18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 16 Temmuz 2018 EDİTÖR: PELİN ÜNKER TASARIM: BAHADIR AKTAŞ OHAL’in bitmesi yetmez demokrasi önceliğimiz TÜRKONFED Başkanı Orhan Turan: İş insanları olarak artık geçmişe bakıp geleceği kaçırmak istemiyoruz. Acilen “adalete” ve “hukuka” güven tesis edilmeli ŞEHRİBAN KIRAÇ TÜSİAD’ın çatı örgütü bünyesinde 29 federasyon 235 dernek ve 40 bini aşkın şirketi barındıran Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan’a göre güçlü bir Türkiye inşası ancak doğru uzlaşma zemini sağlanabilirse ve ortak akılla hareket edilebilirse mümkün olur. Evrensel ölçülerde kişi hak ve özgürlüklerine saygılı, katılımcı ve çoğulcu bir demokrasinin öncelik olması gerektiğine işaret eden TÜRKONFED Başkanı ile yeni yönetim sistemi, iş dünyasının beklentilerini ve riskleri konuştuk. n Türkiye 24 Haziran’da yeni yönetim modeline geçti. İş dünyasının bu dönemden beklentileri nelerdir? Gelişmiş ülkeler seviyesinde bir ekonomi, sürdürülebilir kalkınma ve kaliteli büyüme için hızla yapılması gereken ilk şey uzlaşma. Güçlü bir Türkiye inşası ancak doğru uzlaşma zemini sağlanabilirse ve ortak akılla hareket edilebilirse mümkün olur. Siyasilerden beklentimiz, politikada normalleşme, makro ekonomik dengelerin korunması ve reformların hız TÜRKONFED Başkanı Orhan Turan, Şehriban Kıraç’ın sorularını yanıtladı. Her sesin, her rengin TÜRKONFED’i n TÜRKONFED’in yeni yönetim kurulu mayısta seçildi. Ana gündem maddeleriniz neler olacak? TÜRKONFED’de 3. Faz dediğimiz derinleşmeye odaklanacağımız yeni dönemde 5K Vizyonu ile stratejik planlamamızı yapıyoruz. “Kurumsal, Küresel, Kapsayıcı, KOBİ ve Kadın” konuları yeni dönemde ana hedeflerimiz arasında yer alacak. Ülkemizin her bölgesinden gelen 40 iş insanı ile yönetim kurulumuzdaki her sesin, her rengin, her kültürün bir arada ortak akıl ve ortak vizyonla çalışma kültürünü geliştireceğiz. Cinsiyet ve fırsat eşitliği temelinde şekillendirdiğimiz çalışmalarımızı, kadına hem ekonomide hem de sosyal hayatta değer katacak politika önerilerimizi yeni dönemde derinleştireceğiz. Gelecek dönemde gündemimizde kadın kotası olacak. Tüzüklerimize temsiliyette adalet ve fırsat eşitliğine çok daha fazla imkân sağlayacak maddeler ekleyeceğiz. landırılmasıdır. Yargının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü gözetilerek; bağımsızlık, tarafsızlık, hesap verirlik ve verimlilik ilkelerini gerçekleştirecek şekilde yargıda yeniden bir yapılandırma yapılmalı çünkü geliş Piyasaya güven verilmeli miş bir ekonomi için gelişmiş bir demokrasi şart. Bu şartlarda daha fazla OHAL ile devam edemeyeceğimizi görüyoruz. OHAL’in kaldırılmasıyla psikolojik bir rahatlamanın hissedileceğini ancak bunun yeterli olmayacağını da düşünüyoruz. OHAL’in kaldırılmasını ardından ortak bir akıl ve katılımcı ruhla, kapsayıcı ve bütünleştirici bir sivil anayasanın hazırlanması gerekiyor. Burada önemli olan toplumun tüm kesimlerinin katılımına olanak verecek bir yöntem izlenmesinden geçiyor. Dış politikada barışçıl, iyi komşuluk ilişkileriyle ekonomik ve ticari diplomasi, öncelikler arasında olmalı. Türkiye’nin ihtiyacı olan dengeyi, yüksek katma değer, teknoloji ve verimlilik odaklı bir üretim ve ihracatın; Merkez Bankası’nın bağımsızlığının; faizbüyümeenflasyon ilişkisinin doğru kurgulanmasının; TL’deki değer kaybının yapısal sebeplerinin iyi analiz edilmesinin sağlayacağı görüşündeyiz. n Yabancı yatırımcının bu dönemde yaşadığı çekincelere değinebilir misiniz? Yabancı yatırımcı aslında yerli yatırımcının da talepleriyle paralel bir biçimde bulunduğu ülkede güven ve istikrar ister. Ekonomik ve siyasi istikrar, hukuka güven, öngörülebilirlik gibi konular yabancı yatırımcılar için önemlidir. Bunları atlatmamız ve yeni dünya gerçeklerini de göz önüne alarak hızlı ve etkin bir ekonomik sistemi de kurmamız gerekiyor. Ekonomik istikrar için de piyasaya güven veren bir yapılanma, özellikle Merkez Bankası’nın Anayasa’da kendisine tanınan hakları bir etki altında kalmadan alması ve bunun da uluslararası ortamda doğru algılanması ile çekincelerin kalkacağını umut ediyorum. Demokrasimizi geliştirirsek, ekonomimizin de gelişeceğini, yabancı yatırımcıların da ülkemizi güvenli liman olarak yeniden görmelerini sağlayacaktır. Bu faizle yatırım olmaz n Yeni bir IMF programı konuşuluyor. Türkiye bu noktaya gelmeden ne tür adımlar atmalı? Öncelikle büyüme değil kalkınma odaklı bir ekonomi modele geçmemiz şart. Yatırımların önünü açacak, ithalatı azaltacak, dış ticaret açığı başta olmak üzere cari açık için yüksek katma değerli, yüksek teknolojili üretim yapmak, enflasyonfaiz rekiyor. Faizlerin yüzde 20’lerin üzerinde dolaştığı bir yerde yatırım yapma iştahında çekinceler olmasında doğal bir şey yoktur. Hızlıca reformları hayata geçirdiğimizde, AB ile ilişkilerimizde ortak bir dil bulduğumuzda, demokrasi çıtamızı yükselttiğimizde; ne Türkiye için IMF programı konuşulur ne de bunun dedikodusu yapılır. n Daha fazla istihdam, üretim ve yatırım odaklı bir büyüme için ne tür adımlar atılmalı? Sanayi odaklı, üretim, inovasyona dayalı, verimlilik odaklı yeni bir ekonomik modele ihtiyacımız var. Makroekonomik büyüklük ve finansal göstergelerdeki iyileşme kadar, işgücü piyasasının kalitesi, kurumsal yönetişim, yargının ve kurumların bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, eğitimin niceliksel ve niteliksel kalitesi, kadın ve gençler için fırsat eşitliği, toplumun tüm kesimleri için gelir adaleti gibi konuların Belirsizlikler giderilsin büyüme dengesine dikkat etmek ge ön plana çıkması gerekmekte. n Yeni sistemle yetkiler tek kişide toplandı. Kabinede ekonomi yönetiminin etkinliği olmayacağı söyleniyor. Bu durum iş dünyası açısından ne tür riskler oluşturur? Esas olan sistemin nasıl işleyeceğinin netleşmesi ve belirsizliğin ortadan kalkmasıdır. Geçmişte de iş dünyası olarak özellikle bürokraside ciddi sıkıntılar yaşıyorduk. Bugün yeni sistem ile bürokratik işlemlerin nasıl ve ne şekilde gelişeceğini henüz bilmiyoruz. Şu aşamada siyaset, ekonomi ve akademi dünyasının da bildiğini sanmıyorum. Son dönemde ilgili kamu ku İfade özgürlüğü içselleştirilmeli n İş dünyasının kendini güvende hissedebilmesi için ne tür adımlar atılmalı? Gelişmiş bir toplum ve ekonomi için hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, basın ve ifade özgürlüğü ile gelişmiş bir demokrasi kültürünün içselleştirilmesini önemsiyoruz. Her ideolojiden iş insanlarının ortak bir amacı var: Ülkemizin sorunlarını dert ediniyor ve çözüm üretmeye çalışıyoruz. Evet, uzun süren bir OHAL dönemi yaşadık ancak artık geçmişe bakıp, geleceği kaçırmak istemiyoruz. Acilen “adalete” ve “hukuka” güvenin yeniden tesis edilmesi için adımlar atılmalıdır. Bağımsız, tarafsız, hesapverirlik ve verimlilik ilkeleri ile yargının yeniden yapılandırılması, her türlü yargı kararına karşı yine yargı yolunun açık tutulması gerekiyor. Toplumun her kesiminin rahat nefes alacağı, güven ile mahkemelere gideceği ve “Acaba mı?” diye düşünmeyeceği bir sistemi inşa etmemiz gerekiyor. rumlarında yetki ve sorumluluk kul lanma noktasında yaşanan çekincele rin, 25 Haziran sabahına uyanan ül tüm topluma eşit ve adil dağıtılacağı, kemizde ne şekilde ve nereye doğ kapsayıcı bir anlayışla huzurun ru evrileceğinin de açıklanma yeşereceği bir coğrafyada sı önemlidir. Bu dönüşümün bürokraside de hız, n Eğitimin kalitesi ve yeni nesil risklerden değil fırsatlardan bahsetmek isti verimlilik, üretkenlik ve ile ilgili ne tür kaygıları yoruz. sonuç odaklı bir yapıya kavuşturulması lazım. Sanayi 4.0 için adımlardan birinin de Bürokrasi 4.0 olması gerektiğini düşünüyo nız var? İşsizlik, Türkiye’nin kronik bir sorunu olmaya doğru gidiyor. Yüzde 20’lerdeki genç işsizlik potansiyelinizi tam kapasiteyle kullanamadığınızı gösteriyor. Gençliğin, kariyer umutları ile iş dünyasının gençlik n Büyüme için verilen teşvikler var. KGF, KDV indirimleri söz konusu. Bu önlemlerle kalıcı büyüme sağla rum. Evrensel hukuk ilkeleri ışığında içselleştirilmiş bir demokrasi kültüründe ülkenin önünün ten beklentilerini iyi analiz etmek ve eğitimin kalitesini ar tırmak büyük bir önem kazanıyor. nabilir mi? Büyüme üzerine kurgulanmış ekonomik modellerde ve sis açılacağı, kalkınma ve refahın temlerde ülkelerin sürdü rülebilirliğini sağlamada sıkıntılar yaşadığını biliyoruz. Yüzde 89 büyüyüp de bir sonraki yıl yüzde 34 büyüme sağlamaktansa, her yıl düzenli ve sürdürülebilir bir büyüme daha sağlıklıdır. Yatırım, üretim, istihdam için başlatılan seferberliğin teşvik ve kredilerle desteklenmesi doğrudur ancak unutulan bunların denetlenmesi ve amaca uygun kullanılmasıdır. Yapısal reformlarla kalkınma odaklı bir büyümenin ekonomik model olarak benimsenmesi, sanayi ve üretim ile ihracatın desteklenmesi, kredi, teşvik ve katkıların denetleneceği mekanizmaların kurulması ile zaten potansiyeliniz ölçüsünde sürdürülebilir büyüme yara tabilirsiniz. n Son birkaç yıldır AB üye lik sürecinden bir hayli uzaklaştık, Türkiye’nin AB yolu kapandı mı? Bu yolun kapandığını kesinlikle düşünmüyoruz. Yönümüzün AB, AB’nin de benzer bir şekilde Türkiye olması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye’nin ilerleme kaydetmesi gereken önemli alanların başında hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı ve kişisel hak ve özgürlükler geliyor. Türkiye’nin gelişmiş bir demokrasiye kavuşması, ekonomik açıdan sağlam temellere oturması anlamına da gelen AB üyeliği için reformların yeniden odağa alması gerekiyor. ekonomi 11 Tiyatro sevgisi “Y eni” rejimin ilk kararlarından biri Devlet Tiyatroları’nı lağvetmek oldu. Çok da yakıştı. Ne de olsa, tiyatro, insanlığın demokrasi, hakları ve özgürlükleri geliştirme, tiranların, kralın, kilisenin, sermayenin boyunduruğundan kurtulma serüveninin ayrılmaz bir parçasıdır. Demokrasi... Sanat’ın en gelişmiş biçimi olarak düşünebileceğimiz tiyatro, MÖ 5. yüzyılda Atina’da demokrasinin “icat edildiği” dönemde doğdu. MÖ 4. yüzyılda, demokrasi ölürken tiyatronun parlak dönemi de bitti. Demokratikleşme süreci tiyatronun gelişmesi için gerekli özgürlük ortamını yarattı. Tiyatro, canlı bir tartışma, eleştiri ortamını, kültürel canlılığı besleyerek demokratik vatandaşlık kimliğinin gelişmesine böylece demokrasinin yaşamasına yardımcı oldu. O dönemde Atina’da binden fazla tiyatro eseri üretilmiş. Ancak, bunlardan geriye Eskülüs, Sofokles, Öripides tarafından yazılmış toplam 32 tragedya, Aristofanes tarafından yazılmış 12 komedi kalmış. Bugüne kadar gelebilmiş olmalarına bakarak, bu tragedyaların, komedilerin, türün en iyi örnekleri olduğu söylenebilir. Tragedya (ve komedi) izleyiciyi, bir kişinin anlatımına, yorumuna, bakış açısına bağlı kılmıyordu. Tiyatro “durumu” anlatmıyor, birden fazla karakterin eylemleri, onların özgün perspektifleri üzerinden gösteriyordu. Tragedya çoksesliydi, egemen “siyaset rejimi” içinde seslerini duyurmalarına izin verilmeyen kadınların, yabancıların (Persler, Mısırlılar, vb.), kölelerin, çocukların, tragedyaların içinde konuşma olanağı bulduğu görülüyordu. Çoksesli bir yapıt olarak tragedya, izleyiciye kendi aklını kullanarak kendi yorumunu geliştirme özgürlüğünü tanıyordu. Tragedya, izleyiciye cevaplardan daha çok, yöneticilere, adalete ilişkin sorular sunduğu için, demokratik kişiliğin oluşması açısından özellikle önemliydi. Tragedyalarda, liderlerin her zaman ben haklıyım (Hubris) iddiası, (Sofokles: Antigone; Öripides: Bakanal), yabancıların varlığı ve hakları (Eskülüs: Müracaatçılar İlticaya başvuran Mısırlı kadınlar), kadınların toplumdaki durumu (Öripides: Medea; Sofokles: Tereus; Öripides: Melanip) sorgulanıyordu. Örneğin Medea erkeklerin, kadınların bedenleri üzerindeki kontrolünü pekiştiren başlık sisteminden, evlerindeki tecrit edilmiş evli kadınların yalnızlığından, tek bir doğumun bile, bir savaşta üç kez ön safta yer almaktan çok daha tehlikeli olmasından yakınıyordu. Tereus’de Procne, “Ergenliğe erişince, bizi ailemizin evinden çıkarıp satarlar. Bundan sonra gerdek gecesi bizi kocamızın boyunduruğu altına alır, üstüne üstlük bizden her şeyin iyi olduğunu söylememiz beklenir” diyordu. Ve tiranlar Rönesans hareketi İngiltere’ye ulaşınca, Shakespeare, Marlowe, Jonson ile birlikte trajedinin yeniden canlandığını söyleyebiliriz. Bu kez trajedi, Kraliçe Elizabeth döneminde, baskıcı bir yönetim altına gelişmeye çalışıyordu. Babası, VIII. Henri döneminde çıkarılan bir yasa, kralları tiranlıkla suçlayanlara, ölüm cezasına getirmişti. Elizabeth, “Kral halkının kabulüyle ve yasalara bağlı kalarak yönetiyorsa tiran değildir” anlayışına uymaya çalışıyordu. Yine de Kraliçe’yi, düzeni, doğrudan eleştirmek çok riskliydi. Jonson, tutuklandı, Thomas Kyd, işkence altında sorgulandı, Christopher Marlowe, devletin bir ajanı tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Shakespeare, III. Richard, Machbeth, Kral Lear, Hamlet, Coriolanus, Tempest gibi trajedilerinde, hep tiranları tanıtmasına, bunları iktidara getiren koşulları sorgulamasına, küstahlıklarını, acımasızlıklarını, hatta deliliklerini sergilemesine karşın, konularına hep başka yerlerde, uzak geçmişte kurgulayarak yaklaştığı, Elizabeth de, tiran konumuna düşmemeye dikkat ettiği için yazmaya devam edebildi. Stephen Greenblatt, Tirants: Shakespeare on Power (2018) başlıklı çalışmasında, kimi yorumcuların aksine, bu tiranların mazur görülecek, bir yanları olmadığını, hepsinin, güç arsızı, sadistler, düpedüz caniler olduğunu söylüyor. Tarih boyunca, eleştiriden, çokseslilikten korkanlar ‘tiyatro’dan da korktular. 98 milyon lira unutuldu Bankalarda 10 yıldır işlem yapılmayarak zamanaşımına uğrayan 838 bin adet hesapta yaklaşık 98 milyon lira unutuldu. Zamanaşımına uğraması nedeniyle 2018 yılında Tasarruf Mevduatı ve Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilen en yüksek meblağ 194 bin 584 Avro oldu. Son 10 yılda 3 milyon 979 bin adet muhtelif döviz cinsinden (TL, dolar ve Avro) hesapların toplam TL karşılığı tutarı olan 830 milyon lira TMSF’ye devredildi. l Ekonomi Servisi ‘İşyeri kiraları yerli olsun’ Kurlardaki hızlı yükseliş kirasını döviz üzerinden ödemek zorunla olan esnafın da belini büktü. Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, işyeri kiraları dövize bağlı olarak yükselince çok sayıda kişinin mağdur olduğunu vurgulayarak “Bu yüz den dövizle yapılan tüm kira sözleşmeleri Türk Lirası’na çevirilerek güncellenmeli” dedi. Palandöken, döviz kurundaki dalgalanmaların tüm kesimleri etkilediğine dikkati çekti. TESK Başkanı, böyle dönemlerde vatandaşların dövizle alışveriş yapmaktan kaçınması gerektiğini belirtti. l Ekonomi Servisi İmar Barışı’nda iptal uyarısı Gayrimenkul Hukuku Enstitüsü Başkanı Avukat Ali Yüksel, İmar Barışı’na başvurularda binanın oturumu, kat sayısı ve katların metrekaresinin hatalı ölçüldüğünü belirterek, başvuruların ileride iptal olmaması için bunlara dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. Düzenleme kapsamında yaklaşık 100 bin yapı için Yapı Kayıt Belgesi verildi. Yüksel, İmar Barışı’nın 13 milyondan fazla yapıyı kapsadığını belirterek, 810 milyon civarında bir başvuru olmasını beklediklerini bildirdi. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle