Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Salı 11 Aralık 2018 dizi 8 TASARIM: EMİNE BİLGET İtalya’ya karşı önlemler Adalet herkese lazım! Geçen gün oturduğum sitenin bahçesinden gelen çocuk gürültüleri epeyce artınca balkona çıkıp ne oluyor diye baktım. Tam o sırada biri bağırdı: “Senin bu yaptığın haksızlık!” Suçlanan çocuk yanıt verdi: “Ben hakemim! İstediğime veririm!” Bir diğeri, hakeme yüklendi: “Bu nasıl hakemlik? Sen zaten bizim grubun karşısındaki gruptakilerle kankasın! Tarafsız değilsin!” Arkasından “Evet, açıkça taraf tutuyorsun!” bağırtıları yükseldi. Anlaşıldı ki, hakem olan çocuk, daha yakın olduğu grubun lehine kararlar veriyor. Tartışma bir süre devam etti; sonunda anlaşamayacaklarını görünce dağıldılar, oyun bozuldu, herkes evine gitti. Bu olayın ardından masama dönüp internet sitelerinde gezinirken bir haber gözüme çarptı. Başlığı şuydu: “Erdoğan’a sınırsız yetki: İstediği kadar para aktarabilecek!” AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yetkilerine bir yenisi daha eklenmiş. Artık istediği belediyeye istediği kadar para aktarabilecekmiş. Bu sınırsız yetki, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki AKP’lilerin oylarıyla torba yasanın içine koyulmuş. Diğer muhalefet partilerinden sert itirazlar gelmiş. CHP milletvekili Gülizar Emecan, “Seçim öncesi AKP’li belediyelere fazladan kaynak aktarabilmek için Cumhurbaşkanı’na böyle bir yetki verilmesinin kritik bir anlam taşıdığını” söylemiş. Bu madde, TBMM Genel Kurulu’nda da kabul edilirse, hangi belediyeye ek kaynak aktarılacağına Cumhurbaşkanı tek başına karar verecekmiş... Yeni Türkiye’nin tek adam sistemi Mevcut düzenleme nasıl derseniz; belediyelere nüfus yoğunluğu ve gelişmişlik endeksine göre bütçenin vergi gelirlerinden kaynak aktarılıyor. Nüfus yoğunluğu yüzde 80, gelişmişlik endeksi yüzde 20 etkili oluyor. Ayrıca il ve ilçelerin yüzölçümü, konut ve işyeri sayısı, altyapının durumu gibi değişkenler de dikkate alınıyor. Kaynak İller Bankası’na aktarılıyor ve banka bu ödeneğin yüzde 65’ini eşit şekilde, yüzde 35’ini ise nüfus esasına göre iki taksitle belediyelere gönderiyor. Mantık kullanılarak kurulan bu sistem, adaletli bir kaynak dağıtımını öngörürken, şimdi adaletsizliğin kapısı zorlanıyor. Tam da yerel seçimler öncesi! Türkiye’de bugün cumhurbaşkanının tarafsızlığı korunuyor olsaydı bile, bu madde ile yapılmak istenen değişiklik, yine sistemi tek bir kişinin kararına bağlayacağı için eleştiri konusu olurdu. Ama “Türk tipi başkanlık” denilen sistem, partili Cumhurbaşkanı anlayışını getirdi. Tarafsızlık yemini ederek görevine başlayan cumhurbaşkanı, şu anda resmen AKP’nin de genel başkanıdır. Bu durumda manzara net. Bahçede oynayan çocukların tartışmasının benzeri TBMM’de yaşanacaktır. Muhalefet partilerinin temsilcileri, haklı olarak, “Bu haksızlık! Tarafsızlık nerede? Bu adil mi?” diye sesini yükseltirken; iktidar sözcüleri, “Yetki, Sayın Cumhurbaşkanı’na aittir” diyecek. Çocuklarınki, iki grup arasında oynanan bir oyun. Oradaki adaletsizlikten doğrudan etkilenen üçüncü kişiler. TBMM’de alınan kararlar ve yasalar ise, tüm halkı ilgilendiriyor ve etkiliyor. Çocukların bile oyunda yapılınca isyan ettiği adaletsizliklere, toplumun tepkisiz kalması beklenebilir mi? Adalet herkese lazım! İlk Kadın Mitingi’nin 99. yılı kutlandı Kastamonulu Kadınlar, 10 Aralık 1919 düzenlenen Kurtuluş Savaşı döneminde gerçekleştirilen ve milli mücadele döneminde büyük katkı sağlayan “İlk Türk Kadın Mitingi’nin düzenlenmesinin 99. yıldönümünü, Kastamonu Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen törenle kutladı. Törene Kastamonu Valisi Yaşar Karadeniz, Kastamonu 10 Aralık Kadın Platformu Derneği, Türk Anneler Derneği, Yardımseverler Derneği ve diğer derneklere üye kadınlar katıldı. Şehit Şerife Bacı ve Atatürk Anıtı’na çelenk sunumu ile başlayan törende konuşan Vali Karadeniz, “Onların o günkü ruh halini, o günkü bağımsızlık aşkı ile yanan yüreklerini hiçbir zaman unutmamamız, unutturmamız gerekiyor. Gelecek nesillere aktarmamız gerekiyor” dedi. Törende Kastamonu kadınların örnek tutumundan övgü ile bahseden 10 Aralık Kadın Platformu Derneği Başkanı Ayten Kızıltan ise, “Bundan 99 yıl önce Kadınlar Cemiyeti’nin kız öğretmen okulu bahçesinde yapmış oldukları miting yurt genelinde kadınların düzenledikleri ilk miting olacaktı. Mitingde kadınlar gerekirse cepheye koşup kanlarının son damlasına kadar erkekleri ile birlikte savaşacaklarını haykırarark işgalcilere seslerini duyurmuşlardır” diye konuştu. l Haber Merkezi 2 MİYASE İLKNUR: Kaldığımız yer den devam edelim. 1938’in Mart ayın da, Almanya Avusturya’yı işgal edip ken di topraklarına kattı. Bunu, bir referan dum yoluyla Avusturya halkı da onay lamış oldu. Fakat onun hemen arkasın dan Türkiye’yi doğrudan doğruya ilgilen diren bir gelişme oldu. 7 Nisan 1939 gü nü, İtalya Arnavutluk’a saldırdı. Kısa aske ri harekâttan sonra Arnavutluk Kralı Zo go ülkesini terk etti ve İtalya’nın “Duçe”si Mussolini Arnavutluk’un artık İtalya’ya ka tıldığını açıkladı. Bu, Türkiye için alarm zil lerinin çalması demekti. ALTAN ÖYMEN: Evet, gerçi Türkiye, İtalyan tehlikesinin giderek arttığını da ha önceden fark etmişti. İtalyanlar da bu nun aksini iddia etmiyorlardı. Tam tersine, radyolarından, gazetelerinden Türkiye’yi tahrik eden yayınlar da yapıyorlardı. Türkiye’nin gazetelerinden, gazetecilerin den de onlara karşı tepkiler yükseliyordu. Mussolini’nin iddiası açıktı: Kendisini Roma İmparatorları’nın varisi olarak görüyordu. Ve Romalılar zamanın daki Akdeniz, bir Roma denizi olarak bi linirmiş ya, o da bu denizin her köşesine hâkim olan, hatta Afrika içlerine uzanan bir imparatorluk kurmak merakındaydı. O yolda da, malum bazı adımlar atmıştı. İtalya’nın Mussolini’den önce işgal et tiği Trablusgarp (sonraki Libya) gibi, Ege’deki 12 ada gibi toprakların yanında, Afrika’da da “İtalyan Somalisi” de vardı. Mussolini onlara ek olarak 19351936 yıl larında da, adı o zaman Habeşistan olan – Etiyopya’yı işgal etmişti. Sonra Akde niz’deki alanını genişletmeye yönelmişti. Arnavutluk’u işgal ettikten sonra ise yo lu artık Yunanistan’a açılıyordu. Belli ki, Yunanistan’ı da işgal edebilirse, sıranın Türkiye’ye gelebileceğini hesaplıyordu. M.İ.: Türkiye de, tabii, bu tehlikeye karşı önlem almaya başlamıştı. A.Ö.: Tabii. O önlemleri, daha öncesin den almaya başlamıştı. Çünkü belliydi o tehlike. Mussolini de iddialarını giz lemeye gerek görmüyordu. O yüzdendir ki, Türkiye, Av rupa’daki cepheleşme de, İngilizler ve Fran sızlarla görüşmelere başlamıştı. Bunu İngilizler ve Fransızlar da istiyordu. Amaç, Avrupa’da bir sa vaş tehlikesi karşı sında yardımlaşmayı sağlamaktı. O konuda Türkiye ile Hugessen İngiltere arasındaki görüş meler, İtalya’nın yeni hamlesi karşısında daha hızlandı. Fransızlarla il gili görüşmelerde ise, Türkiye, önce Ha tay sorunundaki son pürüzlerin gideril mesini şart koşuyordu. Hatay sorunu, artık çözüm yoluna girmişti. Ama Tür kiye o konuda kesin hedefe varılmasını bekliyordu. O hedef, Hatay’ın Türkiye’ye resmen katılması için her türlü işlemin tamamlanmasıydı. Türkiye ile İngiltere arasında ise öy le bir sorun yoktu. İngiltere, bir yandan Fransa’yı Hatay’la ilgili olarak elini ça buk tutmaya teşvik ederken, bir yan dan da şöyle bir teklifte bulundu: Tekli fin özeti şuydu: “Önce, iki ülke olarak biz bir protokol metni hazırlayalım. Bu metin Fransızların da imzalayabileceği bir metin olsun. Biz İngiltere ve Türkiye olarak bunu imzalaya lım, Hatay konusunda uzlaşmaya varırsa nız, aynı metni Fransızlarla görüşüp ikiniz birden imzalayabilirsiniz. O protokol de yürürlüğe girer. Sonra bunları üçlü bir ant laşma haline getirebiliriz. Bir savaş haline karşı müttefik olarak askeri önlemlerimizi almaya başlarız.” İngiltere ve Fransa’nın Türkiye ile böyle bir işbirliğine girmesini istemeleri, Alman ya ve İtalya’ya karşı tasarladıkları kuşat ma planlarına uygundu. Akdeniz’de kıyısı olan devletlerden Yunanistan’a İngilizler garanti vermişlerdi. Eğer Yunanistan bir saldırıya uğrarsa İngil tere Yunanistan’a tek taraflı olarak yardım etme yükümlülüğünü üstlenmişti. İngiltere’nin saldırıya uğraması halinde Yunanistan’ın öyle bir yükümlülüğü olma yacaktı. Sadece, savaşın gereklerine gö re ülkesinde İngiliz askerlerinin görev yap masını kabul edecekti. (Türkiye öyle bir garanti seçeneğini kabul etmeye razı de ğildi. Amacı, müttefikleriyle “karşılıklı yar dım” esasına dayalı “eşitlik” içinde bir iş birliğine girmekti.) Rusya ne yapacak? İngilizler ve Fransızlar, Almanlar ve İtalya’yı kuşatma projesinin daha sonraki unsuru olarak Rusya’yı (o zamanki adıyla Sovyetler Birliği’ni) görüyorlardı. Savaşın genişlemesi halinde Sovyetler’in müttefiklerle birlikte hareket edeceğine kesin gözüyle bakıyorlardı. Çünkü, Sovyetler Arnavutluk’un İtalyanlar tarafından işgali, bütün Türk gazetelerinin manşetindeydi. Cumhuriyet başyazarı Yunus Nadi, “Avrupa siyaset gemisinin, milletlerin sersemlikleri için de “orsa boca ilerlemesi” diye yorumluyor. Hitler ve Mussolini... Avrupa’nın iki işgalci lideri. Arnavutluk Kralı Zogo İtalya, anavatanı dışında topraklar elde etmeye, 19’uncu yüzyılın sonunda başlamıştı. 1912’de 12 adayı, 1930’larda da Habeşistan’ı işgal etmişti. Arnavutluk’u da aldıktan sonraki hedefleri de Yunanistan ve Türkiye’ydi. Birliği, özellikle Hitler’in iktidara geçme laşılmıştı. ihtimalinden söz edilen Türkiye’nin taraf sinden sonra, Almanya’nın doğal “yayılma (Zaten Türkiye ile Sovyetler Birliği’nin sız kalmasını sağlamaktı. hedefleri”nden bir ihaline gelmişti. başka ülkelerle yapacakları antlaşmala Von Papen 23 Nisan 1939 günü kendi Hitler, bunu, daha iktidara gelmeden rı, birbirlerine daha önceden bildirmeleri, sini Ankara’ya getiren yataklı tren vago önce de, hem iç politikasında, ülkesi aralarında tarafsızlık ve saldırmazlık ant nundan indiğinde, o konuda temaslarına nin legal partilerinden biri olan Komünist laşmasının da gereğiydi.) hemen başladı. Fakat şunu da sezdi: İn Partisi’ne saldırılarıyla göstermişti, hem Bu koşullar altında, Türkiye’nin de İngi giltere, Ankara’da Türkiye’yi ikna etmek de Almanya’ya “hayat sahası” belirlemek lizler ve Fransızlarla yapacağı işbirliğine için hayli mesafe almıştı. Türkiye’deki de üzere yaptığı açıklamalarda, o “ha Sovyetler’in katılmasını beklemesi doğaldı. yimiyle “atı alan Üsküdar’ı geçmek üze yat sahası”nın Almanya’nın doğusunda olduğunu belirtmişti. SaracoğluHugessen yktldgByvodlİtznmbrdmeetoauoaaeöatiüiiaiarrsliiurhopprABşr,elr,nillitmAuiyşcmümilaçorulglbyğaçmae,Ane.l’yriaeaimmidıinaid’braprd’Ooklnnyynranmatçuühargmeaaiseaıinnıiklkıbnryeaiknaanatdlyybbikuahaüaeüvsynyroaöaçoıikasmbârdkrkyainrayln’ennSıeclmakaüdütışd’ıaaud,.şbeddhiinokiryakfyhy’apmnikaİatineaadmvütknörlg,kel,abaklnelıyiakbiigninoAeonkıoürdrinetürşküiriHdşhllçıımAlslytlllıladdatksetmltkylaioknileııieukekealHinzyıokskmzbaieoreetü.nema“hkyıdlerraılcelpmriis,eprriknnedesdıdltltıçlioşnidNlscliüminSrellooeniyiedreeukriieaeınlsoyau:’nırtdaoneamlbdra,neliıkrrtiadıikun.iAntzirnv,d,iile,tlne.’osdleieüeak(biaıyyvgekiiryzydEnSohkl.keknrieeara,ema)eirdnenutoeioiss,tibntrcgzninelrrpevildeemobemüıoöainlym,famlkagbalürymjraeae”m’irödrübaydkBüşteniratıezüüükkiaaiatnitrdyzlosrttmıküğkeilnplteöaabuiliŞümmoneağit,frnghmilüdierrhldaeiAököeaic’aküldhflen,rst,rrtviirskiknnlüenaiYaüiüniıcnezinkkainiSniaracosdrÇçsrkbyPlltŞtgAğiiiieeıüukoiüaalüürvllekvduölirlkn,apyknaTelmniideeüodn,erkrüyüknrrüAmakşadAnürüigrömeklüe.ban,SükAmööıhlşinBeAklsçyaarylüş.rramüuraeeirllsaesymeinaarşlk’mıyatuionnmallcmmibaarunK’nriı’oıdnddindaryledtnirğddeSüşasyeuatloualbaıea.oanslkaru.dkatğll,ücrBirvzi,yec,Bteehiuabiyaydaanbouhbgİheütafnüteumneüançöiurıyaçtasnngtken,BglebyugrlüahalsiıyledieçdleSerüüvğyeiünlakopnrmiaHtçaler,ron,kailılrzeçireedinıknin’adeeAnlirnkuıraroriedliitenrlürinnnlirtdakdtaHçeknedreegleatııdtDrçaglllecnuliganinkiraö’eetmueadbaluiğnrnöyomkuıH.deiyaladyrszşgşrüiziiialryriğiditmağıesdrnsniatulinenğiünusziöşaiişeı,iselıetgksrdülnşdıe:mloAn’.ıeüSinaedserngmebldesıFlentdi.ğraeauasaeliumaarviikyieoırnrskaşrilrBüagaehaualaei,kainaeşczkürartnnnnaysizraeilokcıammlşeıiensla’rnngvğüaaldtıüiıtıodaöanlnradıurFnrkaıker.,ai nz yana olması gerekirdi. Dünya kamuoyundaki tahminler hep o yöndeydi. Kaldı ki, tahminler bir yana, İngiltere ve Fransa ile Sovyetler Birliği arasında artık, Almanya’ya karşı bir savunma antlaşmasını, hedef alan görüşmeler, üç ülkenin diplomatları arasında baş M.İ.: O, Almanya’da başbakanlık da yapmıştı. Değil mi? A.Ö.: Evet. Von Papen’in biyografisindeki satırbaşlarında şunlar vardı. * Almanya’nın “Von” sıfatlı hayli zengin bir asilzade ve subay. Doğum yılı 1879, yani o sırada 60 yaşında. Birin lamıştı. Hatta diplomatlar bir yana, üç ül ci Dünya Savaşı’nda Türkiye’ye gönde kenin askeri heyetleri de, zaman zaman rilen Alman subaylarından... Savaştan bir araya geliyor, bir savaş sırasında “mih sonra Almanya’da muhafazakâr Mer ver defletleri”ne karşı, nasıl bir savunma kez (Zentrum) Partisi’nin politikacısı. sistemi kurabilecekleri konusunda görüş Hitler’in iktidara gelişinden önce baş alışverişi yapıyorlardı. bakanlık da yaptı. Hitler’in ilk koalsiyon TürkSovyet ilişkileri kabinesinde de başbakan yardımcısıydı. Ama 1933’te Nazilerin mutlak iktida Bu temaslar, görüşmeler, tabii, Türki rı başladıktan sonra, Hitler yönetimini ye tarafından da ana hatlarıyla biliniyordu. bir konferansında eleştirdiği için “muha Rusya, Türkiye’nin 1920’lerden beri en ya lif” sayıldı, takibata uğradı. Ve 30 Hazi kın ilişkiler içinde olduğu ülkelerden bi ran 1934’teki ünlü katliam gecesinde öl riydi. Bu, aralarında yapılmış antlaşmalar dürülmekten tesadüfen kurtuldu. açısından da öyleydi. O antlaşmaların pra Fakat Hitler, onu devlet yönetiminde tikteki işleyişi açısından da ... yeniden görevlendirdi. Roma Kilisesi’yle Türkiye, İngiltere ve Fransa ile işbir arasını düzeltmek üzere Vatikan’la görüş liği görüşmelerine başlarken, Sovyetler meleri von Papen yürüttü. Kiliseyle anlaş Birliği’ne, o konuda, daha önceden bilgi mayı sağladı. Avusturya’nın ilhakından ön vermişti. Sovyetler Birliği Dışişleri Komi ce de Viyana büyükelçisiydi. seri Yardımcısı Potemkin’in bir Türkiye zi Bu zikzaklı maziden sonra, onun Hitler yaretinde, bu konu enine boyuna konuşul tarafından Türkiye’ye gönderilmesi, çeşitli reydi.” Hemen temaslarına başladı. Ve Cum hurbaşkanı İnönü’ye itimatnamesini sun ma gününü erkene almayı sağladı. O gü nün ertesi günü için de uzun bir görüşme için randevu aldı. Anılarında o ilk ziyareti anlattığı bölüm ilginç. İnönü’nün, Türkiye’nin Almanya’ya Papen aracılığıyla gönderdiği mesajları da içeriyor. Oradan aktarayım. Diyor ki Pa pen: “Başkan (İnönü), uzun süren konuşma mızda bana, Almanya ile İtalya arasında ki dostluğun bu derece sıkı olması karşı sında İtalyanların Arnavutluk’a saldırısının çok büyük bir endişe yarattığını söyledi. Benim barışçı niyetlerimize dair verdiğim teminatı büyük bir memnu niyetle karşıladı ğını, ancak bu gibi teminatın kâfi olmadı ğını bildirdi ve şunlara işaret etti: İtalya da, teminat üs tüne teminat Von Papen vermiş, ama tu tumunu değiştir memiştir. Ciano’nun (İtalyan Dışişleri Baka nı ve Mussolini’nin damadı) İtalya’nın Arnavutluk’ta büyük bir kuvvet tutacağını açıklaması, bu devletin saldırgan emelleri ni gösteriyor. Aslında bu küçücük memle kette mütevazı bir polis kuvveti bulundur mak bile kâfidir. Ayrıca İtalyanların tah kim ettikleri 12 Ada’daki tutumları da tah rik edicidir. Başkan bu hususları belirttikten son ra sordu: “Almanya bu politikayı destekli yor mu?” M.İ.: Von Papen’in İnönü’ye anlattık ları, “Kabahatin İtalya’da olduğu”nu be lirtmek için. Almanlara “Bizim sizinle bir derdimiz yok” mesajını veriyor. A.Ö.: Tabii, ama, Almanya’ya da diyor ki: “Siz de o ülkeyle işbirliği içindesiniz. İtalya, bu tutumu, bu agresif politikayı si ze güvendiği için sürdürebiliyor.” Von Papen asıl o mesajı alıyor. Ber lin’deki Dışişleri Bakanı Joachim von Ribbentrop’a derhal şifreli bir telsiz yazısı gönderiyor. İnönü’nün açıklamalarını bildi riyor ve bir öneri yapıyor. Özeti şu: “Türkiye’nin, İtalya’ya duyduğu güven sizliği aşabilmesi için İtalya’nın mutla ka bir jest yapması gerekir. Benim öne rim, bizim İtalya’ya şöyle bir telkin yapma mızdır: İtalya, Türkiye’yle arasını düzelt mek için, ona sahibi olduğu adalardan (12 adadan) birikisini iade etmelidir. İtalya, o adaları Türklerden almıştır. Birikisini geri vermekle bir şey kaybetmez.” muş ve Sovyetler Birliği’nin gelişme karşısında olumsuz bir görüş taşımadığı an yorumlara yol açtı. Kendisine Berlin’de verilen ilk görev, müttefikler safına geçmesi YARIN: MussoliNİ’Nİn cevabı C MY B