi. Tazminat miktarını az bulan Güngör, idare mahkemesine başvurdu. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesi, 23 Mart 2017’de davayı sonuçlandırdı. Mahkeme, “manevi tazminat” olduğu için miktarının takdiren belirlenmesinin kaçınılmaz olduğunu, komisyonun tutarında hakkaniyete ve AİHM içtihatlarına aykırılık görülmediğini belirtti. Komisyonun, avukatlık ücreti ve dava masraflarını ödeyeceği yönünde bir kuralın da bulunmadığını ifade etti. Bu karara da itiraz eden Göngör’ün başvurduğu AYM, 4 Aralık 2017’de kararını verdi. Güngör’ün avukatlık ücretine hükmedilmemesi ve manevi tazminat tutarının düşük olması nedeniyle yaptığı başvuruya, ‘dayanaktan yoksun olduğu’ gerekçesiyle kabul edilemez kararı verdi. Yüksek Mahkeme, Göngör’ün, adli yardım talebi kabul edilerek, yargılama giderinden muaf tutulmasına hükmetti. Güngör’e, başka bir başvurusunda, kendisine gelen gazetenin verilmemesi nedeniyle de 250 TL ödenmesine karar verilmişti. TdüilrVkEçYeAdıLşEıHnÇdEa Turan Günana, Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi’ndeyken, bir arka daşına mektup gönderecekti. Mektubunun bir bölümü, 13 Şubat 2012’de, Disiplin Kurulu’nca karalandı. Karalanan bölüme ilişkin, “Türkçe dışında bir dil veya lehçeyle yazılmış olan” birinci sayfasının üçüncü paragrafının tamamında, “örgütsel haberleşmelere neden olan yazı ve ibarelerinin” olduğu savunuldu. Tekirdağ İnfaz Hâkimliği de kararı usule uygun buldu. İtirazları da reddedilince, Kasım 2012’de AİHM’e başvurdular. AİHM başvuruyu özel ve aile hayatının ihlali nedeniyle komisyonu yönlendirdi. Komisyon, mektuptaki hangi sözlerin, örgütsel haberleşme amacıyla yazıldığının belirtilmediğini, soyut gerekçeye dayanılarak mektubun gönderilmediğini belirtti. Mahkeme kararlarında da mektubun sansürlenmesine neden olacak olağanüstü koşulların bulunduğuna dair gerekçeye yer verilmediği vurgulandı; haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin ilgili ve yeterli gerekçelere dayandırılmadığı, dolayısıyla “demokratik bir toplumda gerekli olmadığı” kanaatine varıldığı belirtildi. Günana’ya 300 TL tazminat ödenmesine karar verildi. Günana’ya, tutuklu olarak cezaevinde bulunduğu dönemde telefon konuşmalarını Kürtçe yapma istediğinin engellenmesi sonucu 250 TL, Kürtçe kitabın kendisine verilmemesi nedeniyle 250 TL, gazete verilmemesi üzerine 250 TL, gazete içeriğinin Kürtçe olması nedeniyle kendisine verilmediği için de 250 TL tazminat ödendi. Günana’nın bu konuda dört AYM başvurusu var. NYAE ĞYDAIPRSDAILCAERZA Cesim Yıldırım, 12 Şubat 2009’da gözaltına alındı. 4 gün sonra tutuklandı. Tekirdağ 1 No’lu F Tipi’nde tutulduğu dönemde, 2009 ve 2010 yıllarında, üç günlük açlık grevi yaptığı için 3 ay etkinlik yasağı, slogan attığı için 3 ay iletişim yasağı, 5 gün açlık grevi yaptığı için 2 ay etkinlik yasağı, 2 gün açlık grevi nedeniyle 2 ay etkinlik yasağı, 2 gün açlık grevi nedeniyle 3 ay etkinlik yasağına maruz kaldı. Tekirdağ İnfaz Hâkimliği, disiplin cezalarına yapılan itirazlara ilişkin, 2010 ve 2011 yıllarında verdiği kararlarda, cezaların infaz edilerek kaldırıldığını, yeniden değerlendirme yapılmasında hukuki yarar bulunmadığını belirtti. Karar kesinleşince AİHM’e gidildi. AİHM, başvurudan 4 yıl sonra, 2016’da komisyonu işaret etti. Yıldırım’ın avukatları da Ağustos 2016’da komisyona başvurdu. Başvuru henüz sonuçlanmadı. MGEARREŞKSSÖİZYYLEEMREEK Ercan Bilen, Tekirdağ 1 No’lu F Tipi’nde, 2012 yılında, koğuştakilerle “Kahrolsun faşist sömürgeciler, yaşasın özgürlük mücadelemiz. Biji PKK, biji HPG, Reber Apo” sloganı attığı gerekçesiyle disiplin cezası aldı. Olay tutanağında Bilen’in diğer kişilerin de slogan atmasına neden olduğu kanaatine varıldığı belirtildi. Bilen, 1 ay süreyle mektup, faks ve telgraf almaktan men edildi. Yapılan itiraza yargıdan olumsuz yanıt alınca AHİM’e başvuruldu. “Gereksiz yere marş söylemek ve slogan atma”nın cezasının 1 3 ay iletisim yasağı anlamına geldiğine dikkat çeken avukatlar, “Gereksiz yere ifadesi, idareye çok geniş takdir yetkisi tanıyor” dediler. AİHM başvuruyu 2016 yılında komisyona yolladı. ‘yKoükr’tGçEeRbEiKleÇnESİ Hasan Tahsin Gökcan, posta yoluyla gelen gazetenin “İçeriğinin Kürtçe olması, eğitim kurulunda Kürtçe çeviri yapabilen personel bulunmaması nedeniyle yayının içeriğinden haberdar olunmadığı” gerekçesiyle, kendisine verilmemesi kararına karşı yaptığı itiraz reddedilince AİHM’e başvurdu. Dosyayı inceleyen komisyon, Gökcan’a, ifade özgürlüğü ihlalinden 250 TL tazminat ödenmesine karar verdi. AYM, komisyon kararına itiraz eden Gökcan’ın başvurusunu Aralık 2017’de reddetti. Gökcan, yalnızca yargılama giderlerinden muaf tutuldu. DEVlet için DEĞERİ YOK Avukat Ercan Kanar Avukat Ercan Kanar ve avukat Selin Yıldırım, benzeri başvuruları bıkmadan usanmadan yapıyor. Kanar, komisyon kararlarını şöyle değerlendiriyor: “AİHM, ifade özgürlüğü konulu başvuruları, iç hukuktaki komisyona göndermekle aslında gereken önemi vermemiş oluyor. Dolayısıyla sözleşmenin ifade özgürlüğünü teminat altına alan maddelerin korunması, işlevli olması açısından AİHM üstüne düşen görevi yapmamış oluyor. İkinci hatayı da sözleşmeye taraf devlet Türki ye yapıyor. Bu rakamların komikliği, egemen iktidar, devlet aygıtları nezdinde, en temel hak ve özgürlüklerden olan ifade özgürlüğünün, hiçbir öneminin hiçbir ciddiyetinin, hiçbir değerinin olmadığının kanıtı oluyor. 200 liralık, 300 liralık ihlal tazminatı ifade özgürlüğü ihlal edilen başvurucu ile dalga geçmekten başka bir anlama gelmez. Gerek devletler hukukunda, gerekse özellikle ceza yargılaması hukukunda ‘jus cogens’ denilen amir ve buyurucu kurallar vardır. İfade özgürlü ğü de şiddet ve nefret telkin etmediği sürece dokunulmaz özgürlüklerden biridir. BM Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslarası Sözleşmesi’nin mütemmim cüzü, yani ayrılmaz parçası olan Siracusa İlkelerine göre de OHAL ve savaş koşullarında da ifade ve inanç özgürlüğünün kısıtlanmaması, ihlal edilmemesi, korunması gerekir. Bu açıdan da baktığımızda, komisyon kararı olsun, AHİM’nin komisyona yollama kararı olsun Siracusa İlkeleri’nin de çiğnenmesi anlamına gelir.” Avukat Selin Yıldırım C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle