23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 7 Nisan 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN Acil yargılama servisi haber 11 CANAN COŞKUN Güneydoğu Anadolu’daki çatışmalı sürecin sonlanması talebiyle “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza attığı için örgüt propagandası suçlamasıyla yargılanan 13 akademisyenin duruşmalarına dün devam edildi. Günün ilk yargılamasında savcı Caner Babaloğlu, mahkemede görülen diğer akademisyen duruşmalarında sunduğu esas hakkındaki mütalaanın aynını okudu, ardından gelen duruşmalarda mütalaa zabıt kâtibi tarafından kopyalandı. Bu şekilde toplamda 5 dakikada 8 akademisyenin duruşması görüldü. İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün 13 akademisyenin duruşmasına devam edildi. İlk duruşmada İstanbul Üniversitesi’nde (İÜ) araştırma görevlisi olan Aslı Aydemir İnönülü hâkim karşısında idi. Barış Bildirisi’ni imzalayan 13 akademisyen dün hâkim karşısına çıktı. Savcının ilk duruşmada okuduğu mütalaa, diğer duruşmalarda okunmadan kopyalandı. 8 duruşma toplam 5 dakika sürdü Duruşmada İnönülü’nün avukatı Meriç Eyüboğlu, soruşturmanın genişletilmesi talebinde bulundu. Ardından duruşma savcısı Caner Babaloğlu başka akademisyen davalarında açıkladığı esas hakkındaki mütalaanın birebir aynını okudu. Esas hakkındaki savunmanın hazırlanması için duruşma 6 Temmuz’a ertelendi. Duruşma sırasında üç kez elektrik kesilince mahkeme heyeti yarım saat ara verdi. Aranın bitmesiyle İÜ’den Prof. Dr. Ayşe Rezan Tuncay, İÜ’den Prof. Dr. Özdemir Aktan, İÜ’den Prof. Dr. Şahika Yüksel, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden (İTÜ) emekli Prof. Dr. Ayşe Erzan, Işık Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nesrin Sungur Çakmak, İÜ’den Doç. Dr. Ayten Alkan, Marmara Üniversitesi’nden ihraç edilen araştırma görevlileri Emre Tansu Keten ile Canan Özbey’in duruşmaları görüldü. Duruşmaların hepsinde savcı Babaloğlu’nun mütalaası okunmadan kopyalandı. 8 duruşma 5 dakika civarında sürdü. Duruşmalar karar için 6 Temmuz, 21 Haziran ve 17 Temmuz tarihlerine ertelendi. İTÜ’den Dr. Stefo Benlisoy’un yargılandığı duruşmada ise Benlisoy’un avukatı Ali Soydan celse arasında soruşturmanın genişletilmesi talebinde bulunduğunu söyledi. Duruşma savcısı yargılamanın geldiği aşamayı gerekçe göstererek, yargılamanın genişletilmesi yönündeki taleplerin reddine karar verilmesini talep etti. Mahkeme de talebi reddetti. Bunun üzerine avukat Soydan, esas hakkındaki savunma için süre istedi. Heyet başkanı Ömer Günaydın, avukat Soydan’a duruşmayı haftaya erteleyeceğini söylemesi üzerine Soydan, esas hakkında savunma hazırlayacağını ve heyetin de inceleme yapması için bir haftanın yeterli bir süre olmadığını ifade etti. Başkan Günaydın da karar duruşmasını 12 Nisan’a erteledi. OHAL’de işkence katlandı İHD’nin açıkladığı 2017 insan hakları ihlali raporuna göre, geçen yıl en çok işçiler, kadınlar, çocuklar öldürüldü, cezaevindeki nüfus 13 ili geçti, gözaltında kötü muameleler arttı İnsan Hakları Derneği (İHD) 2017 insan hakları ihlali raporu Türkiye’deki OHAL sürecinde yaşananları gözler önüne serdi. Rapora göre, cezaevlerindeki insanların sayısı 13 ilin nüfusunu geride bıraktı. İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan 20 aydır süren OHAL uygulamalarının 2017 yılında da insan hakları ihlallerine neden olduğunu belirterek OHAL’e derhal son verilmesini istedi. İHD, 2017 yılına ilişkin hak ihlalleri raporunu açıkladı. OHAL ile geçen 2017 yılını değerlendiren İHD, 213 gazeteci tutuklu ve hükümlü olarak cezaevinde bulunduğu, çok sayıda internet sitesine de erişimin engellendiği belirtildi. Ayrıca Özgür Gündem gazetesi ile dayanışmak amacı ile 1 günlük nöbetçi genel yayın yönetmenliği yapan 53 aydın, yazar, sanatçı ve aktivistten 38’ine açılan davalarda hapis ve para cezaları verildiği aktarıldı. Çocuklar, kadınlar, işçiler Rapora göre 2017’de iş kazaları/cinayetleri sonucu en az 2 bin 6 işçi yaşamını yitirdi. Kolluk güçlerinin yargısız infazı, dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle veya rastgele ateş açması sonucu 33 kişi yaşamını yitirirken 62 kişi de yaralandı. KHK’lerle ihraç edilen kamu çalışanlarından 19’u intihar etti. 3 kişinin gözaltında, 12 kişinin de faili meçhul saldırılarda yaşamını yitirdiği açıklandı. Güvenlik güçlerine ait zırhlı araçların çarpması sonucu 8’i çocuk olmak üzere toplam 23 kişinin yaşamını yitirdiği, 6’sı çocuk 26 kişinin de yaralandığı belirtildi. Mayın ve sahipsiz bomba türü maddelerin patlaması sonucu 6’sı çocuk 7 kişi yaşamını yitirirken, 17’si çocuk toplam 28 kişi de yaralandı. Raporda 51 kadının intihar ettiği, 357’si toplumsal alanda öldürülen kadın olmak üzere toplam 408 kadın yaşamını yitirdiği belirtildi. İşkence katlandı 427’si gözaltında kaba dayak ve diğer yöntemlerle, 1855 kişi ise gözaltı yerleri dışında ve güvenlik güçlerince müdahale edilen toplantı ve gösterilerde olmak üzere toplam 2 bin 682 kişi işkence ve kaba muameleyle karşılaştı. Cezaevlerinde toplam 230 bin 735 tutuklunun bulunduğunu belirten İHD, cezaevlerindeki ihlallere ilişkin 401’i ağır olmak üzere 1154 hasta mahpus bulunduğunu açıkladı. İHD, 2017’de tespit edebildiği kadarı ile 1988 mahpus işkence ve kötü muamele iddiasında bulundunu aktardı. 735 müdahale OHAL’in verdiği yetki ile birçok ilin valilikleri tarafından 2017 yılında 735 toplantı ve gösteriye müdahale edildiği ve bu müdahalelerde 2 bin 193 işkence ve kötü muamele şikâyetinde bulunulduğu açıklandı. KHK ile ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’nın 9 Kasım 2016’da Ankara Yüksel Caddesi’nde başlattıkları “İşimi Geri İstiyorum” talepli oturma eylemlerinde yıl boyunca kolluk güçleri tarafından 232 defa müdahalede bulunulduğu ve 586 gözaltı olayı yaşandığı aktarıldı. 148 akademisyene dava Barış Bildirisi’ni imzalayan akademisyenlerin çoğunun KHK ile ihraç edildiği belirtilerek, İstanbul Savcılığı’nın 148 akademisyen hakkında kamu davası açması “Çok açık bir şekilde ifade özgürlüğü hakkını ihlali” olarak değerlendirildi. l ANKARA/Cumhuriyet ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLER ANILDI Kurşunla sansür Azmettiriciler bulunmadı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Öldürülen Gazeteciler Günü’nde ilk basın şehidi Serbesti gazetesinin başyazarı Hasan Fehmi Efendi’nin Çemberlitaş Divanyolu’nda bulunan II. Mahmut Türbesi’ndeki mezarında anma düzenledi. Törenin ardından TGC Basın Müzesi’nde, Öldürülen Gazeteciler Galerisi ziyaret edildi. TGC Başkanı Olcayto, “Her yıl olduğu gibi bu yıl da 6 Nisan’da öldürülen gazetecileri anmak için toplandık. Onları sırf araştıran, soruşturan, gazetecilik yaptıkları için, eleştirel gazetecilikte ısrarcı oldukları için öldürüldüler. Kendilerini minnet ve saygıyla anıyoruz. Abdi İpekçi’den Çetin Emeç’e, Ahmet Taner Kışlalı’ya, Uğur Mumcuya, Turhan Dursun’a, Metin Göktepe’ye, Hrant Dink’e kadar arkadaşlarımız birer birer öldürüldüler. Bunların çoğunun azmettiricileri bulunamadı. Bazı larının tetikçileri yakalandı ama Türkiye’de faili meçhul cinayetler üzerine ciddi bir çalışma yapılamadı. Bu bizim büyük üzüntümüzdür” diye konuştu. Çok sayıda gazetecinin tutuklu olduğunu anımsatan Olcayto, şöyle devam etti: “İktidara sorarsanız bu arkadaşlarımız terörist. Hangisinin elinde kalemden, mikrofondan, fotoğraf makinesinden başka bir silah gördünüz? Güç bir dönemden geçiyoruz. Ama gazeteci olarak hiçbir zaman umudumuzu kaybetmemek zorundayız.” Öldürülen Gazeteciler Galerisi’nde 66 fotoğrafın görüleceğini, galerinin aslında bir ibret galerisi olduğunu söyleyen Olcayto, “Biz buraya ancak belgeleri olanları alabildik. Daha demokrat insanların birbirleriyle daha barışık olduğu bir ortamda 6 Nisanları anmaya devam etmeyi umut ediyoruz” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Serbesti gazetesi yazarı Hasan Fehmi Bey’in 1906 tarihinde öldürüldüğü 6 Nisan, Türkiye’de “Öldürülen Gazeteciler Günü” olarak anılıyor. Gazeteci örgütleri ve siyasetçiler 6 Nisan nedeniyle, çeşitli nedenlerle katledilen gazetecileri yaptıkları açıklamalarla andılar. Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin (ÇGD) verilerine göre o tarihten bugüne 79 gazeteci öldürüldü. CHP Milletvekili Barış Yarkadaş, “Türkiye geçmişten bugüne, gazetecilerin kurşunla sansür tehdidi yaşadığı bir ülke haline geldi. 79 meslektaşımız halkı bilgilendirmeye çalıştıkları için katledildi” dedi. Bugün 165 gazeteci ve basın emekçisi gazetecinin cezaevinde olduğunu anımsatan Yarkadaş, “Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Akın Atalay, tam 524 gündür bir sessizlik suikastına kurban edilmek isteniyor” dedi. ‘Gerçeklerin bedeli’ ÇGD Genel Başkanı Can Güleryüzlü de, “Ne yazık ki Türkiye’de gerçeği yazmanın, dillendirmenin, peşine düşmenin bedeli ya işsiz kalmak ya cezaevine konulmak ya da ölüm” diye konuştu. Gazetecilerin ilk önce siyasi iktidarlar tarafından hedef gösterildiğine işaret eden Güleryüzlü, “Birçok gazeteci cinayetinin, yargılama süreçlerinde kesintiye uğrayarak faili meçhul kalmasının temel nedeni de budur” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet TGS, BASINİŞ ve ÖGC’DEN TEPKİ: Özgür basın susturulamaz Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Özgür Gazeteciler Cemiyeti (OGC) ve DİSK Basınİş, Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi ve Gün Matbaa çalışanlarının tutuklanmasına tepki gösterdi. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde yapılan toplantıda konuşan TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş, “1909 yılında Hasan Tahsin’in öldürül mesinin üzerinden 100 yılı aşkın süre geçti. Faili meçhul cinayetle birçok gazeteci katledildi. Bugün gazeteciler öldürülmüyor ama tutuklanıyor, yazmaları engellenmek isteniyor. Halka, bir şekilde sesimiz ulaşacak. Tabii ki arkadaşlarımızın yanındayız. Basın özgürse demokrasi vardır. Biz de basın özgürlüğünü savunmaya devam edeceğiz” dedi. ÖGC Eşbaşkanı Hakkı Boltan, tukla maların ‘olağan’ bir durum haline geldiğini söyleyerek, “Basın özgürlüğü herkesin özgürlüğüdür” diye konuştu. Disk Basınİş Yönetim Kurulu üyesi Ali Ergin Demirhan da “Biz, basın özgürlüğünü savunan örgütler olarak, örgütlü, örgütsüz tüm gazetecilerin yanındayız. Şirketleri, matbaaları kapatabilirsiniz ama basın emekçilerine dokunamazsınız” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Nedim Türfent hâlâ tecritte ‘Seni çıkarırsak her gün birinin haberini yaparsın’ Hâkkari’nin Yüksekova ilçesinde sokağa çıkma yasakları sırasında yaptığı haberler ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklanan ve yargılandığı davada “örgüte üye olmak” iddiasıyla 8 yıl 9 ay hapis cezası verilen KHK ile kapatılan DİHA muhabiri Nedim Türfent, Van Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu’ndan gönderdiği mektupta 11 aydır tek kişilik odada tutulduğunu belirtti. Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre kurum yetkilile riyle defalarca yaptığı görüşmede durumun düzeltilmediğini belirtenTürfent, kendisine “Seni tekli odadan çıkarırsak her gün birinin haberini yapar, hikâyesini yazarsın” yanıtı verildiğini kaydetti. Türfent, “Ben, kuzenim ve Erzincanlı bir arkadaş ortak avluya çıkıyoruz. Fakat avlu kapıları kapatılınca 3 adımlık bir ‘odada’ kalıyoruz. Günün yarısından fazlası böyle tek geçiyor. Spor, sohbet gibi etkinliklere de çıkarılmadım ta ki bu aya (mart) dek” dedi. l Yurt Haberleri Bir parçamız cezaevinde Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu ve muhabirimiz Ahmet Şık’ın tahliyesinin ardından gazetemize dayanışma ziyaretleri sürüyor. Birleşik Kamu İş Konfederasyonu’na bağlı İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı Muammer Hantal, Şube Sekreteri Hasan Boran ve Yönetim Kurulu asil üyeleri Vera İzgin, Kemal Hacıhamzaoğlu, Doğan Oğuz gazetemizin Şişli’deki binasına gelerek Genel Yayın Yönetmenimiz Sabuncu’ya geçmiş olsun dileklerini iletti. Boran yaptığı açıklamada, “Eksik bir ziyaret. Bir parçamızın içerde olduğu, tamamı dışarı çıktığında özgürleşebileceğimize inanan bir yapıyız” ifadelerini kullandı. Seçimli tek adam olmanın bazı zorlukları Tayyip Erdoğan, son halkoylaması öncesinde, kendisinin tek adam rejimi kurduğu eleştirilerine karşı, birkaç gün ara ile birbirine taban tabana zıt yanıtlar vermişti. 19 Mart 2017’de “İkide bir tek adam, tek adam. O zaman Gazi Mustafa Kemal’e hakaret ediyorsun” diyordu, yanılmıyorsam Kemal Kılıçdaroğlu’na. Böyle bir yanıtın Atatürk’ün de ‘tek adam’ olduğunu zımnen ifade etmek anlamına geldiği sonradan kulağına fısıldanmış olmalı ki, kurduğu “millet ittifakı”nda çatlak yaratmamak için, üç gün sonra bu defa Cumhuriyet tarihini bütünüyle tek adam rejiminden arındırıyordu: “Bunların dillerinden düşürmedikleri ‘tek adam rejimi’ bambaşka bir şeydir, o 1923’te kapandı. Artık ‘tek adam rejimi’ diye bir şey söz konusu değil. Cumhurbaşkanlığı Hükümeti sistemi demokratik bir sistemdir.” Ne var ki bu sefer de bu iddiasının ‘bunlar’a yönelik eleştiri kapısını kapattığını fark etmiş olmalı ki, ertesi gün gene fikir değiştirmiş olarak halkın karşısına çıkmıştı. Bir gün önce “tek adam rejimi 1923’te kapandı” demişken, ertesi gün “Ey Kılıçdaroğlu, senin partinin genel başkanlığını yapmış olan tek adamdır. İnönü tek adamdır” demişti. Böylece birkaç gün içinde, tek adam rejiminin 1923’te bittiğini, Mustafa Kemal’i böyle tanımlamanın ona hakaret olduğunu ama 1923’te bitenin bitmediğini, İnönü cumhurbaşkanı iken tek adam rejiminin geçerli olduğunu art arda dile getirmişti. Bir günden diğerine değişen bu tarihi gerçekleri televizyonda gün boyu dinleyen, gazetelerde okuyan genç zihinlerin kafasında milli ve yerli bir bulamaç oluşmaması pek zor. Üstelik Türkiye’de Atatürk hakkında yazılmış en önemli yerli biyografilerden birinin başlığı da Tek Adam! Tayyip Erdoğan bir yıl sonra bu tek adam rejimi konusuna bu kez başka bir açıdan dönüş yaptı. İki gün önce, faizlerin düşürülmesi kararı aldıklarını ama kendisi yurtdışındayken Merkez Bankası’nın faizi artırdığını, arkasından iş çevrildiğini söyledi. “Bir de tek adamlık derler, bu nasıl tek adamlık, karar alıyoruz, uygulamıyorlar” diye bu durumdan şikâyet etti. Belli ki Cumhurbaşkanı için doğru olan, kendisi tak faizlerin düşmesi kararı verince, “özerk” Merkez Bankası’nın da şak faizleri düşürmesiydi. Tek adam rejimi özleminin bu denli açıklıkla dile getirdiği başka örnekler de bulunur ama bu örnek gerçekten anlamlı. Cumhurbaşkanlığı hükümeti sistemi tam anlamıyla yürürlüğe girdiğinde, Merkez Bankası da takşak sistemine resmen dahil olacak mı? Dile getirilen özlem bu. Cumhurbaşkanı mutlak otoritesini para politikası alanında kısmen uygulayamıyor olmaktan şikâyet ediyor ama tek adam rejiminin pratikleri başka alanlarda var güçleriyle çalışıyor. Üniversitede savaş güzellemesi yapan bir gruba karşı tepki gösteren öğrencileri herkesten önce hedef gösterip, ne anayasada ne de başka bir yerde olan bir yetkiyi, bir kişiyi ölene kadar eğitimden mahrum etme yetkisini kendine atfeden bir tek adamlık bu. Üstelik bu sefer şikâyet edemeyeceği biçimde yargı anında harekete geçiyor. Barış için imza veren akademisyenler konusunda ve daha birçok ceza davasında, eğitim politikalarında, sanıklara tek tip elbise uygulamasında vs… olduğu gibi. Cumhurbaşkanı bir yandan “bu nasıl tek adamlık ya!” diye şikâyet ediyor. Belli ki gönlünde dört dörtlük bir tek adam rejimi yatıyor. Diğer yandan geçmişteki tek adam rejimlerinin eleştirisi malzemesini de kaybetmek istemiyor. Bir gün vardı derken, ertesi gün yoktu, diyor. Seçim meşruiyetine sahip olma gereğinin on yıllardır yerleştiği ve halen gücünü büyük ölçüde koruduğu bir toplumda, seçimli otokrat olmak kolay değil elbette. Çalışanlarına veda etti Aydın Doğan: Bana çok haksızlık ettiler Doğan Medya Grubu’nu Erdoğan Demirören’e satan Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, çalışanlarına veda etti. Trump Towers’ta bulunan Posta gazetesine giden Doğan, “Bana haksızlık edenler çıktı, ben onlara da hakkımı helal ediyorum. Onların üzerinde de çok emeğim var. Çok iftira attılar bana... Zorlanma ve baskıyla mesleği bırakmıyorum” dedi. Daha sonra Doğan Medya Center’a geçen Doğan’ı gazetenin bölüm şefleri karşıladı. Daha sonra yapılan toplantıda Doğan’ın mesleği bırakma nedenlerini anlattığı öğrenildi. Doğan Medya Grubu çalışanları da Doğan için bir veda pankartı hazırladı. Pankartta “Biz sizi çok sevdik” ifadesi yer aldı. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle