19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 19 Kasım 2018 [email protected] TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Serbest tüketici çöktü ekonomi 11 Elektrik tüketicisine dağıtıcısını seçme hakkı veren serbest tüketici uygulaması, artan enerji maliyetleri nedeniyle son 1 yılda büyük yara aldı SERHAT ALİGİL Elektrik piyasasını liberalleştirmek, tüketicinin daha uygun şartlarla elektrik kullanmasını sağlamak iddiasıyla yürürlüğe konan ve belli tüketimin üstündeki tüketiciye dağıtıcısını seçme hakkı getiren “serbest tüketici” uygulamasında büyük sorunlar yaşanıyor. Kasım 2017’de 4 milyon 760 bin 862’ye kadar çıkan serbest tüketici sayısı, bu yıl kasım ayı itibarıyla 180 bin 223 kişiye (sayaç) düştü. Serbest tüketicilere hizmet veren dağıtım şirketleri yurttaşla olan sözleşmeleri iptal ederken, sektör temsilcilerine göre belirlenen satış tarifelerinin maliyetlerin altında kalması nedeniyle bu tür bir sonuç ortaya çıktı. Aylık 70 lira Türkiye’de serbest tüketici kavramı ilk kez 2001’de mevzuata girdi ve 2002’de uygulanmaya başlandı. 2002’de yıllık 9 milyon kilovatsaat (kWh) olan serbest tüketici limiti 2012’de 25 bin ve 2018’de 2 bin kWh’e düşürüldü. Normalde bu li mitin 2015’te sıfırlanması gerekiyordu ama daha çok ana dağıtım şirketlerinin erteleme talepleriyle bu henüz sağlanamadı. 2018 yılıyla ilgili limite göre aylık ortalama elektrik faturası 70 lira olan tüketiciler serbest tüketici olabiliyor. EPDK verilerine göre Türkiye’de 35.3 milyonu mesken 43.4 milyon elektrik abonesi var. Serbest tüketici kapsamında elektrik ticareti yapmak için lisans alan şirket sayısı ise 210. Bu şirketlere tüketicilere normal tarife üzerinden yüzde 15’e varan indirimler vaat ediyordu. Maliyet getirecek Serbest tüketicideki hızlı düşüşü değerlendiren Enerji Ticareti Derneği (ETD) Başkanı Tamer Çalışır, artan enerji maliyetlerinin bir süredir serbest tüketici tarifelerini karşılamadığını vurguladı. Buna, 2019 yılı için toplamda 4042 kuruş olarak belirlenen serbest tüketici tarifesini örnek olarak gösteren Çalışır, şöyle devam etti: “Buna karşın maliyetler 45 kuruş seviyesinde. Serbest tüketiciye hizmet vermek isteyen şirketler bu maliyetlere takılıp kalıyor. Bu maliyetleri karşılayacak bir tarife yapısı gerekiyor. Çünkü 40 dolardan 70 dolar seviyesine çıkan petrol nedeniyle bir gün bu maliyetler karşılanmak zorunda kalınacak. Fatura gelmeden tasarruf yapmalı ve verimliliği öğrenmeliyiz.” ‘Verimlilik öne çıkmalı’ Enerji Üreticileri Derneği (EÜD) Cem Aşık da, maliyet bazlı fiyatlamaya geçilmesini istedi. Buna karşın devletin örneğin mesken ya da kritik sektörlere yönelik doğrudan indirim şeklinde destekleme uygulayabileceğini ifade eden Aşık, “Böylece serbest piyasaya doğrudan mü dahale edilmemiş olur. Rekabet ortamı oluşur” dedi. Aşık, bunun faydalarını ise şöyle anlattı: “Gerçek maliyetler ortaya çıkınca herkes yaptığı faaliyetlerde kâr mı, zarar mı ettiğini net şekilde görür. Ayrıca enerji verimliliğinin önemi ortaya çıkar.” Erdal Bahçıvan Bahçıvan’dan ‘kâr’ eleştirisi İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan, kâr oluşturma noktasında ölçüsüzlüğe karşı olduklarını ancak ölçülü bir kârın da önüne geçilmemesi gerektiğini dile getirdi. Bahçıvan “Aşırı kamu kontrolleri ve aşırı kamu disipliniyle bu konudaki çok zorlayıcı ve sıkıcı tedbirler, bizi yarınlarda farklı, geçmiş hayatımızda kalıp artık unuttuğumuz başka noktalara getirebilir” dedi. Bahçıvan ayrıca, bugünkü haliyle kıdem tazminatının son derece demode bir uygulama olduğunu belirtti. Yetkili bakım servisi uyarısı Tüketici Dernekleri Federasyonu Başkanı Aziz Koçal, bazı fırsatçıların yurttaşa kendini “yetkili kombi bakım servisi” olarak tanıttığını veya internete bu şekilde ilan verdiğini söyledi. Bu kişilerin yedek parçayı pahalıya sattığını ve yüksek bakım ücreti aldığını belirten Koçal, şöyle devam etti: Kombiyi aldığınız satıcıdan yetkili servisi mutlaka öğrenin. Bu şirketlerin sitelerinde yetkili servisler vardır. Yoksa telefonla arayın. Yetkisiz servis hizmeti nitelikli dolandırıcılıktır.” Nurettin Özdebir ASO, 55’inci yılını kutladı Ankara Sanayi Odası (ASO) Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Özdebir: ASO, “Ankara’nın, bin yıllık üretim geleneğinden geleceğini üreten 55 yıllık bir güçbirliği. ASO ile Ankara, artık kendisine dünya kenti rotası çizmiş, yüksek teknolojinin başkenti ve Türkiye’nin önemli bir gücü” dedi. Odanın 55’inci kuruluş yılıyla ilgili açıklama yapan Özdebir, Türkiye’nin ekonomide yaşanan sıkıntıları bir an evvel aşıp, güzel günlere kısa sürede ulaşacağına inandığını da vurguladı. Kamu da kredileri kesti Kriz başladığından bu yana ilk kez kamu bankalarında da kredi daralması kaydedildi. Daralma kamuda yüzde 7.86 olurken, özelde yüzde 19’u aştı Faizler yüksek, küçülme derinleşecek 9Kasım haftasında ortalama faiz oranı (dört haftalık hareketli) ihtiyaç kredisinde yüzde 37.1, ticaride yüzde 31.9 oldu. Bu oran birkaç hafta önce ihtiyaçta yüzde 39.4, tica ride yüzde 35.9’e yükselmişti. Faizlerin dışında bankalar da kredi verme şartlarını sıkılaştırdı. Uluslararası Finans Enstitüsü Baş Ekonomisti Robin Brooks, kredi daralmasının ca ri açıktaki düşüş nedeniyle TL için olumlu olduğunu ancak 2019’da ekonomik küçülme oranının daha önce açıkladıkları yüzde 0.9 daha altında olma riskini artırdığını belirtti. EMRE DEVECİ Hükümetten gelen “en kötüsü geride kaldı” söylemlerine rağmen ekonominin hızla daraldığını gösteren veriler artıyor. Bu kapsamda kredi daralması 9 kasım haftasında yıllık bazda yüzde 13.04’e (kur etkisinden arındırılmış 13 haftalık ortalama) yükselirken, 2012 sonrasında ilk kez kamu bankalarında da daralma kaydedildi. 2 Kasım haftasında kamu bankalarında yüzde 0.2 oranında kredi daralması yaşanırken, 9 Kasım haftasında daralma yüzde 7.86’ya yükseldi. Özel bankalarda kredi daralması, 9 Kasım haftasında yüzde 19.2’ye ulaştı. Toplam kredi büyüme hızı, geçen yıl Kredi Garanti Fonu’nun devreye girdiği dönemde Mayıs 2017’de yüzde 37’ye kadar yükselmişti. Ancak hızlı kredi büyümesiyle gelen yüzde 7.4’lük ekonomik büyüme, cari açık ve enflasyonu sıçratarak hızla ısınmaya neden oldu. Kitap yüzde 80 zamlandı Kur krizi İstanbul Kitap Fuarı’nı etkiledi. Kitap fiyatlarındaki artışlar dikkat çekti Türkiye’nin kâğıtta ithalata bağımlı olması, yükselen kurla birlikte kitap fiyatlarının yüzde 60, kaynak kitapların ise yüzde 7080 zamlanmasına yol açtı. 2017’de tonu 750 Avro olan kâğıt, bu yıl 900 Avroya çıkmış, yayıncıların maliyeti ise en az yüzde 60 artmıştı. Bu yıl 37’ncisi düzenlenen İstanbul Kitap Fuarı’na da, zamlar damga vurdu. Fuardaki bir yayınevi satış sorumlusu, “Fuara özel indirimlere rağmen satışlarımız yüzde 30 düştü. Artık fuara para kazanmak için gelmiyoruz. 37. İstanbul Kitap Fuarı’na katılım bu yıl da yoğun oldu. Maksat biz de buradayız diyebilmek” dedi. Yüksek maliyetlerden yakınan bir diğer satış sorumlusu ise, kitapların indirimli satılmasına rağmen geçen seneki cirolarını yaka layamadıklarını ifade etti. Bütçeyi zorluyor Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, eğitim sistemindeki değişik lik nedeniyle kaynak kitaplarda yaşanan zammın yüzde 80’i bulduğunu belirtirken, fuarda konuştuğumuz bir veli ise, “Yalnızca bir ders kitabı 20 lira. Kaynak kitaplar için ise her sene 300 TL vermek zorunda kalıyoruz” dedi. Roman ve hikâye türü eserlerde satışların her sene düştüğünü belirten satış temsilcileri ise, TYT, AYT, YDT, LGS gibi sınavların, kaynak kitaplarındaki satışları mecburiyetten dolayı artığını dile getirdi. l Ekonomi Servisi Perakendeci umutsuz, satış sıkıntılı Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) açıkladığı Perakende Güven Endeksi (TEPE), sektörde işlerin kötüleştiğini ve gelecek aylarda da düzelme umudunun olmadığını ortaya koydu. Endeks, 2018 Ekim’de bir önceki aya göre 0.6 puan gerilerken, geçen yılın aynı ayına göre ise 3.4 puan düştü. Gelecek 3 aya ilişkin satış beklentileri ise, bir önceki aya göre 3.4 puan; bir önceki yılın aynı ayına göre ise 14.2 puan geriledi. Buna göre, Ekim 2018’de anket katılımcılarının yüzde 51.6’sı, önümüzdeki 3 ayda işlerinde kötüleşme beklediğini belirtirken, geçen yılın aynı dönemine göre işlerinde düşüş olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 66.5 oldu. l Ekonomi Servisi Faşizmi düşünmek III Faşizm üzerine düşünme çabalarımı, birkaç noktaya değinerek tamamlamaya çalışacağım. 1) Önceki iki yazımda, faşizmi düşünürken, onu “kendisi” yapan özünün, ilk ortaya çıktığında sergilediği biçimlerle değil, kapitalizmin bugünkü koşullarda sergileyeceği biçimlerle tanımaya çalışmak gerektiğini savunmuştum. Faşizmin bugün sergileyeceği biçimler, bugünkü kapitalizmin, teknolojik, kültürel özelliklerini, örgütlenme biçimlerini ve bunların sınıf yapılarındaki ifadelerini yansıtacaktı. 2) Faşizmi, bir süreç olarak, üç farklı aşamadaki durumunda düşünebiliriz: a) Bir grup faşist entelektüelin, belli bir “toplumsal kesimi” (aşağıda değineceğim) etki altına alarak onların, öfke, tepki ve arzularını bir toplumsal harekete dönüştürmeye başladıklarındaki durum. Bu durumun bir özelliği de siyaset merkezinin sağ ve sol kanatlarının erimeye başlamasıyla toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesidir. b) Siyasetin merkezinin “düzeni” koruma ve yönetme becerisini kaybetmesiyle oluşan durumdur. Bu durumda egemen sınıfların liderliği, faşist hareketle, “kaos” (belirsizlik) olarak algıladığı bir durum arasında bir seçim yapmak zorunda kalır ve faşizmi seçer. c) Bu da faşizmin, çoğu kez parlamenter seçimler yoluyla, hükümete gelerek, devletin yönetimini ele geçirmeye, rejimi değiştirmeye başladığındaki durumdur. 3) Tarihsel deneyler ve teorik analiz bize, faşizme karşı direnişin bu üç durumun özelliklerine uygun biçimde şekillenmesi gerektiğini, bütün durumlarda geçerli bir formül olmadığını söylüyor. Faşizm, demokratik duyarlıkların (ekonomik krizin, toplumsal kutuplaşmanın ve faşist ideolojinin saldırılarının altında) henüz zayıflamaya başlamadığı 1. durumda, demokratik rejimin olanaklarıyla durdurulabiliyor. Faşizme karşı geniş bir ittifak, faşist hareketin her kitleselleşme çabasını, çok daha büyük bir kitleyle sokakta durdurabiliyor, destekçilerini yıldırarak siyaset dışına itebiliyor. Toplumda ve egemen sınıflarda bir kaos algısının yerleştiği durumlarda, egemen sınıfların tercihleri belirlendikten sonra demokratik araçlar hızla tükeniyor ve artık direnebilmek için yaratıcı olmak, yeni, daha önce denenmemiş araçlar geliştirmek gerekiyor. Tarih, üçüncü durumda faşizme karşı mücadelenin araçlarına, yöntemlerine ilişkin, pratikte sınanmış, başarılı bir örnek sunmuyor. Almanya ve İtalya’da faşizm bir savaşın sonunda, dış etkenlerin basıncı altında yıkıldı. Ancak bu aşamada dahi faşizme karşı direnmenin yollarını, skolastisizme, şablonculuğa düşmeden, toplumun “sınıflar matrisinin” ve kültürel şekillenmesinin özelliklerini değerlendirerek bulabileceğimizi düşünüyorum. 4) Her üç durumda da doğru direniş biçimlerini geliştirebilmek için, faşist ideolojinin (propagandanın) etkilerine, “Hangi toplumsal tabakalar ve sınıflar (ekonomik koşulları, kültürel eğilimleri açısından) daha çok ya da az dirençlidir” sorusuna cevap vermek gerekiyor. 5) Faşist ideolojinin bileşenlerinin, büyük çoğunluğunun, ekonomik krizden, hızlı değişimlerden en çok zarar gören kesimlerinin haklı kaygılarına, arzularına cevap verdiğini vurgulamıştım. Faşist ideoloji, bu cevaplar, bir “ana göstergenin” belirleyiciliği altında anlam kazandığında şekillenmiş oluyor. Bu “ana gösterge” hem geçmişteki güzel günlere özlemi, hem de bugün toplumun mutlu ve ahenkli bir yaşam kurmasını önlediği iddia edilen “ötekiye” (Yahudi, yabancı, Müslüman göçmenler, hatta ateistler, modernist seçkinler) yönelik nefret ve düşmanlığı temsil ediyor. Çözülmekte olan ekonomik etkinlik alanlarında yaşayanların, toplumdaki statüleri ve refah düzeyleri gerilemekte olan kesimlerin, durumlarını koruma refleksleri, onları, bu nostaljiyi ve “öteki” düşmanlığını kabul etmeye, toplumun geri kalanından daha eğilimi kılıyor. 6) Örneğin, Brookings Institue’nün yaptığı bir araştırmanın, ABD’de son seçimlerde, Trump taraftarlarının, Cumhuriyetçi Parti’ye oy verenlerin ezici çoğunluğunun, gittikçe küçülmekte, sönmekte olan, geleneksel imalat sanayiinde, tarımda, madenmineral çıkarma sektörlerinde çalışan, eğitim düzeyi görece düşük seçmenden oluştuğunu gösteriyor. Buna karşılık, Demokrat Parti seçmeni, esas olarak, finans sektörüyle beslenen profesyonel hizmetlerde, dijital inovasyon alanında çalışan, görece iyi eğitimli kentlilerden oluşuyormuş. 7) Ben bunlardan, ilk elde iki sonuç çıkarabiliyorum. Faşizme karşı, nostaljik, geriye doğru bakan akımlara güvenerek, başarılı bir mücadele hattı yaratılamaz. Faşizme karşı, bir “öteki” nefreti içeren duyarlıklara sahip akımlarla birlikte direnilemez. İkincisi, faşizme karşı mücadeleye, karşıt hareket yaratma çabalarına, ancak ve öncelikle, işçi sınıfının (çalışanların) gelişmekte olan sektörlerde çalışan, iyimser, özgüveni ve özgürlük refleksi güçlü, faşizmin propagandasının içeriğini kolaylıkla görebilen, nostaljiye kapılmayan kesimleri önderlik edebilir. ‘Black Friday’ hazırlığı Eticaret sitesi GittiGidiyor, ABD merkezli ‘Black Friday’ kapsamında “Süper Cuma” adıyla özel kampanya hazırladığını duyurdu. Kampanya kapsamında 23 Kasım Cuma günü 24 saat boyunca yüzde 80’e varan indirim sunulacak. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle