19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 21 Kasım 2018 16 İnşaata var Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kocatürk, ‘Kağıt fabrikaları devlet tarafından kültüre yok yadaözelsektörteşvik edilerek yapılmalı’ diyerek yapılan köprüleri örnek gösteriyor Türk Lirası’nın dolar karşısındaki değer kaybı sonrası ithal kağıt sıkıntısı yaşandı ve kağıt fabrikalarının kapanması tar tışma konusu oldu. Biz de bu konuy la birlikte ülkedeki okuma sorunu ve yayıncılığın diğer problemlerini konuş mak üzere Türkiye Ya yıncılar Birliği Başka nı Kenan Kocatürk ile ORHUN ATMIŞ bir araya geldik. Kocatürk, son dönemde diğer ithalata dayalı sek törlerde yüzde 80’e va ran zamlar olduğunu, ancak yayıncı ların okurla bağı korumak amacıyla zamları yüzde 1520 seviyesinde tut tuklarını vurguladı. n Yazar ve çevirmenlerden alı nan yüzde 35’lik vergi hakkında itirazlarınız var, değil mi? Serbest meslek sahipleri bir ver gi dairesine kayıtlı olmadıkları için yazarlar, çevirmenler, illüstratör ler hatta dışarıdan çalışan editörle rin kazançlarından yüzde 17’lik bir gelir vergisi kesiliyor, onun dışında bir de yüzde 18’lik katma değer ver gisi (KDV) kesiliyor. Bu kadar yaratı cı sektörlerde dünyanın hiçbir yerin de böyle bir örnek yok. Burada diyo ruz ki yazardan, çevirmenden, illüst ratörden, dışarıdan çalışan redaktör den bu vergiyi kesmeyin ki yaratıcı lık, kültürel çeşitlilik gelişsin. ‘Devletten alacaklılar’ n Geçmişte Ulusal Yayın Kongreleri yapıldı, oradan çıkan kararlardan ne kadarı hayata geçti? 5’inci Ulusal Yayın Kongresi’nde (2009) sektörün bütün bileşenleri ve devletin bütün kademelerinin katılımıyla yapılmış, çok önemli kararlar alınmıştı. 6’ncı Ulusal Yayın Kongresi’nde (Mayıs 2018) de aşağı yukarı aynılarını tekrarladılar. O alınan kararlar içerisinde vergilendirmelerin gözden geçirilmesi var Kurtuluş arı dı. Yüzde 18 ile kitap üretiyoruz, yüzde 8’le satıyoruz. Bazı ülkelerde, mesela İngiltere’de KDV yok. Orada yayıncılar üretimden ödedikleri KDV’yi, ertesi ay hiçbir denetime kalmadan geri alıyorlar. İkincisi: Kitapta KDV yüzde 1’e düşecekse, bundan kaynaklanan matbaadaki kağıdın da KDV’si yüzde 1’e düşsün ya da bununla ilgili aradaki fark mahsup edilsin. Kanunda mahsup edebilirsin diyor başka vergilerine karşılık. Büyük şirketler bununla uğraşıyor ve uzun uğraşlar sonucunda alabiliyorlar. Ama ortalama yayıncılar KOBİ statüsünde, onların böyle bir imkânı olmuyor. Ortalama bir yayıncının 100150 bin TL dev letten alacağı var, ama buna rağmen her ay vergilerini ödemeye devam ediyorlar. ‘Dışa bağımlı olduk’ n Kağıt fabrikalarının özelleştirildikten sonra faaliyetlerinin durması sektörde nasıl etki yarattı? Türkiye’nin kağıt endüstrisinin tamamen dışa bağımlı hale gelmesine yol açtı. Kağıt stratejiktir, siz dışa bağımlıysanız yarın öbür gün kitap basamaz hale gelirsiniz ve “yerli ve milli” kültürden söz edecekseniz, kendi içinizde bile onu ya yamaz hale getirirsiniz. Mutlaka ve mutlaka kağıt endüstrisinin tekrar hayata geçirilmesi gerekir. Ya devlet tarafından ya da özel sektör teşvik edilerek. Türkiye’nin böyle sistemleri var. Köprüye yatırım yapılıp taahhütte bulunuluyorsa, benzer taahhüdün kültür endüstrisi açısından da kağıt üretmede yapılabilmesi lazım. ‘Bizim onurumuz’ n Bazı fuarlarda yaşanan davet edilen yazarların sonradan reddedilmesi gibi olaylarda tavrınız nasıl? Biz, şiddet övmüyorsa herkesin düşündüğünü yayma hakkı olduğunu düşünüyoruz. Bazı belediyeler de kitap fuarı yapmaya başladılar. O fuarlarda belediye başkanlarının bakış açısıyla o gelsin bu gelmesin deniyor. Hatta, Manisa İl Milli Eğitim Müdürü, fuara öğrencilerin gitmemesini isteyen genelgeler yayımladı. Şimdi İstanbul Kitap Fuarı’nda her türlü siyasi düşünceden insanın yan yana durduğu, yazarlarıyla yan yana kitaplarını imzaladığı, kitaplarını sattığı bir kültürel özgürlük alanı var. Bunun temel alınması gerektiğini ve bundan hiçbir şekilde geri adım atılmaması gerektiğini savunuyoruz. Bu çeşitliliği korumak bizim onurumuzdur. Bunlarla ilgili bir şey olduğunda tepki gösteriyoruz çünkü bu bizim birlikte yaşam kültürümüzü zedeleyen bir şeydir. ‘Kitaplara örgütsel döküman diyorlar’ n Yerel mahkemelerin aldığı kitap yasaklama kararları hakkında neler söylersiniz? Biz 12 Eylül’ü de görmüş bir kuşağız. O zamanlar silahlarla birlikte kitapları da sergileyip bunu bir suç unsuruymuş gibi gösteriyorlardı. Bundan yayın dünyası ve ülke çok çekti. Bir Basın Kanunu’muz var. Basın Savcılığı kendisine göre bir suç unsuru görüyorsa dava açar. Görüyoruz ki, ülkenin çeşitli yerlerinde yerel mahkemeler kendi kafasına göre bu Basın Kanunu’na aykırı bir şekilde kitap yasaklama kararı alıyorlar. Bundan yayıncıla rın da haberi olmuyor. Bu tür yasaklamalar Türkiye’nin bir ayıbıdır. n Daha çok nerelerde oluyordu ve hangi tür kitaplar yasaklanıyordu? Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da daha çok. İçinde “bestseller” olmuş kitaplar da var, sektörde şu an satılan kitaplar da var, yıllar önce çıkmış kitaplar da... İçinde “Kürt” kelimesi geçen kitaplarla ilgili bunlar oluyor. Çok satan kitaplar olsa bile “örgütsel döküman” denilerek toplatma kararı veriliyor ve kitaplara el konuluyor. Kuzey Denizi temalı konser Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall konserleri bu akşam saat 19.30’da Brahms Trio konseriyle devam ediyor. Brahms Trio’da Moskova Çaykovski Konservatuvarı’nda yetişmiş üç sanatçı; Nikolai Sachenko (Keman), Kirill Rodin (Viyolonsel) ve Natalia Rubinstein’den (Piyano) oluşuyor. Sanatçılar “Kuzey Denizi’nden” temalı konserde Jozeph Haydn, Anton Rubinstein ve Dmitri Shostakovich’in piyanolu üçlülerini seslendirecekler. Özcan Alper’e Berlinale desteği “Sonbahar”, “Gelecek Uzun Sürer” ve “Rüzgârın Hatıraları” filmleriyle tanınan yönetmen Özcan Alper’in yeni film projesi “Akordiyoncu” Almanya’nın önemli film marketlerinden olan Berlinale World Cinema Fund’dan prodüksiyon desteği almaya hak kazandı. Berlin Film Festivali’nin World Cinema Fund/Dünya Sinema Fonu 2004 yılından beri her yıl, dünyanın farklı coğrafyalarından bağımsız filmlere yapım ve dağıtım desteği sunuyor. Bu yıl 50 ülkeden 135 proje arasından yapım desteği verilen dört projeden biri de “Akordiyoncu” oldu. Bir dağ kasabasında yaşayan müzisyen İshak’ın, kasabaya yeni tayin olan genç memur Ali’yle karşılaşması ve sonrasında gelişen olayları anlatan filmin senaryosunu yazar Murat Uyurkulak ve Özcan Alper beraber yazdılar. Mekan olarak Toroslar’ı seçen Özcan Alper, çekimlere 2019 yılının haziran ayında başlamayı planlıyor. Stuttgart Tribühne’nin 14. Avrupa Festivali’nde Zor zamanlarda tiyatro KONUK YAZAR Zehra İpşiroğlu Sahnede elinde neredeyse insan büyüklüğünde dev bir makasla oradan oraya koşarak “Yabancılar dışarı” diye bağıran bir adam. Kocaman bir Yunanistan haritasını bin bir parçaya bölerek yiyip yutmaları için izleyicilere dağıtan başka biri. Ünlü Dadaist sanatçılardan Kurt Schwitters, Hugo Ball, Tristan Tzara’nın şiirlerinden ve tiyatro metinlerinden oluşan çılgın bir revüdeyiz. Renk renk geometrik kostümler, şarkılar, ses oyunları, dans, pantomim zaman zaman gerçeklere de dokunan birbirinden absürt sahneler. Yerleşik söylemlerle, kurallara, düzene başkaldıran Dadaistlerin renkli dünyası bir anda sarıveriyor bizleri. Açılış Dadaist revü ile Stuttgart Tribühne’deki Yunanistan’dan İngiltere’ye, Türkiye’den Afrika ülkelerine kadar uzanan Avrupa Festivali’nin açılışındayız. Selanik Aristoteles Üniversitesi öğrencileri ve hocalarının sahneledikleri bu alabildiğine renkli ve hareketli Dadaist revü uzun süreli bir ekip çalışmasının ürünü. Yunanistan’daki ekonomik krizin sanat ve kültür yaşamını da kuşattığı bir ortamda neredeyse yoktan var edilerek hazırlanmış. Ertesi günü Yunan tiyatro ve sinema sanatçılarının katıldıkları bir açık oturumu izliyoruz. Ekonomik krizden söz ediliyor, hükümetin yıllarca sanata, tiyatroya ve sinemaya verdiği desteğin nasıl birden un ufak olup da sonunda neredeyse yok olduğundan, sanatçıların her şeye rağmen nasıl yoktan yarattıklarından, parasızlığın nasıl yaratıcılığı kamçıladığından. Sözgelimi bir film mi hazırlanıyor, yönetmen siyah beyaz film yapıyor, mekân olarak kendi evini seçiyor, amatör oyuncuları keşfetmeye çalışıyor. Tiyatro mu sahneleniyor, sahne tasarımcısı takı yapıp satıyor, oyuncular bin bir güçlükle reklam sektöründen para bulmaya çalışıyorlar. Bizim oyuncularımıza büyük bir gelir kaynağı olan TV dizi sektörü ise Yunanistan’da bizdeki gibi gelişmemiş. Yerli bir dizi yapıldığında oyuncular çoğu kez paralarını bile alamıyorlar. Ama bütün bu verimsizliğe karşın büyük bir heyecan var, tiyatro ile insanlara dokunma, bir şeyler söyleme heyecanı... Çünkü kriz dönemlerinde tiyatroya olan ilgi giderek artarken tiyatro umudun yeşerdiği bir buluşma ve dayanışma alanına dönüşüyor. Gerçek yaşam öyküleri “İnsanların birbirleriyle duygu ve düşünce alışverişi içinde oldukları verimli bir mekâna dönüşüyor tiyatro” diyor Dada revünün yönetmeni Konstantinidis: “Gerçek yaşam öykülerine ilgi de giderek artıyor. Ötekileştirilen insanların yaşamlarını kurgulayan tiyatro oyunları yazılıyor. Sözgelimi göçmenlerin ve mültecilerin öykülerini ele alan, kimi kez de sahneye doğrudan onları çı Açılışta sergilenen Dadaist revü uzun süreli bir ekip çalışmasının ürünü. kartan oyunlar... Kimi kez izleyici farklı mekânlara, örneğin mültecilerin kaldıkları barakalara götürülüyor, böylece onların öykülerini onların ağzından dinliyor, onların yaşamını paylaşıyor”. Yunanistan’da son yıllarda yaşanan travmatik olaylar, ekonomik kriz, artan yoksulluk, intiharlar, insanların duyarlılıklarını artırmış, empati duygularını da geliştirmiş. Türkiye’de yaşananlar ise sadece ekonomik krizde ve krizin giderek gelişeceği ve önlenemeyeceği korkusunda kalmıyor, demokrasinin yok olmasıyla birlikte körüklenen korkular, çatışmalar, kutuplaşmalar çok daha yoğun bir biçimde yaşanıyor. Buna acaba tiyatro nasıl yanıt veriyor, Batı Avrupa ülkelerinde ya da Amerika’da gündemde olan eğilimlere ve modalara mı öykünüyor, yoksa çok daha özgün, daha farklı bir şeyler mi kotarmaya çalışıyor, izleyiciye dokunmayı, belki de onun bazı şeyleri sorgulamayı sağlamasını başarıyor mu, sanırım mesafeli bir bakışla bu konu üstünde de düşünmede yarar var. kültür EDİTÖR: EMRAH KOLUKISA TASARIM: İLKNUR FİLİZ Bir İstanbul hanımefendisi Sahneye çıkışı ve selam verişi son derece alçak gönüllü, adeta seyircisine karşı bir saygı göstergesidir. Tuşlara değdiği anda onun kendine has sesini duyarız: Yumuşacık tuşesiyle müziğin derinliğine varmış, bestecinin yazdığı bütün ayrıntıları yerine getiren, estetik bütünlüğe saygı gösteren bir yorum. Uzun yıllar sahnede olması, kendisini yenilemeye, her döneminde çalmadığı eserleri araştırmasına bağlıdır. Bu yıl kendisine 6 Aralık’da Sevda Cenap And Vakfı’nın Onur Ödülü olan Altın Madalya takdim edilecek. Piyanonun hanımefendisi Ayşegül Sarıca, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçen bir ailenin temsilcisidir. Anne tarafından Sadrazam Ahmet İzzet paşanın, baba tarafından Yıldız Sarayı’nın doktoru Arif Paşa’nın torunu. Bugün Moda’nın ortasında bulunan ve şimdilerde onun çalışma mekânı olan taşkonakta doğmuş. Annesi Notre Dame de Sion’dan mezunmuş. Sarıca, küçük yaşta Almanca ve İngilizce öğrenmiş ve piyano çalmaya başlamış. Efsane piyano hocası Ferdi Ştatzer ile çalışırken bir yandan da High School’a devam etmiş. On dört yaşında anne ve babasıyla birlikte Fransa’ya eğitime gitmiş. Paris Ulusal Konservatuvarı’nda kurumun tarihi hocaları, Lucette Descaves ve Pierre Pasquier ile ayrıca uzun süre Marguerite Long ile eğitim görmüş. Marguerite LongJacques Thibaud Yarışması’nda Paris Kenti Ödülü’nü almış. O yıllarda kazandığı birçok ödül de ona Avrupa sahnelerinin kapılarını açmış. Yirmi yaşındayken sanat tarihçisi Nejat Diyarbekirli ile evlenmiş. Önce oğlu Osman, sonra da kızı Zeynep doğmuş. Aile yükümlülüğüne karşın sanatına hiç ara vermeden, Türkiye’de ve yurtdışında konserlerini sürdürmüş. Bu soylu ailenin kibar kızı aslında afacan bir çocukmuş. Ağaçlara tırmanır, oğlanlarla futbol oynarmış. Zaman zaman içindeki bu çocuk meydana çıkar, onun inanılmaz cesaretini ortaya koyar. Daha birkaç yıl önce paradiving yapması gibi. Kayıtlarına ulaşmak Sarıca, bir süre Bilkent’te ders verdikten sonra MİAM’ın yüksek lisans programında öğrenci yetiştirdi. 1971’de Devlet Sanatçısı seçilen ilk grubun arasında yer aldı. Fransa’dan da sanat ve edebiyat şövalyeliği ile onurlandırıldı. 2006’da İKSV’den Müzik Onur Ödülü, 2010’da DMarin Turgut Reis Klasik Müzik Festivali’nin “Onur Ödülü” ve 2016’da Donizetti Klasik Müzik Ödülleri’nde “Yaşam Boyu Başarı Ödülü”ne sahibi olmuştu. Sarıca’nın kayıtlarına ulaşmak ne yazık ki imkânsızdır. Bir zamanlar basılan CD’lerini hiçbir yerde bulamazsınız. Schubert ve Rachmaninof’un “Müzikli Dakikaları”nı bir kuyumcu işçiliğiyle çalmıştır. Cemal Reşit Rey’in “Katibim Çeşitlemeleri”nde, Schumann’ın, Beethoven’in, Mozart’ın piyano konçertolarında; Ayla Erduran ile çaldığı Grieg, Debussy ve Franck’ın kemanpiyano sonatlarında yumuşacık tuşesiyle derin renkler yaratmıştır. Keşke elimizde bu kayıtlar olsa da, bu günlerin toz duman gündeminden kaçıp onun dingin tuşlarıyla avunsak. Geçen haftaki yazımda sehven iki tarih hatası yapmışım. Düzeltirim: Recep Peker 19311936 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri; Saffet Arıkan 193538 arasında Milli Eğitim Bakanı’dır. T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ İSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ MÜDÜRLÜĞÜ ÜÇ SİLAHŞOR * / A.Davran –V.Ersoy / G.Verdi – bale 2 perde 1 Aralık Saat: 20.00 (prömiyer) / 4, 6 Aralık Saat: 20.00 8 Aralık Saat: 16.00 ELEKTRONİKA ** D.K.Kim E.Akyay İ.Rüstem modernçağdaş dans 2 perde 5 Aralık Saat: 20.00 (prömiyer) / 9 Aralık Saat: 16.00 SİHİRLİ FLÜT (TAMINO’NUN RÜYASI) * W.A.Mozart çocuk operası 2 perde 9 Aralık Saat: 15.00 NİNATTA * / E.Demirel – opera 2 perde 13 Aralık Saat: 20.00 ** * Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi Süleyman Seba Kültür ve Sanat Merkezi (Fulya Sanat) Bilet satış için: www.operabale.gov.tr / www.biletiva.com Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi: 0216 346 15 31 / 120 121 C M Y B20 kasım ilan 1 11/13/18 1:48 PM
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle