22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER eposta: gorus@cumhuriyet.com.tr Cuma 9 Kasım 2018 2 TASARIM: İLKNUR FİLİZ için imece çağrısı Bu kampanya; CUMOK’un (Cumhuriyet Okurları), Atatürk devrimlerine inanmış Atatürkçü Düşünce Derneği, kadın kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin çağrısıdır. Bu tüm halkımıza, “son kale”nin korunması için önemli, içten ve açık yürekli bir çağrıdır. Bu çağrıya Atatürkçü sivil toplum örgütleri, kuruluşlar destek vereceklerini Cumhuriyet Vakfı’na bildirmişlerdir. Vakıf senedimize göre, CUMOK’ların çağrısıyla başlayan kampanyayla bağış almaya vakfımız yetkilidir. Bağışlarınızı “26 Ekim26 Kasım 2018” tarihleri arasında bir ay süresince Atatürk’le gazetemizden ve internet sitemizden duyurulan hesap numaralarına yatırabilirsiniz. l TL Iban numarası: TR67 0006 4000 0011 3980 0074 52 l USD Iban numarası: TR69 0006 4000 0021 3980 0112 91 l Euro Iban numarası: TR28 0006 4000 0021 3980 0118 35  l Bağışlarınızı IBAN hesapları dışında ayrıca Türkiye İş Bankası Şişli Ticari Şube, Şube Kodu: 1398 Hesap No: 7452 numaralı hesaba da yatırabilirsiniz. l Cumhuriyet Vakfı’nın web sitesi www.cumhuriyetvakfi.org.tr adresi üzerinden de bağış yapabilirsiniz. savaşmak Raziye Karabey İlk defa bu yıl, kutlama yapacak mıyız, eğer evetse hangi cumhuriyeti kutlayacağız düşüncelerinin gölgelediği bir Cumhuriyet bayramı yaşadık. O cumhuriyet ki, sanayide ve kültürde çağdaşlaşmaya verdiği öncelikle ve halkın tüm alanlarda katılımını sağlamak için uyguladığı özgün yöntemlerle öyle gelişip serpildi ki, toplumu tek erkin tebalığından kurtarıp birey ve millet statüsü kazandıran kurucusuna “ayyaş” deme cüretini gösteren birisini seçme hakkını bile tanımıştır halkına. Yine de, Batılı devletlerin 2.500 yıllık cumhuriyet geleneğine kıyasla Cumhuriyetimizin kısa geçmişi, son onaltı yıldır iç ve dış kaynaklarca sistemli ve aralıksız şekilde hırpalanıyor. Bu taciz, Atatürk’ün anısına karşı resmi ve gayriresmi düzeylerde bir savaşla birlikte yürütülüyor. Herhangi bir cumhuriyet rejiminin gerekli şartı başkanın seçilmişliğine indirgenebilir, ama Türkiye Cumhuriyeti için bir de yeterlilik şartı vardır: Atatürk ilke ve devrimleri. Bizim cumhuriyetimiz, “Benim en büyük eserim Türkiye Cumhuriyeti’dir” diyen Atatürk ile aynı şeydir, çünkü Atatürk ilke ve devrimlerini çıkarın Türkiye Cumhuriyeti’nden, ne kalır geriye? Cumhuriyetimiz bu başat özelliğiyle diğerlerinden ayrılır. Mevcut yönetim, cumhuriyet tanımı ve uygulaması konusunda halkı iki şekilde aldatıyor: n 9 Temmuz 2018’de yürürlüğe giren rejim, cumhuriyet değil, mutlak monarşi. Çünkü hükümet ve meclis yok hükmündedir – hükümet yerine yalnızca başkanın atadığı ve azlettiği devlet sekreterleri ikame edilerek, üst yargının çoğunluğu yine tek başına başkanca atanarak ve sureta var görünen meclis yetkisiz bırakılarak güçler ayrılığı ilkesi yok edidiği için, tüm güç tek erkte toplanmıştır. n Cumhuriyet yıkıcılığına ek olarak, Cumhuriyet ve Atatürk’e “anının lanetlenmesi”, tarihteki adıyla “damnatio memoriae” uygulayarak, Türkiye’nin altını oyuyor. Çünkü çağdaşlaşma çabalarına ket vurup, dinci ve ümmetçi Osmanlı referanslarına geri gitmek, ortak amaç ve yazgı duy Türk ve birey olma bilincini bize kazandıran, kültürümüzün uluslararası boyutta geliştirilmesi yolunda ilk adımları atan Cumhuriyeti bu yıl da sevinçle kutluyoruz ve yeni havalimanı dahil, adının silindiği tüm ortamlarda Atatürk’ün anısını devam ettireceğimize ant içiyoruz. Mustafa Kemal Atatürk’ün Haydarpaşa Garı’nda karşılanışı. (06.08.1929) gularını “bizler onlar” söylemiyle bilinçli olarak ortadan kaldırmak, devletin dengekontrol mekanizmasını yok etmek, Türkiye’yi emperyallere yem yapmakla eşdeğerdir. Ancak izlediği yol iktidar için başlıca iki risk doğurmuştur: Yerine koyacak bir şeyleri yok Birincisi, sonu gelmez bir nefretle sadece Atatürk’ü ve ilkelerini değil, onu çağrıştıran her ne varsa kamusal alandan kaçırması, silmesi ve hatta maddi mirasını bile geçersiz kılması süreci, amaçlarına ulaşmalarını sağlamayacaktır. Çünkü bu “anıları lanetleme” ve cumhuriyeti benimseyenleri “onlar” yaftasıyla dışlama uygulamaları, bu rejimin ömrü kadar yürürlükte olacaktır en fazla. İkinci risk, iktidarın geçmişi silme politikası, rövanş süresi sona erdiği dakikadan itibaren kendisinin lanetlenme sürecinin başlamayacağını ga rantilemiyor. Genç bir ülkenin cumhuriyet, muasır medeniyet ve demokrasi çabalarını ilerletmek, eksiklerini gidermek, güncellemek yerine topyekun silmek, başlı başına bir Damnatio Memoriae’ye yol açmaya yeter. İktidarın cumhuriyete karşı çıkma politikası, tüm muhalif güçleri susturma boyutuna ulaşmıştır. Örneğin soralım: Yetersiz bulduğunuz demokrasiyi, genişletecek yerde niçin kadük ettiniz? Veya, Atatürk’ün sanatta yereli işleyerek uluslararası düzeye ulaştırma ülküsünü niçin devam ettirmediniz? Kaldı ki yukarıdakilerden bağımsız tek bir neden, karşıdevrimci politikanın sonuç vermesini önleyecektir: Yıktıklarının yerine koyacak bir şeyleri yok çünkü. Onaltı yıllık iktidar, salt yıkarak, salt “en büyük fiziki mekânları yaparak” “paradigma değişikliği” gerçekleştiremeyeceğini hâlâ kavramış görünmüyor. Bilim ve kültür sanatta, yani özgür düşünme gücünde yarattığı tahribatı görmezden gelip, haldır hal dır açılan sayısız imam hatip okullarına, üniversitelere, onca yerel kültür binalarına rağmen neden Pisa’da sonuncu olduğumuzu, üniversite sıralamalarında yer bulamadığımızı, gönüllerindeki eserlerin üretilmediğini her fırsatta, esef ve şaşkınlıkla sorgulayıp duruyor hâlâ. İktidarın bu aczi, A. Sassolino’nun 2016 tarihli “Anılar ve TozDamnatio Memoriae” yerleştirmesini anımsatıyor bana. Klasik estetistiğin görkemli örneği 3.3 metrelik mermer heykel, bir yontma makinesi ile durmaksızın tahrip ediliyor ve sonunda bir toz yığını kalıyor. Oysa amaç, geçmişin sınırlayıcı ve kısıtlayıcı parametrelerinden kurtulmak, yerine yeni bir şey yaratmak. 2000 başlarında Batılı “dostlarımız” da benzer bir süreç öneriyordu bize. Örneğin H. Barkey anayasada “Türk devletinin kurucusu tarafından belirlenmiş tanıma aykırı düşen” değişiklikler yapmamız gerektiğini söylemiş, A. Duff da Kemalizmin AB kriterlerine uymama bahanesi olarak kullanıldığını öne sürerek, Atatürk’ün resimlerini kamusal alandan kaldırmamızı önermişti. Ben de kendisine “Irak’a kadar geldiniz zaten, bize de buyurun. Gelmişken Atatürk’ün resimlerini de indiriverirsiniz” demiştim. Bizzat gelmelerine gerek kalmadı. Tek adam kararnameleri Bugün ülkemizde demokrasiyi ilerletme savıyla selamlanan bir iktidarın, sivil toplumun ve muhalefetin sindirildiği, kaynağı açıklanmayan kararlar, OHAL koşulları, tek adam kararnameleri vb gayri demokratik bir ortamda bir “anıların lanetlenmesi” yürütmesi acıklı bir paradoks. Bunca yıldır savaşmalarına rağmen Atatürk’ün her geçen gün daha da büyüdüğünü görmeleri diğer bir yaman paradoks. Sonuçta mevcut iktidar, cumhuriyet karşıtlığıyla yarattığı boşluğu dolduramadığı sürece, Sassolino heykelinden kalan toz misali uçup gidecektir. Biz ise Türk ve birey olma bilincini bize kazandıran, kültürümüzün uluslararası boyutta geliştirilmesi yolunda ilk adımları atan Cumhuriyeti bu yıl da sevinçle kutluyoruz ve yeni havalimanı dahil, adının silindiği tüm ortamlarda Atatürk’ün anısını devam ettireceğimize ant içiyoruz. Ücret asgari, vergi azami Dr. Ozan Bingöl Vergi Uzmanı Malum bugünlerde önümüzdeki yıl için asgari ücrete yapılacak zam konuşulmakta. Ben de memleketinden Ankara’ya çalışmaya gelmiş bekâr bir asgari ücretli olan işçi kardeşimiz Mehmet’in vergilerini hesapladım. Ancak Mehmet ve onun nezdinde tüm asgari ücretliler için vahim bir sonuç ortaya çıktı. O zaman bakalım Mehmet’imizin hali pür melaline; 2018 yılının kasım ayında brüt 2.029.50 lira kazanan Mehmet’in eline geçen net tutar AGİ dahil 1.603.12 liradır. Bu farkın; yüzde 14’ü SGK pirimi (284.13 TL), yüzde 1’i işsizlik sigorta primi (20.30 TL),yüzde 15’i gelir vergisi (258.76 TL 152.21 TL AGİ = 106.55 TL kesilecek gelir vergisi), yüzde 7.59’u damga vergisi (15.40 TL) olarak kaynağında, yani Mehmet’in daha parası eline geçmeden, banka hesabına yatmadan kesilmektedir. İlk aşamadaki toplam kaynağında kesinti yuvarlanmış hali ile 426.38 liradır. İşte bu doğrudan kesilen vergi ve SGK payıdır. Bunun bir de harcama tarafında ortaya çıkacak dolaylı vergileri bulunmaktadır. Gelelim Mehmet kardeşimizin harcamalarına ve harcama safhasında ödediği vergilere. n Mehmet 600 liraya 2 oda bir salon evde kirada oturmaktadır. n Aylık 200 lira ulaşım masrafı vardır. 200 liralık bu ulaşım masrafı nedeniyle Mehmet 30.5 lira KDV ödemiştir. Her daim söylüyorum yine vurgulayacağım, vergi zaten tabanda. Mesele vergiyi tavana, geliri tabana yaymakta. Mesele harcayandan değil, kazanandan vergiyi toplamakta. Mesele kimin yanında kimden yana olduğunuzda... n Aylık ortalama 50 lira su faturası gelmektedir; Mehmet bunun için de su faturası içerisinde 1.68 lira çevre temizlik vergisi, 4.04 lira KDV ve şube yolu bakım ücreti adı altında alınan 5 lira olmak üzere toplam 9.04 lira vergi ödemiştir. n Mehmet aylık ortalama 60 lira elektrik faturası ödemektedir. Faturanın 9.15 lirası KDV, 1.61 lirası Elektrik ve Havagazı Tüketim Vergisi, 0.64 lirası TRT payı, 0.32 lirası enerji fonu olmak üzere vergi ve benzeri ödemeler toplamı 11.72 liradır. n Mehmet evine ısınma ve mutfak dahil aylık ortalama 100 liralık doğalgaz tüketimi yapmaktadır. Bu ödemenin, 15.25 lirasını KDV ve 1.75 lirasını ÖTV olmak üzere 17 lirasını vergi olarak ödemiştir Mehmet. Ancak bunlar dolaylı vergiler yani satış fiyatının içine gizlenmiş vergiler olduğundan Mehmet bu vergileri çok da fazla hissetmemektedir. Malum, göz görmeyince gönül katlanıyor! n Aylık 30 liralık bir cep telefonu konuşma ve internet paketine sahip olan Mehmet; Bu faturanın 1.88 lirasını telsiz kullanım bedeli, 1.68 lirasını özel iletişim vergisi ve 4.03 lirasını KDV olmak üzere 7.59 lirasını vergi olarak ödemiştir. n Evine 800 liraya küçük ekran bir televizyon, 800 liraya en düşük programlı bir çamaşır makinesi ve yine 800 liraya bir mini buzdolabı almıştır Mehmet. Söz konusu beyaz eşya bedellerini aylık 200 lira taksitle 12 ayda ödeyecektir. 200 TL’nin 48.45’i vergi Televizyonu alırken, 87.64 lira TRT bandrol ücreti, 42.57 lira ÖTV, 122.03 lira KDV olmak üzere toplam 252.24 lira vergi, çamaşır makinesi ve buzdolabını alırken 85.14 lira ÖTV, 244.06 lira KDV olmak üzere toplam 329.20 lira vergi ödemiştir. Televizyon, çamaşır makinesi ve buzdolabı için toplamda ödenecek olan 2.400 liranın (12 ay taksitle, aylık taksit 200 lira) 581.44 lirası vergilerden oluşmaktadır. Aylık ödeyeceği 200 liralık taksit içerisinde toplam vergi 48.45 liradır. n Mehmet’in tek kötü alışkanlığı sigaradır ancak onu da ancak 2 günde bir paket olarak tüketmektedir. Paketi 10 lira olan sigara için aylık ödediği tutar 150 lira olup, bunun 100.80 lirası ÖTV ve 22.88 lirası KDV olmak üzere toplam ödediği vergi 123.68 liradır. n Mehmet yukarıdaki harcamalar sonrası elinde kalan yaklaşık 213 lirayı ise yiyecek, içecek, giyim ve benzeri diğer harcamaları için kullanmıştır. Ortalama bu ürünlerde iyimser bir tah minle yüzde 10 vergi yükü olduğu varsayarsak bu aşamada da Mehmet 21.3 lira KDV ödemiştir. Ayın sonuna geldiğimizde; brüt 2.029.50 lira maaş alan Mehmet kardeşimizin eline geçen net maaş tutarı AGİ dahil 1.603.12 liradır. Yani daha maaşını görmeden 426.38 lirası kaynağında vergi ve SGK primi olarak kesilmiştir. Eline geçen net 1.603.12 lirayı fizik ve matematik kurallarına göre tasarruf etme imkânı bulunmayan Mehmet kardeşimiz bu harcamaları dolayısıyla da yaklaşık 269.28 lira dolaylı vergi ödemiştir. Yani doğrudan ve dolaylı vergiler ile birlikte Mehmet bir ayda 695.66 lira vergi ödemiştir. Bu tutarın brüt maaşa oranı yaklaşık yüzde 35’dir. Yani Mehmet yılın 365 gününün 128 günü vergiler için çalışmıştır. Ayrıca Asgari Geçim İndirimini (AGİ) dikkate almaz isek ki AGİ asgari ücretin bir unsuru değildir, işte o zaman vergilerin brüt maaşa oranı yaklaşık yüzde 42 olmaktadır. Düşünün ki 30 gün boyunca emek ile, ter ile, çile ile ve de hak ettiğinizin altında bir ücret alıp onun da neredeyse yarıya yakınını geri vermek zorunda kalıyorsunuz... Yıllardır her siyasetçinin diline pelesenk olmuş doğru bilinen büyük bir yanlış var; vergiyi tabana yaymak! Her daim söylüyorum yine vurgulayacağım, vergi zaten tabanda. Mesele vergiyi tavana, geliri tabana yaymakta. Mesele harcayandan değil, kazanandan vergiyi toplamakta. Mesele kimin yanında kimden yana olduğunuzda... Padişahlık ahlâkı 2 Sevgili okurlarım dün bu sütunda, “Ahlâk nedir”, “Bireysel Ahlâk nasıl oluşur” konularını açıklamıştım. Bir Üniversite Rektörü’nün cumhurbaşkanına itaat etmeye ilişkin ifadesini “din ve mezhep kökenli feodal köylü ahlâkının ‘padişaha itaat’ anlayışını yansıtan sözlerdir” diye eleştirmiştim. HHH Başta Osmanlı olmak üzere, tarihteki bütün imparatorluklar, “Reise itaat” ile yaşayan aile ya da aşiretler tarafından kurulmuşlar ve “Reise itaat” kültürünü “Padişahlık/İmparatorluk Ahlâkı” olarak tebaalarına aşılamışlardır. Bütün imparatorluklar öyledir ama, en iyi bildiğimiz Osmanlı tarihine bakarsak, Osmanlı Ailesi’nin Karamanoğulları, Çandaroğulları, Karesioğulları, Germiyanoğulları gibi bütün öteki aileleri/aşiretleri egemenliğine alarak padişahlık haline geldiğini görürüz: Dolayısıyla, “Padişahlık Ahlâkı”, aile/aşiret içindeki “Reise itaat” kültürünün, tebaaya dayatılmış halidir. Bu “Reis/Padişah Ahlâkı” sadece kaba kuvvetle değil, Batı’da Hıristiyanlıkla, Doğu’da Müslümanlıkla desteklenmiş ve güçlendirilmiş olarak inanç dünyasında da insanlara empoze edilmiştir. Batı’da Papalık, Doğu’da Halifelik, feodal toprak ağalığına ve köle köylülüğe dayalı olan bu “Reislik/Padişahlık Ahlâkı”nın dini temsilcileridir. Sanayi Devrimi’yle ortaya çıkan “Emekleme Aşamasındaki Demokrasi Ahlâkı” ve “Kentsel/Endüstriyel Devlet Yapısı”, aile reisliği geleneğine dayalı olan toprak ağalarının egemenliğini yıkıp köle köylülüğü ortadan kaldırdı. Fakat seçilmiş yöneticilerin bir bölümü, “Emekleme Dönemindeki Demokrasi Ahlâkı”nı özümlemeyip, tarihten gelen “Reislik Ahlâkı” özlemi içinde, sorgulamaya, eleştiriye, muhalefet hakkına ve seçime dayalı olan Kentsel/Endüstriyel Ahlâk yapısını reddetti. Bunlar egemenlik hakları ellerinden alınan toprak ağalarının, din adamlarının ve köleliğe/otoriterliğe alışkın olan cahil kitlelerin temsilcileri olarak, demokratik hakları, “Demokrasi Ahlâkı”nı tahrip etmek, “Reis Ahlakı”na geri dönüşü sağlamak için kullanmaya başladılar. Örneğin, Hitler, böyle bir “geriye dönüş” özlemini kullanmış, “Emekleme Dönemindeki Demokrasi Ahlâkı”nı istismar etmiş ve dünyayı kana boyamış bir liderdir. İnsanlık İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra seçilmiş yöneticilerin “Emekleme Dönemindeki Demokrasi Ahlâkı”nı kötüye kullanmalarını engellemek için, “Hukuk Devleti” kavramını ve “Demokratik, Laik Hukuk Devleti Ahlâkı”nı oluşturdu. Böylece, “Reise itaat” üzerine kurulu “Padişahlık Ahlâkı” iyice geride kaldı. Ama “Demokrasi Ahlâkı”nı yeterince kurumlaştıramamış toplumlarda, seçilmiş yöneticilerin bazıları hâlâ “geçmişteki” “Padişahlık Ahlâkı” özlemi içinde görünmektedir. Böyle toplumlar, “geçmişteki” Padişahlık özlemi içinde olan “gerici” yöneticilerin şerrinden ancak, herkesin, “Demokrasi Ahlâkı”nı her düzlemde, her vesileyle, her an savunmasıyla kurtulabilir: DİREN GENEL AHLÂK... DİREN MESLEK AHLÂKI... DİREN DEMOKRASİ! dBueğsiişsmteemli Turgut ÜNLÜ /Eğitimci Millet fakru zaruret içinde... 32 milyon borçlu var. 3.2 milyon kişi takipte. Tüketici Hakları Derneği’ne göre 16 milyon kişi aç yatıyor, 42 milyon da yeterli gıdayı alamıyor. Milletin yüzde 86.4 ü son bir yıl içinde tasarruf yapamıyor. Oysa milyonerlerimizin serveti 1 trilyona dayandı. Finans kapitalin Babil kuleleri bankalar kârlarını artırıyor. 2019 bütçesinden de millete bir şey çıkmayacak. Bütçede kamu yatırımlarından yüzde 36.4 kesinti yapılacak böylece yatırımlar duracak, 6.3 milyona çıkan işsiz sayımız daha da artacak, enflasyon iyice tırmanacak. Bütçemiz 9 ayda 56.7 milyar açık verdi. Görülüyor ki 2019’da bütçe ve dış ticaret açıkları daha da artacak. Konkordato ilanları özel okullara, kişilere kadar vardı. Örtülüden harcama da 1.3 milyarı aştı. Türkiye tarihinde yapılan toplam 69.9 milyar dolarlık özelleştirmenin 61.7 milyar doları AKP döneminde gerçekleşmesine rağmen her alandaki delik giderek büyüyor. Köprü ve otoyollar da satış listesinde. Yolsuzluklar Sistem, milletin vekillerini koruyor, Meclis harcamaları hesapsızca yapılıyor. Vekiller için TBMM’de 1.855.000 liraya düzenlemeler yapılıyor, turkuvaz halılara 1.3 milyon harcanıyor Meclis envanterinde milyonluk araçlar var. Siyaset her açıdan paralı hale geldi bu haliyle millet siyasetten de uzaklaşır hale geldi. Belediyeler bir başka israf ve yolsuzluk kapısı. AKP’li belediyeler Ankara’dan başlayarak şehir girişlerine hiçbir getirisi olmayan kapılar yaptırıyor. Pahalı mobilyalar, yüksek maaşlı danışmanlar... Sayıştay raporu da gösterdi ki başta İstanbul Belediyesi olmak üzere belediyeler trilyonluk yolsuzluklar yapmışlar ve yapmaya da devam ediyorlar. Hasılı sistem tıkanmış durumda. Bu sistem değişmeli... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle