19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 19 Kasım 2018 4 Bakanlık kendini yalanladı haber EDİTÖR: GÜRER MUT TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Sağlık Bakanı’nın ‘Sağlıkta tasarruf olmaz’ anlayışı ile hareket edildiğini açıklamasına karşın 2019 yılı için 956 milyon liralık tasarruf planı açıklandı ŞEYMA PAŞAYİĞİT Sağlık Bakanlığı, 2019 yılı için 956 milyonluk tasarruf planı yaptı. Dövizdeki yükseliş sonucu artan fiyatlar, kamudaki sağlık hizmetlerini vurmaya devam ediyor. Gazi Üniversitesi Hastanesi Başhekimliği’nin “gereksiz ameliyat yapmayın” talimatlı tasarruf tedbirini yalanlayan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “AKP hükümetinin ‘sağlıkta tasarruf olmaz’ düşüncesiyle hareket ettiğini” açıklamıştı. Sağlık Bakanlığı’na bağlı Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü, 2019 yılı için “Mal, hizmet ve sermaye giderlerinden tasarruf” başlığıyla rapor oluşturdu. “Kuruma özel mal, hizmet ve sermaye giderleri” ile “Ortak mal, hizmet ve sermaye giderleri”nden yapıla cak tasarruf planları tek tek sıralandı. Toplamda net olarak 956 milyon 966 bin 588 lira tasarruf yapılacağı bilgisi yer aldı. İsraf itirafı Kuruma özel mal, hizmet ve sermaye giderleri kapsamında yapılacak tasarruflar içinde, “Tıbbi malzeme tüketiminde yerindelik sağlanması, ilaç harcamalarının kontrol altına alınması, etkin labaratuvar kullanımı, tıbbi cihaz tedarik ve planlamalarında israfın engellenmesi, tıbbi cihazların bakım ve onarımlarında etkinlik artırma, görüntüleme hizmetlerinde gereksiz istemin azaltılması, sağlık hizmet alımlarının kontrol altında tutulması, tıbbi atık yönetiminin etkinleşmesi, biyokimyasal gaz kontrolünün sağlanması” yer aldı. “Kontrol altına alma” ve “israfı engelleme” başlıklarının ayrıntılarına raporda yer verilmedi. “İtiraf niteliğindeki yüzlerce milyonluk israfın daha önce neden önlenmediği” ve “nasıl önleneceği” soruları ise yanıtsız kaldı. Ortak mal, hizmet ve sermaye giderleri kapsamında yapılacak tasarruflar arasında ise “Yemek hizmetlerinde kontrol mekanizması güçlendirilmesi, enerji tasarrufu için farkındalık çalışması, Hastane Bilgi Yönetim Sistemi giderleri değerlendirilmesi, araç kullanımı ve yakıt tüketimindeki israfın engellenmesi, kira harcamalarının kontrol altına alınması, temizlik harcamalarındaki israfın engellenme si, teknik servis hizmetlerinin tasarruf odaklı sunulması, haberleşmede israf yapılmaması, su sarfiyatının azaltılması, bilgisayar ve donanımlarının ekonomik ömürlerince etkili şekilde kullanılması, hastane içi yönlendirme hizmetlerinin zaman israfını ve kuyrukları önleyecek şekilde yapılandırılması” yer aldı. Tasarruf ile ilgili ayrıntıları yer almayan farkındalık çalışması yapılacağı ve farkındalık çalışmasıyla oluşacak etki sonucu 52 milyon 551 bin 344 lira gibi net bir rakamın tasarruf kalemine yazılması dikkat çekti. l ANKARA ÖDP Başkanlar Kurulu üyesi Alper Taş: CHP yerel seçimlere, 24 Haziran’ın rövanşını alacağız gözüyle bakıyor. Kurtuluş Arı ‘Krizin dokunmadığı İLAYDA KAYA Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Başkanlar Kurulu üyesi Alper Taş, 2019 yılının mart ayında gerçekleştirilecek yerel seçimlerde aday göstermeyeceklerini, ön seçimle belirlenmiş adayları destekleyeceklerini söyledi. Sağ partilere oy veren yurttaşların sol siyasetin “birleştiren” diline hasret kaldığını belirten Taş, “AKP bu önümüzdeki yerel seçimlerde ekonomik krizi görünür kılmak istemiyor. Kaybettiğimiz yerleri sol güce katmak için ise halkla her zaman iç içe olarak kendi derdimizi anlatmak zorundayız. Mesele kimin adaylığı değil. Mesele nasıl bir anlayışla yönetileceğimizdir. Sağa oy veren yurttaşlar, solun ‘birleştiren’ diline hasret kaldılar. Biz, ÖDP olarak, halkın kendi ve söz yetkisini alabileceği bir demokrasi ekseninde açık ve meşru siyaset tarzından vazgeçmeyeceğiz”dedi. Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Alper Taş özetle şunları söyledi: İnsanların güveni zedelendi l Yerel seçimlerde AKP nasıl bir yol izleyecek, 24 Haziran sonrası ortaya çıkan siyasi tablo değişecek mi? Yerel seçimleri, Türkiye’nin içinden geçtiği siyasal süreçten bağımsız düşünmemek lazım. 24 Haziran’da bir rejim değişikliği yaşandı. Bu rejim değişikliğinden hareketle ülkedeki yerel seçim atmosferine bakmamız gerekiyor. Bütünüyle tek kişinin iradesine dayanan bir rejim söz konusu. Bu yerel seçimlerde, AKP rüşvet siyasetine girecek. 24 Haziran sonrasının siyasi tablosunu bütünüyle ve köklü biçimde değiştirebilecek. Beklenti içine fazlasıyla girmek yanılgı yaratabilir. Sonuç itibarıyla kendilerinin kaybetmeyecekleri düzeyde bir seçim düzenlemesi yapmışlar. İstemedikleri aday çıktıkça da kayyımları yeniden devreye sokacaklar. 24 Haziran sonrası insanların seçimlere olan güvenin zedelendiğini görüyoruz. O yüzden böylesi bir atmosferde değişik bir tablo yaratılamazsa, insanların yerel seçim düzlemlerindeki ilgilerinin çok yoğun olmayacağını düşünüyorum. Özellikle muhalefet açısından çok büyük bir handikap gibi duruyor. l Yerel seçimlerde, ÖDP kendi adaylarıyla mı, ittifakla mı seçime girecek? Tek adam rejimini, sivil diktatörlüğün hayata geçmesini engelleme tek yer Saray’ Önemli olan halka dokunmak l Sol, yurttaşlarla daha fazla mı iç içe olmalı? AKP yerel seçimlerde kaybedebilir mi? Biz kendi açımızdan iki ilçeyi önemsiyoruz. İkisi de Artvin’de. Biri Hopa, diğeri Şavşat. Bu iki yer geçen dönem CHP’nin izlediği politikalarla kaybedildi. Burada tüm halkın katılımına açık ön seçimler yapılsa, adaylarımızı belirlesek zaten seçimi alıyoruz. Ön seçimleri de biraz örnek göstermek la zım.Yerleri sol güce katmak için halkla her zaman içiçe olup derdimizi anlatmalıyız. Önemli olan herzaman halka dokunmak. Bunu seçim sürecine indirmemek gerekiyor. CHP, 24 Haziran’ın rövanşını alacağız gözüyle bakıyor. Bu doğru değil. Seçim sürecinde sandık güvenliğini sağlayamadıktan sonra ve hâlâ daha süren Erdoğan’ın kayyum tehditlerine karşı güçlü ses çıkartamadıktan sonra süreç bizim lehimize dönmez. AKP’nin kaybedeceği riskler arttı. Ekonomik kriz geldi. Sol muhalefet yerel seçimlerde ekonomik krize karşı mücadele etmeli. Ekonomik krize karşı mücadeleyi engelleyerek, öteleyerek kimi nereden seçeceğiz noktasına odaklanmış, buralara hapsolmuş bir siyasetin 24 Haziran’dan bir farkı olmaz. Kimse bu krizi kenara koyarak seçimcilik oynamamalı. AKP krizi görünür kılmak istemiyor. Yakıcı sonuçlarını göstermiyor. Krize karşı önlemler almazsak bireysel intiharlar artacaktır. Zaten krizi öngörerek 24 Haziran seçimlerini ön plana aldılar. Krizin dokunmadığı tek yer var, orası da saray. Saray ve etrafına dokunmuyor. Sarayın ve diyanetin bütçesi artıyor. AKP yine aynı hikayeleri anlatacak. Yine “Şükret, sabret” diyecekler. Bu krizin yükünü yine yoksullar, emekçiler işçiler çekecek. İyi dönemlerinde karlarını kimseyle paylaşmazlar, ken di yarattıkları krizde “Hepimiz biriz, hadi bu zararı bölüşelim” derler. ye yönelik bir stratejinin içindeyiz. Bu başkanlık rejimine “Dur” demek için başkanlık rejimini engelleme siyasetine bağlı kaldık. Seçimleri adaylık üzerine inşa etmeyi düşünmedik. Aday olmadık çünkü oyların bölünmesini istemedik. Daha çok AKP’nin kaybetmesi üzerine seçim taktiğimiz oldu, olacak. Bizim belediye başkanlığı adaylık seçimlerinde, yerel programlara dayanan ortak adaylarla seçime girmek gibi bir düşüncemiz var. Bunlar önseçimle belirlenmiş ortak adaylar olacak. AKP rejiminden rahatsız olan adaylar bizim kırmızı çizgimiz. Tek kişinin iradesine indirgenmiş bir siyasal düzlemde ciddi bir temsili kriz vardır. Bizim ama cımız, bu sistemden uzak, devrimci yerel yönetim siyasetini güçlendirmek. Halkı özne, iktidar sahibi yaparak ilerlemek. Bizim için bu önseçime iştirak edecek yerel yönetim siyaseti de önemli. Sağ dil Türkiye’yi parçaladı l AKP ve MHP’nin seçim ittfakı yapmayacağı açıklandı. Sol siyaset bu süreçten nasıl bir yol izleyerek güçlü çıkar? AKP ve MHP çatladı. Ama karşılıklı bir pazarlık sürüyor. Sol da, bu tür çatışmalardan yararlanabilir fakat buna bel bağlamamalı. Sağa oy veren yurttaşlar da ‘solun diline’ hasret. Onlarda sol siyasetin dilini isti yor. Sağa oy veren yurttaşlara seslenirken de solun birleştirici diliyle yapılmalı. Sağ politik dil Türkiye’yi bölüp parçaladı. Milliyetçi bir dil değil, mezhepçi ve dinci bir dil kullandılar. Sola ait kavramlar etrafında siyasetin dilini güçlendirip geliştirmeliyiz. Bu dili halkın gündelik hayatına da katmalıyız. Yerel yönetim sürecinde de demokratik, halkçı bir karakterde sol dili kullanmak örgütlenmek açısından önemli. Adayları halk seçmeli l Yerel seçimlerde sol nasıl bir aday profili ile ortaya çıkmalı? Mesele kimin adaylığı meselesi değil. Mesele nasıl bir anlayışla yönetileceğimiz. Bizim için ideal olan, adayların halkın katıldığı ön seçimle çıkması. Demokratik, nitelikli, adaletli adaylar söz konusu olduğunda biz onları da değerlendiririz. Bizim ortak adaylarımız olmasa bile destekleyeceğimiz adaylardan olur. Biz adaylar açısından bakmıyoruz. Yerel yönetimlerin kamusal niteliğini savunuyor mu? Güven veriyor mu? Yoksa yerel yönetimlere piyasacı bir zihniyetle mi bakıyor? ‘Ben yönetirim’ mi yoksa ‘biz yönetiriz’ mi diyor? Anti cinsiyetçi mi? Engellileri hayatın merkezine koyabiliyor mu? Bunlar bizim için önemli noktalar. Adaylık sürecinde desteğimizi de bu yönde vereceğiz. l Son dönemde ÖDP üyelerine yönelikte operasyonlar arttı. ÖDP’yi marjinalize mi etmek istiyorlar? AKP’liler baskı ve zordan başka bir şey yapmıyor. Doğal olarak ideolojik hegemonyasını yitirdiği için toplumda kendisine karşı olan, farklı görüşü savunan kesmi değişik biçimlerde dağıtmak istiyor. Bundan ÖDP de nasibini alıyor. ÖDP bir parti, bu unutulmasın. Biz ne olursa olsun bu baskılara yenilmeyeceğiz, duruşumuzdan da vazgeçmeyeceğiz. Bu oyunu boşa çıkaracağız. Biz, ÖDP olarak, halkın kendi ve söz yetkisini alabileceği bir demokrasi ekseninde açık, meşru siyaset tarzından vazgeçmeyeceğiz. l İSTANBUL Atatürk ve İslam... (Bu yazım daha önce yayımlanmıştı. Yeniden yayımlanmasını istemek içimi burkan bir acı duymama neden oluyor. Ülkemin, toplumumuzun, kültürümüzün her gün daha da geriye gitmesi ne durumda olduğumuzun bir göstergesidir. Umarım bu gösterge hepimiz için bir uyarı olur ve cesaretle doğruları savunmamızın yaşamsal önemini anlatır.) Atatürk İslam dini ile çok ilgilendi. Atatürk karşıtları ona “dinin toplumdaki etkisini azalttı” diyerek geleneksel yapıyı bozduğu savıyla karşı çıkarlar. İslam tarihi yerine Türk tarihini, Osmanlıca yerine Türkçeyi, medrese eğitimi yerine modern okulu, kadı yargısı yerine laik hukuku getirdiği için de “toplumu köklerinden ayırmakla” suçlarlar. Atatürk gerçekten de İslam dini ile ilgilenmiştir. Bu ilgisinin tarihsel süreçle bağlantısı vardır. Atatürk dinle ilgili üç hedef belirlemiştir: Birincisi, dinin dünya yaşamını yönetmemesi. Laiklik. İkincisi, halkın dinini doğrudan öğrenmesi. Bunun için de kutsal kitap Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi. Ezanın Türkçe okunması. Halkın bilme hakkının gerçekleşmesi. Üçüncüsü de, din ile halkın arasına girmiş olan tarikat, tekke, zaviye, şeyhlik, dervişlik, büyücülük, üfürükçülük gibi kuruluşların kaldırılması. Atatürk bunları yapmıştır. Atatürk bunları neden yapmıştır? Çünkü Osmanlı tarihini bilmektedir. Nedir Osmanlı tarihi? HHH Yıl 1789. Fransız İhtilali başlamıştır. Dünya artık değişecektir. Aynı yıl Osmanlı’da tahta III. Selim geçmiştir. Yenilik yanlısı bir padişahtır III. Selim. Çünkü, yenilik yapılmazsa ordu artık yenilecektir. Osmanlı çökecektir. Yeni bir ordu kurmaya kalkar, Nizamı Cedit. Hemen karşısına “mollalar yeniçerileresnaf” ittifakı dikilir, “Gâvur Padişah” diye bir sıfat takarlar. Yenilik yapılamaz. 1807. IV. Mustafa. Bir yıllık saltanat. 1808. II. Mahmut. Yenilikçi bir padişah daha. Ona da “Gâvur Padişah” diyeceklerdir. Ama o yenilikler yapar. Yeniçeri Ocağı’’nı yok eder. Tıbbiye, Harbiye onun zamanında kurulur. İlk kıyafet devrimini yapar. 1839. Abdülmecit tahta geçer. O da yeniliklerden yanadır. Ama bu girişimlerin hepsinin karşısına Atatürk’ün kaldırdığı o yapılar dikilir. Padişahları “gâvurluk”la suçlar. Dinsizlikle suçlar. Bu yapılar aslında insanları koşullandıran “zihinsel kalıplar” ile sonradan “beyin yıkama” adı verilecek telkin sistemiyle kendi gruplarını yönetmektedirler. Toplumu da böyle yönetmek isterler. Dostum bir hukuk profesörü, “Anlamadığım şey”, demişti, “zavallı bir vaizin önüne çöküp de elini öperek inanan eğitimli insanlar bunu nasıl yapıyor?” Fethullah Gülen ve cemaatini soruyordu. İşte böyle oluyordu. Düşünmeyi durduran zihinsel kalıp bariyerleri. Koşullandıran bilgi kalıpları. Donmuş bilgi formatları olmuş inançlar. Sorgulanması yasaklanmış öğreti. Böyle oluyordu. Bugünlere de böyle gelindi. Osmanlı, dünya gelişmelerine kapandı. Bilim engellendi, sanat yasaklandı. Her yenilik dinsizlik diye suçlandı. Ve Osmanlı çöktü. Osmanlı yıkıldı. Öyle mehter marşıyla, kılıç kalkanla olmuyor işte. Atatürk’ün gördüğü buydu. Atatürk, İslam dinini özüne kavuşturdu. Halkın dinini öğrenmesini istedi. Batı’nın İncil’i kendi dillerine çevirmesinden 400 yıl sonra Kuran çevirisini gerçekleştirdi. Elbette softası, mollası kızacak. Çünkü, ellerindeki yetkiyi halka bırakmak istemeyecekler. Bugün Fethullah Gülen ve cemaati suçlanıyor. Ya öteki tarikatlar? Öteki cemaatler? Açtıkları okullarda yaşanan her türlü yasadışı, ahlakdışı işler. Kapatılıp gidiyor. İyi mi oluyor. Dinin siyasetle iç içe oluşu, dinin ticarete alet oluşu iyi mi oldu? Hayır iyi olmadı. Siyasete karışan din, ticarete bulaşan din özünden sapar. Hadi bakalım, dinin sana söylediklerini yap. Nedir onlar? Yalan söylemeyeceksin. Birisinin arkasından konuşmayacaksın. Haram yemeyeceksin. Dilinde yalan, ağzında haram olmayacak. Hadi bakalım, bizde dindarlık böyle mi? Dilinde yalan, yediği haram. Yaptığı ettiği talan. Sen yat, kalk Atatürk’e dua et. Dününü de ona borçlusun, yarınını da. Kabul etsen de böyle, kabul etmesen de böyle... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle