19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
TASARIM: İLKNUR FİLİZ bilim ve teknoloji Herkese Bilim Teknoloji Dergisi’nin katkılarıyla hazırlanmıştır. Cumartesi 24 Kasım 2018 Kahve bağımlılığının 17 bilim merceğinden Kopyala nedeni: Genlerimiz Araştırmalara göre bu bağımlılığın nedeni, kafeinin tadına genetik yatkınlık Sıkça sorulan bir sorudur: Kahveyi mi yoksa çayı mı seviyorsun? Biz de nedenini bilmeden lığımızla ilişkilendiriliyor. Makalenin yazarlarından olan Nort hwestern Üniversitesi’nden beslen kahve ya da çay deyiveririz. Bilim in me ve genetik epidemiyoloğu Marilyn sanları bu tercihin nedenini araştır Cornelis, bu tercihin, acı tadı algıla dılar. yan genlerle ilişkisi konusunda şüp Scientific Reports’ta yayımlanan heli. Bunun daha çok kafeini “parçala çokyazarlı bir makalede, kahve ba ra ayıran” (CYP1A2 gibi) genlerle bağ ğımlılığının doğrudan doğruya gen lı olabileceğini düşünüyor. lerimizle alakalı olabileceği açıklandı. Bu bulgu, bir grup bilim insanının Anahtar: Kafein 438 bin kişinin DNA’larını inceleme Kahve severlerin, çayı daha az tü siyle elde edildi. ketmelerinin nedeni ise sevmemele Araştırmacılar, katılımcıların, “acı rinden ziyade kahvedeki kafein (tadı tat” kimyasallarının her birini ne ka nın) yoğunluğuyla daha fazla ilgili ol dar yoğun bir şekilde algıladığıyla il maları. Aslında kafeine yönelim söz gili olarak bir genetik puanlama yap konusu. Zira bir fincan filtre kahve, tı. Ardından bu puanları, kullanıcıla ortalama 100200 miligram kafein içe rın içecek tercihleriyle kıyasladı. Söz rirken bu miktar çayda 2030 milig konusu genetik puanlaması daha yüksek olanların, bu duyarlılığa sahip olmayanlara oranla fazla kahve tüketimine yüzde 20 daha yatkın olduğu ortaya çıktı. Bulgular bir hayli ilginç. Zira kahve “bağımlılığını”, aslında kafeinin “acımsı” tadına daha duyarlı olan genlerle açıklıyor. Bir başka deyişle, kah venin tadını çok seven ve her gün birkaç bardak tüketenler, kahveden ziyade kafeinin tadıyla meşguller. Bu da, kafeinin acımsı tadına genetik yatkın ram civarında... Şimdi tekrar başa dönelim ve soru yu yeniden soralım: Kahveyi mi yoksa çayı mı seviyorsun? Yoksa asıl sevdiğin kafeinin acı tadı mı? yapıştır “Her yeniliğin çok çabuk eskidiği ve değişimin neredeyse tek değişmeyen şey olduğu dünyada, ekonomik kalkınmanın lokomotifi yenilikçilik. Sanayinin dijital dönüşüm sürecinde kendi üretmediğimiz teknolojileri kopyalayapıştır yaklaşımı sürdürülebilir değildir. Değişimi yakalamak için hem dijital teknolojiyi üretim ekosistemine entegre etmeyi, hem de bu teknolojiyi ülkemizde geliştirmeyi hedeflemeliyiz.” Bu sözlerin sahibi TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik. Söylendiği yer ise TÜBİTAK, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) ve Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) tarafından bu yıl 13’üncüsü verilen Teknoloji Ödülleri için düzenlenen tören. Ödüller yeni teknoloji, yenilikçi ürün veya süreç geliştirilmesini özendirmek ve özel sektördeki başarı hikâyelerini daha fazla görünür kılmak amacıyla veriliyor. Bu yıl 45 proje finale kaldı. İçlerinden 10 kadarı da farklı kategorilerde ödül aldı. Bunların hepsi de iyi hoş da, toplantıda da vurgulandığı gibi “teknoloji ve inovasyonun önemini bu ülkenin değişmez bir gündem maddesi yapmak” hayli zor. Aşağıdaki tablo da yüksek teknoloji ürünlerindeki ihracat ve ithalat rakamlarımızı görebilirsiniz. Çin Ay’ın karanlık yüzüne gidiyor Batuhan Sarıcan Pink Floyd’un “The Dark Side of the Moon” albümündeki favori parçanız hangisi bilmiyoruz ancak Çinlilerin Ay’ın karanlık yüzünden örnek getirmek için verdiği tarihi söyleyebiliriz: 2019... Bilimdeki gelişim ve başarılarına uzay bilimlerini de dahil etmek isteyen Çin, Chang’e4 ve Chang’e5 projeleriyle astronominin gündeminde. Proje, ismini Çin Ay Tanrısı Chang’e’den alıyor. Çin’in Ay’a ilk inişi 2013 yılında gerçekleşmiş, Chang’e3, Ay toprağının bileşimini ve kalınlığını ölçtüğü ve yeni bir bazalt türü veya lav temelli kaya olabileceğini keşfettiği (Mare Imbrium olarak bilinen) devasa tabakada bilgi toplamıştı. Ancak bu ve bir sonraki sefer, gidilmeyen yerlere gitmeyi düşünüyorlar. Önümüzdeki ay fırlatılacak olan Chang’e4, Ay’ın güney kutbuAitken havzasında bulunan ve bir çarpışmanın yarattığı en büyük, en derin ve muhtemelen bilinen en eski kraterin Çin Ulusal Uzay Ajansı (CNSA), Ay’ın karanlık yüzünden örnek toplayıp geri getirecek olan uzay aracını, 2019 yılında fırlatmayı planladıklarını açıkladı. Amaç keşfedilmemiş yerlerden getirilecek örneklerle güneş sistemiyle ilgili yeni bilgiler edinmek. de keşif yapacak. Söz konusu arazi, 8.2 kilometre derinliğinde ve 2.500 kilometre genişliğinde. Bu da söz konusu alanda bir keşif yapmayı kolaylaştıracak. Von Karman krateri Görüntü alması için 3 adet kamera yerleştirilen Chang’e4’ün odak noktası, 186 kilometre genişliğindeki Von Kármán krateri olacak. Chang’e4 ayrıca, olası yaşam koşullarıyla ilgili gözlem yapmak için böcek yumurtaları ve tohumla dolu bir konteynırı da yanında götürecek. Çin, Ay’ın karanlık yüzünde olunması sebebiyle iletişim sağlanamama riskine karşı Queqiao isimli yapay uydusunu iletişimde aracılık yapmayı kolaylaştıracak bir noktaya mayıs ayında fırlattı. Güneş sisteminin gizemini çözebilir Her ne kadar Ay’a daha önce gitmiş olsak da insan ırkı olarak 1976’dan beri yegâne uydumuza ayak basmış değiliz. Hal böyle olunca da dünyanın dört bir yanından uzaybilimciler, toplanacak kaya örneklerinin evrenin gizemine dair önemli sırlar verebileceği görüşünde. Daha önce, ABD’nin U.S. Apollo (1972) ve SSCB’nin Luna (1976) projeleri kapsamında Dünya’ya 380 kilogram civarında kaya örneği getirilmişti. Önümüzdeki sene belirsiz bir tarihte fırlatılacak olan Chang’e5’le Ay’a iniş yapacak olan yüzey aracı ise Rümker adı verilen bölgede 2 met re derinliğe inebilen sondasıyla kazı çalışması yaparak yaklaşık 2 kilogramlık kaya örneğini Dünya’ya geri getirecek. Hindistan da planlıyor Haziran ve temmuz aylarında Journal of Geophysical Research: Planet dergisinde Çin’in Ay projesi kapsamında fırlatmayı hedeflediği Chang’e4 ve Chang’e5’in iniş noktaları üzerine iki makale yayımlayan Çin Üniversitesi’nden gezegenbilimci Long Xiao, Ay’la ilgili yapılan onca araştırmaya rağmen güneş sistemimizle ilgili birçok gizemi hâlâ içinde barındırdığını söylüyor. 2019 yılı Ay’da trafik biraz yoğun olacak gibi. Zira Çin’in yanı sıra Hindistan, İsrail ve Almanya da önümüzdeki yıl Ay’a gitme planı yapıyor. Uzay araştırmalarında bu ülkelere göre her zaman bir adım önde olan NASA ise 2023 yılında Ay’a yeniden astronot indirmeyi düşünüyor. Bakalım Ay’ın karanlık yüzü, evrenin karanlığını aydınlatabilecek mi? İnsanlar niçin düşünme tembeli? En ufak bir gayret sarf etmeden sahip olduğumuz fikirler niçin bizi yanlış yönlendiriyor? İnsan beyni milyonlarca yıl süren evrimin sonunda son derece gelişmiş bilişsel bir beceriye kavuşmuş. Fakat bilişsel faaliyetlerin bedeli, zaman ve enerji açısından çok yüksek. Bu bedeli ödemekten her zaman kaçınan atalarımız, zihinsel kestirmeleri tercih ederek hayatta kalmayı ve bu tehlikelerle dolu dünyada gelişmeyi başarmış. Ancak kabul edelim ki bu kestirmeler bazen başımızı belaya sokuyor ve doğru yoldan sapmamıza neden oluyor. Önyargılarımız “Hepimiz, dünyanın önyargılarımıza göre şekillenmiş olduğuna inanmaya meyilliyiz... Karşıt bir bakış açısını savunmak için düşünme zahmetine girmemiz gerekir ki çoğu insan da zaten bu zahmete katlanmadan ölüp gider. Aslında bu hep böyle olur.” Bu sözler ünlü İngiliz düşünür Bertrand Russell’a ait; 1925’te kaleme alındığından bu yana geçerliliğini sürdürüyor. Günümüzde düzmece haberlere, komplo teorilerine inanmaya bu kadar yatkın olduğumuzu hesaba katarsak, düşünmeye Zahmetsiz düşünme sanatı: 1 hiçbir zaman istekli olmadığımız anlaşılıyor. Tabii düşünen maymun Homo Sapiens soyundan geldiğimiz iddiasıyla kendimizi yere göğe koyamazken, bu düşünce tembelliği de neyin nesi? Peki bu şaşırtıcı noktaya nasıl gelmiş olabiliriz? Düşünmenin bedeli ağır Aslında bugün yaptığımız şey tüm insanların şimdiye dek yaptıklarının aynısı. İnsan beyni milyonlarca yıllık evrim süresince bilenerek olağanüstü bir düşünme becerisi kazanmış. Gelgelelim düşünme eyleminin bedeli çok ağır olduğu için atalarımız kendilerine çok sayıda bilişsel “kısa yollar” icat etmiş. Bu kısa yollar onlara tehlikeli dünyada hayatta kalmanın kapılarını açmış. Yaşadığımız modern dünya ise eskisinden tamamen farklı. İşte sorun da tam bu noktada başlıyor. Sonuç olarak zahmetsizce ve kolay yoldan sahip olduğumuz düşün(me)me alışkanlığı ve fikirler çoğu zaman başımızı belaya sokuyor. Bu düşüncelerden kurtulmanın ilk adımı ise onları tanımlamaktan geçiyor. Bizleri düşünme tembelliğine sürükleyen bu alışkanlıklar neler? Örneğin klişeler çerçevesinde düşünme eğilimi, statükoyu korumak için yeni görüş ve düşüncelere kapıları kapatmak, içinde bulunduğumuz gruba ters düşmemek için ortak görüşleri benimsemesek de kabullenmek, intikam duygusunun tetiklemesiyle düşünmeden kötülük yapmak vb. 9 bölümlük yazı serisi New Scientist’in tartışmaya açtığı zahmetsiz düşünme sanatını başka kaynaklardan da yararlanarak, farklı yönleri ve sonuçlarıyla sizlere aktaracağız. Yer kısıtlı olduğu için 9 bölümden oluşacak. Umarız günümüzün düşünce tembellerini düşünmeye sevk edebilir. Kaynaklar :https://alexvermeer.com/hiddensideofyourbrain/ https://www.newscientist.com/ article/2156438effortlessthinkingthoughtlesslythoughtless/ Yüksek teknoloji içerikli sektörler havacılık ve uzay, bilgisayar, elektronik, optik ve ilaç sektörlerinden oluşuyor. Havacılık ve uzayda dünyada ihracat pazar payında Türkiye’nin payı binde 22,w bilgisayar elektronik ve optikte binde 12, ilaçta ise binde 16. Acı gerçek: Yüksek teknoloji üretemeyen, ihracat yapamayan ve dünya pazarlarında istenen düzeyde pay alamayan bir ülkeyiz. Ve unutmayalım; merkezinde bilim ve teknoloji politikalarının olduğu bir sanayileşme stratejisi olmadan bunu tersine çevirebilmek kesinlikle mümkün değil. Bu yüzden Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın ödül töreninde yaptığı şu konuşmanın fazla bir anlamı yok: “Cari açık verdiğimiz ürünlerle yeni teknolojilerin, arz talep işbirliği modeliyle üretilmesini hedefliyoruz. Bu modelde ArGe ve ÜrGe desteklerimizle, yatırım teşviklerimiz birbirini tamamlayan mekanizmalar halinde çalışacak. Stratejik ürünlerde yerli üretimi teşvik ederek, sadece ihtiyacımızı karşılamakla kalmayacak, dünya pazarlarına yüksek katma değerli ürünler ihraç edeceğiz” Hala anlayamadık... Cek’le cak’la bu gemi yürümüyor, yürümez... Kendi üretmediğimiz teknolojileri kopyalayapıştır yaklaşımı sürer gider... Özlem yüzak Erkekler, küresel ısınmaya dikkat İklim değişikliği, sperm oluşturabilmek için düşük ısıya ihtiyaç duyan erkeklerin üreme kapasitesini etkiliyor Yeni bir araştırmaya göre erkeklerde üreme kapasitesi sıcaklık yükseldikçe azalıyor. Çalışmada, ısı dalgalarından kaynaklanan stresin sperm sayısını ve yaşayabilirliğini azalttığını gösteren bulgulara ulaşıldı. Deneylerde insanlar yerine, yaygın bir tür olan kırmızı un böcekleri kullanıldı. Böcekler kontrollü bir hava ortamında tutuldu ve ardından beş gün boyunca sıcak hava dalgasına maruz bırakıldılar. Nature Communications adlı dergide yayımlanan deneyde, tipik bir yüksek sıcaklığın, 9 ila 13 derece üstünde ısı dalgası altında tutulan erkek böceklerin üreme kapasitesinin zarar gördüğü belirlendi. Dişilerde ise üremede herhangi bir değişim olmadığı gözlemlendi. Rochester Tıp Merkezi Üniversitesi’ne göre, erkeklerin yaşayabilir sperm oluşturması için testislerin dışındaki sıcaklığın iç ısıdan daha düşük olması gerekiyor. Deneyde, erkek böcekler yüksek sıcaklıkta sperm üretebilseler de bu spermlerin ortalama hayatta kalma süresi daha kısa oldu. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle