25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DUNYA Kushner Damat Jared’ın ‘gizlilik’ seviyesi düşürüldü ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı, danışmanı Jared Kushner’in “çok gizli” bilgilere erişim ve “çok gizli” güvenlik toplantılarına katılma yetkisi sonlandırıldı. Kushner’in bilgilere erişim hakkının sınırlandırılmasının nedeni, Beyaz Saray’da görev alan herkesin geçmişiyle ilgili FBI’ın güvenlik soruşturmasının aylar süren ertelemeler yüzünden hâlâ tamamlanamaması olarak açıklandı. Diğer yandan Kushner’in yabancı ülkelerle ilişkilerinin Beyaz Saray’da endişe konusu olduğu da gelen bilgiler arasında. Washington Post gazetesinin Beyaz Saray kaynaklarına dayandırdığı haberinde, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Çin, İsrail ve Meksika’daki yetkililerin, emlak zengini Kushner’i uluslararası iş anlaşmaları, mali sıkıntıları ve dış politikadaki tecrübesizliğinden faydalanarak manipüle etmenin yollarını tartıştıkları iddia edildi. Perşembe 1 Mart 2018 dishab@cumhuriyet.com.tr EDİTÖR: BETÜL BERİŞE TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 7 Gani’den Taliban açılımı nilgun@cumhuriyet.com.tr Hariri, Kral Selman ile görüştü. Hariri yine Suudi Arabistan’da Lübnan Başbakanı Saad Hariri, geçen yıl kasım ayında yaşanan istifa krizinin ardından bir kez daha Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Suudi Arabistan resmi ajansı SPA’nın haberine göre, Kral Selman, başkent Riyad’daki Yemame Sarayı’nda kabul ettiği Hariri ile iki ülke arasındaki ilişkilerin yanı sıra Lübnan’la ilgili son gelişmeleri görüştü. Hariri, geçen kasımda gittiği Riyad’da istifasını açıklayınca Suudi ArabistanLübnanİran hattı gerilmişti. Hariri’nin Riyad hükümeti tarafından zorla istifa ettirildiği ve ev hapsinde tutulduğu haberleri gündeme yansımıştı. Hariri, 17 gün sonra Beyrut’a geri dönmüş, Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Aun ile görüşmesinin ardından istifasını geri aldığını açıklamıştı. Veliaht prensten ‘şok terapisi’ Öte yandan Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Washington Post gazetesine verdiği söyleşide, geçen yıl yapılan, aralarında 11 prens, dört bakan ve onlarca eski bakanın da bulunduğu çok sayıda kişinin gözaltına alındığı yolsuzluk operasyonunu, “ülkenin ihtiyacı olan şok tedavisi” olarak nitelendirdi. Veliaht Selman, “Yolsuzluk kanserinin her tarafını sardığı bir vücut var. Şok kemoterapi tedavisine ihtiyaç var yoksa kanser vücudu yiyecek. Krallık bu yağmayı durdurmadan bütçe hedeflerini tutturamaz” ifadelerini kullandı. Tahran hükümetine Yemen çıkışı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) İran’ın Yemen’e yönelik silah ambargosunu Şii Husilere destek için delmekle eleştiren ve Rusya tarafından veto edilen tasarının yankıları sürüyor. İran’la 2012 yılında yapılan nükleer anlaşmanın tarafı olan ABD, Fransa, Britanya ve Almanya’dan yapılan açıklamada, “İran, bölgedeki istikrarı ve barışı tehdit ediyor” ifadeleri kullanılırken, Tahran yönetimine “2015 yılında ilan edilen silah ambargosunu ihlal eden tüm aktivitelerini durdur” çağrısı yapıldı. İran yönetiminin çağrıya yanıtı ise gecikmedi. İran’ın Britanya Büyükelçisi Hamid Beidinejat, “BM’nin Yemen’deki savaşı durdurmak yerine İran ile siyasi sorunlarını tartışmayı seçtiğini” söyledi. İran Dışişleri Bakanı Cevad ZaZarif rif ise Twitter’da ABD ve Britanya’nın girişimi ile BMGK’ye getirilen tasarıyla ilgili “İki ülkenin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Yemen’de işlenen savaş suçlarına işbirliğini çaresizce örtbas etme çabası başarısız oldu” mesajını paylaştı. Bu arada ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed ile İran hakkında telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, Trump’ın her iki görüşmede de “İran’ın bölgedeki istikrarsızlaştırıcı eylemlerine” dikkat çektiği duyuruldu. Zarif’in uçağında yakıt krizi yaşandı Almanya’da 1618 Şubat tarihleri arasında düzenlenen Münih Güvenlik Konferansına katılan İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in uçağına Münih Havalimanı’ndaki firmaların yakıt ikmalini yapmak istemediği iddia edildi. DW’ye göre çözüm olarak Alman Hava Kuvvetleri devreye girdi. Firmaların ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarını ihlal etmekten çekindiği için uçağın yakıt ikmalini yapmaya yanaşmadığı tahmin ediliyor. Afganistan Devlet Başkanı, ‘meşru bir siyasal güç’ olarak tanıma sinyali verdiği örgüte önkoşulsuz masaya oturma çağrısı yaptı A fganistan Devlet Başkanı Eşref Gani, ülkede 16 yıldan uzun süredir devam eden çatışmaları sonlandırmak amacıyla Taliban’ı “meşru bir siyasal örgüt” ola ban üyesi tutukluların serbest kalabileceğini ve isimlerinin uluslararası kara listelerden silinebileceğini de belirtti. Gani, Kâbil’in Taliban’ı desteklemekle suçladığı Pakistan’la da hükümet düze rak tanıyarak barış görüşmeleri için önkoşulsuz masaya oturmayı teklif etti. Çatışmaların sona ermesini sağlayacak ortamı oluşturmak üzere “2. Kâbil Süreci” adıyla düzenlenen, 25 ülkeden temsilcilerin katıldığı uluslararası konferansın açılışında konuşan Gani, örgütün önceki gün ABD’ye yaptığı, “ülkedeki çatışmaya barışcıl çözüm bulma amacıyla doğrudan konuşma” çağrısının ardından müzakerelere ilişkin Afgan hükümetinin pozisyonuna değindi. ‘Kâbil’i tanı’ İlki geçen haziranda yapılan “Kâbil Süreci” konferansındaki konuşmasında Taliban’a ateşkes ve tutukluların serbest bırakılmasını da öneren Gani, anlaşma söz konusu olduğunda Anayasa’nın yeniden gözden geçi Taliban’ın son aylarda art arda düzenlediği saldırılarda sivil kayıplar artmıştı. rilmesini kabul etmeye hazır olduklarını açıkladı. Barış görüşmeleri için bir siyasi çerçeve oluşturulması gerektiğini, bunun için de ateşkesin sağlanması ve Taliban’ın meşru siyasi örgüt olarak tanınması gerektiğini kaydeden Gani, sürecin ilerleyebilmesi için de Taliban’dan Afganistan hükümetini tanımasını ve hukukun üstünlüğüne saygı göstermesini istedi. Devlet Başkanı, hükümetin barış sürecine katılmak isteyen Taliban mensuplarına gerekli kolaylığı ve güvenliği sağlayacağını, Tali yinde görüşülebileceğini söyledi. Afganistan’da çok geniş bir coğraf yada kontrolü halen elinde bulunduran Taliban, Mart 2016 tarihinden bu yana herhangi bir barış müzakeresine katılmayı reddediyor, Afganistan hükümetinin diyalog çağrılarını ise “ABD güçlerinin işgale son vermemesi” gerekçesiyle geri çeviriyordu. Ancak geçen ay ABD halkına bir mektup yazarak diyalog çağrısında bulunan cihatçı örgüt, önceki gün de ABD yönetimine ülkedeki çatışmaya “barışcıl çözüm bulma amacıyla doğrudan konuşma” önerisinde bulunmuştu. Afgan hükümeti 2016 yılında, 14 yıl boyunca orduyla çatışan Hizbi İslami lideri Gülbeddin Hikmetyar ile de bir barış anlaşmasına imza atmıştı. Yeniden Diriliş Kilisesi kapılarını açtı İsrail’e bağlı Kudüs Belediyesi’nin kentteki kiliseleri ve bu kiliselere ait taşınmazları vergilendirme planını protesto amacıyla pazar günü kapatılan Kutsal Kabir Kilisesi (Yeniden Diriliş Kilisesi), planın askıya alınmasının ardından yeniden açıldı. Kapalı kaldığı 3 günün ardından dün açılan kiliseye akın eden yüzlerce kişizaferlerini kutladı, dua etti. Öte yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Kudüs Belediye Başkanı Nir Barkat ile anlaşarak, meselenin kilise liderleriyle çözülmesi için özel bir komisyon kurulması kararı alındığını açıkladı. Kilisenin önünde önceki gün protesto gösterisi düzenlenmişti. AB’den Suriye için mektup Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Mogherini, TürkiyeRusyaİran dışişleri bakanlarından 30 gün süreyle çatışmaların durdurulmasını istedi Suriye için Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi tarafından alınan ancak nasıl uygulanacağı konusunda tartışmaların sürdüğü “insani ateşkes” kararı için Avrupa Birliği’nin (AB) de mektup diplomasisini devreye soktuğu ortaya çıktı. Astana sürecinin garantör ülkeleri Türkiye, İran ve Rusya’ya gerginliğin azaltılması için yaptığı çağrı önceki gün basına yansıyan AB’nin Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikasından Sorumlu Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’nin bu ülkelere bir de mektupla seslendiği öğrenildi. Reuters’in ulaştığı 26 Şubat tarihli mektupta Mogherini, Türkiye, Rusya ve İran’ın dışişleri bakanlarına “Suriye’de kesintisiz en az 30 gün süreyle çatışmaları durdurmaları” çağrısı yaptı. Astana sürecinin hamilerinden “çatışmanın durmasını, Suriye halkının korunmasını ve nihai olarak, acil insani erişim ve hastaların tahliye edilmesini sağlayacak gerekli önlemleri almaları” istenen mektubun AB ülkelerinin dışişleri bakanları ve BM Genel Sekreteri’ne de iletildiği bildirildi. BMGK, geçen cumartesi günü oybirliği ile Suriye’de bir ay ateşkes talep eden tasarıyı kabul etmişti. Putin: Erdoğan sayesinde BM İnsan Hakları Konseyi’nin 37. oturumu için Cenevre’de bulunan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Rusya tarafından Doğu Guta için ilan edilen insani molanın ikinci gününde de militanlar nedeniyle sivillerin tahliye edilemediğini açıklarken, Reuters, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz’la basın toplantısında “Cum İnsan Hakları Gözlemevi dün 18 Şubat’tan beri Doğu Gu ta’daki bombardımanlarda hayatını kaybeden sivillerin sayısını 601 olarak açıkladı. Yıkıntıların arasında arama kurtarma çalışmaları sürüyor. hurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın devreye girmesiyle Doğu Guta’dan “önemli sayıda sivilin” tahliye edildiğini söylediğini duyurdu. Putin söz konusu tahliyenin zamanı ve sayısına ilişkinse bilgi vermedi. Sputnik’in haberine göre ise Putin “Daha önce bunu (tahliye) Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talebiyle ve kendisiyle sağladığımız mutabakatla gerçekleştirdik. Oradan oldukça büyük bir grubu tahliye etmeyi başardık. Ancak ikinci grubu tahliye etmeyi başaramadık, zira militanlar buna izin vermedi” ifadelerini kullandı. Bu arada muhaliflere yakın Suriye İnsan Hakları Gözlemevi ve Reuters’a konuşan kaynaklar, Suriye hükümetine bağlı birliklerin Doğu Guta’da muhaliflerin kontrolündeki bölgelere karadan saldırıda bulunduğunu öne sürdü. Havadan bombardıman düzenlenmediği, ordunun hedefinde ise Doğu Guta’daki Havş Davahra olduğu bildirildi. ‘Kuzey Kore’ye kimyasal suçlaması’ Suriye ordusunun kimyasal silah kullandığı yönündeki iddialarda Kuzey Kore tedarikçi olmakla suçlandı. ABD medyasının BM raporuna dayandırdığı haberlere göre, Pyongyang adına çalışan Çinli bir firma tarafından 201217 yılları arasında Suriye’ye kayıt dışı en az 40 sevkıyat yapıldı. Rapora göre Suriye’ye gönderilen malzemeler arasında aside dayanıklı kiremitler, vana, boru ve termometreler de var. Kiremitlerin, kimyasal silah yapılan tesislerin inşaatında kullanıldığı iddia ediliyor. Rusya ile Batı arasında Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı yönündeki tartışma ise devam ediyor. ABD Silahsızlanma Büyükelçisi Robert Wood, Rusya’yı Suriye’nin yasaklı kimyasalları kullanmasını önlememekle suçladı. Suriye temsilcisinin “envanterimizde kimyasal silah bulunmuyor” ifadesiyle yanıtladığı iddialara ilişkin konuşan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise ABD’nin “siyasi mühendislik uğruna Suriye’yi temelsiz suçlamalarla itham ettiğini” savundu. Londra’dan Brexit taslağına sert tepki Avrupa Birliği’nin Brexit ile ilgili hazırladığı taslak anlaşma metninde Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasında gümrüksüz bir ara bölge planı Londra’nın tepkisini çekti. May, dün yaptığı açıklamada, “ayrılık” taslağının özellikle Kuzey İrlanda ve Birleşik Krallık sınırı konusunda tar tışmalı olduğunu belirterek, söz konusu taslağın hiçbir başbakan tarafından kabul edilebilir olmadığını ifade etti. Taraflar arasındaki en tartışmalı konulardan biri Birleşik Krallık’a bağlı olan Kuzey İrlanda ile AB üyesi İrlanda Cumhuriyeti arasındaki sınır düzenlemesinin nasıl yapılacağı. İtalya’da ‘Ykuşağı’nın seçimi ROMA Yakın tarihin en sıkıcı seçimleri gibi görünmesine karşın, İtalya’nın pazar günkü sandık buluşması önemli. Yalnız “Millennial/Ynesli” diye adlandırılan 2000 (1999!) doğumlu 21. yüzyıl kuşağının oy kullanacağı ilk seçim olması açısından değil, Avrupa’nın geleceği açısından da bu sınav kilit önem taşıyor. “Şok, şok, şok” Brexit depremi ardından Eski Kıta, geçen yılki Hollanda, Fransa, Almanya seçimlerini bir popülizm kasırgası altında nefes tutarak izlemişti. Martta yapılan Hollanda seçimlerinde ırkçı ve faşist Geert Wilders kâbusundan kıl payı dönülebildi. Wilders, iddia ettiği üzere ilk parti olamadıysa da ne ki 2. sıraya yerleşti. Fransa’da sonra Cumhurbaşkanlığı yarışında, merkez sağı tamamıyla oyun dışına iten ırkçıların Jeanne d’Arc’ı Le Pen, ancak şapkadan tavşan gibi çıkarılan Macron mucizesiyle geri püskürtüldü. Güz başındaki Almanya seçimlerinde de, Alman neofaşizminin yükselen son markası “AfD”nin sahne alışını izledik. “Almanya’yı yabancılardan geri alacağız” düsturuyla seçime giren ve 2. parti olmasından ürkülen AfD, 2. değilse de gene 3. parti olmayı başardı. Merkel’in Hıristiyan demokratları ile Alman sosyal demokratları arasında halen sürmekte olan “Grosse Koalition/büyük koalisyon” görüşmeleri öngörüldüğü üzere eğer mutlu sonla biterse, AfD ana muhalefete el koyacak. Alman neofaşistleri nereden baksanız, siyaseti şartlayacak. Sosyalizmin krizi “Siyasetin unuttuğu adamlar/forgetten men” iddiasına sözde sahip çıkan bu aşırı sağ popülist partilerin iktidara gelmesi şimdilik önlendiyse de radardan çıkmaları özetle sağlanamadı. Avrupa’yı Avrupa yapan bütün demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, refah devleti değerlerine sırt çeviren bu partiler her halükârda, “haklar uygarlığını” oluşturan sosyal demokratlara büyük zarar verdiler. 20082013 krizi, solun tabanında çalışan kesim ve küçük burjuvazinin belini büktü. Kural tanımayan küreselleşme, düzen aktörlerinin ve yerleşik kurumlarının inandırıcılığını yok etti. Bu başdöndürücü değişimin yarattığı tedirginlik, korku ve öfke ise her yerde “tepki” oylarını alan popülist partileri kanatlandırdı. Demagogların önünü açtı. Kaygı verici dönüşümü “3. yol”la savuşturmaya çalışan merkez sol oluşumlar ise gümledi. Referanslarını, projelerini ve kimliklerini yitirdiler. Elyssee’nin örneğin Macron’dan önceki sahipleri olan Fransız sosyalistleri bugün yüzde 10 bandı altında, dökülüyor. O kadar ki sonunda Paris’teki tarihi merkez binalarını dahi satmak zorunda dahi kaldılar. Sadece kendi ülkelerinde değil, Avrupa sosyal demokrasisinin gelişmesinde büyük katkıları bulunan Alman sosyal demokratları ise son kamuoyu yoklamalarına göre artık sadece yüzde 1617 sınırında seyrediyorlar... Sürprizlere açık Pazar günkü İtalya seçimlerinde, Eski Kıta’nın bu önde gelen ülkelerinde olduğu gibi sosyal demokratlar işte, kuvvetle muhtemel bir hezimetle yüzleşecek. Son yoklamalarda merkez sol “Demokrat Parti/Partito Democratico (PD)” her şeye rağmen hâlâ yüzde 28 oy oranıyla ilk parti olması beklenen 5 Yıldız’ın hemen arkasında, yüzde 22 ile 2. parti görünümünde... Bu, bundan beş yıl önceki seçimlere göre 3.5 puanlık bir düşüş demek. 2014’teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde alınan yüzde 41’lik oy oranı ise artık uzak bir anı. Seçime günler kala PD’deki düşüşün aslında daha da sert olacağı ve partinin, yüzde 20’nin altına inmesinin büyük risk olduğu söyleniyor. 4 Mart, sandıkta son dönemde sürekli gerileyen sosyalistlerin bu içler acısı tablosunu bir kez daha göz önüne sermesi açısından önemli. “Popülist partilerin” ki ilk parti 5 Yıldız da bunlar arasında bulunuyorönlenemeyen yükselişini teşhir etmesi açısından da ayrıca dikkat çekici bir kilometre taşı olacak. Bir de “yönetilebilirlik sorunu” var... İtalya’da 4 Mart’tan kimse istikrarlı bir hükümet çıkmasını beklemiyor. Seçmenin yüzde 30’unun kararsız olması, “basit çoğunluk nispi temsil karması” yeni ve karmaşık bir seçim sistemiyle sandığa gidilmesi de, olası hükümet formülleri üzerinde her türlü öngörüyü geçersiz kılıyor. Popülizmin yelkenlerini şişirmesi ve istikrar garantisi addedilen merkez solun gerileme eğilimi dışında, pazar günkü sınav tüm sürprizlere açık olacak. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle