19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 24 Kasım 2018 12 hafta sonu TASARIM: SERPİL ÜNAY Küreselleşme, terörKüreselleşmenin çöküşünü yazan Saul ile Gezi sohbeti Ruhban okulu geleceğini bekliyor ve ırkçılığı körükledi Trump’ın “Küreselleşme bitmiştir” sözleri yeni bir tartışmayı alevlendirdi. Kanadalı yazar Saul ise, bunun olacağını çoktan öngörmüş bir entelektüel. Kanada’lı yazar ve eski Uluslararası Pen Kulübü Başkanı John R. Saul ile dünyada büyük ilgi gören kitabı Küreselleşmenin Çöküşü’nün Türkçe baskı sı nedeniyle geldiği İstanbul’da görüştük. John Ralston Saul’u Türk okurlar, Ayrıntı MUSTAFA K. Yayınları’nda çıERDEMOL kan, “Karanlık Güzergâhlar” adlı romanı ve “Küreselleşmenin Çöküşü” adlı incelemesiyle daha da yakından tanıyacaklar artık. Özellikle ikincisiyle adını hem ülkesinde hem de birçok ülkede geniş kitlelere duyuran Saul’la söyleşi yapmak için Gezi Parkı’nı seçmemiz çok anlamlı oldu. Ben bu iki kitabından önce, Saul’un sanırım henüz Türkçe’ye çevrilmemiş olan Voltaire’in Piçleri adlı kitabını okumuştum. Ne güzel kitaptır o. Keşke yıllar önce yayımlanmış bu kitabı da bir an önce Türkçe’ye çevirseler. Saul, Batıyı değerlendirirken pek acımasızdır bu kitabında. Hem duyudan hem de ahlaktan yoksun olduğunu ileri sürdüğü “modern Batı”nın “Voltaire’in piçleri” tarafından yönetildiğini söyler. Neden böyle düşünür, bu saptaması doğru mudur yanlış mıdır elbette konuşulur üzerinde ama kitabın en çarpıcı belirlemesi, tabii bana göre, “Sosyopolitik seçkinlerin itirazları susturmak için her zaman dil kullanımını kontrol etmeye çalıştıkları” tespitidir. Eh, itirazın “hem dilini hem de düşüncesini “kısıtlamaya çalışanlara okkalı bir yanıtın verildiği Gezi Parkı’ndan daha uygun bir yer olabilir miydi söyleşi için? Bendeniz, Saul’le Gezi Parkı’nda söyleşi yapıyorum. “Kişisel tarihimin” en iyi anlarından biridir bu, saklayamam. Fotoğrafı iyi gören biri Saul, Gezi Parkı’nda. Kriz daha Kitabında 70’lerde başladığını söylediği küreselleşmenin yakın tarihteki sonuçlarının ne olduğunu sorduğumda, yine yavaş yavaş yürürken veriyor yanıtını: “Resmi olarak 2008’de başlayan küresel çaptaki krize tepkiler, daha önceki krizlere gösterilenden daha fazlaydı. Ama tepki gösterenlerin çoğu krizin sadece bir mali kriz olduğunu düşünmekle hata yaptılar. Çünkü krizin çok daha başka ve de derin gerekçeleri vardı.” kurtuluş arı John R. Saul’un Türkiye’de hayli dostu var. Daha önceki gelişlerinde Yaşar Kemal ile de sık sık buluşurdu. Zeynep Oral ile dostluğu da halen sürüyor. derinde İlk sorum şu oldu; “Time dergisi sizi geleceği gören adam olarak tanımlıyor, öyle misiniz gerçekten?” Yanıtı pek mütevazıydı doğrusu. “Ben hem büyük hem de küçük fotoğrafı gören birisiyim. 20 yıldan fazla sayfalar dolusu yazdım geleceğin, daha doğrusu şu küreselleşme denen olgunun sonunun ne olabileceği konusunda. Çöküşe gidişini gördüm. İyi izleyen, gerçeğe bağlı olan herkes görebilirdi olanı biteni. Etrafımdakiler ‘ne oldu’ ya da ‘ne oluyor’ diye sormadılar, ama ben sordum. Haklı çıktım. Hepsi bu.” Saul küreselleşmenin en güzel günlerinin 90’ların ortası olduğunu vurguluyor. Bu tarihe kadar yüzlerce ticaret anlaşması yapıldığına, zenginlerin vergi oranlarının düşüldüğüne, küresel piyasaların yüceltildiğine, özelleştirme ve hükümet denetiminden yoksunluk dünyayı etkisi altına aldığına, nihayet Sovyetler bile çöktüğüne göre, evet, gerçekten de en mutlu günleri 90’ların ortasıydı denilebilir rahatlıkla. “Küreselleşmenin en yüksek noktası hangi dönem peki” sorumun yanıtı şu oldu: “1995 yılı. Bu yıl küresel ekonomik düzene liderlik etmesi amacıyla Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulması önemli bir gelişmedir. Ama beş kısa yıl içinde, küreselleşmede kırılmalar başlamıştı. 199798 Asya mali krizi, küreselleşmenin istikrarsızlığının göstergesi oldu. Küreselleşmede düşüşün ne zaman başladığı da sorulmalıydı haliyle. Düşüşün 1995’ten itibaren başladığını belirtti Saul. 1997 yılı ortalarında Doğu Asya’da başlayan iflasları anımsattı. 220 bankasını kapatmış Endonezya, IMF’nin kucağına itilmiştir örneğin. Fark edilen için geçti Küreselleşmenin Çöküşü’nde Saul, ileri sürdüğü tezleri soruyorum. Erdemol’un Kitabında tam olarak ne anlattı sorularını ğını daha doğrusu. ABD ve Avru yanıtladı. pa hükümetlerinin yerel endüst rilerini her zaman koruduklarını, Yeni Zelanda ve Arjantin’in de buna uyduklarını belirterek kü ğunu vurguluyor Küreselleşmenin Çöküşü’nde. reselleşmeyle bu durumun artık mümkün olmadığını, hükümetlerin uluslararası yükümlülüklerinin kendi halklarına karşı olan yükümlülüklerinden daha ağır bastığını kaydediyor. Şu cümlesi bir hayli çarpıcı: “Hükümetler artık devlet teşebbüslerinin kişiselleştirilmesinden pek emin değiller.” Ekonomik belirsizlik Yerellik yerine ırk Küreselleşme ve çağdaşlık ilişkisini sordum bir de. “Küreselleşme çağdaşlığı ekonomi ya da tek başına iktisat aracılığıyla görebildi” dedi. Kitabında milliyetçilik ya da popülizm üzerine de belirlemeleri olan Saul’un “milliyetçilik”e bakışının ne olduğunu da sordum. Bir alternatif olarak görüyor muydu küresel Abartılı güçsdsneanlrdeddyeğgdmlshkğysöteeaeaoöauomtdküiıunaeeüieeeşnmb”emtbKSnmyhnkoyrnliknenimiipidyadeiğvalalrkmbcniumylüaeebşnaeiiusoiupaedgeakeomynyrdruçeikteelrlline”aotrüetımieaoli’tgaadinalfimeulilmadrrolmarbrhdrbnumniguiviuenaeşlldiülkmyieeesalibreenrduirsmmktazseeraazrdnu“ltrieutkeamkeadöikrsskyiçsi.nziebgşolğiğtlrdiızeıaledu;eneliniıoaöeuşüiemasmnmkezreışuknroertg.öıieiolaleüyylnknlaöVdnannöorrteuieroırmnuırmnmostrikbelhmıalaelnümiyaziiğanys.ndradüşSttnmkaolee“dNdaezaıeasieöKryisrrnryiışenrnuöleoauağıakeüıpsvıekssnlzndlrnmıItt’grldaeeıarnaalayilıeneiekeekynyyrrdardnbıadgsın”rççldüşeolkobiaiiiaiael“ctöraınmrnkriierlrulrkğbvoleıisasrsvıklnSüeeniieaılprekeek,darabnrr.klül,tryeıuituikbiiKrybüeşmrnamrsm”leuoiirevrrentbbemltbiyKiyaöıasarulsçeaşeisleleisai.steürrirtbinşusarey“ntiılonekrlzlnimoykuPüıdtlıekrenıaeğllymhaiatelbmnlrooetcesderdvaşııdartuzçnzea,ecnrmnabiraubmatüifiaırafeldotlaysibğiiieranderimorermkasıamfüiudhıtryal,ıbhkaymliivaıiina1çtriadabo9elğlil.röii;şie”rıilr.ırğirlrdlşzher.eiayeigüyıdüintBNcsnezlyüeamrğeşlıuemnaiuebnncStbüniğkğnyrçrigiodüriıogneddiüübrad“gokniauil“ekanğmaleinotbüeerHyeileinidhnbnaitrmyerki?ruğynnaarriiaüaiaidçketsfd”blibnonçibnsagaydfzıleıikeümddibnesrernviaiblddidlrütrelalklieşöaleiadoneloSöeieıairinbebşy”güğrlbnelcpfclandlbdfmıylşvimiüeıinbidşüieençerelkuyelaeamiunlküuıkmnğmişiitaoeiralmrlmyşdmma.dgynakiüiiye”tlronnekteodKoüçila.ueyıddtiderizköi.tğair,ninei.ai.rr de işlerin başarısız oldu kuşkusuz. Özgüvensiz lider otoriterdir John R. Saul’a daha önceki söyleşilerinden birinde Recep Tayyip Erdoğan hakkında “aşağılık kompleksi var” dediğini hatırlatarak sordum; “Hâlâ aynı düşüncede misiniz?” Gülerek “öyle mi demişim” dedi ve devam etti. “Erdoğan ya da başkası, eğer bir lider kendine güven duygusundan yoksunsa otoriterleşir. Erdoğan’da bunun olduğunu düşünüyorum. Trump’da da benzerini görmek mümkün, o da kendine güveni olmayan, kırılgan bir adam. Böyle olmalarında çocukluk dönemlerine ait yaşadıklarının etkileri olabilir. Erdoğan nedir ne değildir kuşkusuz siz benden daha iyi bilirsiniz”. Türkiye’de küreselleşme karşıtı bir milliyetçilik gözlemledi mi peki? Söylediği şu oldu: “Türkiye’de dinsel tabanlı bir milliyetçilik var”. Yaşadığımız krize ilişkin gözlemi de şu tabii: Türkiye’de siyasi istikrarsızlık finansal istikrarsızlığı arttırıyor. Saul ile sohbetimizi kitabından bir cümleyle bitirelim: “Şimdiye kadar hiç tamamlanmamış olan bir insan oyunu içerisindeyiz. Negatif ulusalcılığın işaretleri, içinde bulunduğumuz topluluklar da dahil olmak üzere her tarafımızı sarmış durumda”. Vasiliadis, “Ruhban okulu papaz olacak bir kişinin hem manastırı hem kilisesi hem de okuludur” diyor. ‘Açılması için hoşgörü yeter’ ZEHRA ÖZDİLEK Ortadoks camiasının en önemli okullarından biri olan Heybeliada Ruhban Okulu, YÖK’e bağlanmadığı için 47 yıldır kapalı. Son zamanlarda “yeniden açılacak” haberiyle gündeme gelen okulun geleceği hâlâ belirsiz. Hükümet ve İstanbul Rum Ortodoks Patrikliği arasında, çözülemeyen bir yılan hikâyesine dönüştü. Ruhbanların yurdışından geldiğini söyleyen Rum yurttaşlar ise okulun bir an önce açılmasını istiyor. ‘Kaç eylül geçti açılmadı’ Apoyevmatini gazetesi nin sahibi Mihail Vasilia dis, “Okulun karşı tepesin deki sanatoryum restore edi lip İslam Kültür Merkezi ya da dini tesis kuruluyor. Ruh ban okulu da açılsa, iki deği şik dinin, kültürün bir ara da olması Türkiye için hem çok güzel hem ilginç bir şey olur. Ama nedense olmu yor. Zannediyorum hüküme te yapılan baskılar buna bi raz engel oluyor” diyor. Pat rik I. Bartholomeos, okulun en geç eylül ayında açılaca ğını söylemişti. Vasiliadis, Patrik’in, verilen sözler üze rine bu açıklamayı yaptığı na dikkat çekiyor: “Kaç eylül geçti. ‘24 saatte açılır’ den di ama nice 24 saatler geçti. YÖK’e bağlı olmayan yükse kokul çalışamazmış. Bu ge çerli bir neden değil. Çün kü, YÖK’e bağlı olmadan fa aliyet gösteren okullar var. Polis okulları, askeri yüksek okulları. Askerlik bir meslek değildir. Bir yaşam tarzıdır. Bir kişi günde 10 saat avukat olur ama asker olursa günde 24 saat asker dir. Ruhban ol mak, papaz ol mak da aynısı. Ben bir Rum yurttaş olarak değil bir Türk vatandaşı ola rak düşünüyorum. Türkiye Mihail Vasiliadis için onur verici, ülkeye bir zararı olmayan bir okul ne den açılmaz? Ömrüm boyun ca okulun açılmasını talep ettim, olmuyor. Açılmama se bebi nedir? Bunu bana izah edecek kimse var mı? ” ‘Ticari düşünüyorlar’ Vasiliadis, uzun yıllardır yaptığı çağrılarına yanıt alamadığı için biraz kırgın. Yine de sorularımızı geri çevirmiyor. “Açılması için bir neden söylemeye gerek yok. Çünkü açılmaması için bir neden yok” diyerek, şöyle devam ediyor: “Açılmamasının nedenini soruyorum. Bazı iddialar ortaya atılıyor. İspat edilebilecek bir şey yok. Türkiye’yi seven onun prestijini düşünen kişiler, Türk arkadaşlar, ‘açılsın’ diyorlar. Ama olmuyor. Elde bir koz olarak tutuluyor. Bir şey almadan vermem mantığı. Verirsen ne kaybedeceksin? Hiç. ‘Ama bir şey kazanmam lazım.’ Ticari bir düşünce var.” ‘O, burada okumadı’ Okul kapalı olduğu için patrikhanenin ruhbanları Neden kapalı? Heybeliada Ruhban Okulu, Patrik Photios tarafından kuruldu. 1844’te eğitime başladı. Dünyanın pek çok yerinde görev yapan din adamları yetiştirdi. Kapatılana dek yalnızca I. Dünya Savaşı sırasında eğitime ara verdi. Anayasa Mahkemesi, 1971 yılında, özel yükseköğretim kurumlarının, bir devlet üniversitesine bağlanmasına karar verince, ruhban okulu da kapatıldı. Okulun, Türk üniversitelerine bağlanması halinde amacına ulaşamayacağı düşünüldü. Patrikhane, sadece Ortodoks eğitim verilen okula, Protestanların, Ermenilerin, Katoliklerin ve Süryanilerin de kayıt yapabileceği gerekçesiyle kapatma kararı aldı. Çeşitli dönemlerde açılması gündeme gelen okulun durumu TürkiyeAB üyelik görüşmelerine de yansıdı. AB ilerleme raporlarında okulun açılması yönünde tavsiyelerde bulunuldu. Okulun açılacağı sözünü veren dönemin Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan, okul için yeni seçenekler bulunmasını istemişti. İstanbul Rum Ortodoks Patriği I.Bartholomeos da geçen mayıs ayında, okulun en geç eylül ayına kadar açılmasını beklediğini söylemişti. başka ülkelerde yetişip geliyor. Vasiliadis, bu durumun etkilerini anlatıyor: “Başka, etnik milliyetçi etkiler altında yetişip geliyorlar. Oysa Türkiye’de yetişecek olan genç talebeler, Türkiye için kulaktan dolma bilgilerden uzak, bizzat yaşayacakla rı, edinecekleri tecrübelerden bir fikir edinecek. Rum toplumu 90 bin kişiden bin 800, bin 600 kişiye düştü...” Vasiliadis, okulla ilgili katıldığı bir TV programında yaşanan tartışmayı anımsatarak, “Bir telefon geldi. Neymiş fesat yuvasıymış. Makarios burada yetişmiş. Makarios Türkiye’ye bir kere geldi. O da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin başkanı olarak Ankara’ya uğradı, İstanbul’a gelmedi. Makarrios’un r uhban okulunda okuyup okumadığına dair belge soruyorlar. Okumamış olmanın belgesi mi olur” diye soruyor. Hoşgörü için açılmalı Rum asıllı Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı Laki Anastasi de okulun açılmasını istiyor. İstanbul doğumlu Anastasi, liseyi ve ortaokulu Rum okullarında okumuş. “Burada gururla askerliğimi yaptım” derken, kendilerine verilen sözlerin tutulmamasını eleştiriyor. Okulun keyfi olarak açılmadığını dile getiren Anastasi, “Annemin tek dileği r uhban sınıfının açılmasıydı. İki yıl önce onu kaybettik. O sınıfın açılması sadece hoşgörüye bakıyor. Ülkemiz için de çok önemli bir karar olur. Hem turist gelir, hem hoşgörülü olmuş olduğunu kanıtlar” diyor. l İSTANBUL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle