19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ÇEVRE EPOSTA: [email protected] Cuma 9 Kasım 2018 8 Sözün dokunulmazlığı Bu ülkenin son 16 yılını tanımlayacak, hatta “markaetiket” olarak kullanılacak bir sözcük isteseniz, hiç düşünmeden “kelepçe” derim. Duyguya, düşünceye, inanca, fikre, yazıya, görüşe, itiraza, eleştiriye kelepçe vurmanın dünyada az rastlanan örneklerini sergileyen bir siyasi iktidarın bu çizgisi, 16 Nisan 2017 referandumu ile “yeni rejim” olarak da tescil edildi ve geleceğimize hâkim kılındı. Yeni rejimin en vahim ve bence en tehlikeli özelliği ise, milletin oyları ile seçilen yasa yapıcıların neredeyse tüm yetkileri ellerinden alınarak birer “süs objesi” haline getirilmeleri ve göstermelik konuma itilmeleridir. Son günlerde parlamentoda olup bitenlere baktığınızda, iki somut olayda bunun izlerini görebilirsiniz. Birinci örnek: TBMM Sağlık Komisyonu’nda mahut Sağlık Yasa Teklifi’nin görüşülmesi sırasında yaşananlardır. Muhalefet milletvekillerine, yasa aleyhinde konuşma hakkı vermemek için bin bir türlü takla atan komisyon başkanlığı, en çok tartışılan teklif maddesinin oylamasını dahi yapmadan “kabul edilmiştir” notu koyarak, yangından mal kaçırmaya ve teklifi Genel Kurul’a yollamaya çalışmıştır. Buna yapılan itirazları da “zorbalık” diye karalamaya çalışarak utanmaz yandaşyılışıkyalakayalancıyavşak 5Y medyası üzerinden akıllarınca teşhir etmeye çalışmışlardır.     İkinci örnek: Daha önce de pek çok HDP’li ve CHP’liye yapıldığı üzere, Saadet Partili bir milletvekilinin, Cihangir İslam’ın, Genel Kurul’da kürsüde yaptığı bir konuşma nedeniyle “SoruşturmaFezleke” sürecinin açılmaya çalışılmasıdır. İşkembeden sallamaya gelince “milli irade, seçilmişlerin üstünlüğü” muhabbetine doyamayanların, işlerine gelmeyen konuşmalar yapılınca “milli irade kürsüsü”nü alelade bir yer haline getirmeye çalışmaları ibret vericidir. Demokratik rejimle yönetildiğini iddia eden tüm medeni ülkelerde, kürsü dokunulmazlığı denen bir şey vardır. Orada konuşma hakkını seçmenin oyları ile elde etmiş insanlar, her şeyi (evet istisnasız her şeyi) söyleme özgürlüğüne sahip olmalıdır. Kimseye hakaret etmemek, ırkçılık ve ayrımcılık yapmamak ve insan öldürmeyi savunmamak kaydı ile, gerektiğinde “yasalara aykırı” şeyleri bile söyleme özgürlüğü vardır milletvekilinin.  Neden? Çünkü kendisi bizzat yasa koyucu, yasa değiştirici konumundadır. Yani, daha açık ifade etmek gerekirse “Bu yasayı kaldırıp, yerine şöyle bir yasa yapılmasını istiyorum. Bunun için önerge veriyorum” deme pozisyonundaki bu kişilere, doğal olarak “mevcut yasaya bile aykırı” davranma ayrıcalığı tanınmıştır. Ne demiş Cihangir İslam? “Tek kişi yönetimine ve Saray (Cumhurbaşkanlığı makamı) egemenliğine” karşı çıkmış, O makam ile vatandaşlar arasında bir  tür “hükümdartebaa ilişkisi” oluşmaması çağrısında bulunmuştur. Sen misin bunları söyleyen? Neredeyse idama yollamaya kalkışacaklar adamı. Hayatımda tanışmadığım, muhtemelen siyasi çizgisi bana yüzde yüz zıt ve asla oy vermeyeceğim biri olmasına rağmen, istediğini söyleme hakkını, “bulunduğu konum ve taşıdığı sıfat” (yani parlamenterlik) nedeniyle savunmam gerekiyor. Büyük Britanya Parlamentosu’nda bunun çok örneklerine tanık olduğum için biliyorum. Üstelik dokunulmazlıkları sadece ve sadece “parlamento çatısı altında söyledikleri ile sınırlı” insanlardan söz ediyorum. Kimi zaman öyle konuşmalar geçer ki Avam Kamarası’nda, siyasi rakipleri “Bunu (af buyrun) sıkıyorsa binanın dışında söyle de görelim” diye mukabele ederler, milletvekillerine. O derece kutsal ve dokunulmazdır, Parlamento kürsüsünde söz söyleme hakkı. Bir sözüm de, gazetecilere yönelik baskı konusunda olacak. Donald Trump’ın önceki gün Beyaz Saray’daki basın toplantısında bir TV muhabirini azarlar bir tonda konuşması ve onu “enemy of the people” (Adeta vatan hainiHalk düşmanı) ilan etmesi, kalibresini bir kez daha gösterdi. Sonra da Beyaz Saray giriş kartıakreditasyonu iptal edilen muhabirin durumu, bana buradaki hazin ve utanç verici örnekleri hatırlattı. Demek ki kendi kendine “Land of Freedom” demekle olmuyormuş, ey Amerika!.. ‘Alpu Termik Santralı ihalesi iptal edilmeli’ Türkiye Barolar Birliği (TBB) Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu’ndan yapılan açıklamada, Eskişehir Alpu’da 1. sınıf mutlak tarım arazisinin yer aldığı bölgeye kurulması planlanan Alpu Termik Santral projesinden bir bütün olarak vazgeçilmesi talep edildi. Açıklamada özetle “Yasal ve maddi temeli bulunmayan ihale süreci ile özelleştirme kararından vazgeçilmesi, 1. sınıf tarım arazilerinin ülkenin önceliği olan gıda üretimine tahsis edilmesi, bugüne kadar önemli ve anlamlı bir mücadele yürüten Eskişehir halkına bir müjde verilmesi gerekmektedir” ifadeleri kullanıldı. Derenin mutlak koruma alanına inşa edilen yapı, kaçak olmasına karşın yıkılamıyor Doğayı değilkEyanrecatürmmıebedinlei talanı korudular İstanbul Arnavutköy’de inşaat yapılması yasak olan 36 bin metrekarelik tarla vasfındaki arazi çitlerle çevrilerek Fatih Gümüşsoy tarafından kaçak yapı inşaa edildiği ortaya çıktı. Belediye ekipleri yıkım için bölgeye gittiğinde skandal niteliğinde bir mahkeme kararıyla yıkımın ertelendiğini öğrendi. Şamlar Tabiat Parkı’na komşu arazi aynı zamanda dere koruma bandında yer alıyor. CHP Bahçelievler Belediye Başkan aday adayı ve eski CHP Bahçelievler İlçe Başkanı Doktor Hüseyin Özkahraman, Fatih Gümüşsoy’un Bahçelievler Belediyesi’nin imar ruhsat müdür yardımcısı avukat Hidayet Gümüşsoy’un kardeşi olduğunu belirterek kaçak yapıya ilişkin suç duyurusunda bulundu. Arnavutköy’deki skandal bir yurttaşın Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) başvurusuyla ortaya çıktı. Yurttaş söz konusu araziye yapılan kaçak evi CİMER’e sordu. Başvuru Arnavutköy Belediyesi Yapı Kontrol Müdürlüğü tarafından 23 Ekim’de yanıtlandı. Buna göre dere mutlak koruma alanında kalmakta olan 7 bin 934 metrekarelik alanın 433 metrekaresi Fatih Gümüşsoy tarafından alındı. Arazinin 9 adet hissedarı bulunuyor. Ancak Gümüşsoy tarafından kendi alanı dışında 36 bin metrekarelik alan tel çitlerle çevirerek işgal edildi. Bu alanın içinde Maliye Hazinesi’ne ait bölümler de var. Belediye alana giderek incelemelerde bulundu. Gümüşsoy’un buraya kaçak olarak temel beton üzeri SAYIŞTAY RAPORUNDAKİ İSİM Bahçelievler Belediyesi’ne ilişkin Sayıştay’ın denetim raporunda Hidayet Gümüşsoy’a ilişkin tespitler de yer aldı. Sayıştay “unvan değişikliğine tabi kadrolara yapılacak atamalarda ön koşul unvan değişikliği sınavında başarı olmaktır” maddesini anımsatarak 19 kişinin unvan değişikliğine tabi kadrolara yapılan atamasında sınav şartı sağlanmadığını tespit etti. Bu listede Hukuk İşleri Müdürlüğü’ne 2005 yılında ataması yapılan avukat Hidayet Gümüşsoy da yer alıyor. Belediye Sayıştay’a yolladığı yanıtta unvan değişikliklerine dair atamaların iptal edilmesi için gerekli iş ve işlemler başlatıldığını ifade etti. ne tuğladan yapı yaptığını tespit etti ve 18 Eylül’de yapı tatil tutanağı tuttu. Bu tutanak kaçak yapılar için tutulur. Ancak uyarılara rağmen inşaat devam etti. Bölgenin imar planı da bulunmadığı için söz konusu yapıya ruhsat alınması da mümkün değil. Bunun üzerine belediye encümeni 20 Eylül’de aldığı kararla yapının yıkılmasını istedi ve yapının yıkılması için süre verdi. Kaçak ya pı süreye karşın yine de yıkılmadı. 25 Eylül’de bu kez yıkım programı hazırlandı ve 27 Eylül’de yıkım ekipleri sabah erken saatlerde söz konusu bölgeye gitti. Fatih Gümüşsoy’la görüşen belediye ekipleri İstanbul 7. İdare Mahkemesi tarafından yürütmeyi durdurma kararı alındığını ve karara göre yıkımın (kaçak yapı ve çitlerin tamamı) ileri bir tarihe ertelendiğini öğrendi. Özkahraman: Kamu davası açılmalı Bunun üzerine harekete geçen Hüseyin Özkahra man Gaziosman paşa Cumhuriyet Başsavcılığı’na gitti. Gümüşsoy ve Arna vutköy Belediyesi ilgilileri hakkında suç Özkahraman duyurusunda bulu nan Özkahraman, “kamuya ait taşın mazı çit çekilmek”, “üzerine kaçak yapı yapmak suretiyle işgal etmek”, “imara aykırı inşaat yapmak” ve “gö revi suiistimal etmek” suçlarından soruşturma yürütülerek hakların da kamu davası açılmasını talep etti. Süreci anlatan Özkahraman dilekçe sinde “Şüpheli Fatih Gümüşsoy, kar deşi avukat Hidayet Gümüşsoy’un Bahçelievler Belediyesi’nde imar ruhsat müdür yardımcısı olarak ça lışıyor olması nedeniyle, kamuya ait araziyi işgal etmenin yasak olduğu nu bilebilecek durumda olduğu gi bi, bir yapı yapmanın usulü ve kural larını da bilebilecek durumdadır. Fa kat Fatih Gümüşsoy’un ve kardeşi nin siyasi kişiliği, siyasi birliktelikleri, aynı siyasi yapıya mensup belediye ce korunduğu ve kamuya ait arazi nin işgal edilerek üzerine kaçak yapı yapılmasına göz yumulduğu kanaati ne neden olmaktadır” dedi. Telafisi imkânsız Çanakkale’nin Çan ilçesindeki termik santrallarda son 2 ayda 2 patlama oldu. Yeni santralların planlandığı bölgede hastalıkların arttığına dikkat çekildi Avusturya’da 15 yıl çalıştırıldıktan sonra Çan’a kurulan termik santral. Dünya yenilenebilir enerjiye yönelirken Türkiye’de termik santral ısrarı Çanakkale’yi de olumsuz etkiliyor. Cennet koylarıyla anılan kent son günlerde termik santral patlamalarıyla gündemde. Çevre sakinleri “Bölgede birçok termik santral projesi mevcut, şu an çalışan santralların zararları dahi ciddi anlamda görülmekte iken diğer projeler hayata geçtiğinde telafisi imkânsız zararlar artmaya devam edecek” diyor. Çanakkale’nin Çan ilçesindeki termik santrallarda son 2 ayda 2 patlama gerçekleşti. Çan’da, bir termik santrala ait kazan binasında bakım onarım çalışmaları sırasında basınçlı su hattında geçen hafta meydana gelen patlama nedeniyle bir işçi öldü, bir işçi yaralandı. Avusturya’da 15 yıl çalıştıktan sonra çevrecilerin tüm itirazlarına karşın devreye alınan Çan2 Termik Santralı’nda geçen eylül ayında kömürlerin depolandığı bölümde çıkan yangınla birlikte patlama meydana geldi. 6 işçi yaralandı. Bölge sakinleri, santral projesine 2015 yılında “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı verildiği günden beri mücadele ediyor. Hatta İda Dayanışması Derneği, Madra Dağı ve Kaz Dağı Belediye ler Birliği ile TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası bu kararın ve santral projesinin iptali istemiyle dava açtı. Dava mahkeme tarafından reddedildi ve Danıştay tarafından da bu karar onandı. ‘Doğamıza sahip çıkacağız’ Gazetemize konuşan bölge sakini ve İda Dayanışması Derneği avukatı Ali Furkan Oğuz, özetle şu ifadeleri kullandı: “Hava kirliliğinin 20 yıldır ciddi boyutlara geldiği Çan’da ne yazık ki bugünlerde 3. termik santral projesi konuşuluyor. Kısacası Çan, termik santral patlamaları ile ve Kaz Dağları’nın eteklerinde olmasına rağmen hava kirliliği ile ölüme terk edilmiş durumda. Bu ikinci patlama ile ülkemizdeki projelerin denetlenmediğini bir kez daha görüyoruz. Vermiş olduğumuz ekoloji mücadelesinde 50’ye yakın dava açtık. Bu davaların 12 tanesi termik santral projelerine ilişkin. Yenice Çırpılar termik santral projesi için de bölgede sulama projesi gerçekleştiren özel idare toprak koruma kurulu toplantısında olumlu karar verebiliyor. Yaşadığımız ve ait olduğumuz topraklara sahip çıkmak borcumuz. Yaşamımıza ve doğamıza sahip çıkmaya devam edeceğiz.” Hava kirliliği değerlerin çok üstünde ndlhdiekdtEnoğaapekcÇiilauunnaivr.çketyiynGvonlaatvvalaiğknüeGekioalrmiaebnsrngeaarşaRnüçiğuarnllınosblaüÇntaSceanjasıeoklrküatikiiıcenviynıraai’ekdnrdüersoiklnPsaarameümömlviğrklearevb,klzdokhlanüoietkabl,lnrÇlataaeçııepledioiyzşlekl“viğeiçlryçeşdügtnarilÇkeomiatclenieoriiteaÖunBlmuteıinkdşrrhmOeararyrakvşialğiaçai.giTernn”iainrinillstrğlnroitgtmlHyeulüçökrdraeuiiaSiTsihsğıtglaütdnkeranrrnmeşirbcseeeikşnasıeitöiluemssitddikaminkümiroDvTeaolıiamyyğviianmrhneilanüknsrnlalazmiçoeeseeıdtdauüsaÇrmmncuiyyokıürrlkrMvkunneaahsrğae.ıılliaakzküşıseauierıcğnaueSlHlyarynel2aiıomnsaknıirlynğuakarmellıaaEdyh0rilaimlntüttünyninıağdaekrAnbraee1rrSdnıikıÜr4untldikulıançnüvauidğLaantarsldı’alnekğPikiadzteabrnrığienğesFnlryeüaeSialeoulearaevaakl.DrıuikdüısÇmka’ğnrllbn’kenrBğilbren“lnüirıiürğaoıueanarEadrnilalbüödribvbnkıkirtlstnlrnğiıatutelaikiiiirı santrallara daha fazla yatırım yapılmamalıdır” diyor. Ormanı kiralayıp ağaçları söküyorlar Bu kıyımı durdurun Tekirdağ’ın Malkara ilçesine bağlı Karacagür Mahallesi’nde yer alan ve ‘bozuk orman’ olduğu gerekçesiyle 2 kişiye 49 yıllığına kiraya verilen 900 dekarlık arazideki çalılıklar ile meşe ve gürgen ağaçlarının yerinden sökülmesine mahalleli tepki gösterdi. Muhtar Ethem Öner, alanın ormanlık vasfını yitirmediğini ve ağaçların yok edildiğini belirterek “Ağaçlar yerinden sökülerek, çıplak bir arazi durumuna getiriliyor. Yetkililerden bu kıyımın durdurulmasını istiyoruz” dedi. Köylülerin iddiasına göre, proje üretip ağaçlandırma çalışması başlatmadığı gerekçesiyle arazi, o dönemde ilk müracaat eden 2 kişiye 500 ve 400 dekar olmak üzere ‘özel ağaçlandırma tahsisi’ ile 49 yıllığına kiraya verildi. Arazinin kiralandığı kişiler, ormanda temizlik çalışması başlatarak, iş makineleriyle ‘bozuk orman’ olduğu belirtilen alandaki ağaçları temizleyip, büyük ağaçları da kepçelerle yerinden söktü. Köylüler ise bölgenin ‘bozuk orman’ olmadığını, meşe ve gürgen ağaçlarının kesildiğini iddia etti. Tarım ve Orman Bakanlığı Tekirdağ İl Müdürlüğü yetkilileri ise yasanın 2017’de değiştirildiğini ve artık böyle kiralama yapılmadığını belirterek, arazinin tahsis edildiği 2 kişinin, 2 alanda düzenleme yapıp, ceviz fidanı dikerek, alanı ceviz ormanına dönüştüreceğini söylemekle yetindi. l DHA Arazideki çalılıklar, meşe ve gürgen ağaçlarının sökülmesine mahalleli tepki gösterdi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle