18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 7 Nisan 2018 10 l “Bir devlet hukuk devleti değilse, baskı rejimi hâkimse hukuk bambaşka işliyor. İktidarın istediği mahkum oluyor, istemediği beraat ediyor.” l “Bugün daha sekter bir tutum var. İktidar partisine laf söyletmek istemiyor mahkemeler. Cumhuriyet davası bunun en açık örneklerinden biri.” l “Bana göre Türkiye’de hukuk hukuk olmaktan çıktı. Adı hukuk ama içi boş. Bu hale gelince hukuka da Vedat ARIK itimat kalmadı.” Adı hukuk ama içi boş60 YILLIK HUKUK ÇINARI AVUKAT ALP SELEK, CUMHURİYET’E KONUŞTU Alp Selek’i birçok kişi Mısır Çarşısı patlaması davasında yargılanan kızı sosyolog Pınar Selek’in avukatı olarak tanıdı. Bunun ötesinde 60 yıllık meslek hayatında darbe dönemlerinin yargılamalarına tanıklık etti, DİSK, Tür kiye İşçi Partisi dava larında avukatlık yap tı. Selek’i tanıyan mes lektaşları, onun daya CANAN COŞKUN nışmacı ruha sahip bir hukuk çınarı olduğunu söylüyor. Türkiye hu kuk sisteminin yıllar içinde geçirdi ği değişimi konuştuğumuz Selek, mev cut dönemin, tanık olduğu diğer dar be dönemlerinden daha baskıcı oldu ğunu söyledi. n Kaç yıldır avukatlık yapıyorsu nuz? 60 yıla yaklaşıyor. Cumhuriyet davası n 60 yıllık meslek hayatınız boyunca birçok önemli döneme tanıklık ettiniz. 12 Eylül döneminde Türkiye İşçi Partisi yönetiminde olduğumdan tutuklandım. Beni götüren polis “Siz önemli değilsiniz. Sizi mahkum ettirip partiyi kapatacaklar” demişti. 8 yıl hapis cezasına mahkum oldum. 4.5 yıl yattım. Bizden sonra tutuklananların hepsi beraat etti. Bir devlet hukuk devleti değilse, baskı rejimi hâkimse hukuk bambaşka işliyor. İktidarın istediği mahkum oluyor, istemediği be Seyda Selek Alp Selek Ablasını savundu Sosyolog Pınar Selek, 1998’de Mısır Çarşısı’nda meydana gelen patlamaların ardından tutukla narak cezaevine girdi. Kardeşi Seyda Selek, mesle ğini bırakarak hukuk fakültesine girdi. 2004 yılında avukatlık ruhsatı aldı ve Selek davasına savunman olarak katıldı. Selek, 2012 yılında yayımlanan bir söyleşide şöyle diyor: “İlk günden iti baren babamın avukat dostları, çevresinde kenetlenerek müthiş bir kararlılıkla çok kıy metli bir hukuki mücadele yürüttüler. Sev giyle aklın birleşmesinden doğan bir güç le hukuksuz sistemin karşısında hukuku sa vundular. Ben bu mücadelenin içinde yetiş Pınar Selek tim, aktif bir öznesi oldum.” raat ediyor. n Anlattıklarınız şimdinin yargıla ma pratiğine çok benziyor. Cumhuriyet davası bu dönemin en önemli davalarından biri. O dönemlerde duruşmalarda siyasi savunmalar yapılıyordu ancak Cumhuriyet davasında Ahmet Şık iktidar partisini eleştirdiğinde savunması engellendi. Bugün daha sekter bir tutum var. İktidar partisine laf söyletmek istemiyor mahkemeler. Cumhuriyet davası bunun en açık örneklerinden biri. Güven kalmadı n Baskı rejimlerinde hukukun böyle işlediğini söylediniz. Meslek hayatınız boyunca baskı rejimlerine tanıklık ettiniz. Bugünle karşılaştırsanız ne dersiniz? Menderes döneminde de mahkemelere baskı vardı ama bugünkü da ha fazla. n Türkiye’de yargıya güvenin yüz de 20’nin altına inmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Önceleri 34 tane hukuk fakültesi vardı. Türkiye’nin ihtiyacına yetecek kadardı. Zamanla değişti ve çok hukuk fakültesi açıldı. Kapasitenin çok üstünde hukuk fakültesi mezunu yetişti. Bazı üniversitelerde hocalar yetmiyor, eksik hocayla ders veriliyor. Oradan yetişenler hâkim/savcı da oldular. Sistem böyle bozuldu. Yargıtay dosya yüküne girdi. O kadar girdi ki dosyaları okumalarına olanak göremiyorum. Raportörler ne hazırlarsa... Çünkü zamanları yok. Bu şekilde bana göre Türkiye’de hukuk hukuk olmaktan çıktı. Adı hukuk ama içi boş. Bu hale gelince hukuka da itimat kalmadı. n Pınar Selek davası 20. yılına gir di. Dört kez beraat etti ancak dosya hâlâ Yargıtay Genel Kurulu’nda. Bizi dinleyen bütün hâkimler lehimize karar verdi. Bizim gıyabımızda dosya üzerinden inceleyenler kararı bozdu. 20 yıl böyle gitti. Pınar tahliye olduğunda gazeteciler sevindin mi diye sordular. O an birdenbire içimden içeride savunmasız tutuklu ve hükümlü gençler olup olmadığını sordum. Savunmasız kalan insanları düşündüm. İnsanların fikirleri nedeniyle mahkum olması kabul edilemez. O insanların içeride çürütülmesi insanlık suçudur. n Cezaevlerindeki tutuklu avukatlara mesajınız var mı? Avukatlar Günü’nü Türkiye’de avukatların geldiği durumun ne olduğunu feryat ederek, isyanla kutladık. Akın Atalay ve tutuklu diğer avukatların tahliye olup görevlerinin başına dönmesi dileğiyle. 7 ayı aşkındır gerekçesini bilmeden cezaevinde olan avukatların aileleri isyan etti: Neyle suçlanıyorlar? ŞEYMA PAŞAYİĞİT Savunma hakkını temsil eden tutuklu avukatlar, sürgün, darp ve kötü muameleye karşılaşıyor. Aileleri ise yazdıkları dilekçelere yanıt gelmemesine isyan ediyor. Ev baskınıyla 12 Eylül gecesi gözaltına alınan 21 Eylül günü savcılık kararıyla tutuklamaya sevk edilen avukatlarından Ahmet Mandacı, Aycan Çiçek, Ayşegül Çağatay, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Didem Baydar Ünsal, Ebru Timtik, Engin Gökoğlu, Ezgi Çakır, Naciye Demir, Özgür Yılmaz, Süleyman Gökten, Şükriye Erdem,Yağmur Ereren, Zehra Özdemir, yaklaşık yedi aydır cezaevinde. Doğan Murat Evin, Avukatlar Günü sebebiyle gazetemiz aracılığıyla tutuklu eşi Yağmur Ereren ve beraberindeki avukatların sesini duyurmaya çalıştı. Avukatların yedi ayrı cezaevine sürgün edildiklerini aktaran Evin, eşi Yağmur Ereren ile birlikte Ebru Timtik’in Balıkesir Kepsut Cezaevi’nde “boş koğuş yok” denilerek 10 gün revir diye adlandırılan boş odada kaldıklarını anlattı. Fatsa’da ikamet eden Evin, eşinin Balıkesir’e sürgün edilmesine tepki göstererek geçen süre boyunca avukat ailelerinin yazdığı itiraz dilekçelerine yanıt dahi verilmediğini bildirdi. Evin, avukatların suçlanma gerekçelerini bile bilmeden tutuklu kaldıklarını belirterek duruşma tarihlerinin belirlenmemesine tepki gösterdi. Başsavcılığın sorgulama tutanağında, “Berkin Elvan, Dilek Doğan, Hasan Ferit Gedik, Sabancı suikastı ve Nuriye Gülmen ile Semih Özakça isimleri hakkındaki davaları takip ettikleri” ifadeleriyle avukatlık faaliyetlerinin suç sayılması dikkat çekti. l ANKARA NECATİ SAVAŞ Hsaulçkedvulyeruir’nudseun Halkevleri, bazı şubelerinin mühürlenmesi kararında imzası bulunan Ankara Valisi Ercan Topaca, Vali Yardımcısı Ali Sözen ve Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Hilmi Karabacak hakkında ‘görevi kötüye kullan ma’ iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Ankara Adliyesi önünde toplanan Halkevleri üyeleri ve destekçileri basın açıklamasında bulundu. Açıklamada, CHP Milletvekili Murat Emir, Halkevleri’nin hedef alın masının sebebi olarak örgütlü mücadeleden korkulduğunu anlatarak, “Ankara Valisiyle de Milli Eğitim Müdürüyle de, onun arkasındaki siyasi ve karanlık güçlerle de hep beraber mücadele edeceğiz” dedi. Özgürlükçü Demokrasi’de iki yönetici cezaevinde Kayyım atanan Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin İmtiyaz Sahibi İhsan Yaşar ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü İshak Yasul tutuklandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebiyle İstanbul 7. Sulh Hâkimliği tarafından kayyım atanarak, TMSF’ye devredilen gazetenin İmtiyaz Sahibi İhsan Yaşar ve Sorumlu Yazıişleri Mü dürü İshak Yasul, 28 Mart’ta yapılan operasyonla gözaltına alınmıştı. Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin 7 editör ve çalışanı ise hâlâ İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde tutuluyor. 28 Mart’ta yapılan operasyonla gözaltına alınan Gün Matbaacılık’ın 20 çalışanı ise önceki gün tutuklanmıştı. l İSTANBUL / Cumhuriyet Boğaziçi Üniversitesi’nde bir öğrenci daha tutuklandı Tutuklanan arkadaşları için mektup kampanyası başlatan bir Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) öğrencisi daha tutuklandı. BÜ’de toplam 10 öğrenci tutuklanmış oldu. Adliyeye sevk edilen iki öğrenciden biri için tutuklama kararı verilirken, diğer öğrencinin adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasına hükmetti. Tutuklanan öğrencinin, ‘Terör örgütü propaganda sı yaptığı’ öne sürüldü. Kadıköy’de eylem Öte yandan üniversitelerde yaşanan baskılara karşı Diren Üniversite Kadıköy’de eylem gerçekleştirdi. Kadıköy’de trafik kesilerek başlanan yürüyüşte, ‘Özgür Bilim Demokratik Üniversite’ pankartı açıldı. Yürüyüşe çevredeki yurttaşlar ıslık ve alkışla destek verdi. haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: İLKNUR FİLİZ DEMOKRATİK KATILIMCI HEKİMLER: Saray’ın odası olmayacağız YUSUF ÖZKAN Demokratik Katılımcı Hekimler Grubu, İzmir Tabip Odası’nın 15 Nisan’da yapılacak seçimli genel kuruluna “Sarayın odası olmayacağız” sloganıyla hazırlanıyor. Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey üyesi de olan Prof. Dr. Funda Barlık Obuz’un başkan adaylığındaki listede, Op. Dr. Fatih Sürenkök, Op. Dr. Hakan Köse, Op. Dr. M. Lütfi Çamlı, Uzm. Dr. Firdevs Çetin Uysal, Doç. Dr. Nergül Çördük ve Dr. Nuri Seha Yüksel yer alıyor. Oda seçimlerinin, OHAL koşullarında, temel hak ve özgürlüklerin daraltıldığı bir ortamda gerçekleştirileceğini anımsatan Obuz, “OHAL gerekçe gösterilerek, herhangi bir somut suçlama yöneltilmeksizin, bir gecede çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle, aralarında 3 binden fazla hekimin de bulunduğu pek çok kamu çalışanı görevlerinden ihraç edildi. OHAL kaldırılmalı, KHK’ler iptal edilmeli, haksız, hukuksuz bir şekilde ihraç edilen hekimler görevlerine iade edilmeli” dedi. Mecburi hizmet yapmak üzere sağlık kuruluşlarına ataması yapılan çok sayıda hekimin, haklarında yapılan güvenlik soruşturmaları tamamlanmadığı gerekçesiyle aylarca göreve başlatılmadığını anımsatan Obuz, son 15 yıldır uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın da (SDP), sorunları çözmekten çok, ağırlaştırdığını vurguladı. Şiddet körükleniyor Demokratik Katılımcı Hekimler Grubu’nun seçim bildirgesinde de, yapımı süren şehir hastanelerinin hasta ve sağlık çalışanlarına maddi/manevi yeni yükler getireceğine dikkat çekilerek şu saptamalar yapıldı: n Son yıllarda sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, sağlık alanındaki en önemli sorunlardan biri haline gelmiştir. Uygulanan sağlık politikaları sağlıkta şiddeti körüklemektedir. n Tıp fakültesi kontenjanlarının kapasitenin üzerinde artırılması ve yeterli altyapısı olmayan yeni tıp fakültelerinin açılması, yeterli bilgi ve beceriye sahip olmayan hekimlerin yetişmesine ve halkın sağlık hakkı üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır. n Geleneksel, alternatif ve tamamlayıcı sağlık uygulamaları, büyüyen ve kâr getiren bir pazar olarak sağlık sisteminin bir parçası haline getirilmiştir. Modern tıp uygulamalarına erişemeyenlere “umut tacirliği” yapılarak alternatif yaratılmak istenmektedir. n Modern tıbbın konularının dini kavram ve uygulamalarla sorgulandığı, helal kan ve helal ilacın, organ ve doku naklinin dine uygunluğunun tartışıldığı, aşı karşıtı söylemlerin arttığı, hastanelerde psikolog yerine manevi rehberlik adı altında imamların çalıştırıldığı bir dönemde laikliği savunmayı temel bir görev olarak görüyoruz. l İZMİR 19 YAŞINDAKİ PINAR CEZAEVİNDE 2 yıl boyunca ziyaretçi yasak SİBEL BAHÇETEPE Gençlik Federasyonu’na yapılan operasyonda gözaltına alınarak tutuklanan 19 yaşındaki Pınar Birkoç, gazetemize yazdığı mektubunda cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekti. Düzce Cezaevi’nden mektup gönderen Birkoç, 1 yılı aşkın süredir tutuklu olduğunu anımsatarak “Ülkemizde OHAL’in ilanından sonra hem dışarıda, hem de hapishanede birçok keyfi uygulama aldı başını gidiyor. Cemaati bahane ederek her fırsatta kendisine muhalif olan insanlara saldırıyorlar. Ben de bu saldırılardan payıma düşeni aldım” diye yazdı. 19 yaşında olduğunu ve liseyi bitiremediğini anlatan Birkoç, 23 Ekim’de bir anda kaldığı hücrenin basıldığını ve Silivri Cezaevi’nden Düzce Cezaevi’ne iki arkadaşıyla birlikte sürgün edildiğini anlattı. Birkoç, mektubunda özetle şu ifadelere yer verdi: “Dışarıda gezmeye fırsat bulamadığım güzel Anadolumuzu hapishanelerde geziyorum. Silivri’de başlayan keyfi uygulamalar da burada halen devam ediyor. Kargo yoluyla ailelerimizin yolladığı kitapları alamıyoruz. Kantinden para ile almamız dayatılıyor. Bu hukuksuzluğa karşı çıktığımız zaman her gün hakkımızda tutanak tutuluyor. Şu an yaklaşık 2 yıl ziyaret yasağım hazır beni bekliyor. Bizler muhalif olduğumuz için halka gerçekleri anlattığımız için tutsaklıkla terbiye etmeye çalışıyorlar. Tüm bu keyfi uygulamalar yetmiyormuş gibi şimdi de gündemde tek tip elbise var. Tek tip elbise ile düşüncelerimizden, siyasi kimliğimizden, onurumuzdan vazgeçmemiz dayatılıyor. 12 Eylül’den bu yana tutsakların düşüncelerini, siyasi kimliklerini teslim alabilmek için onurlarını çiğnemek için her yolu deniyorlar. 1980’lerde başarıya ulaşamadıkları tek tip elbise uygulamasını yeniden ısıtıp önümüze koyuyorlar. Biz asla terbiye olmayacağız. Sonuna kadar düşüncelerimizi, onurumuzu, siyasi kimliğimizi savunacağız, teslim etmeyeceğiz.” C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle