23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 Dili buza yapıştırma mevsimidir Her şeyin bir zamanı, mevsimi var. Memduh Şevket Esendal’ın yazdığı gibi, mesela ağacı ekmenin, meyvesini almanın, sonra onu kesmenin bile zamanı var. 2018’de bir kez daha 21 Aralık gününü gördük, en uzun gece bizi şaşırtmadan yine kendini gösterdi. Sonra Noel zamanı da geldi. Noel’e Avrupa’dan daha çok sahiplenen ABD ve Kanada’dır. Öyle ki, Cadılar Bayramı’nı, Şükran Günü’nü, Noel’i, yortuların tamamını Ku zey Amerika kıta sında günü gü nüne yaşarsı nız; hiç sektir mezler. Noel Babalar mağazaların gi Mahmut ŞENOL rişinde, şim dilerde AVM’lerde ortaya çıkar, çocukları kucaklarına oturtup dileklerini dinler, ho ho hooo diye güler. Çıngıraklar sallanır, cıngıl bel cıngıl bel çalar. Çocuklar baca dan içeri gelecek kızaklı arabasıyla gök lerde uçan Noel Baba’yı bekler. Büyükler Tom Hanks’in Meg Ryan’la 1998’de çe virdiği You’ve Got MailMesajınız Var fil mini her yılbaşı evvelinde mutlaka seyre der; kardan adamlar, Noel çamları, alınan hediyeler, daha neler neler. Hediye hırsızı Grinch... Mutlu bir hayat; ne güzeldir. Noel deyince, hediyesini meşhur hırsız Bay Grinch’ten saklayan çocukları unutmayınız. Dr. Seuss’un ünlü hikâyesine göre Noel Baba’ya düşman olan Bay Grinch, hani şu yemyeşil suratlı, hain, kurnaz adam evlere gizlice bacalardan giriyor, sıcak yataklarda mışıl mışıl uyuyan çocukların Noel hediyelerini aşırıyordu. Noel’de çocuk koroları Mr. Grinch şarkısı söylemeden durmaz; eğlenceli bir dünya... Bir de, 1983 yapımı, her sene TV’lerde mutlaka gösterilen film tekrar izlenir; izlenecektir: A Christmas StoryBir Noel Hikâyesi. Indiana eyaletinin Hammond kentinde geçen olayın hikâyesini Jean Shepherd yazmıştır, pek meşhurdur. 1940’lardayız; cin gibi zeki, becerikli, şeytan tüyü taşıyan 9 yaşındaki Ralphie Parker adlı çocuğun Noel Baba’dan istediği hediye bir tüfektir. Çocuğa tüfek verilir mi, hiç? Bu minval üzerine dönen film hikâyesi tatlıya bağlanırken meşhur sahnesi bir anı olup kalır: Ünlü sahne o günden beri KanadalıAmerikalı ebeveyenlerin ve tabii itfaiyehastaneler, ambulansların ilgisi dahilindedir. Filmde Flick adlı başka bir çocuk metalden yapılma bayrak direğini eksi 10 derece havada yalamaya kalkar, dili yapışır, kurtarmaya ambulans gelir. Heykele yoğun ilgi Bu sahnenin çekildiği Hammond kentinin belediyesi önündeki bayrak direğinde, şimdi, bronzdan Flick heykeli bulunuyor. 40 bin Dolarlık heykel bir toplumsal hafıza mekânı gibidir, sırf onu görmeye aileler gidiyor, hava sıcaklığı müsaitse Flick’in yapışmış diline özenen yumurcakların dil çıkarıp metale değdirmesine müsaade ediliyor. Aksi hâlde “Call 911”, gelsin ambulans! Hasılı Noel geldi ve şimdi haylazların dilleri buzlu metallere yapıştırma zamanıdır. Bu öylesine çocukça bir tutkudur ki, Kuzey Amerika’da sağlık birimleri Noel’de teyakkuza geçer. Köylerdeki çocuklar daha uslu galiba, oralarda bu dilbuz tutkusuna pek rast gelinmez. İngilizcesiyle “polelicking” adı verilen bu tuhaf çocukça sakıncanın zaman zaman ciddi yaralanmalara yol açtığı, dilin yarısını yitirmek ve hatta konuşma özürlü kalmak gibi büyük tehlikelerini söyleseniz, nafile! Çocuk milleti bu, dilini çıkaracak, buzlu paslı demire yapıştıracak. Olan şu: Dilimizdeki salyanın neredeyse tamamı su, metale deyince derhal donuyor ve insan bedeni oraya süratle ısınsın diye kan pompalıyor, ancak metalin eksi 4 dereceden sonra beden ısısına baskın çıktığı, vücut sıcaklığını emdiği, kendisine atomları bağladığı ısıfizik bilimciler tarafından aktarılıyor; ben bu kadarını anladım. Noel gelince bu direk yalamak sevdası yüzünden anne babaları da uyaran yazılar medyada görülmeye, tekrar tekrar okunmaya başlanır. Evvela sakin olun diye başlıyor bunlar, sonra çocuğunuzun hareket etmemesini sağlayın, Allah muhafaza etsin, dili kopabilir! Ardından ılık suyla bölgeyi yumuşatmaya çalışın, asla kaynar su kullanmayın. Halen dil yapıştığı yerden ayrılmazsa, o zaman telefona koşun, fırıldaklı arabalar gelsin; iş onlara kalacak. Noel öncesi Kanada radyolarında buz yalama deneyimi yaşayanlardan gelen telefonlarla yapılmış bir program ilgi uyandırdı. Ontario eyaletinin Sparta kentinde, 1953’te daha çocukken David Harding isimli şimdi 67’sinde bir buz meraklısı, dilini az daha yitiriyormuş; anlattı, aman ha dedi şimdiki çocuklara... senolasenola@gmail.com PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr Pazar 23 Aralık 2018 ‘Lucia’ çok değişti... Finlandiya çok soğuk, sakin, sessiz, güzel bir ülke. Seyahat aralık ayına denk gelince, bu Asıl “Lucia” bulunduğu atlı arabadan yolun iki tarafında yürüyüşü izleyenleri selamlarken kortejdeki kırmızı ku özelliklere bir de “karan şaklı, uzun beyaz elbisele lık’’ eklendi! 3 gün boyun rini mumlu taçla tamamla ca birkaç dakikalığına bi yarak hepsi birer “Lucia” ol le güneşi göremedik ama olsun, “Azize Lucia”, tacın FİGEN ATALAY muş küçük kızlar da herkese el sallıyor. daki beyaz mumlarla en Bu yıl 10 aday arasından azından kalbimizi aydınlattı. 13 Aralık, Lucia olarak seçilen 19 yaşındaki Elin Finlandiya’da “Azize Lucia Günü”. Kör Qvist, çocukluk hayaline kavuşacağına lerin azizesi olan ve yılın en karanlık hiç inanmıyormuş. Qvist’in, “karanlığı dönemine ışık getirdiği söylenen “Lu ışıkla dağıtmanın” yanı sıra önemli bir cia”, Finlandiya’da, özellikle İsveçce görevi de ihtiyacı olan çocuklara bağış konuşan nüfus arasında çok popüler. toplamak. Aralarında hastaneler, bakı Her yıl sosyal yardım kuruluşu mevleri ve yetimhanelerin bulunduğu Folkhälsan ile Hufvudstadbaldet ga yaklaşık 100 kurumu ziyaret edecek. zetesi, Lucia için adayları belirliyor. Yapılan oylama sonucunda da o yılın ‘Sessiz kız’ değil “Lucia”sı, 13 Aralık’ta saat 17.00’de Folkhälsan’dan Margaretha Wildt Helsinki Katedrali’nde uzun beyaz grube, “Lucia’nın birçok rolü var. Bun mumlardan oluşan tacını giyiyor. Ar lar; yüzyıllardır devam eden bir İskandi dında da eski şarkılar eşliğinde yürü nav geleneğini sürdürmek, İsveçce ko yüş başlıyor. nuşan Finli olmak ve ruhani bir dene yim sunmak” diyor. Bu geleneğin sosyal sorumluluk kısmının önemine değinen Wildtgrube, Lucia’nın aile içinde şiddete uğramış çocuklara yardım etmek için bağış topladığını da anlatıyor. “Ama artık 21. yüzyılda değil miyiz? Bu kadar eski moda bir gelenek, modern dünyada nasıl giderek daha da popüler olabiliyor? Lucia en baştan bu yana hiç değişmedi mi?”... Wildtgrube, bu soruları şöyle yanıtlıyor: “Lucia, beyaz elbisesi, kırmızı kuşağı ve saçında gerçek mumlardan tacıyla özünde hiç değişmedi. Ama sahip olması gereken niteliklerle ilgili talepler değişti. Geçmişte muhtemelen Lucia, çevresindeki kimseyi gölgede bırakma yan “sessiz kızdı. Ama şimdi Lucia’nın medyayla ilişkilerini iyi yönetmesini, toplum içinde çok rahat olmasını bekliyoruz.” Erkekler de ‘Lucia’ olur Ülkedeki bütün küçük kızlar, “Lucia” olmak istiyor ve okulda seçilseler de seçilmeseler de 13 Aralık’da “Lucia” olarak giyiniyor. Bu yılın “Lucia”sına eğitim veren Folkhalsan’dan Sara Sundell, ‘’Erkek Lucia adayı oldu mu?” sorusu üzerine “30 yıl önce İsveç’te erkek Lucia olmuş. Bazı annebabalar çocuklarını anaokuluna verecekleri zaman, oğlum isterse Lucia olabilir mi? diye soruyor ve hayır yanıtını alırlarsa o okuldan vazgeçiyor” diyor. figenatalay@yahoo.com PİYANGO SEVİNCİ İspanya’da Noel piyango çekilişi heyecanı vardı. Dünyanın en büyük para ödüllerinden birini içerdiği belirtilen, tam bilete yaklaşık 2 milyon Avro’nun verildiği çekiliş dün gerçekleşti. Ödüllerden birini kazandığı iddia edilen biletin satıldığı piyango bayii önünde kutlamalar düzenlendi. Gerçeküstü bir dünyanın aç insanları Tübingenli Stefanie Siebert bir “kumaş artisti”. Tanışalı 10 yıl oluyor. Siebert yüz lar, kekler dolu bir başka masanın çevresinde toplanmış üçbeş kadın pahalı porselen fin lerce metre kumaş çeşidinden, yıl canlardan kahve içip kahkaha larca çalışarak insan boyunda be lar atıyor. bek insanlar yaratıyor. Şu ana dek Masanın altına uzanmış süs yüze yakın figüre yaşam vermiş! lü püslü köpekleri uyukluyor. “Onlar benim dünyam” diyor. 1920’lerin Berlin’indeyiz. Otto Çünkü neredeyse gecegün Dix’in insanları karşımızda. düz birlikte yaşıyorlar. Büyük Siebert’in insanlarının yüzleri bir aile, Stefanie Sie ve elleri ten renginde in bert ve bebekleri. Yıl cecik triko kumaştan. lardır kendine büyük Yüzlerinin içi sente bir mekân arıyordu. Sonunda, bun AHMET ARPAD tik pamuk dolu. Gözler her renk boncuk dan beş yıl önce, Tü tan. Işıldayan parlak bingen yakınlarında şirin kasa kumaştan ringa balığı salamu ba Haigerloch’da tarihi Schwanen rası. Koyu kahverengi ipekten Oteli’ni satın aldı. Şimdi otelin sa yuvarlak simitler, üzerlerindeki lonları, katları, odaları onun insan beyaz tuz taneleri suni inciden. larıyla dolu! Dünyada eşi olmayan Kuşkonmazlar ipek kumaşla bir müze. beyaz rujdan. Karşımda çoğu yaşını başını almış, suratlar kırışmış, yanaklar Sabır... sarkmış, gerdanlar çifte, burunlar Siebert insanlarını yaratırken düşmüş, bakışlar tepeden, cakalı ipeğin yanı sıra saten, deri, ince ve donuk, küstah ve şımarık. Bol kadife, sırma şeritler de kullanı luk içindeki bir toplumun bu üst yor. Bütün bunları başarmak için sınıf insanları sizi kurgu bir dünya sadece sanatçı olmanın yetme ya alıp, götürüyorlar. Onlar gözü yeceğini söylüyorum. İdealist ol nüzün içine bakıyor. Her an konu mak da gerekli. “Evet” diyor biraz şacaklar. düşünceli. “El emeği, göz nuru ve 1920’lerin Berlin’i sonsuz bir sabır insanlarımla ortak yaşamımda bana hep eşlik et Yeşil ipek tuvaletli şarkıcı kadın, ti.” Yakında 40 yıl oluyor... dudakları kıpkırmızı kocaman ağ Yarattığı “insanlar”la yıllarca zını açmış şarkılar söylüyor. Su kent kent gezmiş, büyük mağaza ratları kat kat boyalı kadınlar in ların vitrinlerinde, galerilerde, kü cecik sigaralarını altın ve gümüş tüphanelerde, tarihi saraylarda uzun ağızlıklarla içerken erkek sergilemiş, görenleri hayrete dü ler purolarını tüttürüyor. Tuvalet şürmüş. “Bu insanlarda en küçük leri pahalı terzilerin elinden çıkmış ayrıntıya kadar her şey hemen he kadınların giyimleri rüküş. Takıları men el dikişi. Özellikle yüzlerdeki gösterişli, ağır mı ağır. ayrıntılar el dikişsiz olmuyor. Kul Başka bir salonda masa başına landığım her şey yumuşak olma oturmuş köylü giysili kadınlarla, lı. Satenden ipeğe, kadifeden triko kısa deri pantalonlu erkekler so kumaşına” diye anlatıyor ve du sis yiyip bira içiyor. Köşedeki kü daklarında bir gülümseme devam çük orkestra en popüler dans me ediyor: “Canlandırdığım erkekler lodilerini döktürüyor. Ak saçlı bir çoğunlukla yaşını başını almış, ya adam dans ettiği genç kızın om şamlarının son döneminde, kelli zuna başını dayamış. Üzeri pasta felli kimseler. Kadınlar ise orta ya şın üzerinde, geçmişin güzel günlerinin anı ve özlemiyle yaşamlarını sürdürenler.” Ziyafet masasında oturanlar keyifli ve de aç. Gülüp konuşanlar, siyah havyara kaşık daldıranlar, kuşkonmazı elle yiyenler, karşısındaki hovarda suratlı zengin ihtiyara göz kırpan hanımlar. Başka bir masada tepsi tepsi havyar, somon, karides, ıstakoz, füme etler, haşlanmış domuz başı, salamlar, sosisler... Posbıyıklı bir garson, elinde şampanya şisesi bekliyor. Bakışlarından yorgun olduğu belli. Gerçeküstü bir dünyanın insanları yaşıyor eski Schwanen Oteli’nin salon ve odalarında. Stuttgart’a bir saat uzakta, Eyach boğazında bir yamaca yaslanmış şirin kasaba Haigerloch’un gizemli bir geçmişi var! Saltanatlarının son aylarında Naziler bu yörede atom bombası üzerine başarısız çalışmalar yapmış. Tarihi sarayın altında kayalara oyulmuş, orta çağdan kalma bölmeleri Hitler’in atom fizikçileri laboratuvar olarak kullanmış. mail@ahmetarpad.de Noel şekerlemeleri “Noel, Noel gene Noel’’. Güzel bir Noel şarkısıdır. Her yıl Noel öncesinde radyo ve televizyon kanallarında her fırsatta çalınır. Ne de olsa Hıristiyan dünya sının en önemli bayramı. Aslında Hıristiyanlık tan çok, gelenekselleşmiş bir bayram Noel. Din sizi de, ateisti de Noel’i kutluyor. Kış ortasında ailelerin bir araya gelmesine vesile olduğu için anlaşılır bir şey. Yarın akşam sokaklar bomboş olacak. Gençler, çocuklar, torunlar aile büyükle rinin evinde toplanacak; çam ağacının altındaki he diyeler dağıtıldıktan sonra, Noel akşam larının zengin sofrasına oturulacak. OSMAN İKİZ Aslında Noel kut lamaları haftalar ön ce başlıyor. Arkadaş grupları da Noel büfesi su nan restoranlarda toplanıyor. Bu tür gelenekler tabii ki, aile bağlarını, toplumdaki ortak duygu ve davranış kültürünü de güçlendiriyor. İnsan lar Noel sırasında birbirlerine karşı daha saygı lı, daha güler yüzlü davranıyor. Marketteki kasi yer de öyle, büfedeki delikanlı da, otobüsün sü rücüsü de. Hiç tanımadığınız bir insanın size gü ler yüzüyle, ışıldayan gözleriyle ve içten bir ses le “God jul” (İyi noeller) dilemesinden etkilen mez misiniz... Polis bile hoşgörülü Komşularımız Mikael ile Maja, çocukları büyüyüp evden ayrıldıkları için geçen hafta daha küçük bir daireye taşındılar. Taşıma işini ilanını gördükleri bir şirkete verdiler. Taşınacakları sabah dört yabancı geldi. Tek kelime İsveççe bilmiyorlar. Mikael’le kendi aralarındaki konuşmalarından Kafkasyalı oldukları kanaatine vardık. El kol işaretleriyle anlaşarak ilk tur için kamyonet dolduruldu ve yola çıktılar. İkinci tur için geldiklerinde Mikael’in yüzü de adamların yüzleri de sanki birer karış uzamıştı. “Hayrola” dedim. Meğer yolda polis çevirmiş. Adamların çalışma izinleri yokmuş. AB vatandaşı da değillermiş. İsveç’e kaçak girmişler. Bu durumda polisin gözaltına alıp sınır dışı etmesi gerekiyor. Ama yapmamışlar. Polis, Mikael’e “Bunları alsak senin taşınma işin berbat olacak. Kaldı ki kodeste de yer yok” demiş. Mikael şaşırmış. Ben de şaşırdım. İkimiz de, Noel sırasında polis bile hoşgörülü oluyor sonucuna vardık. Türkiye sevdalısı bir Ermeni Noel sırasında arkadaş grupları da yemeğe çıkıyor dedim ya, yıllardır bu rutini yaşıyoruz. Bu yıl unutamayacağım renkli anılarım oldu. Noel yemeklerinde insan biraz fazla kaçırıyor. Eve dönerken de haliyle taksi. Geçen akşam, telefonla çağırdığım taksinin sürücüsü, restoranın önünden yanlış yolcu almamak için adımı seslendi. İçeriye geçip oturunca “Türksün” dedi. Tonlamasından “Türk müsün” diye sormak istediği belliydi. Sorudan sonra İsveççe devam ettik. Her yıl Antalya’ya gidiyormuş. İstanbul’u da çok seviyor ama “Artık orası yaşanacak gibi değil” diyor. İstanbul’u o hale getirenlere çok kızıyor. Doğru söze ne denir. İstanbul’a bir gönül bağı var. Dedesi İstanbul’da doğmuş. Konu başka taraflara sapmasın diye “Ne zaman” falan diye sormadım. Dedesi sonra Azerbaycan’a göç etmiş. Savaş sırasında askere gitmeyi reddettiği için Sibirya’ya sürülmüş. Tam 18 yıl sonra bir deri, bir kemik kalınca “Bari gitsin evinde ölsün” diye bırakmışlar. Dede Azerbaycan’a dönünce 30 yıl daha yaşamış. “Dedem Türkçe konuşurdu. Ben de biraz öğrenmiştim ama unuttum” diyor Sarkis. Kendi hayali emekli olunca Antalya’ya yerleşmek. Biriktirdiği paraları da Türkiye’de bankaya yatırıyormuş. Stockholm’deki Türk arkadaşları “Oğlum paraların batacak aklını başına topla” diye uyarıyorlarmış. “Türkler kendi ülkelerinin farkında değiller, ileriyi göremiyorlar. Türkiye de, Rusya da büyük ülkeler, batmazlar... Zorlandılar ama dirildiler” diyor. Son cümlesi anlamlıydı. “Ermeniler birçok ülkeye dağıldılar ama en mutlu yaşayanlar Türkiye’dekiler. Türkler iyi insanlar.” Sarkis konuştu, ben dinledim. Evin önüne gelince, onu tanıdığıma çok memnun olduğumu söyleyip teşekkür ettim. “God Jul” demeyi de ihmal etmedim. osman.ikiz@gmail.com C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle