16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER eposta: [email protected] Pazar 14 Ekim 2018 2 TASARIM: İLKNUR FİLİZ ve CAN(giller) Ali TARTANOĞLU Son haftalarda Almanya’da Cumhuriyet gazetesine kar şı yapılan yargısız infazlar birçok şey hatırlattı. Alman Süddeutsche Zeitung’un 19 Ocak 1998 tarihli nüshasında, bir ara İstanbul’da gazetenin Tür kiye muhabirliğini de yap mış Wolfgang Koydl diyor du ki: “Sovyetler Birliği, Yugos lavya ve Şah’ın İran’ı, en az Türklerin Kemalist mo delleri kadar dayanaklı gö rünüyorlardı. Ancak hep si de dinsel veya etnik çe kişmeler yüzünden yıkıl dılar. (...) Lenin’in devleti 73 yaşındaydı, Yugoslavya 74 ve Atatürk’ün Cumhuri yeti, bu kritik yıl, 75 yaşı na ulaştı... Türkiye her şey Üç kuşak gazetemizi ziyaret ettiden önce, her toplumsal ve politik gelişimini engelleyen taşlaşmış Kemalizmi kırmalı.” Yani Lenin’in Sovyetler’i, Tito’nun Yugoslavya’sı, Şah’ın İran’ı yıkıldı; sıra Adana’da yaşayan 85 yaşındaki Güzin Tarhanacı, oğlu İsmail Tarhanacı ve torunu Bengü Tarhanacı ile birlikte gazetemizi ziyaret etti. 25 yıldır Cumhuriyet okuduğunu belirten Güzin Tarhana cı, gazetemiz binasını dolaşarak çalışanlara başarı diledi. Beşiktaş taraftarı olduğunu söyleyen Tarhanacı, uğradığı Spor Servisi’nde Beşiktaş’a olan tutkusunu anlattı. l İSTANBUL / Cumhuriyet Mustafa Kemal’in Türki ye’sinde! Tespit çok tuhaf... Sovyet ler Birliği etnik veya dinsel çekişmeler nedeniyle mi yıkıldı? Yugoslavya Tito öncesinde hangi etnik çatışmayı yaşıyordu? Şii İran’ı veya “Acem” İran’ı, Sünniler veya Acem olmayanlar mı yıktı? Bu da, üstüne ne vazife idiyse Avrupa Parlamentosu’nun liberal demokrat İngiliz milletvekili Andrew Duff’tan: “Diyarbakır ve diğer bölgelere özerklik verilmelidir... Türkiye Avrupa’nın hakiki partneri olabilmek için klasik milliyetçi Kemalizmle mücadele etmelidir... Kemalizm reforme edilmeli ve bu eski liderin fotoğrafları kamu binalarının duvarlarından indirilmelidir. Atatürk büyük adamdı, ülkesini batılılaştırmak istiyordu. Ancak 1920’lerden değişmeli.” (16 Eylül 2005, Brüksel, Türk gazetecilere yaptığı açıklama.) Klasik milliyetçi... Demek bir de modern milliyetçilik var... Demek klasik değil de modern milliyetçi olsaydı, Andrew efendi Mustafa Kemal’i ve Türkiye Cumhuriyeti’ni destekleyecekti. Öyle mi anlayalım? Andrew efendiye göre “klasik milliyetçilik”, antiemperyalizm... Biz de öyle biliriz. İngiliz emperyalizmine karşı çıkılmasından, Kurtuluş Savaşı’ndan 85 yıl sonra bile nefret ettiklerini gizlemeye tenezzül etmiyor İngiliz Andrew efendi! Bu kadar küstah! Klasik’in tersi, karşıtı, ötesi modern ise, Andrew efendi İngiliz emperyalizmine itaat eden milli devletlerin de Türkiye konusunda çok farklı düşündüğü söylenemez. Sadece Almanya’yı alalım: Almanya Ruzi Nazar, Enver Altaylı, Musa Serdar Çelebi gibi ülkücüleri de, Cemalettin Kaplan ve benzeri şeriatçıları da, birçoğunu BND (Alman istihbarat teşkilatı) elemanı olmaları karşılığında dört başı mamur ağırlayan, bu çerçevede ideolojisi filan olmayan, acımasızca pragmatik bir ülke. Taner Akçam’ları, Can Dündar’ları, Aydın Engin’leri, istedikleri konuda istedikleri gibi tezvirat (yalandolan) yapacakları ölçüde baş tacı etmesine de çok değil, hiç şaşmamak gerek. Kuşkusuz hep demokrasi adına... Sanki, Almanya’nın hiç emperyalist düşünceleri yoktur, olmamıştır! tiplerden biri. Ekmekçi’yle mesai arkadaşlıklarını, Ekmekçi’nin hangi üstün insanlık ve gazetecilik niteliklerine sahip olduğunu anlattı. Ben de Çağdaş Gazeteciler Derneği yönetim kurulunda Ekmekçi ile çalışmıştım. Ekmekçi de ben de Ankara gazetecisiydik. Onun hemşerisi, gazetecilik kültürü açısından, toplumsal kültür açısından çömeziydim. Beklediğim bir şeyi Engin’den duyamamıştım. Sordum: “ Ekmekçi ‘çok para gazeteciyi bozar’ derdi. Söylemedin. Niye?” Engin’in cevabı: “ Ama az para da gazeteciyi bozuyor!..” Engin’in para içinde yüzdüğünü sanmıyorum. Kendisini “bozulmuş” sayıyor mu? Gazetenin yayın politikası kalan birçok devletçi yapı yetçiliği kastediyor demek Peki kim bu “tacı Son dönemde yargılanıp ha hâlâ duruyor. Atatürk yaşa tir. Ama emperyalizme ita ser”ler? Mesela Aydın En pis yatan Cumhuriyet eşrafı saydı AB ile üyeliği imzalar at eden milliyetçiliği de biz gin?.. erkânı, gazetenin yayın po mıydı diye sormak lazım. anlamaktan öte reddediyor, Mustafa Ekmekçi’yi an litikasını değiştirmekle suç Bence hayır. Sadece yasa moderni bırakın klasik bile mak üzere Uğur Mum landı. lar, anayasa değil, Kema değil, ilkel buluyoruz!. cu Vakfı’nda düzenlenmiş Hiçbir gazetenin yayın po lizm kültürü ve felsefesi de Batı’da resmi düzeyde bir toplantıda Engin de ha litikası dava konusu olamaz, savcıyı aslı ilgilendirmez. Sa dece okuyucuları ilgilendirir! Yargılanan Cumhuriyet eş Komünistler tarihlerinden utanmak zorunda mı? rafı da kendilerini çok haklı olarak böyle savundu. Cumhuriyet’in vakıf senedin deki kuruluş ilkelerine bağlı Geçmiıten GeleceÀe Sosyalizm Dizisi kalıp yayın politikasını değiş tirmediklerini söylediler. Ben öyle anladım. Aydın Engin, Cumhuriyet’ten ayrılır ayrıl maz Alman TAZ gazetesinin “Gazete yönetiminin değiş mesiyle Cumhuriyet’e darbe yapıldığı söyleniyor. Siz bu ‘darbe’ tanımlamasına katılı yor musunuz” sorusuna şöyle karşılık vermiş: Tarihten Kaç^l “Hayır, ortada bir darbe falan yok... ultra Kemalistlerle daha özgürlükçü, daha de Günümüzde Rus ve Çin Devrimleri mokrat, bağımsız gazetecilik yapmak isteyenler arasındaki mücadeleyi biz kaybettik.” Domenico Losurdo Almancadan Çeviren: Coıkun Erdemir Engin açıkça Wolfgang Koydl’laşmış. Ama asıl önemlisi: bu sözlerin, kendi savun Yeni çıktı! malarını tekzip eden bir itiraf 208 sf., 20 TL olması!.. Engin (ve tüm Cangiller) de gazetenin yayın po Sınıftan, siyasetten, tarihten kaçış çağında eleştirel bir itiraz... litikasını değiştirmeye kalkışarak savcı gibi üstlerine va Bu yıl Haziran ayında kaybettiğimiz İtalyan Marksist felsefeci ve tarihçi Domenico Losurdo, bu önemli yapıtında SSCB ve Çin’deki sosyalizm deneyimlerini eleştirel zife olmayan işe burun sokmuşlar; ama becerememiş, “mücadeleyi”, evet, “mücade bir incelemeye tabi tutuyor. Bu deneyimlerin güçlü yönlerini ve zaaflarını birlikte leyi” kaybetmişler! İşte bu değerlendiren yazar, okurlarını tarihten kaçmamaya çağırıyor. rada sorulması gereken kritik soru: 1990’ların başında Sovyetler Birliği yıkıldığında, çoğu komünist için geride kalan Hani vakıf senedinde yazı “reel sosyalizm” tarihi, utanç duyulması gereken bir geçmiş olarak görüldü. Peki, lı kuruluş ilkelerine uyup ya komünistler tarihlerinden utanmalı mı? Domenico Losurdo, yeni kitabında bu sorunun da yanıtını arıyor. yın politikasını değiştirmeye kalkışmamıştınız?! Merdi kıpti şecaat arz eder “Tarihin sonu”nu ilan edip köşesine kaçanların çok olduğu bir dönemde, eleştirel bir ken sirkatin söylermiş! itiraz kitabı olan Tarihten Kaçış şimdi Yordam Kitap’ta! Alman basınındaki saldırıların “muhbir”leri oldukları anlaşılan Can Dündar ve Ay dın Engin’in yazdırdıkları nın özeti şu: Karanlık emel li, askeri çözüm heveslisi, YordamKitap YordamKitap YordamKitap www.yordamkitap.com Kürt düşmanı “muhbirler”, Erdoğan’ın gölgesi altında Cumhuriyet’i “saray gazetesi” haline getirdi! “Aydın Engin” veri tabanıyla tarandığında, zamane “içtimai matbuat”ında görülen en kibar ifadeler, akpcemaat yandaşlığı, “yetmez ama evet”çilik... Ne, o pek “arkadaşım” göründüğü Hrant Dink davasında, ne Ergenekon davasında, ne diğerlerinde bir türlü AKP’ye ve cemaate toz konduramaması... Askeri vesayet Bütün Cangiller gibi Engin’in de solculuğu, kendi ifadesiyle Marksistliği “askeri vesayetin kırılması”, “aman da canım Kürtler”, “halk isterse şeriat de gelebilir” şeklinde özetlenebilecek ilkel, “made in USA” ve/ veya “made in EU fanatik demokratlık” dar alanına sığabilecek kadar küçülmüştür. Askeri vesayet yıkılsın, Kürtler özgür olsun da ister şeriat gelsin, ister birileri hapiste çürüyüp ölsün!.. Samuel Huntington “Medeniyetler Çatışması” başlıklı çalışmasında, çatışmanın Müslümanlık ve Hıristiyanlık arasında olduğuna hükmediyor. Atatürk ve kurduğu Cumhuriyet Türkiye’si, profesörün bu fetvasından sapmıştır. Türkiye gibi bir Sünni Müslüman ülkenin muasır medeniyet, Atatürk devrimleri diye tutturması haddini aşmadır! Türkiye Arap ve en çok İslam dünyası liderliğiyle (lutfetmiş Şeyh Samuel!) yetinmelidir! Cangillerin, Wolfgang Koydl’ın, Andrew Duff’ın, Samuel Huntington’ın söylediklerinin; bütün cemaat ve tarikatlerin, Kürdilerin söylediklerinden, Gülen’in, AKP’nin, Recep Erdoğan’ın söyleyip yaptıklarından, pek azı kalmış yapamadıklarından farkı var mı?! Öyleyse kim, Beştepe, (hatta) Londra, Paris, Bonn, Brüksel, Washington vs. saraylarının soytarısı?!.. Bir başka şeyh Akın Atalay... Bir başka kerameti kendinden menkul şeyh! MİT TIR’ları haberi hazırlanırken bunun gazeteyi çok zor durumda bırakacağını söylediği rivayet olunan Atalay... Atalay mesleği gereği hukuk noktasından hareket etmiş. Oysa burada önemli nokta gazetecilik! Başka gazetede aylar önce yayımlanmış, yani atlanmış bir haber, koskoca genel yayın yönetmeni imzasıyla mı verilir? İlle Cumhuriyet’te tekrarlanacaksa, yeterli olgunluğa, bilgeliğe erişmiş genel yayın yönetmeni bir ağabeylik yapar, verir genç muhabirlerden birine, onun imzasıyla yayımlanır. Hatta hiç imza kullanılmaz. Hele manşet hiç olmaz! Can Dündar’ın, gazeteciliğe dün başlamış çömez gibi manşet olmaya ihtiyacı mı varmış! Bu nasıl görgü fukaralığı! Gazeteci olmayan Atalay’dan elbette bunları söylemesi beklenemezdi. Sadece hukuk müşaviri iken, İlhan Selçuk’un sonsuza göçünden sonra vakıf senedinde de olmamasına karşın icra kurulu başkanlığını icade ederek oraya fırlamasını “reis” olmak sanıp, Cumhuriyet’te “PKK bir terör örgütü değil özgürlük hareketidir” diye yazabilecek Nuray Mert’i, “ben Cumhuriyet’le nasıl bir arada olacağım? Nasıl uyuşacağım? Olmaz!..” itirazına rağmen “gazetenin dar vizyonunu genişletmek” adına gazeteye getiren Atalay... Gerçekten cansiperane bir “mücadele”(!) de değil adeta “savaş” vermişler! Vakıf ilkelerini oluşturan Yunus Nadi’nin, Nadir Nadi’nin, İlhan Selçuk’un bile gösteremeyeceği bu cüreti, Atalay uyduruk icra kurulu başkanlığından mı almış? Devamı Yarın Doğmayan halkoylaması Bu bir kitap adı: Eski Yargıtay’ın Eski Başkanı Prof. Dr. Jur. Sami Selçuk, Türkiye’yi “Ucube Bir Anayasa”ya mahkum eden 16 Nisan 2017 tarihli halkoylaması için yazmış. Kitabın uzun ismi, “Hukuk Dünyasında DOĞMAYAN HALK OYLAMASI, Oylamanın Dürüstlüğü ve Ahlakiliği İlkesinin Çiğnenmesi”; İmge Kitabevi tarafından Ankara’da 2018’de yayımlanmış. HHH Değerli Hukuk Profesörü ve Eski Yargıtay’ın Eski Başkanı, Sami Selçuk, benim 16 Nisan 2017 Halkoylaması için “Mutlak Butlanla maluldür” diye yazmam üzerine, aramış ve “Bu olay mutlak butlan olayı değildir, bu işlem ‘doğmamış’ sayılır” demişti. Bu yazının konusu olan kitap işte bu hukuk gerçeğini anlatmak için yazılmış. HHH Sami Selçuk, konuyu bütün hukukî ve ahlakî yönleriyle incelemiş... Kitabı, “Hukuku teslim almaya kalkışanları uyarmak, hukuka teslim olanları yüreklendirmek için...” yazdığını belirtiyor. Başlarken şöyle demiş: “Eğer ben bir hukukçu isem, ilkin yalın ve ‘genel’ bir uyarıda bulunmak zorundayım. Devlet hukuka dayanmazsa, insanı köleleştirmeye yönelir, hızla yaşlanır (progeria) ve ölümcül ‘devlet yetmezliği’ hastalığına yakalanır. Böyle bir devleti ayakta tutan güç, artık kaba güçtür. Kaba güç ile meşruluk arasındaki ilişki ters orantılıdır. Kaba güç arttıkça meşruluk azalır ve gittikçe yok olur, devleti tüketir. Çünkü kaba güç ölümcüldür.” (s.11) Daha sonra, gerçek özgür vatandaşlığın, ancak hukuku tek ve biricik efendi olarak tanıyan bir devlet tarafından gerçekleştirilebileceğini anlatarak konuya giriyor. HHH Bütün vatandaşların, özellikle de bütün hukukçuların, ama asıl, Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Hâkimler Savcılar Kurulu üyeleri gibi Türkiye’nin adalet sistemini belirleyen hukukçuların okuması gereken bir kitap bu. Sami Selçuk, sadece Hukuk Felsefesi ve Demokrasi Teorisi açılarından gayri meşru olmakla kalmayan, doğrudan doğruya yasalara aykırı olarak da yapılan 16 Nisan 2017 Halkoylamasını, bütün yönleriyle irdeliyor ve bu Halkoylamasını, dolayısıyla bu Halkoylaması ile kabul edilen “Ucube Anayasa”yı “DOĞMAMIŞ” sayıyor. “Doğmamış” olan bu Halkoylamasının ve bu Halkoylaması hakkında “doğmamış” olan YSK kararının “Cumhurbaşkanından en sade yurttaşa dek hiçbir kişiyi; TBMM’den en sıradan kurum ve kuruluşlara dek hiçbir kurum ve kuruluşu bağlamayacağını” vurgulayarak, sorunun çözümü için, YSK’nın tek yapacağı eylemin yeni bir Halkoylaması takvimi ilan etmesi olduğunu belirtiyor. (ss.9192.) Eskimeyecek, Türkiye’nin geçmişine olduğu kadar geleceğine de ışık tutan, tarihe mal olmuş bir kitap yazmış Sami Selçuk. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle