25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 22 Aralık 2018 EDİTÖR: GÜRER MUT TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN haber 13 Karikatürün Fazlı Bulut ile ‘Gül, Bülbül ve Şiir Ülkesi’ ötesiydi Heykeltıraş Hasan Fehmi Hızal ile “Çizginin Efendisi” diye tanımladığı Turhan Selçuk’u ve yeni sergisini konuştuk Şişli Belediyesi Sanat Galerisi’nde heykeltıraş Hasan Fehmi Hızal’ın karikatürist Turhan Selçuk’un çizgi kahramanları üzerine yaptığı heykel çalışmaları sa natseverlerle buluştu. “3. Bo yutlu Turhan Selçuk Çizgi Kahramanları Heykel Sergi si” başlıklı sergi nin açılış sunu munu Cumhu riyet Vakfı Baş kanı Alev Coş kun yaptı. Sergi ORHUN ATMIŞ 14 Ocak 2019 tarihine kadar zi yaret edilebile cek. Hızal ile “Çizginin Efen disi” diye tanımladığı Turhan Selçuk’u ve yeni sergisini ko nuştuk. Sanatçı, “Bir karikatür sanatçısının bu kapsamda ve akademik endişelerle heykelin konusu olması bir ilktir. Turhan Bey, daha önce bir ilk yaşadı ve Abdülcanbaz bir tiyatro oyunu oldu. Dola yısıyla bütün bunlar Turhan Selçuk’un karikatürün ötesin de olduğunu ve diğer sanatla rın konusu haline gelmesi ba kımından onun önemini orta ya koyuyor” dedi. Az çizgiyle çok şey ifade ediyor n Neden “Çizginin Efendisi” size göre Turhan Selçuk? Turhan Selçuk’un çizgi dili son derece arı, duru ve sade. Onun o grafolojik işaret sistemini minimize ettiğimizde sonuçta düz çizgiler var sadece. Bir esler var, bir de çeyrek esler var... Bütün bu yaptığı işleri düz, es ve çeyrek eslerle tamamlıyor. Hat sanatının o aşırı dikkatli çizgi ve kompozisyon tekniğini de sanki karikatür çalışmalarında kullanan bir yapısı var. Bunlardan çok bahsetmez ama... Ben baktığımda öyle görüyorum. En az çizgiyle en fazla şeyi ve yetersizlik duygusu uyandırmadan ifade etme kapasitesine sahip bir sanatçı. O bakımdan çok önemli. Benim için o nok Turhan Selçuk’un çizgi dili son derece arı, duru ve sade. Onun o grafolojik işaret sistemini minimize ettiğimizde sonuçta düz çizgiler var sadece. Ben bütün onları analiz ettim, Turhan Selçuk’ta karar kırdım. tada her zaman çizgi dili bakımından tüm zamanların en büyük çizeri. Zaten öyle algılamasam, benim çalışmalarımı karikatür temelli başka bir sanatçı oluşturabilirdi. Yerli ya da yabancı. Ama ben bütün onları analiz ettim, Turhan Selçuk’ta karar kırdım. Hiçbir endişem olmadı. Çünkü hafif bir yetersizlik görsem, yabancı bir karikatür sanatçısını da baz alabilirdim aslında. n Turhan Selçuk’un arkasındaki kültürel birikim hakkındaki görüşleriniz neler? Turhan Selçuk’un arkasındaki hiciv birikimi, Anadolu hiciv geleneği zaten. İçerisinde Nasreddin Hoca’dan, Bektaşi fıkralarına karşı bir gelenek var. Buradaki yaklaşım biçimsel hicivden ziyade daha içeriksel ve kavramsal bir mizah. Bir tür Amerikan mizahı değil yani. Şekil üzerinden anlık güldürmeye dönük, ama düşünme yanı zayıf olan bir yaklaşım değil. Zaten kendisi bazı çalışmalarında şöyle der: “Mizah ciddi bir iştir. Ben insanların fiziki bir özürü üzerinden onları hicvetmem. Bu beni ilgilendirmez” der. Bir tür kavramsal mizah tarafında olduğunu söyler. Karikatür tarafında 70’li yıllardan bu yana biçimsel yaklaşımlar da var. Onun en karşı ve en üst noktasında durur Turhan Selçuk. O da benim ilgimi çeken bir şeydir. Cumhuriyet aydınlanmasının bir ürünü n Sizin de karikatür çizdiğiniz zamanlarda başını za bir takım işler gelmiş, Turhan Selçuk’u bir nevi “kader ortağı” mı görüyorsunuz? Öyle tabii. Aslında o Cumhuriyet aydınlanmasının yarattığı bir tipoloji Turhan Selçuk. Biz onlardan sonraki kuşak olmakla birlikte onların ciddi etkilerini yaşıyoruz. Benim babam mesela Köy Enstitüsü mezunuydu. O kültürel değerlerden hareket eden bir insandı. Onların bizim üzerimizde büyük etkisi var. 1930’lu yıllarda ivme kazanan Türk modernizminin bir tür kültürel taşıyıcıları onlar. n İstanbul’da sergi açma fikri nasıl oluştu? Ben geçen yıl Kızıltoprak’ta İMOGA Sanat Galerisi’nde bir sergi açmıştım. O zaman Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu Bey ile Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü Bey, kültürden birkaç araç ve insanla birlikte gelmişlerdi. Orada yüz yüze görüştük ve tanıştık. O zaman sergi istemişti Hayri Bey... Turhan Selçuk’un yaşayan karakterleri n Peki, nasıl bir sergi olacak? Biz aslında Turhan Selçuk’u tanımlıyoruz. Bu ilk aşamamız. Anatomik olarak tek tek figürlerini tanımlayacağız. Taşınabilir olması için daha ufak boyutta tuttuk heykelleri. Dolayısıyla yüz hatları çok belirgin olmadığı için bir de büst serisi koyduk, portreleri tanımlamak açısından. Daha sonraki aşamalarda 2’li 3’lü kompozisyonlar oluşturacak ve oralarda bir şeyler anlatacaklar. Oradan bir iki örnek var bu sergide. Henüz o safhaya yeni geçiyoruz. Ondan sonra da günümüzün siyasi aktörleriyle yan yana gelebilecek Abdülcanbaz, Tarzan ya da bir başkası. O karakterleri güncelleyeceğiz ve günümüzün yaşayan karakterleri haline getireceğiz. Çünkü Turhan Selçuk’un oluşturduğu o karakterler aslında sosyal hayatta karşılaştığımız, yaşayan karakterler... 510 yıl daha biz bu sergiyle ilgili üretmeye devam edeceğiz. Sergi birinci aşamasında, ikinci aşamadan da birkaç örnek taşıyor diyebiliriz. Ben bu sergiyi İstanbul’un önemli semtlerinde dolaştıracağım. ‘Her İranlı biraz şairdir’ Mehmet KIZMAZ Yaklaşık 30 yıldır dünyanın değişik ülkelerini gezen ve seyahat kitapları yazan seyyah Fazlı Bulut, dünyadaki en eski uygarlıklardan birine ev sahipliği yapan ve hep uzaktan baktığımız “öteki İran”ı anlatığı, “İRAN, Gül, Bülbül ve Şiir Ülkesi” kitabını ve İran’ı gazetemize anlattı. Uzun yıllar boyunca, kadim medeniyetlerin efsunlu coğrafyasındaki İran’a gerçekles¸tirdigˆi seyahatlerin ardından yazdığı kitabında, ülkenin önemli 11 merkezinde kültür, sosyoloji ve tarihin izini sürüyor. İran’da, bir yabancı olmasına rağmen kendini hiç “o, öteki, onlardan” hissetmediğini ifade eden Bulut, “Orada bulunduğum sürece hep; vaktiyle bir süre bulunduğum ancak uzun bir zamandır uzak kaldığım bir coğrafyaya tekrar dönmüşüm gibi bir hisse kapıldım. Her yer, her şey ve herkes pek bir aşina geldi. Her İran seyahatimden, ruhum ziyadesiyle dinlenmiş döndüm” diyor. Bulut kitabında İran gezisinde, Tebriz’i, Kas¸an’daki I·ran bahçelerinden, Tahran’daki saraylara, dünyanın ikinci en büyük şehir meydanı olan Nakşı Cihan yani “Dünyanın Yarısı” olarak adlandıran kültür kenti İsfahan, Zerdüştlüğün merkezi Yezd, Ahameniş İmparatorluğunun tören başkenti Persepolis, efsanevi şairleri, göz alıcı mimarisi ile aşkın şehri Şiraz ve kutsal kent Meşhed’i ele alıyor. Doğudan bakıyorum n Kitabınızda “Kendimi hiç ‘o, öteki, onlardan’ hissetmedim” demiştiniz... Ben Dersim’de doğdum. Çocukluğum ve ilk gençliğim babamın görevi dolayısıyla Dersim’de ve Bingöl’de geçti. Bu nedenle coğrafi olduğu kadar kültürel olarak da kendimi hem Türkiye’nin hem de dünyanın doğusuna ait hissediyorum. Bir başka deyişle dünyaya doğudan bakıyorum. Yukarıda “farklı ve değişik” şeyleri görüp anlamak için seyahat ettiğimi söyledim. İran’da ise neredeyse her şey bana ziyadesiyle aşina ve tanıdık geldi. Hatta sokakta konuşulan Farsçanın bile çok az bir kısmını bile anlayabiliyordum. Seyahat ederken pek çok İranlıyla dünya ahvali hakkında sohbet etme imkânım oldu. O kadar çok ortak duygu ve düşünceye sahibiz ki… Bazen aramızdaki tek farkın sadece dil olduğunu bile düşündüm. n Ruhunuzun dinlenmiş bir şekilde döndüğünüzü söylüyorsunuz... Sanırım bunun en önemli nedeni İranlılar. Bir ülkeyi yaşanabilir kılan en önemli unsur o ülkenin insanları ve bu insanların birbirleriyle ilişkileridir. İranlılar derya derinliğinde insanlar. Kanaatimce İranlıların en önemli üç özelliği, “zarafet, nezaket ve sükunet”tir. İranlılar birbirlerine karşı çok nazik davranıyorlar. “Haricilere” (yabancılara) ise daha da nazik davranıyorlar. Günlük konuşmada İranlıların ses tonları çok düşüktür. Kimse bağırarak konuşmaz. Tahran’ın dillere destan sıkışık trafiğine rağmen korna çalan sürücü neredeyse yoktur. Çeşitli vesilelerle tanıştığım İranlılar beni evlerinde akşam yemeğinde ağırladılar, birlikte piknik yaptık. Kendimi çok özel ve önemli hissetmiştim. İran’da “harici” olmak bir ayrıcalık. ‘Şiir yazmayan yok’ İran’ın çok zengin bir şiir geleneği var. Bu gelenek bugün de aynı canlılığıyla devam ediyor. Tarih boyunca İran’da hüküm süren hükümdarların büyük bir kısmı, şairleri korumuş ve onlara destek olmuş. Hatta bu hükümdarların bir kısmı, çeşitli mahlaslarla çok güzel şiirler de yazmışlar. İran’da her evde en az iki kitap olur. Birincisi Kuranıkerim, ikincisi ise Hafız Divanı’dır. Eğer üçüncü bir kitap varsa, o da Fridevsi’nin Şahnamesi’dir. İran şairlerine çok büyük kıymet veren bir ülke. Tebriz’deki “Şairler Mezarlığı” dünyada şairler için yapılmış tek özel mezarlıktır. Bunun dışında, önemli şairleri için geniş ve asude bahçelerde çok güzel ve zarif türbeler yapmışlar.. Aslında her İranlı biraz da şairdir. Sanırım şiir yazmayan İranlı yok gibidir. İran İslam Devriminin lideri İmam Humeyni’nin vaktiyle “Hındî” mahlasıyla şiir yazdığını ilk öğrendiğimde şaşırmıştım. Şimdi hiç şaşırmıyorum. ‘Anaerkil bir ülke’ n Sizi en çok şaşırtan neydi? İlk gittiğimde, kadınların hayatın her alanında çok aktif bir şekilde yer aldıklarını gördüğümde şaşırmıştım. Daha sonraki seyahatlerimde İran’ın neredeyse anaerkil bir ülke olduğunu, kadınların aile ve toplum içinde çok önemli yere sahip olduklarını gördüm. İran bir Ortadoğu ülkesi ve bu coğrafyada da kadınların durumu malum. Bu nedenle İranlı kadınların da kat etmeleri gereken uzun bir yol ve kazanmaları gereken pek çok hak var. İran’da kaldı bir yanım Ey, gözleriyle beni tutsak eden sevgili! Bitmeyen ayrılığımızı anlatır hüzünlü gazellerin. Öyle el gibi, öyle unutmuş gibi bakma bana. Keşfedilmeyi bekleyen bir figürüm şimdi, Persepolis antik kentinin duvar taşlarında... Ey, Ömer Hayyam’ın, Şirazlı Sadi’nin ülkesi! Firdevs’inin Şahname’sindeki Rüstem’im ben. Kiros’un silindirindeki hak ve özgürlük. Sözcükler başıboş kimsesiz kaldı, dillerim lal. Çöldeki kum gibi isimsizim, ben senim, sen de ben... Ey, memleketime gölgesi düşen sevda! Sokaklarında kaybolmuş bir garip yolcuyum. Bülbül gülün, gül bülbülün hayalindedir. Maşukunu kaybetmiş âşık gibi geldim sana. Sahipsiz kalmış aşk öykülerini anlat bana... Ey, Hasan Sabahın Alamut Kalesi! Ehli Beytin kutsal nefesi sinmiş aziz topraklarına. Yol ver, gireyim Ali Kapısı’ndan Isfahan Meydanı’na. Kaç yüzyıldır hasret çeker dedem, Şah Hatayi Ve hâlâ Pirimin tutuşmuş yanmakta gönül telleri... Irfan Hüseyin Yıldız 28/04/2018, Meşhed, İran C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle