23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 23 Aralık 2018 14 hafta sonu EDİTÖR: GÜRER MUT TASARIM: İLKNUR FİLİZ İskandinav mitolojisinin en önemli günü olarak kabul edilen Yule, İskandinav halklarının manevi önderi olarak kabul gören Odin’e adanmıştı. Nardugan, Yule ve Noel En uzun gecenin ertesinde, Noel’in arifesindeyiz. Bu mirasın kökenlerini efsaneler, mitler arasındaki göçler oluşturuyor. Kuzey’den Asya’ya, oradan yine Avrupa’ya yolculuk eden mirasın içinde ve efsanelerin arasında sizin için bir yolculuk yaptık 21Aralık’ı, 22’sine bağlayan gece, yılın en uzun gecesiydi. Gündönümü hem Türkiye’de hem dünyada gece anılmaya başlanmış. 19. yüzyılda Osman rede gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya lı coğrafyasında şekillenmeye başlayan va başladığı 22 Aralık, eski Türk ve şaman getanseverlik akımlarına ve genel anlamda ay leneklerinde güneşin yeniden doğumu ola boyu açık mekân etkinlikleri, gece ve karan nı kökeni paylaşan tüm Turani halkları tek rak sembolize edildiği bir törendi. lık konsepti ile oluşturulan etkinliklerle kut bir büyük hedef etrafında birlik haline ge landı. 21 Aralık da neredeyse tüm geçmiş tirmeyi amaçlayan yakla Odin ve zaman mitleri gibi artık se küler eğlence ve kültürsanat hayatının bir parçası. Oysa bundan yüz yıllar önce, dün yanın kuzeyinde gün dönü münü içine alan hafta kutsal DENİZ ve kadim bir ayin dönemiy ÜLKÜTEKİN di. Hıristiyanlığın Avrupa’ya yayılmasıyla unutulmasa da folklorik bir anlam kazanan ve ruhani ge leneklerinin dışına çıkan döneme Yule is mi veriliyordu. İskandinav mitolojisinin en önemli günü olarak kabul edilen Yule, Ka tolik kilisesinin gücünü coğrafyada hisset tirmesinden sonra bile izleri kolay siline meyen bir kültürel mirastı. Bu miras ise İs kandinav halklarının manevi ön deri olarak kabul gören Odin’e adanmıştı. Peki Odin kimdi? Kavimler göçü ile Avru pa kıtasında yer edinen halklardan olan Ger men kabileleri, aynı zamanda kıtada Hıris tiyanlık çatısı altına girmeyi en zor kabul şımlara öncül olan mitlerden biri olan Odin efsanesiyle ilgili en geniş çalışmalardan biri İsveç tarihinin kurucusu olarak adlandırılan Sven Lagerbirng’e aitti. 18. yüzyılda yaşamış olan Lagerbring, Odin’i Türkler ve As’lar olarak bilinen ve (Asya kıtasına ismine veren) halkların önderi olarak tasvir ediyordu. Ondan bir yüzyıl sonra yaşamış olan ünlü okültist ve Teozofi Derneği’nin kurucusu Rus felsefeci Helena Blatavsky ise Gizli Öğreti isimli kitabında, Hıristiyanlık öncesi çağlarda dünyada hâkim olan medeniyetlerden söz ederken, Aryan ve Semitik halklarıyla birlikte Turani halkların ortak dininden bahsederek, dünyada üç din merkezi olduğunu ve Çin Noel Baba 20. yüzyılda yaşanan medeniyet ve din çatışmaları eşliğinde ortaya çıkan bu tezler ve antitezleri iki dünya savaşı sürecinde ve hâkimiyeti meşrulaştırma sürecinde siyasi söylemlerin etkisinde kaldı. Odin’e adanan Yule mitinin Avrupa’daki yansımaları ise kısmen korku çerçevesinde oluşmuştu. Rivayete göre kuzeyde gün dönümü haftası aynı zamanda vahşi avın başlangıcıydı. Av vaktinde Odin, sekiz bacaklı atı Sleipnir ile ava çıkardı. Eğer bir gezgin gece vakti Odin ve ölümsüzlere rastlarsa kalbinin temizliği, saygısı, mizah yeteneği ve cesaretiyle sınanırdı. Eğer testi geçerse evine, ağırlığınca altın ve yiyecekle dönerdi. Eğer geçemezse, hayatına mal olacak gece yolculuğuna çıkmak zorundaydı. Ayrıca evlerde Sleipnir için çocukların ayakkabılarının içine saman ve şeker doldurulurdu. Karşılığında Odin’in eve hediye bırakacağına inanılırdı. eden halklardan olmuşlardı. Avrupa’da doğuda Ortodoks, batıda ise Katolik çatısı (bir yandan kendi aralarındaki çatışmalar devam ederken) halkları bir araya getirmeye çalışıyorlardı. Dünyadaki en eski ve kadim medeniyetlerin çıkış noktası olan Asya kıtasının uygarlık hiyerarşisindeki yerini sarsmak isteyen ve bunu da bin yıllık krallık büyük hedefiyle taçlandıran Hıristiyanlık kubbesi, Asyatik kökene sahip kavimlerin bir kısmını kendi gölgesi altına girmeye ikna etmeyi lilerle diğer Turani kavimlerin ayrılmasından önce ortak bir Turan dini olduğunu söylüyordu. Yule’ye geri dönersek İskandinav coğrafyasında Odin’e adanan ve güneşin yeniden doğuşu olan bu günün Asya’nın kadim topraklarındaki Nardugan (Doğan Güneş) Bayramı ile benzerlik gösterdiği Hemşerimiz Nikola Yarın 24 Aralık. Hıristiyan dünyasının en önemli günü olan Noel kutlanacak. Bu günün en önemli miti ise Noel Baba. Noel arifesindeki gece, uçan geyikleriyle evlere gizlice girip çocuklara hediye bıraktığına inanılan Noel Baba (Santa Claus) mitinin kaynağı Patara antik kentinde 3. yüzyılda (M.S.) doğduğuna inanılan Aziz Nikola rivayete göre çocukları çok seven ve onlara düzenli olarak hediyeler veren bir azizdi. Hikâyesine dayandırılan hediye miti ise Hırisityanlığın, kendinden önceki Pagan ve Şaman başta, pek çok gelenek başarmıştı. Bu ikna süreci kimi zaman poli ni söyleyebi ten dönüştürdüğü kültürel doku tik uzlaşılar, çıkarlar kimi zaman ise Engi liriz. Kuzey lardan sadece biriydi. Tıpkı çarşam zisyon tarzı baskıcı yöntemler eşliğinde ol yarım kü ba gününün batı dillerindeki kar muştu. Ancak varlığını bugünkü Almanya şılığı olan Wednesday kelimesinin ve kuzeyinde sürdüren Germen topluluk aslında Woden’s Day’den (Odin Gü ları içinde bu dönüşümü gerçekleştirmek nü) türetilmesi gibi, oluşturulan mi bir hayli zordu. Özellikle Kutsal lat, konuştuğumuz dilden, kullandığımız Roma İmparatorluğu dönemin takvime kadar tüm kültürel mirasımızı bir de, Kilise, derebeylikler ve yapboz gibi etkilemişti. krallar arasında yaşa Hıristiyan tarihi açısından önemli bir ye nan çekişmeler hem ge ri olan Demre ile özdeşleştirilen ve Demre ride kanlı bir miras li Nikola olarak da bilinen azizin babası bir bırakacak hem de bu buğday tüccarıydı. Buğdayın bereketinden gün Avrupa’da siya olsa gerek, Nikola cömert kişiliğiyle baba setin temel taşlarını sından kalan mirası yoksul çocuklara bırak oluşturan diploma mıştı. Buğdayın Noel ile özdeşleşmesi ise si geleneğinin belki de 8. yüzyılda İskandinavya’da Hris temelleri ata tiyanlığı yaymak isteyen Kral 1. Hakan’ın caktı. İşte bu çe buğdaydan yaptırdığı kurabiyelerle yayıl kişme kuzeyin tanrı mıştı. Kral, dağıttığı kurabiyelerle aslında sı olarak kabul edilen Pagan törenlerindeki kurban etme gelenek Odin’i kutsiyet tahtın lerini ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Ne dan indirmek için ya var ki Avrupa’da Noel Baba mitinin yaygın şanmıştı. laşması ve benimsenmesi 19. yüzyılı bula gTüerlekndtiyaanrrıından caktı. Odin mitnin yoğun olduğu yerlerden olan Britanya’da ortaya çıkan Noel Baba, hızla kıtaya yayılacak. Odin mitinin kökenleri hakkın 20. yüzyılda ise ABD’ye yol alacaktı. Buna da tarihçilerin birleştiği konulardan sebep olan ise Coca Cola’nın Noel Baba figü birisi kuzey Asya çıkışlı olduğu. Henüz ka rünü reklamlarında kullanmasıydı. Elbette vimler göçünden çok önce, Hıristiyanlığın insanların aslında hiç durmayan tarihsel gö kurucusu İsa Mesih’in ortaya çıkışının yani çebeliği içinde bu döngüler ve yeniden ku dünyanın yeni takviminin oluşmasının şa rulan medeniyetler hiç de şaşırtıcı değil. Bu fağında bugünkü Kafkasya olduğu tahmin gün bir insan ömrü ekseninde baktığımız edilen, İskandinav kahramanlık destanla bugün bizim topraklarımızdan da geçen kit rı “saga”larda Turkland (Türk diyarı) olarak lesel göçler, savaş, yokluk gibi çok acı se bahsi geçen bölgeden gelen bir halkın ve on beplere dayansa da, ömrümüzde ların önderi Odin’in bugünkü İskandinav gördüğümüz yerleşik kültür hayatının bir topraklarına geliş hikâyesi bu mitin kayna yansımadan ibaret olduğunu hatırlatıyor. İn ğı. Söylenceye göre bu halk geçtiği her ye san kitleleri yerleri yurtlarını terk ederken re bereket getirmiş, cömertliğiyle övülmüş aynı zamanda kültürlerini ve efsanelerini ve kralları Odin de bilgeliğiyle nam salmış. de beraberinde götürüyor. Ve bu miras yeni Kuzeye geldiklerinde ise Odin tanrı olarak mitlerin ve hikâyelerin kapısını açıyor. Sahnelerden taşan direniş, salgın korku ve itiraf! 1 “Merhaba”yı izledik. Genco Erkal seksen yaşında, altmış yıldır sahnede. Yirmi altı senedir tanıyorum Genco ağabeyi, izliyorum. “Dostlar Tiyatrosu” başlı başına bir öykü. İşçi, öğrenci hareketinin doruğa çıktığı dönemin tiyatrodaki özgün, güçlü karşılığı! Elbette önce 12 Mart, ardından 12 Eylül ağır darbe vurmuş Dostlar’a. Tiyatroya başladığım yıllarda, Baro Han’ı hala kullanıyordu Dostlar Tiyatrosu. Kuliste düşlere daldığım günleri anımsadım. Küçük, unutulmuş, yalnızlaşmış salonda, eskimiş dekorlar içinden neler çıkardı. O salonda “Durdurulmuş Zamanın Fotoğraf”ını, “Renkler ve Günce”yi sahnelemiştik. Kendi ellerimizle asardık afişlerimizi. “Merhaba” Kenter Tiyatrosu’nda sahneleniyor, kapıdan girerken kederlendim doğrusu. O sahnede Yıldız Kenter’i, Şükran Güngör’ü, Müşfik Kenter’i izlerdim. Canlı, diri tiyatro yaşantısı vardı İstanbul’un. Salonlarla anılırdı, belli ekolleri temsil ederdi tiyatrolar. Şimdi herkes göçebe, ara ki bulasın ayrıca salon! Kenterler’in artık perde açmaması öylesine acıdır ki, düşünüyorum da, anılarımız silinirken, bir yandan da kültür dünyamız günbegün ağır yara alıyor. Keşke yeniden can bulsa salon... TEDxMEF konuşmacı 2 olarak çağırdı. Doğrusu bunca yaygın oluşumdan haberim olmamasına şaşırdım. Gençlerin çabasına katkı vermek istedim. Meğer bu iş için günlerce hazırlık, prova yapılıyormuş. Çeşitli konuşmacılar, kısa sürelerle ardı ardına sahne alıyor. Gelenler farklı alanlardan kimseleri dinliyor. Kayıt altına alınan konuşmalar, ardından sosyal medyadan yayılıyor. Bu da çağın uygulaması. Kendimi yabancı hissettiğim ortamda, on üç dakika konuştum. Adını “Merhaba Değerlidir” koydum konuşmamın. Çok kez söyledim, halkına, kendine ihanet edenlerle selamı kesmekte yarar var. Katılımcıların büyük kısmı genç, sevindirici gibi duruyor. Takip ettikleri kimselere bakınca içim burkuldu. Sahneden söz ettiğim kimi şairleri, yazarları ilk kez duydu bazısı. Hazin bu, hem de çok. Genco Ağabeyle oyun ar 3 dından söyleşmek için Kenterler’de buluştuk. Üç saatten fazla memleketi, tiyatroyu, yaratmayı, aydınlanmayı konuştuk. “Arena Tiyatrosu”nda başlayan siyasal tiyatro sürecini anlattı. Unutulan Mehmet Akan’ı andık mesela. İzleyicinin sadece “Bizimkiler”in Sabri’si olarak bilmesi ne acı onu. Yıllar önce evinde tanımıştım Akan’ı. Koreograf, oyuncu, yazar, kültür adamı. Ha keza Arif Erkin için de durum aynı. Besteci, tepeden tırnağa tiyatro insanı, ama yalnızca dizilerden anımsanıyor. Gerçi o da suya yazmak gibi, anımsanıyor mu sahiden bu insanlar? Genco Ağabey tanıdığım en tiyatro sevdalısı insan. “Merhaba”yı yaparken kendi yazarlarını ardı ardına, o bildiğimiz, sevdiğimiz kurgusuyla, oyunculuk biçimiyle sunuyor. Söyleşimize Nâzım Hikmet, Can Yücel, Brecht, Sheakspeare, Aziz Nesin eşlik etti. İzleyicinin ilgisi büyük, toplum kutuplaştıkça, siyasallaştıkça, bu tür toplanmalar eylem anlamı da taşıyor. Vedalaşırken provadan çıkan Ayşe Lebriz’le karşılaştık, yeni oyun geliyor. Her yanıma tiyatro kokusu sindi, mutlu hissettim kendimi. 4Londra yolculuğu talihsiz başladı. İki buçuk saat gecikme göründü, araştırdım. Meğer ineceğimiz havaalanında, bir gece önceden beri alarm varmış. Gatwick semalarında “Drone” adı verilen insansız cihazlar saptanmış. Noel öncesi, kaynağı belirsiz kameralar akla hemen terör saldırısı olasılığını getirmiş, artık dünya böyle, her an ölümle burun burunayız. Neden sonra koyulduk yola, lakin iniş izni alamadı uçağımız Heathrow’a yöneldik, alanda keşmekeş, insanlar çaresiz biçimde dağıldı. Şoförümüzü diğer gelişlerim den tanıyorum, yerel gazeteciliği de var. İki gündür havaalanı üstünden görüntünün kim tarafından alındığı tartışılıyormuş. İşçi Partisi lideri Corbyn ağır eleştiri altında. İddiaya göre mecliste “Stupid Woman” demiş Başbakan Theresa May için. Feministler bu küfrü cinsiyetçi buluyor ve “erkek sosyalist olsa da erkekliğinden vazgeçmedi” diyorlar. Corbyn’nin savunması ilginç “Woman demedim People dedim”! İngiltere’de derin iktisadi kriz olduğu gözleniyor, özellikle evsiz insanlar sokaklarda iyice görünür Noel öncesi. Bir yandan da AB ile vedalaşma tartışması sürüyor. Ağır faturayı kim ödeyecek tartışılıyor. 5 Ülkeden birkaç saat uzak kalıyorsun, uçakta internete bağlanma dığın için biraz kafa din leyeyim diyorsun, olmuyor. Ah met Telli saldırıya uğramış, üs telik de edebiyat konuşmak için gittiği üniversitede. Siyasal çı kar için ülkücülerle, İslamcılarla kol kola girmenin ne denli yan lış, riskli olduğu kanıtlandı. Şai re neden saldırır gençler? Emi nim tek satırını okumamışlar dır, tek cümlesini dinlememiş lerdir. Aydın, sanatçı düşmanlı ğı kışkırtılıyor. Cehaletin iktida rı kalıcı olsun diye uygun yön tem elbette. “Nereden Nereye” gösteri si için Çanakkale ve Edirne’den salon istendi, korkudan ne üni versite, ne özel kuruluşlar, ne de sivil toplum örgütleri cesaret edebildi salonları açmaya. Bir haber de Levent Üzümcü’den geldi, Antep’te oyunu iptal ol muş. Baskı düzeni toplumu esir almış durumda, yalnız ilginç olan bu durum yaratıyı besliyor! 6 Londra’da kimse gizlenmiyor, herkes ney se, kimse, o! Belki bu kenti sevmemin asıl ne deni bu. İnsanların güç koşul larda yaşadığını biliyorum elbet, gezgin olarak gelmek ve bura da yaşamak farklı. Caddelerde kaybolmak, yılbaşı ışıkları al tında salınarak yürümek keyif li! Dünyada kim varsa, hemen yanı başında görüyorsun. Ku rallar işliyor, bunu herkes bili yor. Elbette kapitalizmin kural ları bunlar. Tate Modern’i gezdik. Bir kez daha anladım ki sanatın kimi ürünlerini anlamakta güçlük çe kiyorum. Doğrusu bunu kibar lık olsun diye söylüyorum, ki mi yapıt dedikleri işlerin, neden sergilendiğini anlamak müm kün değil! Modern sanat öte den beri siyasal, ona diyeceğim yok, ancak estetik ölçüt konu su hayli tartışılır. Bu arada Mar cel Duchamp’ın “pisuvar”ıyla 7 da tanıştık. “Tarihe Geçen Savunmalar” adlı derle me kitabı bitirdim. Bü yük saygı duyduğum Aziz Nesin, Mahir Çayan, De niz Gezmiş’le yan yana ko nan Adnan Menderes, Hasan Polatkan’ı yadırgadım doğru su. Polatkan’ın yaptığı savun ma değil itiraf; “... Dikta rejimi ezici, yok edi cidir, müsamahasızdır, sabırsız dır. İnsanlar onu bazen kendi peşlerinde gölge, bazen de kar şılarında yumruk ve namlu ola rak görürler. O rejimde insanlar, kendi ev lerinin içinde konuşmaya kor karlar, kendi aile fertlerine bi le itimat etmezler, inkârlar bir birini kovalar, kimse o jurnalle rin ve ihbarların hakikat derece si ile alakalı değildir. İhbar olu nan alınıp, götürülür. Maddi ve manevi tazyikler altında yapılan soruşturmalar, insanları hayat tan bıktırır. İhanetler insanlığı öldürür. Eski dostlar, kendilerine yıllar yılı iyilik edilen insanlar, ellerin den tutulup yükseltilenler o re jim içinde, eski dostlarının karşı sında birer cellat kesilirler ve it ham edici şahit rolünde karşıla rına dikilirler. Dikta rejiminde ve diktatör karşısında yaşayabilmek için ya o rejimin lehine konuşulur ve yazılır yahut ağızlar susar, kalem elden bırakılır.” C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle