19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
eğitim EPOSTA: [email protected] Pazartesi 12 Kasım 2018 8 ilkokEuşlditalikihillakleesdi diliayhoarHaaAnYsvlıaluamnktaaıCyzteomr Zorunlu din dersine tepki duyan velilerin hukuk mücadelesi sonuçsuz kalıyor Çocuğunun Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine girmesini istemeyen annebabaların çoğu, birçok nedenle sessiz kalırken kimisi de hakkını yasal yollardan aramaya çalışıyor. Muafiyet talebiyle açılan davalar kazanılıyor ancak uygulanmıyor. En son örnek, yazarımız Emre Kongar’ın 2 Kasım tarihli yazısında söz ettiği İTÜ Geliştirme Vakfı Beylerbeyi İlkokulu 4. sınıf öğrencilerinden birinin velisinin, çocuğunun din dersinden muaf tutulması istemiyle açtığı davayı kazanması. Bu yazıyı çocuğunun öğrenim gördüğü özel okul müdürlüğüne götürerek muafiyet dilekçesi veren bir veli, “bakanlıktan aksi bir talimat gelmedikçe bu ders zorunlu” yanıtını aldığını söyledi. Avukat Hasan Cem Yılmaz, bu konudaki sorularımızı yanıtladı: n Laik bir devlette din dersinin zorunlu olması ne anlama geliyor? Zorunlu din dersleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, daha en başından laiklik ilkesi ile çelişen, anayasaya, uluslararası anlaşmalara aykırılık taşıyan hükümlerdi. Din dersinin zorunlu olması, zaten kentlere göç etmek zorunda kalan Aleviler açısından çoktan başlamış olan yabancılaşmayı hızlandırdı. Çocukluğumda, din dersi öğretmenimin gözüne girmek için, oruç tutmak isterdim. Yaz tatilinde yalnız kalmamak için arkadaşlarımla camiye Kuran kursuna gitmek isterdim. Bu anılar istisnasız tüm Alevi çocuklar için de geçerlidir. Din ve vicdan özgürlüğü ve eşitlik ilkesi daha en başından ilkokul sıralarından itibaren ihlal edilmeye başlanıyor. Çocuk, kendisine konulan isimle yaftalandığı gibi, ailesinin inancı ile de en başından hor görülüyor. n Çocuğunun din dersine girmesini istemeyen veliler neler yapabilir?  Dernek üyeleri için hazırlamış olduğum dilekçe ve ekleri var. Önce okul müdürlüğüne ve sonrasında İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bir dilekçe verilecek. Dilekçeye 60 gün içinde cevap gelmemesi halinde sürenin sonundan itibaren 60 gün içinde, olumsuz bir cevap gelmesi halinde ise cevabın gelmesinden itibaren 60 gün içinde bölgedeki İdare Mahkemesi’nde dava açılacak. Açılacak olan davanın reddedilmesi halinde ise üst yargı yolları tüketilecek. Anayasa Mahkemesi ve AİHM ise alt Alevİ çocuklar için eğitim seferberliği başlatıldı Amaç Alevi çocukların okullarda asimilasyona uğramasını engellemek. Hafta sonu kurslArı Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Hüseyin Güzelgül, eğitim sistemine tepki olarak “Eğitim Seferberliği’’ başlattıklarını söyledi. Hafta sonları düzenlenen kurslarda, ortaöğretim çağındaki çocuklara din, akademik ve sanat eğitimi, işten atılan öğretmenler tarafından veriliyor. Türkiye’deki eğitim kurumlarında Aleviliğin yok sayıldığına dikkat çeken Güzelgül, şöyle dedi: “AİHM’de açılan davalar kazanıldı ama uygulanmıyor. Hak arama mücadelemiz sonuçsuz kalıyor. Zorunlu din dersi Aleviler için zulümdür ve zulme asla razı olmayız. Bütün okullar imam hatipe dönüştü. Bu derse girenler SünniHanefi inancının eğitimini alıyor, bu tek doğ ru olarak öğretiliyor. Alevilik, müfredatta kültür ve folklorik bir unsur olarak yer alıyor. Federasyon olarak çocukların asimilasyona uğramaması için aldığımız karar doğrultusunda eğitim seferberliği başladık. Bu eğitim sistemine karşı hem dini eğitim veriyoruz hem üniversite hazırlık kursları, sanatsal dersler var.’’ ve üst yargı mercilerinin kararlarının kesinleşmesinden sonra öncelik sırasına göre başvurulabilecek yargı yolları. Davalar kazanılıyor n Alevilerin AİHM’de kazandıkları davalar var. En son bir veli de iç hukukta bir dava kazandı. Bunların yansıması nasıl oluyor? Kazanılan davalar var. Ancak uygulamaya giren, muafiyet uygulanan var mı bilmiyorum. En azından bize yansıyan yok. Bir de veli “Neden böyle bir yola başvurayım. Üniversiteye giriş sınavlarında soru çıkıyor” diyor. Haklı! Diyecek bir şey yok. Elimizdeki tek yol hukuksal başvurular. Örgütlü Alevi toplumu olarak öğretim dönemi başında kamuoyunun dikkatini çekebilmek için boykot, eylem yöntemleri denendi ise de, veliler okulda ve çevrede mimlenmekten, ötekileştirilmekten ve lise, üniversite giriş sınavlarından çekindikleri için bu durumu sineye çekiyor. Maalesef AİHM kararlarını anayasamızın 90. maddesi gereği yasa hükmünde uygulaması gereken devletimiz, 4+4+4 sistemine geçerek din dersi eğitimindeki ders çeşitliliğini de arttırdı. Örneğin Hz. Muhammet’in Hayatı isimli bir seçmeli ders konuldu müfredeta. Bu seçmeli ders taşra okullarının çoğunda öğrencilere zorunlu olarak okutulmakta. n Dava kazanmasına rağmen çocuğu bu dersten muaf olmayan velinin izlemesi gereken yol nedir? Bu hususta açılan davalar idari davalardır. Bugün ülkemizde yasaya aykırılığı tespit edilmiş ancak uygulanmayan çok sayıda İdare Mahkemesi kararı var malumunuz. Ülkemiz “hukukun” çok iyi yasalaştırıldığı ancak uygulanmadığı bir ülke maalesef. O nedenle zorun lu din dersinden muafiyete ilişkin bir davanın kazanılması halinde, yürütmenin durdurulması kararı da verilmediği için en çok geçmişe dönük tazminat davası açılabilir ve manevi tazminat talep edilebilir diye düşünüyorum. Son söz olarak; bir ülkede, toplumun barış içinde yaşamasının tek yolu din ve dil farklılıklarının barıştırılmasından, eşit yurttaşlık hakkının hayata geçirilmesinden geçmektedir. Oysa günümüz dünya yönetimlerinin iktidarda kalmalarının tek yolu da toplumları din ve dil açısından ayrıştırmaktan geçmektedir. Biz hukukçular, bu handikap içinde topluma yargı yollarını tüketmekten ve haklılıklarını yargı kararları ile kanıtlamaktan başla bir çare öneremiyoruz maalesef. Oysa tüm dünya halkları çarenin örgütlenmekten ve örgütlü olarak talep etmekten geçtiğini tarihsel olarak bilmektedirler. sosyal bilgiler ders kitabındaki ifadeler Alevilerin tepkisine neden oLdu Ders kitabında ayrımcılık LEYLA KILIÇ 6. sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabında Hz. Ali döneminin, ‘‘iç çatışmaların çıktığı dönem’’ olarak anlatılması tepkilere neden oldu. Kitapta, Hz. Ali dönemi için “Devletin merkezi Medine’den Kufe’ye taşınmıştır. İslam toplumunda iç çatışmaların çıktığı dönem olmuştur” ifadelerine yer verili yor. CHP eski milletvekili Barış Yarkadaş, “Kitap Hz. Ali dışındaki üç halifeden övgüyle söz ediyor. AKP’nin korkusu Alevilik inancının ve öğretisinin yayılmasıdır” dedi. ‘Vahim hata’ Alevi Araştırmaları Merkezi Başkanı Ali Yıldırım da tepkisini şöyle dile getirdi: “Hz. Ali döneminin Hz. Ömer ve Hz. Osman’dan daha karışık olduğunun söylenmesi gerçeğin çarpıtılmasıdır. Bir kargaşadan bahsedeceksek Hz. Ali’den önceki halifeler Hz. Ömer ve Hz. Osman suikast sonucu ölmüştür. Bu noktada en acı olan çocuklara okutulan kitaplarda ayrımcı bir yaklaşımın sergilenmesi, Hz. Ali’yi seven topluma gerçekliği tersyüz ederek yaklaşılıyor olmasıdır. Ders kitapları hazırlanırken tarihsel olaylara özellikle objektif ve bilimsel yaklaşılmalı. Ülkemizde baştan savma kitaplar hazırlanıyor ve öğrencilere okutuluyor.” l İSTANBUL Adımlar burs oldu Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı – Cerebral Palsy Türkiye’nin ülke temsilcisi olduğu “Steptember” sosyal sorumluluk projesi sona erdi. 2 bin 832 kişi, Cerebral Palsy’li çocuk ve erişkinler için 446 milyon 238 bin 439 adım atarak farkındalık yarattı, 832 bin TL tutarında bağış topladı. Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı – Cerebral Palsy Türkiye Genel Direktörü Nigar Evgin, “Bu bağışlarla vakfımızdan hizmet alan, maddi durumu yetersiz Cerebral Palsy’li çocuklara özel eğitim, fizyoterapi, dil konuşma terapisi gibi seansları ücretsiz sağlayabilecek ve okulumuzda okuyan çocuklara eğitim bursu verebileceğiz” dedi. Toplumsal Cinsiyet Dersi İstanbul Okan Üniversitesi’nde. kadına şiddete dikkat çekmek ve toplumsal cinsiyet dayatması hakkında farkındalık yaratmak amacıyla Toplumsal Cinsiyet Dersleri başlıyor. Dersler, üniversite bünyesindeki Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Merkezi tarafından yürütülecek. Merkezin Müdürü Doç. Dr. Zeynep Alemdar, yaklaşık bin öğrencinin bu dersi göreceğini belirterek, ‘‘Toplumsal cinsiyet konusunun günlük hayatımıza ne kadar sirayet ettiğini örneklerle anlatacağız’’ dedi. Kmköouyncdsizeeer Barış için Müzik Vakfı müzisyen lerinin üç gün eğitim verdiği Ardahan’ın Göle ilçesine bağlı Koyunlu Köyü İlkokulu öğrencileri konser verdi. Koyunlu İlkokulu’nda 614 yaş arası çocuklarla gerçekleştirilen üç günlük eğitim sonunda, hayatlarında ilk defa müzik enstrümanına dokunan çocuklar, inanılmaz bir hızla öğrendikleri parçaları, başarıyla seslendirdi. Gençlere ‘İlk Fırsat’ Esas sosyal ‘’İlk Fırsat Progranı’’ ile 2019’da 35 gence 20 farklı STK’de ilk iş fırsatını sağlayacak. Esas Sosyal Kurucular Kurulu Başkanı Emine Sabancı Kamışlı, “Türkiye’de eğitime yapılan yatırım çok yüksek ancak yeni üniversite mezunu gençler arasında işsizlik oranı yüzde 34. İşverenler işe alım sürecinde sadece okula bakmasınlar, eşit fırsat versinler, çünkü gençler için umut çok önemli’’dedi. Esas Sosyal İlk Fırsat Programı, fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırıp gençlerin okuldan işe geçiş sürecinde ilk iş deneyimi edinmesini amaçlıyor. TASARIM: EMİNE BİLGET Mesele ‘ezan’ değil, dedem... Siyasi partilerin tarihinde önemli dönemeçler, kavşaklar vardır. Bu, kimi zaman bir seçim zaferi ya da yenilgisidir, kimi zaman bir hizipleşme hareketi, bir liderlik yarışı, kimi zaman da önemsiz gibi görünen tek bir olayın yarattığı sarsıntıdır. Parti boyutundaki siyasi oluşumlar, yaşayan canlı organizmalardır. Bu tür sıradışı hareketliliklerden yararlanabildikleri ve akıllıca kullanabildikleri oranda, gelişir, evrilir, daha pozitif yönde ileri gidebilirler. Cumhuriyet Halk Partisi, son 2025 yılın bu tür fırsatlarını doğru değerlendirememiş bir siyasi teşekkül niteliğini hiç bozamadığından, sürekli olarak “dizlerini dövme” ve sürekli olarak “Biz ne yapacağız şimdi? Biz nereye gidiyoruz şimdi” modundan çıkamamaktadır. Peşpeşe seçim ve referandum yenilgileri, bu yenilgilere gereken reaksiyonu gösterememek, bu yenilgilerin arkasındaki “sistem hilesi, alicengiz oyunlarına” bile tavır koyamamak, partiyi kendi içinde yiyip bitirme ve maalesef birbirine düşürme pratiğini sürekli tekrarlamaktadır. Bırakın seçim ve referandum sonuçlarını, kendi içinde yaşadığı en basit krizleri bile, gerek Genel Başkan’ın gerekse parti yönetimini oluşturan kadroların pusulasızlığı ve kararsızlığı nedeniyle çözememekte, sürekli hata yapmalarına neden olmaktadır. En son Öztürk Yılmaz vakası da bunların yeni bir halkası olmuştur. 24 Haziran seçimlerinde yeniden milletvekili yapılan eski Sayın Musul Başkonsolosu, kendine has heyecanlı üslubu ve biraz da oluşturduğu intiba ile “partinin yaramaz çocuğu” kimliğiyle, liderlik makamı ile arasının açılması üzerine, tek başına bir siyasi oluşum gibi sürekli verdiği kişisel demeçlerle öne çıkmaktaydı. Bunun nedenini sadece Sayın Yılmaz’ın kendisinde aramak, tabii ki yapılacak önemli bir hataydı. Çünkü pek çok konuda partinin kendi “yolunuyönünürotasınıçizgisiniilkelerini” tam olarak tanımlayamamış olması, bu tür savrulmaların altyapısını oluşturmaktaydı. Nitekim en son “Türkçe ezan çıkışı” ile Sayın Yılmaz’ın şimşekleri üzerine çekmesi, tam da seçim dönemine girilmişken, partinin panik içinde “Eyvah!.. Bu bize oy mu kaybettirir?.. Tam da öteki tarafın söylemine yanaşma ve üç beş oy kotarma açılımları yapacakken, ne yaparız da bu hasarı gideririz?” telaşına sevk etmiştir. Muhtemelen bu panik ve telaş, bence bir konuda kişisel fikrini dile getirmiş ve (katılın ya da katılmayın) saygı duyulması gereken Sayın Yılmaz’ın ihracına kadar götürecek ve mesele “çözülmüş” gibi gösterilecektir. Çağdaş ve demokratik siyasette, hele ki solda durduğunu savunan bir partide milletvekillerinin böyle çıkışlar yapma hakkı olmalıdır. Peki, olay o kadar basit mi? Tabii ki değil. Cumhuriyet Halk Partisi, çok uzun bir süredir, kendi “6 Oku”nun bile tek tek tanımlanması konusunda, kafası tam olarak berrak olmayan, Devletçilikten Laikliğe, Milliyetçilikten Halkçılığa, Devrimcilikten Cumhuriyetçiliğe hiçbir maddede bu tanımlamaların içeriğini oturtamayan, kaç milyon üyesi varsa o kadarının tek tek ayrı bir fikir sahibi olduğu ya da hiçbir fikir sahibi olmadığı bir konumdadır. Kim olduğunu, ne olduğunu bilmeyen bir parti durumundadır. Kimse kusura bakmasın. İşte tam da bu yüzden, “Ortanın Solu” hareketi, geçmişte nasıl ki rahmetli Bülent Ecevit’in “İnançlara saygılı bir laiklik” söylemi benzeri “karşı tarafın söylemlerine yaklaşalım da üç beş oy oradan kotaralım” çizgisine düşmüşse, Türkiye Sosyal Demokrasisi bugün de Öztürk Yılmaz’ın odağında olduğu “Türkçe ezan mı, Arapça ezan mı?” tartışması ile “Arapçaya saygılı laiklik” noktasına savrulmuştur. Evet... Bu, bilinçsiz ve günlük bir savrulmadır ve bu savrulmalar geçmişte pek çok konuda olduğu gibi, ekonominin sorunlarına önerilecek çarelerden, Kürt meselesine bakışa, milliyetçiliğin sınırlarının çizilmesinden Devletçiliğe, Cumhuriyetin niteliğinin tanımlanmasına ve sahip çıkılmasına kadar pek çok alanda CHP’yi güç durumda bırakmaktadır ve bırakacaktır. İşte tam bu yüzden, CHP yönetimi bir an öce bugün Öztürk Yılmaz’ı, yarın Muharrem İnce’yi, Aylin Nazlıaka’yı, Gaye Usluer’i ya da Fikri Sağlar’ı, Birgül Ayman Güler’i döverek bu işlerin içinden çıkabileceğini sanmamalıdır. Hep ısrarla söylediğimiz gibi, tabanı da dinleyerek yapacağı bir program ve tüzük kurultayı (belki de 1 hafta, 2 hafta sürecek) ile yön ve rotasını belirlemeli, oradan yoluna devam etmelidir. Yoksa ne önümüzdeki seçim için adaylarını doğru ilkeler etrafında sağlıklı belirleyebilir, ne de seçimden özlenen, beklenen, umut edilen başarıyı çıkarabilir.  C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle