18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Keman öğrencisi Deniz Yakın’a ödül Bu yıl 29 Mart 1 Nisan tarihlerinde Belçika’nın Brüksel kentinde düzenlenen 11. Grumiaux Keman Yarışması’nda A kategorisinde, Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuarı Yarım Zamanlı Keman bölümü öğrencisi Deniz Yakın üçüncülük ödülü kazandı. Cumartesi 7 Nisan 2018 EDİTÖR: CEREN ÇIPLAK DRILLAT TASARIM: eMİNE BİLGET [email protected] 15 Bir bale temsili NASIL HAZIRLANIR? Kadıköy Belediyesi ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin işbirliği ve ortak çalışmasıyla “Bir Bale Temsili Nasıl Hazırlanır?” sergisi, Süreyya Operası fuayesinde açıldı. “Bir Bale Temsili Nasıl Hazırlanır?” sergisi izleyicilere hem bale sanatının temel ve genel özelliklerini ana hatlarıyla yansıtıyor, hem de eserin izleyici karşısına çıkıncaya kadar hangi hazırlık aşamalarından ve çalışmalardan geçerek oluştuğunu fotoğraf ve çizimlerle anlatıyor. Ayrıca, bir temsilin hazırlık aşamaları, sergide gösterilen yirmi dakikalık videodan da izlenebilecek. 2 Haziran’a dek açık kalacak olan sergi, Pazar günleri hariç, hafta içi 10.0018.00, Cumartesi ise 10.0014.00 saatleri arasında gezilebilecek. ‘Vicdanın danış da gel, Dilo dilo yaylalar...’ Afrin’e giden şarkıcılarla, tiyatro sanatçısı Füsun Demirel’in işsizlik isyanı aynı günlere denk geldi. Türkiye’de gittikçe derinleşen kutuplaşmanın kültür endüstrisindeki yansımasını da bu iki vakada okumak mümkün. Tıpkı İbrahim Tatlıses’in sanatçıların cepheye gittiğinde söylediği ‘Yaylalar, Yaylalar’ türküsünün o hiç de dile getirilmeyen bölümünde ifade edildiği gibi: ‘Vicdanın danış da gel / Dilo dilo yaylalar’ KONUK YAZAR AZMİ KARAVELİ Afrin’e giden şarkıcılarla, tiyatro sanatçısı Füsun Demirel’in işsizlik isyanı aynı günlere denk geldi. Türkiye’de gittikçe derinleşen kutuplaşmanın kültür endüstrisindeki yansımasını da bu iki vakada okumak mümkün. Türkiye, son yıllarda antientelektüalizm olarak tabir edebileceğimiz bir süreçten geçerken, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine yönelik “komünist avı” da hafızalarımızdan silmek istediğimiz McCarthy’ciliği adeta yeniden hortlattı. Hatırlanacağı gibi McCarthy Amerikası’nda aydınlar “garip ve yumurta kafa (egghead)” olarak tanımlanır ve aşağılanırdı. Bu tanımlama aydınların “halktan kopuk ve solcu” oldukları anlamına gelirdi. Bizdeki “bunlar yarım bile değil, çeyrek porsiyon aydın” söylemiyle hayli benzeşen bir yaklaşım... “Sanatçı” ve aydınların iktidarlarla ilişkileri yüzlerce yıldır sorunlu oldu. Sokrates’in ölüm cezasına çarptırılmasından günümüze dek, tüm dünyada binlerce aydın aşağılandı, itibarları ayaklar altına alındı, yargılandı, öldürüldü. Sokrates’in dönemin muktedirlerine teslim olmayarak baldıran otu zehrini içip ölmesi de başkaldırı anlamına geliyordu aslında. Tıpkı Edward Said’in 2000 yılında Güney Lübnan ile İsrail arasındaki Babel Fatma sınır kapısında İntifada’ya katılan çocuklarla birlikte taş atması gibi. Doğru bildiğini ifade edebilme, iktidarlarla arasına mesafe koyma, din ve milliyetçilik gibi konularda egemen zihniyetten bağımsız hareket edebilme konularında tabii herkesin Sokrates ve Said gibi dirayetli olmasını beklemek çok lüks sayılabilir. Sözgelimi sosyolojinin en önemli isimlerinden Tocqueville’in, Amerika’nın Kızılderili politikasını şiddetle eleştirirken, Fransa’nın Ceza Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la birlikte Afrin’i ziyaret eden İbrahim Tatlıses ‘Yaylalar’ türküsünü söylemişti. yir politikası konusunda aynı tutarlılığı göstermediği bilinir. Ya da besteci Carl Orff, faşizme hizmet ettiği iddiasıyla, bu konularda sıklıkla uç örnek olarak verilir. Güncel konumuz bağlamına dönersek, tiyatro sanatçısı Füsun Demirel yaşadığı sıkıntıları: “Üçüncü yılım ve sadece işimi istiyorum... Çalışmak... Herkes gibi... Hiç mi yürekli bir yapımcı yönetmen kalmadı? Neyim ben? Hizmetten başka, insanlıktan sevgiden başka ne örnekledim ki bu hayatta? Artık dayanamıyorum. Yüreğim daha fazlasına dayanmıyor. Bilin istedim. Sadece bir işi bile çok gördüler. Ben iyi değilim...” cümleleriyle ifade etmişti. Ertesi gün adaşı, Barış İçin Akademisyenler’den Prof. Dr. Füsun Çataltaş Üstel katıldığı duruşmada “hüküm ertelemeyi” reddettiği için 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Türkiye’nin önemli siyasetbilimcilerinden Üstel’in “Makbul Vatandaş”ın Peşinde: II. Meşrutiyet’ten Bugüne Vatandaşlık Eğitimi” kitabında şöyle bir bölüm vardır: “Siyasal sınıf tarafından inşa edilmek istenen medeni yurttaş profilinin “yurttaş” cephesiyle ilgili temel özelliği, “makbul yurttaş”ın “sivil” değil, ama “militan” olmasıdır. Söz konusu militan yurttaş profili, üç temel eksen üzerinde inşa edilir: Yurtseverlik hak ve vazife sistematiği tehdit/tehlike algısı.” İşte Sokrates’ten, Said’e, Füsun Demirel ve Füsun Üstel’e uzanan geniş yelpazede aydınlar bu “militanlığı” kabul etmedikleri için, direndikleri için hep sorunlar yaşadılar, yaşıyorlar. Hatırlayalım Meletos, Sokrates’i nasıl suçlamıştı: “Yeraltında, gökyüzünde olup bitenleri araştırıyor, açıkça, eğriyi doğru diye gösteriyor, başkalarına da kendisi gibi olmalarını öğretiyor.” Oysa Devlet aygıtı ile iktidarlar hep en iyisini bizim adımıza bilir, tüm dünyada ve özellikle de bu topraklarda. Devleti Âliyye geleneğine uymayan, hâkim zihniyetin tarafında olmayanlar, bugün zor şartlar altında ayakta kalmaya çalışıyorlar. Üstel’in ifade Füsun Demirel siyle “makbul vatandaş” ya da tornadan çıkmış insan yaratma ve distopik bir kara ülke hayali kuranlara karşı dik duran sanatçı ve aydınları tarih elbette anacaktır. Bugün Sokrates’ten saygıyla bahsediyoruz, onu yargılayanların isimlerini bilen, hatırlayan var mı? Edward Said’in “Entelektüel, Sürgün, Marjinal, Yabancı” kitabında altını çizdiği gibi “Bugünün dünyasında otoriteye sorgusuz sualsiz boyun eğmek, aktif ve ahlâklı bir entelektüel hayatın karşısındaki en büyük tehditlerden biridir.” Şüphesiz vicdan bu noktada önemli kavram olarak ön plana çıkıyor. Tıpkı İbrahim Tatlıses’in sanatçıların cepheye gittiğinde söylediği “Yaylalar, Yaylalar” türküsünün o hiç de dile getirilmeyen bölümünde ifade edildiği gibi: “Vicdanın danış da gel / Dilo dilo yaylalar” Darbukanın ustası W İstanbul’da Akaretler’deki W Istanbul Lounge, ekim ayından bu yana haftanın dört gecesi yaptığı partilere devam ediyor. Perküsyon sanatçısı ve İstanbul Oriental Ensemble’ın kurucusu Burhan Öçal, 20 seneyi aşkın elektronik müzik kariyerine sahip DJprodüktör Murat Uncuoğlu’nun deep house ve tech house ağırlıklı parçaları ile 11 Nisan saat 22.00’de W Lounge’da müzik ziyafeti verecek. ‘Kaynanalar’ın ‘Tijen’i Sevda Aydan yaşamını yitirdi “Kaynanalar” di zisinde canlandırdığı Tijen karakteriyle tanınan opera sanatçısı, oyuncu, ressam Prof. Dr. Sevda Aydan dün sabah saatlerinde İzmir Alsancak Devlet Hastanesi’nde yaşamını yitirdi. Aydan’ın cenazesi bugün Alsancak Hocazade Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından Alaçatı Mezarlığı’na defnedilecek. Sevda Aydan, Ankara Devlet Konservatuarı Şan (1951) ve Opera (1953) bölümlerini bitirdi. Ankara Devlet Operası’nda Traviata operası ile sanat hayatına atılan sanatçı, Manon Lescout, Salome ve Carmen operalarında başrolde oynadı. Öte yandan, Sevda Aydan, eski milli basketbolcu Efe Aydan ve tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu Ege Aydan’ın da annesi. Necatigil Şiir Ödülü Şükrü Erbaş’a 13Aralık 1979 günü kaybettiğimiz şair Behçet Necatigil’in anısına 1980 yılından bu yana ailesi tarafından düzenlenen Necatigil Şiir Ödülü, 2018 yılında oy birliğiyle Şükrü Erbaş’ın “Kuş Uçar Kanat Ağlar” adlı kitabına verildi. Seçiciler kurulu, ödüle ilişkin “Şükrü Erbaş, 1980 kuşağı şairlerinden biri olarak girdiği şiir dünyamızda, dizeleriyle insanın evrensel yolculuğunu araştıran, düşünceyle şiir sanatının inceliklerini buluşturan bir şair olarak öne çıktı. Son otuz yılda onun şiir alanının sınırlarını genişlettiği yolda yeni ürünlerini okuduk. Bu yıl yayımlanan Kuş Uçar Kanat Ağlar, ozanın şiirinde düzyazıyla şiirin buluştuğu yeni bir aşama olarak görülerek ödüle değer bulunmuştur” dedi. 2018 yılı seçiciler kurulunda Eray Canberk, Cevat Çapan, Refik Durbaş, Turgay Fişekçi ve Doğan Hızlan yer alıyor. Ödül töreni 12 Nisan Perşembe günü saat 18.30’da Kabataş Erkek Lisesi Eğitim Vakfı’nın katkılarıyla vakfın Ortaköy tesislerindeki Hamdi Saver salonunda yapılacak. E.S.T. Symphony (ACT) Geçmişin münasip buluşması İsveçli piyanist Esbjörn Svensson’un bir kaza sonucu gerçekleşen talihsiz ve erken vefatının üzerinden tam 10 yıl geçti. Basçı Dan Berglund ve davulcu Magnus Oström ile birlikte oluşturduğu E.S.T. sadece yaşarken değil, piyanistin vefatından sonra bile halen en etkili ve bahsi geçen enstrümantal topluluklarından biri olma vasfını sürdürüyor. Onları şimdi gündeme getiren şey ise, geride kalan iki üyenin, (Fin piyanist Liro Rantala, Norveçli saksofoncu Marius Neset, kadife tonlu trompetçi Verneri Pohjola, İsveçli multienstrümantalist ve gitarcı Johan Lindström gibi) bazı arkadaşlarını yanlarına alarak, şef ve aranjör Hans Ek yönetimindeki Royal Stockholm Philharmonic Orchestra ile yaptığı yeni kayıtlar. Caz, pop, rock ve klasik müzik arasında gezinen üçlünün müziğin ruhuna sa dık ama olduklarından biraz daha dramatik bir etki yaratılarak çalınmış; özü korunmuş, yeni bir soluk verilmiş. Orijinal bestelere yer yer barok, senfonikprogresif anlayışla fantastik bir biçimde yaklaşılmış. Kusursuz bir icrayla vücuda getirilmiş parçaların aralarına solistler mükemmel bir kurguyla yerleştirilmiş. “E.S.T. Symphony” değişen, başkalaşan bir dünyaya ayak uyduran caz vizyonuyla, geçmişin münasip buluşması. Youn Sun Nah ‘She Moves On’ (ACT) Şiirsel zarafet, duygusal derinlik... Yaşayan caz şarkıcıları arasında en iyilerden biri olması hasebiyle her Youn Sun Nah albümü önemli, ama benim için onun son çalışması “She Moves On”daki en dikkat çekici şey sadece beş parçada da olsa, gitarda Marc Ribot’nun varlığı. Çünkü Ribot’nun varlığı Koreli şarkıcının repertuvar tercihlerinin cazip bir tarafını göstermekte bize. Ribot’nun (Lou Reed’ten “Teach The Gifted Children”, Paul Simon’dan “She Moves On”, Peter, Paul & Mary’den “No Other Name”, Jimi Hendrix’ten “Drifting” gibi) eşlik ettiği parçalara baktığımızda, Youn’un çağdaş ve ilerici yüzünü görürüz adeta. Biraz da tüm masumiyeti ve yumuşaklığına rağ men rakçı, hırçın ve uyumsuz yanını... Ribot olmasaydı bu yeni albüm ehem miyetinden bir şey kaybeder miydi? Kesinlikle hayır! “Lento”dan dört yıl sonra çıkan, piyanist (aynı zamanda albümün yapımcısı) Jamie Shaft, basçı Brad Jones, davulcu Dan Rieser ile kaydedilen “She Moves On” samimiyeti, şiirsel zarafeti, saflığı ve duygusal derinliği ile tam da Youn Sun Nah gibi bir şarkıcıdan beklenmesi gereken parlak bir albüm. “She Moves On” baştan sona Youn’un zevklerinin ve kişisel tercihlerinin ürünü; kendi kendine oluşturduğu basit standartlar ile yoğrulmuş küçük bir mücevher kutusu. ([email protected]) C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle