18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 10 Temmuz 2018 6 ‘Başkan diyeceksiniz’ haber TASARIM: SERPİL ÜNAY Erdoğan’ın dün TBMM’de ettiği “tarafsızlık” yeminiyle Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri yürürlükte olan parlamenter sistem resmen sona erdi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın TBMM’de yemin etmesiyle birlik te yeni Cumhurbaşkanlığı Hü kümet Sistemi yürürlüğe gir miş oldu. Genel Kurul’un başlama saati 16.30 olarak EMİNE KAPLAN belirlenmesine rağmen gecikmeli şekilde Meclis’e gelen Erdoğan’ın makam aracı, TBMM’ye giri şi sırasında çi çeklerle kaplan SELDA GÜNEYSU dı. Kapıda törenle karşılanan Erdoğan, ayrılırken de törenle uğurlandı. Erdoğan’a, en yaşlı üye sıfatıyla AKP Kas tamonu Milletvekili Hakkı Köy lü eşlik etti. Geçici TBMM Başkanı Durmuş Yılmaz’ın Genel Kurul’u açma sıyla tören başladı. Salona davet edilen Tayyip Erdoğan, Yılmaz ve divan üyelerinin tek tek elini sıktı. Yılmaz, YSK’nin Cumhur başkanı seçildiğine ilişkin tuta nağını vermeye hazırlandığı sı rada Erdoğan’ın yemin etmek üzere kürsüye doğru yöneldiği görüldü. Uyarı üzerine Yılmaz’ın yanına gelen Erdoğan’a tutanak takdim edildi. İlk Bahçeli geldi Erdoğan’ın yemini öncesi Meclis Genel Kurulu’na ilk gelen lider ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli oldu. Bahçeli başkanlığındaki MHP grubu, tam kadro yemin törenine katıldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile HDP’nin eş genel başkanları Sezai Temelli ve Pervin Buldan yemin törenine katılmazken, CHP ve HDP’nin arka sıralarının boş kaldığı gözlendi. TBMM’den ayrılırken gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, “Her şey gayet güzel oldu milletin önünde. İnşallah bundan sonraki daha güzel olur” dedi. Gazetecilerin, “Size nasıl hitap edeceğiz, başkanım mı diyeceğiz” sorusuna Erdoğan, “Başkanım” karşılığını verdi. Anayasanın 103. maddesi uyarınca, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, TBMM Genel Kurulu’nda “tarafsızlık” yemini etti. l ANKARA Saray gösterisi Erdoğan’ın Anıtkabir ziyaretinin ardından göreve başlama töreni için Saray’a büyük Türk Bayrağı ve Mustafa Kemal Atatürk büyük portresi asıldı. Saray’a Süvari Birliği eşliğinde giren Erdoğan, mehter ve fetih marşları ile karşılandı, binaya girişi sırasında 101 pare top atışı yapıldı. Sadece Saray’da değil, hava, kara ve deniz komutanlıklarına bağlı ordu karargâhlarında da top atışı gerçekleştirildi. ‘Tüm yetkilerleyiz’ Başkanlığa ilk adımını Saray’da atan Erdoğan, balkon konuşmasına benzetilen konuşmasında, ‘Yaşlanan çınarı Cumhuriyet aşısı ile gençleştirmiştik. Şimdi bedeller ödenen sistemi geride bıraktık’ dedi, yeni sistemin zorlama değil, isabetli bir tercih olduğunu söyledi. Erdoğan törende, “Cumhu Kutlama değil ‘unsurları’ iptal Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde meydana gelen tren kazası nedeniyle tören iptal edilmedi ancak planında son anda değişiklik yapıldı ve halkoyunları, lazer ve ışık gösterilerini içeren “kutlama” bölümleri iptal edildi. başkanılğı makamına bu defa yürütme organının tüm yetkileri ile birlikte geldik. 81 milyonun tamamının Cumhurbaşkanı olmanın bilinciyle milletimize hizmette bulunacağız. Türkiye olarak, Türk milleti olarak yeni bir başlangıç yapıyoruz” diye konuştu. Saray’daki törene, görevli ve davetlilerle birlikte yaklaşık 10 bin kişi katıldı. “Toplumun farklı kesimlerine hitap” amacıyla törene; öğretmen, itfaiye eri, muhtar, esnaf, maden işçisi, diş hekimleri de davet edildi. Dini cemaatlerin ruhani liderleri de törende hazır bulundu. Erdoğan para bastırdı 15 Temmuz için bastırılan hatıra parasının ardından, Erdoğan’ın Başkanlık görevine geçişi için de özel para bastırıldı. Misafirlere, darphanenin özel olarak bastığı ve arka yüzünde Cumhurbaşkanlığı Sarayı figürünün bulunduğu 1 liralardan hediye edildi. Bu paralardan bir kısmının da piyasaya sürüldüğü öğrenildi. Ayrıca törene özel pul çıkarıldı, Saray’ın minyatürü, ay ve yıldızın yer aldığı özel rozet yapıldı. Erdoğan, konuşması sonrasında yabancı konuklar için akşam yemeği verdi. Ancak tören sırasında konuklara kumanya paketi dağıtıldı. l ANKARA Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM’de yemin etmeden önce Meclis Başkanı Durmuş Yılmaz’dan mazbatasını aldı. Batı ‘yeni dönem’e gelmedi Batılı ülke temsilcileri, Türkiye’nin başkanlık sistemine geçişi için Saray’da yapılan törene katılmamayı tercih etti. Macaristan’ın ırkçı politikalarıyla tanınan başbakanı Victor Orban ile Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rumen Radev, Erdoğan’ın yeni dönemine ‘merhaba’ diyen ve Avrupa tarafından eleştirilen liderler olurken, AB Komisyon Başkanı’nı törende sadece bir Komiser temsil etti. Törenlerde en dikkat çekici katılım ise Rusya’dan oldu. Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev törende ülkesini temsil etti. Erdoğan’ın ilk gün törenine İslam İşbirliği Teşkilatı da temsilci göndermedi. Anka ra tüm ülkelere ve uluslararası kuruluşlara davet göndermişti. Törene devlet başkanı düzeyinde 22 ülke liderinin katıldığı açıklandı ancak bu ülkelerin hiçbiri demokrasi ve insan hakları alanında birinci ligde yer almıyor. Erdoğan’ın başkanlık törenine devlet başkanı düzeyinde katılan liderler şu ülkelerden: Bulgaristan, Gürcistan, Makedonya, Moldova, Bosna Hersek, Sırbistan, Kosova, Katar, Pakistan, KKTC, Kırgızistan, Sudan, Gine, Zambiya, Gine Bissau, Ekvador, Somali, Moritanya, Gabon, Çad, Cibuti, Venezüella. l ANKARA / Cumhuriyet CHP ve HDP’liler ayağa kalkmadı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Genel Kurul’a gelişinde, AKP, MHP ve İYİ Parti’liler, Meclis Devlet Erkânı Locası ile yabancı misyon şefleri ayağa kalktı. Geçici TBMM Başkanı Durmuş Yılmaz’ın Cumhurbaşkanı’nın salona gelişi ve gidişi sırasında ayağa kalkılacağı duyurusuna karşın CHP ile HDP’liler tören boyunca hiç ayağa kalkmadı. Erdoğan’ın gelişi sırasında ayağa kalkan İYİ Parti’liler ise yemin sırasında oturdu. Anıtkabir’e ‘Birinciyim’ notu Erdoğan, TBMM’deki yemin töreninin ardından Anıtkabir’i ziyaret etti ve Anıtkabir Özel Defteri’ni imzaladı. Erdoğan, kendisini “Türkiye Cumhuriyeti’nin 12., Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin 1. cumhurbaşkanı” olarak tanımladığı mesajını şu ifadelerle sonlandırdı: “Zatıâlinizin ve arkadaşlarınızın kurduğu gelecek nesillerin bize emaneti Cumhuriyeti 100’üncü kuruluş yıldönümünde hedefleriyle buluşturmakta kararlıyız.” ‘Ziyaret’ edilen Gül de törendeydi Beştepe’deki törene; İYİ Parti’li Durmuş Yılmaz, TBMM Geçici Başkanı sıfatıyla katıldı. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, TBMM Başkan Adayı Binali Yıldırım, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğ lu, eski TBMM Başkanları İsmail Kahraman, Bülent Arınç, Köksal Toptan, Mehmet Ali Şahin, eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz ile eşi Berna Yılmaz, Tansu Çiller, Yıldırım Akbulut, MİT Başkanı Hakan Fidan, yüksek yargı üyeleri, dini cemaatlerin liderleri, eski ve yeni dönem milletvekilleri de törende bulundu. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş seremonisinin Meclis ayağından itibaren kendisini gösteren koyu bulutlar, kararan gökyüzü ve boşalan yağmuru nasıl yorumlamalı?.. Bu, Türkiye’nin hangi “kutbunda” olduğunuza bağlı olarak farklılaşabilir. Bir yandan, “1923 Cumhuriyeti”nin en merkezi simgesi olan Meclis’in, yani parlamenter sistemin “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” kisvesi altında bir tek adam rejimine intikal ettirildiği duygu ve düşüncesiyle töreni izleyen milyonların ya gözlerinden açık seçik ya da kalplerinden sessiz sessiz süzülen gözyaşlarına göklerin de iştirak etmesi olarak alımlanabilir o kara bulutlar ve sağanak yağmur... Barış Manço şarkısının sözlerinde olduğu gibi: “Gökler ağlıyor dostlar, ben ağlamışım çok mu?..” Buna karşılık, kendilerini “zulmetten nura” çıkardığını düşünüp ölesiye bağlılıkla bir efsaneye dönüştürdükleri karizmatik şahsiyetin “vurgun ve de tutkun”ları için onun muazzam bir güçle donanıp toplumu da, devleti de kendinde eritmesinin nişanesi olan törende aniden bastıran yağmur, “göklerden gelen ses”in de olup bitene iştiraki sayılabilir. Onlar için de Manço’nun aynı şarkısının şu sözü makbul olsa gerek: “Rahmet yağarken dostlar, ben ıslanmışım çok mu?..” Her ne olursa olsun, toplumun nasıl derin bir yarla birbirinden ayrıldığının en “doğal” göstergelerinden biri sayıla Ters köşe bilir Cumhurbaşkanlığı yemin törenine eşlik etmiş o anormal hava koşullarına bakışımız!.. Makber ve mihrap Meclis’ten sonra Anıt Kabir’deki tablo ne kadar ıssız, sessiz, kimsesiz, sönük, sıradan ve “talî” idi... Beştepe ise nasıl da dolu, hareketli, renkli, coşkulu ve en önemlisi “merkezî” idi. Elbette denilebilir ki bir “Kabir”den bahsediyoruz, orada temaşa beklenecek değil. (Kaldı ki “temaşa”, feci tren kazası nedeniyle Beştepe’de de iptal edilmişti.) Ama biz Anıt Kabir’in çok daha hareketli, coşkulu, heyecanlı ziyaretlere uğradığına da fazlasıyla aşinayız. Orası laik, demokratik, parlamenter Cumhuriyet için bir nirengi noktası olmuştur hep. Yeni sistemin nirengi noktası ise Külliye... Karşımızda cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin cismani karşılığı olan zatın Anıttepe’deki ve Beştepe’ki belirimleri arasındaki farka baktığımızda, Allah’ın bildiğini kuldan niye saklaya lım, aklımıza gelen ve hissiyatımız şu: Anıt Kabir artık simgesel olarak da bir “makber”; eski sistem, yani parlamento, Meclis, kuvvetler ayrılığı ve anayasallık anlamında... Beştepe ise bir “mihrap”; kuvvetlerin tek elde, tek kişide, tek iradede toplanması demek olan yeni sistem anlamında... ‘Cülusi hümayun’ Erdoğan geçtiğimiz cumartesi günü yeni kabinenin kompozisyonuna ilişkin gazetecilerin sorularını yanıtlarken Meclis dışından, iş dünyasından isimlerin bakan olabileceğini belirttikten sonra, benim çok takıldığım bir söz de sarf etti. “Ama sizi ters köşe de yapabilirim, Meclis içinden de olabilir bakanlar” dedi. Hatırı sayılır bir futbolculuk geçmişi olduğu için bu “ters köşe” tabirini siyaset pratiğinde bir mecaz olarak sık sık kullanmıştır Erdoğan... Ama bence onun siyasi hayatını en doğru aksettirecek tabir de budur. Siyasette en uzağındaki hasımlarından, en yakınındaki dava arkadaşlarına kadar herkesi, toplumu, siyaseti hep ters köşe yapmakla geçti hayatı. Bakın mesela ne diyor 1999 yılında; siyasette “yaş haddi” hususunda: “Türkiye’de siyasi düşünce ve parlamento daha genç, daha dinamik nesillere inmeli. Bunu sağlayabilmek için alt limit belirlenmiş. 25 iyi bir yaş. Nasıl alt limit varsa üst limit de konulabilir. Yasalar bu işe müsait değilse, partiler kendi iç tüzüklerine, adaylık şart larına 65 yaşı aşmama şartını koyabilir. Ve bunun birilerini üzmemesi lazım. Kaldı ki Allah ömür verirse, yarın benim için de geçerli. 30 yıllık deneyimimden edindiğim tecrübe bu” (akt. Fehmi Çalmuk, “Recep Tayyip ErdoğanBir Dönüşüm Öyküsü” [R. Çakır’la birlikte], 2001, s. 100). Demek ki onun da, bizim de görecek günümüz varmış! Bugün o, 64 yaşında ve 65’inden gün almış olarak başkanlık koltuğunda. Allah ömür verirse en az 70’ine kadar da orada. Sonrası da Allah kerim!.. İşte size ters köşe!.. Daha ne “ters köşe”ler var; hemen bir diğeri (Erbakan’ı ima ile konuşuyor): “Artık şahıs merkezli, ben merkezli siyaset dönemi bitmiştir. Lider hegemonyası istemiyoruz. İşte yenilik. Bir kadro yönetecek partiyi. Liderin gölgesi düşmeyecek. Katılımcı, çoğulcu bir demokrasi anlayışını hayata geçireceğiz” (aynı kitap, s. 110). Bu sözleri 2001 yılında etmiş olan kişi, şimdi yola beraber koyulduğu hemen herkesi ıskartaya çıkarmış mahiyette tek başına, şahısmerkezli, benmerkezli, liderhegemonyalı/gölgeli ve katılımcıçoğulcu demokrasinin beşiği Meclis’i de fiilen tarihe gömmüş olarak karşımızda. Ve monarşilerde alışık olduğumuz tarzda bir tahta çıkma ya da bir dostumun cuk oturan tabiriyle “cülus töreni” denilebilecek bir gösteri eşliğinde kendi mutlakıyetini geçirdi hayata... Kabinede “ters köşe” yapsa n’olur; memleketi “ters köşe” yaptı esas o... Layık olanı seçme bir kuru gürültüdür Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ne tayin edilecek isimlerin liyakata göre seçileceği, konusunda uzmanlara vb. rol verileceği, hem RTE hem medyacılarınca vurgulanıp durdu. “Liyakata göre” ne demek bilmiyorum. En azından sözlüklere kavramsal içeriğine baktığımızda herkesin üzerinde fikir birliği edebileceği açıklamalarla karşılaşırız. Ama liyakat nedir sorusuna çeşitli siyasi ideolojik kamplar şüphesiz ki, kendi ölçüm birimlerine göre yanıt vereceklerdir. Kendi çevresine bakacak, yahu galiba şu en iyisi diyecektir. Veya belki de Cumhurbaşkanı “hem iyi başarılı olacak hem bizden ve hem de bana tabi olacak” diye bir kriter uygulayacaktır. Veya politik ekonomik duruma göre bazı vitrinlik seçmelerde bulunacaktır. Gördüğünüz gibi layık olanı seçme bir kuru gürültüdür. Ama bunu Cumhurbaşkanının seçimi için değil, genellikle başka hükümet kuruluşlarında üç aşağı beş yukarı benzer davranış biçimi olarak görürüz. Cumhurbaşkanı’nın kimleri atayacağını bilmeden yazıyorum, ilkelerin tartışıldığı bu yazı için hiç de önemli değil kimleri atayacağı. Fakat bol lafı edilen “layık olan atanacak” dedikodusunun, zaten normal yönetimde de zerre işlemediğini biliyoruz. Mesela üniversitelerin başlarına atananlar konusunda “layık olan” kuralını işletmeniz mümkün mü? Botanik Bahçesi örneği Buradaki anlayış, layık olmakla zerre ilişkisi olmayan, bize bağlı, bizden, bizim dediklerimizi yapacak olan, biçimindedir. Mesela İstanbul Üniversitesi’nin elinden Botanik Bahçesi alınıyor, koca bir bahçe bilimsel bağlamından koparılıyor, Diyanet’e verilerek gezinti, keyif bahçesine dönüştürülüyor. Bu durumda üniversitenin başında olan Rektör’ün önünde tek yol var: Botanik Bahçesi için savaşmak. Tabii eğer kendini üniversiteye, değerlerine, bilime, tarihine bağlı hissediyorsa.. Ama değil; Rektörlüğün böyle bir eylemini düşüncesini görmedik. Siyaseten atanmış olduğu için, gelen emre boyun eğip Botanik Bahçesi’ni siyasete hediye ediyor, bahçenin kafasını kesiyor yani. Bilim mi siyaset mi ikilemine içinde, siyasetin kararlarını tercih etmek, üniversite ve bilim için kabul edilebilir bir şey değil. Bir bilim kurumu başındaki yönetici bilimi seçmek zorundadır. Bunun tartışılacak tarafı yok. ‘Siz atarken kötü, biz atarken iyi’ Başka bir şizofrenik durum daha var iktidar için: Ülkemizde bilimi güçlendireceğiz diyorlar mesela. Ama üniversitelerden, içeriğini benimseyin veya benimsemeyin, bir bildiriye imza attıkları için “barış akademisyenleri” bir bir atılıyor, sayıları 404 oldu son KHK ile! İktidar bir yandan “tek tip akademik yapı kuruluyordu” diye söylenip duruyordu, ama şimdi kendisi bir tek tip yapı oluşturma çabası içinde. Farklı görüşlere, daha bir sert şekilde ortaya çıktıkları zaman, tahammülü yok. Oysa bizzat Cumhurbaşkanı, geçenlerde kaybettiğimiz değerli İslam bilimi tarihçisi Prof. Dr. Fuat Sezgin için gazetelere verdiği ilanda, Sezgin’in 1960 askeri yönetimince üniversiteden atıldığını vurguluyordu. Üniversiteden akademisyen atılmasına ciddi karşı olan insan, bugünkü atılmalara da karşı çıkar ve altına imzasını koymaz. Ama öyle mi?! Üstelik bir yandan da “üniversitelerimizde bilim insanı eksiğimiz var” demeçlerini vereceksin! Tek istediğim, atılan akademisyenlerin, başka yerlerde, dışarıda mesela, evrensel bilimsel araştırmalara imza atarak, bu iktidarı derinlemesine mahcup etmesi. Veya protestosunu böylece en güçlü bir biçimde göstermesi! Sadece diyeceğim şu: Güçlü ideolojik siyasi yapılanmalarda liyakat sistemi yoktur, işlemez. Lider ve adamları vardır! C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle