16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 12 Ekim 2018 8 dizi EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: EMİNE BİLGET Pombo, ölümün Che ile kendilerini ayırdığı son dönemeci anlatıyor ‘Hastaları kurtarmak için kendini feda etti’ n Son birkaç gün nasıl geçti Bolivya’da ? Her şey planlama içindi. Gece bir köylü bizim oralara geldiğimizi fark edip orduya, civarda bir gerilla grubu olduğunu haber vermiş. Biz geçide geldiğimizde ordu oradaydı. Ordunun bilmediği şey, bizim tam olarak hangi noktada olduğumuzdu. Bu nedenle, bize “peine” (tarak) adı verilen bir savaş yöntemi uyguladılar. Askerleri, birbirlerini görecek şekilde araya mesafe bırakarak yerleştirirler ki birbirlerini vurmasınlar. Bu şekilde ilerleyip gerillayı ayağa kaldırmayı ve çatışmayı başlatmayı hedeflediler. Che’ye gelen bilgi, ordunun ilerlemeye devam ettiği yönündeydi ve o da geri çekilmeye karar verdi. Bize, onunla beraber geri çekilelim diye iki Bolivyalıyı gönderdi. Biz buna kalkıştığımız anda bizi gördüler ve çatışma başladı. Geri çekilemedik. Çünkü iki emir vardı: Birincisi, savaşmak ve diğerlerinin geri çekilmesine imkân tanımaktı. İkincisi ise, iki Kübalı olarak bizim çekilmemiz ve iki Bolivyalının kalmasıydı ki o şartlar altında bizim açımızdan bunu yapmak çok zordu. Ne yapacağımızı sormak için birini gönderdik ama o gitmişti. n Che yakalandıktan sonra o civardan geçtiniz ama onun esir düştüğünü, orada olduğunu bilmiyordunuz. La Higuera’da tutuklandığı yerin çok yakınına kadar gittiniz. Ertesi gün, onun tekrar buluşmak üzere yaptığı planlamanın ilk kısmını tamamladıktan sonra, tekrar La Higuera’ya döndük. Okulun tam karşısındaydık ama Che’nin orada olduğunu bilmiyorduk. n Bu çok üzücü. Bilseydiniz belki de onu kurtarabilirdiniz. Sanmıyorum, 6 kişiydik. Ama eğer orada olduğunu bilseydik, kurtarmayı denerdik, gözümüzü karartıp saldırırdık. n Ama Sierra Maestra’da bir avuç gerilla, binlerce Batista askerini yenmişti! Öyle, tabii. Belki de kurtarabilirdik. Ama orada olduğunu bilmiyorduk. Sonradan, biz karşıdayken onun ölmüş olduğunu öğrendik. Sürekli bir helikopter hareketliliği ve uçaklar vardı. Ölmüş yoldaşlarımızın ve tabii Che’nin de cansız bedenlerini taşıyorlarmış. Onu öldürdükleri haberini ufak bir radyodan duyduk. Bir Şili yayınını dinliyorduk, Che’nin yaralı olduğunu, hastaneye kaldırıldığını söylediler. Ama haber yalan çıktı. Daha sonra, saat 11:00’e doğru Che Guevara’nın öldüğünü duyduk. n Gece 11.00’de mi? Gündüz 11.00’de. Ayın 9’unda sabaha karşı öldürmüşler, 8’inde tutuklamışlar. Öldürüldüğünü duyurduktan sonra kıyafetini tarif etmeye başladılar, üstünü başını, saatlerini... Bolivya’da başlarına ödül konan gerillalar. n Bendeki bilgiye göre ayın 9’unda öğlen 01.00’de öldürülmüş. Galiba siz haberleri ayın 10’unda aldınız. Belki de haberi öldürmeden önce vermişlerdir. n Kardeşinizi, babanızı, belki daha fazlasını kaybetmiş gibi hissetmiş olmalısınız. Çok ağır bir darbe oldu, yıkıldık. Amacımızı kaybetmiş gibi olduk, çok uzun zamandır ağır şartlarda mücadele ediyorduk ki bu da duyguların bilenmesine yol açıyor. O bizim liderimizdi, örnek aldığımız kişiydi, yok olması bizi korkunç etkiledi. n Elli yıl geçti, Che’nin o zamanlardaki ve bugünkü gücü hakkında ne düşünüyorsunuz? O zamanlar bunlar bizim için devrimin zaferleriydi, çünkü biz kapitalizmi görmüştük, sefaletin ne demek olduğu Pombo Hombre Harry Villegas. Pombo ve Che Che kendini kurtarabilirdi. Ama belli bir noktada kapana kısıldığını hissetti ve yaralıların kurtulması gerektiğine karar verdi. Onlardan ayrıldı ve zaman kazandırabilmek için orduyla çatıştı, bu esnada da hastalar grubu oradan ayrıldı ve kurtuldu. Che’nin fikirleri yaşıyor n Che’yi düşündüğümüzde hep savaşan gerillayı ve ideolojisini hatırlıyoruz. Ama Sierra Maestra’da ya da Bolivya’da Che kitaplar okurmuş, hamakta uyurmuş mate içermiş, kız arkadaşları olmuş. Bütün bu savaşın ortasında, o kendine özgür bir bölgede yaratmış. Aslında bu hepimizin ortak davranışıydı. Farklı olan şey ise, grubun şefi olan kişinin bu şekilde yaşamasıydı, ki Fidel de aynı şekilde yaşadı: Puro içerek, kütük üstüne oturarak, uyuyarak, okuyarak. Çevre şartları bizi buna zorluyordu. Çünkü zamanı değerlendirmek gerekiyordu, olay hep çatışma değildi. Che’nin ne dediğini hatırlayın, “Gerilla yaşamının iki harika anı vardır, biri çatışmadır, ama her gün çatışma yapılmaz.” Bağımsızlık sürecindeki büyük General Maximo Gomez’den bahsetmiştim, o “Savaşmadan geçen gün kayıp gündür” demişti. Ama aynı adam: “Savaşlar kaybetmek için yapılmaz. Kazanmak için iyi hazırlanmak lazım.” Che, bu felsefeyi izliyordu. n Düşman ateş ederken, Che doğruca mermilerin üstüne gidecek kadar cesurmuş. “Guerrillero Heroico” üzerine inşa edilen efsanelerden biri de bu. O çok zeki bir adamdı. Onun öyle eceline susadığını sanmıyorum. Sahip olduğu önemin de farkındaydı. Bir gerilla grubundaki lider, diğerlerine kişisel olarak örnektir. Gerilla grubu küçük bir gruptur, hepimiz birbirimizi görürüz, lider konumundaki kişi de göz önündedir. O çok cesurdu. Her durumun kendine özgü bir davranış tarzı vardır. Böyle anlarda kişinin zekâsı ortaya çıkar. Kendini feda etme zamanı geldiyse, bunu bilir. Ama bu eceline susadığı anlamına gelmez. Gözü kara olabilir. Camilo (Cienfuegos) çok ataktı ama eceline susamamıştı. Çünkü devrimci yaşamı sever, çünkü devrimciler herkesin mutlu olmasını isterler. Eğer ölürse hedefine ulaşamayacağını bilir. n Siz benim için Küba’daki en önemli insansınız! (Oğluna) Sen de bunu kesinlikle bilmelisin. On yıl boyunca Che’ye babandan daha yakın olan kimse yoktu, ne Fidel, ne Raul, ne Aleida. “İnsana yastığından daha yakın sırdaş yoktur”. Aleida da yastığını onunla paylaştığı için her şeyini, fikirlerini bilirdi. n Ama Aleida sizden çok daha az vakit geçirdi onunla. Elbette, çok daha az. Zor şartlar altında duygular daha yoğun yaşanır. Che, Küba Devrimi için çok değerliydi. Bu nedenle Fidel onu şekillendirmeye bu kadar çok zaman ayırdı. Fidel’in kafasındaki “yerinde” (uygun) ve “adil” kavramlarının tanımları çok nettir. Sonradan ona ihanet edecek olan Debray, Fidel’in yüzyılın en “yerinde” lideri olduğunu söylerdi. Çünkü herhangi bir durumda, tam da o durumda yapılması gereken şeyi yapardı. n Che’nin fikirleri halen Küba’da yaşıyor. Halkın gözünde, kesinlikle evet, çok derin, içine işlemiş halde. Yönetimde, Fidel’in fikirleri ile aynı şekilde hissediliyor. Ama zaman geçiyor, şartlar değişiyor. Fidel, her dönemin kendine özgü özellikleri olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Bu nedenle, yapmakta olduğumuz tüm bu değişimlerle, verdi ğimiz tüm tavizlerle, aslında devrimin kazanımlarını koruma yolunda mücadele ediyoruz. Ama bu başaracağımız anlamına da gelmiyor. Çünkü artık mücadelenin yolu silahtan geçmiyor; zihne, düşünceye etki etmekten geçiyor. Gençliğe, devrimi oluşturan o zamanın gençliğinin sahip olduğu değerleri tekrar özümsetmek gerekiyor. Zor ama başaracağımıza eminim. n Che bir doktordu ama astım krizleri geçiriyordu, hatta bazen çatışmanın ortasında... Che’de bu hastalık hep vardı ve üstesinden geliyordu. Bolivya’da zor bir durum yaşamıştık. İlaçları bitmişti ve bu nedenle astım krizi çok şiddetli oldu. Hatta bir ara emeklemeye mecbur kaldı, ayakta duramıyordu. Ama sahip olduğu irade sebebiyle, başka bir şeyden değil, kötü örnek olabileceğinden endişe ediyordu. n Kaç çocuğunuz var? Beş çocuğum ve üç de torunum var. Dördü erkek, biri kız. n Harika. Anneye bravo. Yok, her çocuk farklı anneden. (Gülerek...) Son derece devrimci bir yaklaşım! n Sizinle konuşurken kendimi oyuncak dükkânındaki çocuk gibi hissediyorum. Bana zaman ayırdığınız için çok teşekkürler. nu biliyorduk. Bolluk içinde bir toplum oluşturmadık ama elimizde olan her şeyin paylaşıldığı ve her bir vatandaşa eşit şekilde ulaştırıldığı adil bir toplum oluşturduk. Sonuçta, pusudan yani çatışmadan, iki grup sağ çıktık. Biri bizim grup, geçitte kalıp mücadele eden grup, altı kişiyiz. Diğeri hastaların bulunduğu grup. Che’nin geri çekilmeye başladığını fark ettiklerinde, Bolivyalı Yüzbaşı Gary Prado’nun birliğini ona yönlendirdiler ve karşılaşma gerçekleşti. Che onları fark ettiğinde, diğerlerin den ayrıldı ve bir grupla beraber çatışmaya devam etti. n O son çatışmaya katılanlardan, sizin dışınızda kaç kişi daha hayatta? Kübalılar. Bolivyaların hepsi teker teker öldü. Bolivya’da mücadeleyi organize ederlerken öldüler. İnti ve Dario orduyla çatışmaya girdiler ve pusuya düşürülüp öldüler. El Ñato, henüz gerilla iken öldürüldü. Benigno, Fransa’ya gitti, şimdi orada, o Küba devrimine karşı çıkıyor; Urbano burada, ben buradayım; hayatta kalan üç Kübalı da biziz. İkinci gruba, hastalar grubuna gelince, burada önemli bir şey var, Che kendini kurtarabilirdi. Ama belli bir noktada kapana kısıldığını hissetti ve yaralıların kurtulması gerektiğine karar verdi. Onlardan ayrıldı ve zaman kazandırabilmek için orduyla çatıştı, bu esnada da hastalar grubu oradan ayrıldı ve kurtuldu. YARIN: Che’nin oğlu Camilo anlatıyor: “Che yok olmak yerine çoğaldı, tüm dünyada ortaya çıktı” Sağlıktan tasarruf olmaz “İtibardan tasarruf olmaz” demişti ya biri… Dünyanın en acımasız, en ahlaksız laflarından biridir. Hele ki geçim sıkıntısı içinde inim inim inleyen, yoksulluk hatta açlık sınırının altında yaşamak zorunda kalan on milyonlarca insanın bulunduğu bir ülkede edilmişse. Hele ki bu yılışık lafı edenlerin, on milyonların ödediği vergilerle alınmış yüz binlerce Avro’luk arabaların konforlu deri koltuklarında safa sürdüklerini biliyorsanız, iyice iğreniyor insan. Ve bu lafları edenler, bir yandan yıllarca insanları “Eğitim ve sağlıkta reform yaptık. Çağ atlattık” yutturmacası ile uyuturken, bugünkü halimiz karşısında neler düşünüyorlar merak ediyorum. Okul kapılarında velilere el avuç açan; kâğıt, kalem, deterjan, tuvalet kâğıdı, süpürge, topluiğne vs. dilenen bir Devlet’in içine düşürüldüğü hali buraya yazarken bile utançtan ben onların yerine öleceğim neredeyse. Haber bültenlerinde bir Devlet Üniversite hastanesi başhekiminin meslektaşlarına “Hayati olmayan ameliyatları yapmayın. Malzeme alacak para yok. Yaparsanız suçlu durumuna düşebilirsiniz” uyarısını duyuyoruz bu ülkede. “Sağlıkta Dönüşüm” yalanı ile milleti, yandaş taşeronların “Hasta (yani müşteri) garantili sözleşmelerle” kucağına atanların yatacak yeri olup olmadığını merak ediyoruz bu ülkede. Evine peynirzeytin alırken kıvrım kıvrım kıvranan bir emeklinin, zaten üç kuruşluk maaşından kesilen ilaç paralarını lüks araç filolarına aktaran cibilliyetsizlik karşısında hayrete düşüyor insan bu ülkede. “İtibardan tasarruf olmaz”mış!.. Dragon Fruit Smoothie’den vazgeçmem diyorsun yani? Ama ben vergilerimle çalışan hastaneye getirdiğim yakınımı (belki de ödenek yokluğundan ameliyat edilmediği için) cenaze olarak geri alma pahasına, senin bu zevku safa düzenine ses etmeyeceğim? Öyle mi? “Asıl, sağlıktan, candan tasarruf olmaz” diyemeyeceğim… Öyle mi? Kaşıkçı olayı Suudi gazetecinin esrarengiz biçimde kayboluşunun (kaybedilişinin) üzerinden 10 gün geçti. Herkes bir tür Sherlock Holmes ya da James Bond Jason Bourne öyküsü tadında konuşmaya çok meraklı olayı. Bence bundan daha ziyade, işin siyasi yönüne, WashingtonRiyadAnkara üçgenindeki ilişkileri kapsayan yönüne eğilmeli. Olayın bu bağlamdaki anlam ve önemine odaklanmalıyız. Niye yaptılar? Yani, kaçırma (paketleme) yok etme ya da öldürme işine niye kalkışıldı? Bunun, üç ülkenin birbirleri ile ilişkilerine etkisi ne olabilir, diye de analiz etmeye başlasak? Bir başka sıkıntılı nokta da şu bence: Bir rejimin, kendisi aleyhine faaliyet gösterdiği (yazdığıçizdiğikonuştuğutemaslarda bulunduğu) için kendi vatandaşı birini “dışarıdan paketleyip getirme, hatta gerekirse ortadan kaldırma” hakkını kendinde görmesi meselesini bir kez daha tartışmaya açacak bu olay karşısında, kimin (dün ve bugün) ne dediğine nasıl kınadığına ya da desteklediğine iyi bakmak gerektiğine inanıyorum. Ve tabii, Arap meslektaşımız Cemal Kaşıkçı’nın sağ olduğu olasılığı için dua ediyorum. Haber alma hakkı Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir yerlere gidip gelirken uçakta yaptığı açıklamaları, Cumhuriyet, BirGün, Sözcü, Evrensel, Milli Gazete, Yeniçağ vb. gibi gazetelerin okurları neden 24 saat sonra öğrenmeye mahkum? Bu sizi rahatsız etmiyor mu hiç? Yani, bir ülkenin tüm vatandaşlarını temsil ediyor olması gereken ve maaşını bu ülke vatandaşlarının tümünün vergilerinden alan kamu görevlisi (makamı ne olursa olsun), vatandaşların sadece belli bir kesiminin okuduğu gazete veya izlediği TV’lere bilgi veriyor. Bu gazeteciler de, sadece istedikleri kadarını ve (muhtemelen kendilerine verilen izin bulunulan talep doğrultusunda) istedikleri kadar bir kısmını paylaşıyorlar kamuoyu ile. Diğer bir kısım medya ve okurlarıizleyicileri de, bu bilgileri ötekilerden öğrenip ancak 24 saat sonra okuruna aktarabiliyor. Bunun, en temel haklarımızdan biri olan bilgi alma, haber alma ve verebilme özgürlüğünün ağır ve kabul edilemez bir ihlali olduğunun farkında değil misiniz? Unutma: Özgürlükten de tasarruf olmaz. l ÜLKEYİ KAMPLAŞTIRMA AKLANDI Aydoğan’a AYM’den ret Gezi direnişi sırasında gaz kapsülüyle ayağından vurulan Aydın Aydoğan’ın, Cumhurbaşkanı Tay yip Erdoğan hakkında Gezi ey lemlerine katılanlarla ilgili “Ça pulcu, kemirgen, barbar, vandal, terrörist ajan, piyon..” gibi sözle ri nedeniyle yaptığı başvuru Ana yasa Mahkemesi’nce (AYM) reddedildi. AYM, Aydoğan’ın başvu Aydoğan ru yollarını tüketmediğini, isterse tazminat davası açabileceğini belirtti. Aydoğan’ın so ruşturmanın adil yürütülmediği yönündeki id diası da ‘konu bakımından yetkisizlik’ nede niyle reddedildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle