18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 27 Ocak 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN haber 11 OHAL KOMİSYONU, GÜLMEN VE ÖZAKÇA’NIN BAŞVURULARINI REDDETTİ Açlık grevini bitirdiler mücadeleye devam OHAL İnceleme Komisyonu, “İşimi geri istiyorum” dövizi ile 444 gün önce Yüksel Caddesi’ne çıkan ve açlık grevlerine dönüştürdükleri eylemlerinin 324. gününde olan Nuriye Gülmen ile Se mih Özakça’nın işe iade taleplerini reddetti. Eğitimciler, dün itibarıyla açlık grevini sonlandır dı. Yargı yoluna başvu racaklarını açıklayan Nuriye Gülmen, “Di renişimiz devam edi yor. Hastane süreci bi ŞEYMA tip sağlığımıza kavuş PAŞAYİĞİT tuktan sonra mücade lemiz devam edecek. Bu mücadele biz bitti demeden bit meyecek” dedi. Eğitimcilere, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedaviye başlandı. OHAL İnceleme Komisyonu, KHK ile atıldıkları işlerine geri dönme talebiy le açlık grevi yapan Nuriye Gülmen ile Semih Özakça hakkında olumsuz ka rar verdi. İşe dönüş taleplerinin red dinin ardından açlık grevindeki Nu riye Gülmen, Semih Özakça ve Esra Özakça, evde basın toplantısı düzen ledi. Toplantıya; Türkiye İnsan Hakla rı Vakfı (TİHV) Genel Başkanı Şebnem Korur Fincancı ile TİHV Genel Sekrete ri Metin Bakkalcı, Ankara Tabip Odası (ATO) Genel Başkanı Vedat Bulut, Gül men ile Özakça’nın hekimleri ile avu katları ve Yüksel direnişçileri katıldı. Nuriye Gülmen, 444 süren bir direni şi adım adım büyüttüklerini söyleye rek, “Direnişimiz onurumuzu kurtardı. Biz direnişimizi çok seviyoruz. Direni şimiz bize özgürlüğümüzü verdi. Bize dayatılan teslimiyeti reddederek, bize dayatılanı kabul etmeyeceğimizi söyle yerek o alana çıktığımız ilk gün özgür leştik. Her geçen gün daha da özgür leştik. Bizim zincirlerimiz yok. Kork tuk mu evet korktuk. Ama geri adım atmadık. Bize özgürlüğümüzü geri ka zandırdığı için bu direnişi çok sevi yoruz” dedi. Sokağa çıkmanın fitilini ateşleyen bir direniş yarattıklarını be lirten Gülmen, “KHK’lerin hükmünü yerle yeksan etti. Onların televizyon ları, kanalları var. Bizim televizyonu muz, kanalımız yok nasıl anlatalım bu direnişi demedik. Bir kişiyse bir kişi ye anlatalım diye sokağa çıktık. AKP iktidarı, iktidarın kullanabileceği tüm araçları kullandı. Bu saldırıların hep sinden güçle çıkmayı bildik. Bu saldı Komisyonun kararının ardından açlık grevini bitiren Gülmen ve Özakça, “Bu mücadele biz bitti demeden bitmeyecek” açıklamasını yaptı Nuriye Gülmen, Semih Özakça ve Esra Özakça, açlık grevini bitirdiklerini basın açıklamasıyla duyurdu. rılar bizi yıldırmadı. Mücadeleye başladığımızdan bugüne baktığımızda bugün çok daha güçlüyüz. Bunu direnişimiz sayesinde başardık” diye konuştu. OHAL Komisyonu’nun ret kararını tebliğ aldıklarını ve açlık grevini sonlandırdıklarını aktaran Gülmen, “Direnişimiz devam ediyor. Hastane süreci bitip sağlığımıza kavuştuktan sonra mücadelemiz devam edecek. Bu mücadele biz bitti demeden bitmeyecek. Mücadele etmekten, direnmekten bizi vazgeçiremediler” dedi. ‘İktidar teşhir oldu’ Semih Özakça, bu direnişin tarihsel bir direniş olduğunu vurgulayarak “Bu direniş iktidarın ne kadar acımasız ve pervasız, aynı zamanda güçsüz ve haksız olduğunu teşhir etti. Bizim kişiliklerimizi ezmeye çalışıyorlar. Biz kişiliklerimizi ezdirmediğimiz için hapse atıldık. Terörist olduğumuzu kanıtlamak için kitapçık yayımlandı. Tarihte bir ilkti bu. Ailemizi parçalayıp bizi bölme çabaları boşa düştü” ifadelerini kullandı. Açlık grevini paylaştığı eşi Esra ile birlikte bir sevdayı büyüttüklerini söyleyen Özakça, “Biz sevgimizle, halkımıza duyduğumuz sevdayla, biz halkımızı, vatanımızı seviyoruz. Onun için mücadele ettik. Direnişimizi de o sevgiyle büyüttük. Annem, anneler. Annem ilk defa hayatında gözaltına alındı. Şu anda birçok davası var. Çocuğu için büyük bedelleri göze alarak, büyük korkuları göze alarak nasıl bir ana olunması gerektiğini göstermiştir” diye konuştu. Yaşayarak direnmeyi seçtiklerini ifade eden Özakça, “Psikolojisi bozulan, yaşamdan vazgeçen, intihar eden insanlar olmamızı istediler. Ama hayır, reddediyoruz ve direnişi sürdürmeyi seçiyoruz. Biz kazanacağız!” dedi. ‘İktidar borçlu’ Acun Karadağ, günde iki kez sert müdahalelerle gözaltına alındığı Yüksel Caddesi’nde aylarca korkuyla ve cesaretle direndiklerini söyleyerek “Bugün çok mutluyum. En azından arkadaşlarımızı kaybetme korkusunun yerine umudu koyarak direnmeye de vam edeceğiz” dedi. İktidarın yönetmeyi bilmediği için OHAL ilan ettiğini belirten Karadağ. “Biz yönetemeyen iktidardan daha iyi bir karar beklemiyorduk. Yapabileceklerinin en iyisini yaparak yargı yolunu açmışlardır. Her gün kazandık aslında, her gün iktidardan bir parça kopardık. İktidarın yerinde olsam bu insanlara temsilci gönderir ve ellerini öptürürüm. Tarihe katil olarak geçen bir iktidar olmalarını engelledikleri için, bu direnişe teşekkür borçlular” değerlendirmesi yaptı. 6 hafta tedavi ATO Genel Başkanı Vedat Bulut, açlık grevlerinde beyni etkileyen multisistem sorunu olduğu için her alanda ayrı bir tedavi gerektiğini söyledi. Bulut, grevcilerinin bir hastaneye yatarak ikişer hafta süren farklı tedavilerle 6 hafta tedavi edileceklerini aktardı. Açlık grevini sonlandıran eğitimciler, tedavi olmak üzere Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gitti. Hekimler, serum ve sıvı gıdalarla tedaviye başladı. Taşları yerinden oynatan direniş9 Kasım 2016’da eyleme başlayan Nuriye Gülmen’e iki hafta sonra Özakça da katıldı. Gülmen ve Özakça açlık grevinin 76. gününde tutuklandı. Önce Özakça sonra da Gülmen tahliye edildi. Savaş ve medeniyet kaybı Savaş çığlıkları atılmakla yetinilmeyip kanlı ve canlı biçimde savaşa girildiği bir ortamda, savaş politikasını eleştirmek bütün ülkelerde zordur. Kitle psikolojisi savaş ortamında kendi bulunduğu safı mutlaklaştırır. Hele ülkenin yürüttüğü savaş, denizaşırı diyarlarda değil, sınırın öbür yakasında ise, iktidarın milliyetçi dayanışma hislerini kışkırtarak, kitle mobilizasyonu sağlaması daha kolaydır. Temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, dikey iktidarın zirvesinin yegâne meşru ve sorgulanamaz karar verme mercii olduğu otokratik rejimlerde savaş politikasının sorgulanması, eleştirilmesi çok daha büyük bir baskıya maruz kalır. Son bir hafta içinde Türkiye’de egemen dincimilliyetçi ittifakın Suriye’de yeni bir savaş cephesi açmasını sosyal medyada eleştirdiği, gerekçelerini sorguladığı için gözaltına alınan, tutuklanan insan sayısı ortada. Hükümetin yürüttüğü HDP’yi resmen kapatmadan, kapatılmış hale düşürme politikası bunu tamamlıyor. AKMHP iktidarı karşıtı muhalefetin önemli bir bölümünün de milliyetçi duygu kabarması veya hain olarak yaftalanma endişesi içinde katıldığı, en azından sessiz kalarak izlediği bu susturma politikası, Erdoğan rejiminin geldiği son aşamayı yansıtıyor. Tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devletin yanına ilave edilmiş olan tek adam ilkesini, artık altıncısı tamamlıyor: tek ses. Bundan sonra AKP’nin Reisi’nin, Arapçada dördüncü demek olan “rabia” yerine, altıncıyı ifade eden “sâdis” işareti yapması içinde bulunduğumuz gerçeği daha doğru yansıtıyor olacaktır. Milli ve yerli Yeni Türkiye’ye yeni altı ok yaraşır. HHH Bir ülke dışarıdan bir askeri saldırıya maruz kaldığında, bu saldırı gerçek ve yakın bir tehlike oluşturuyorsa, hükümetin buna askeri yöntemlerle yanıt vermesi doğaldır. Bu durumda bile, eğer o toplumda özgürlükler rejimi bir nebze yürürlükteyse, yürütülen politikayı eleştirmek hakkına yurttaşlar sahip olmaya devam eder. Söz konusu olan, kendi ülkesinin ordusunun başka bir ülkenin topraklarına girerek başlattığı bir savaşsa, bunun gerekçelerini sorgulamak, sonuçlarından duyulan endişeyi ifade etmek, temel bir yurttaşlık hakkıdır. Bu hakkı kullanmayan veya bu hakkı kullanması şiddet yoluyla engellenen birçok toplumun yakın tarihte girdikleri savaş maceralarının sadece çevrelerine değil, kendilerine getirdiği acı sonuçları bilenlerin, bunu dile getirmeleri de bir yurttaşlık görevidir. Savaş yerine barışçıl yöntemlerle, müzakereyle, ikna ederek sorunların çözülmesi talebini dile getirme hakkıdır bu ve temel bir yurttaşlık hakkıdır. Otokrasilerde, diktatörlüklerde böyle bir hakkın varlığı reddedilir. Otokrasilerde, bütün kişi ve kurumlar ve en başta yargı, basın, eğitim, Şef’in tespit ettiği ve plebisitle onaylattığı milli olduğu iddia edilen hedeflere hizmet etmekle yükümlü addedilirler. Ordunun da, iktidardaki güce bütünüyle tabi, tam anlamıyla Şef’in ordusu olmasına çalışılır. Türkiye’de menfur darbe girişimi sonrası ordudan atılan dokuz bine yakın subay, astsubay, uzman veya sözleşmeli erbaş yerine, 2017 ve 2018’de altmış bine yakın yeni personel alınıyor olmasını bu gözle değerlendirmek gerekiyor. Otoriter zihniyet siyasette “benim yanımda yer almayan, düşmandır” ilkesinden hareket eder. Muhalif değil düşman vardır. Muhalif ses, komplocudur. Yabancıların ajanıdır. Haindir. Dolayısıyla savaş politikasına muhalefet etmek, mutlakıyetçi iktidarın ve onun destekçilerinin nezdinde hıyanetin, iç düşmanın cisimleşmiş halidir. Kendi içinde düşman barındırdığına inanılan topluluk, toplum olma niteliğini yitirmiş demektir. Bu, bir medeniyet kaybıdır. Bugün Türkiye’de iktidarın ve onun tetiklediği, kışkırttığı, yönlendirdiği çevrelerin sergiledikleri manzara, başka ülkelerde geçmişte veya günümüzde benzer durumlarda görüldüğü gibi, bir aşırı şiddet yöntemi olarak savaşın medeniyet kaybının yoğunlaşmış bir tezahürü olduğunu bir kez daha gösteriyor. Nuriye Gülmen, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’ndeki görevinden açığa alınmasının ardından 9 Kasım 2016’da Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde eylem yapmaya başladı. Mardin’de sınıf öğretmenliği yaparken OHAL ile birlikte işinden olan Semih Özakça, iki hafta boyunca tek başına basın açıklaması yapmaya çalışan ve defalarca gözaltına alınan Gülmen’in yanında ikinci bir ses oldu. Eylemin ilk başlarında desteğe gelen sosyolog Veli Saçılık, ihraç edildiğini öğrenmesiyle birlikte eğitimcilerin eylemine katıldı. Ankara’da okulunun önünde yapmaya çalıştığı basın açıklamasını İnsan Hakları Anıtı önüne taşıyan Acun Karadağ’ın eyleme katılmasıyla birlikte Yüksel Caddesi, “İşimizi geri istiyoruz” eyleminin sembol yeri haline geldi. Açığa alındığı için eyleme başlayan Gülmen, eylemini sürdürürken ihraç edildi. İhraç edildiği ilk gün konuştuğumuz Gülmen, “Ben bu kararı ihraçla karşılamaktan onur duyuyorum. İktidar bu KHK’ler ile savaş açtığını söylüyor. KHK’lerin ardı arkası kesilmeye cek. Direniş mevzisindeyiz. Direniyoruz, gururluyuz” diye konuşmuştu. Eylem devam etti Basın açıklaması için TBMM’ye giden, sonrasında da gözaltına alınan Gülmen ile Özakça, açlık grevi kararı aldı. Kamuoyu oluşturan Gülmen ile Özakça, açlık grevinin 76. gününde tutuklandı. Eğitimcilerin tutuklanarak Sincan Cezaevi’ne gönderilmesine tepki gösterenler, Yüksel Caddesi’nde toplandı. CHP milletvekilleri, eğitimcilerin serbest bırakılması çağrısı yaptı ancak İnsan Hakları Anıtı bile abluka altına alındı. Tutuklanmalarının ardından İnsan Hakları Anıtı önünde “İşimi geri istiyorum” eylemi gözaltılara rağmen her gün devam etti. Bitmeyen tutuklamalar İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Biri akademisyenmiş, biri de öğretmen. Kusura bakmasınlar” diyerek Gülmen ile Özakça için “terör örgütü mensupları” nitelemelerinin ardından İçişleri Bakanlığı tarafından “Bir Terör Örgütünün Bitmeyen Senaryo suGülmen ve Özakça Gerçeği” kitapçığı yayınlandı. Önce Anayasa Mahkemesi, andından da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Gülmen ile Özakça’nın avukatlarının geçici tedbir talebini reddetti. Pankart açtıkları için taraftar gruplarından ilk duruşmadan iki gün önce savunma yapacak avukatlara kadar çok kişi tutuklandı. Savunma hakkı verilmedi İki eğitimci, 14 Eylül’deki ilk duruşmaya ‘kaçma şüphesi’ gerekçesiyle getirilmedi. Ankara Adliyesi önünde çok sayıda kişinin gözaltına alındığı duruşma, Sincan’da görülmek üzere ertelendi. Özakça, üçüncü duruşmada da adli kontrol ile tahliye edildi. Nuriye Gülmen ise tutulduğu Sincan Cezaevi Kampus Hastanesi’nden, Numune Hastanesi’nin yoğun bakım servisine alındı. Davanın 6. duruşmasında hiçbir duruşmaya getirilmeyip savunma imkânı verilmeyen Nuriye Gülmen’e 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Gülmen tahliye edildi. Özakça ile Karadağ ise tüm suçlardan beraat etti. Eğitimciler, düne kadar açlık grevine devam etti. Yüksel direnişi devam ediyor 444 gün önce başlayan “İşimi ge ri istiyorum” eyleminin simge yeri Yüksel Caddesi, tam 250 gündür polis ablukası altında. Eylemciler, 22 Mayıs’tan bu yana günde iki kez sert müdahale ile gözaltına alınsa da eylemlerinden vazgeçmiyor. Dün açlık grevindeki eğitimcilerin basın toplantısı düzenlediği sırada Yüksel Caddesi yine boş kalmadı. “İşimizi geri istiyoruz” diyerek basın açıklaması yapmak isteyen eylemciler, polis tarafın dan gözaltına alındı. Elçi cinayetini çözmek için desteğe hazırız Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin, 28 Kasım 2015’te Sur’da öldürülmesinin üzerinden 111 hafta geçti. Diyarbakır Barosu, her hafta olduğu gibi bu hafta da adliye önünde basın açıklaması yaptı. Baro ve avukatlar adına açıklamayı okuyan Baro Başkan Yardımcısı Sertaç Buluttekin, “Diyarbakır Barosu olarak, Tahir Elçi cinayetinin aydınlatılması için yapılacak tüm çalışmalara katılmak ve destek sunmak konusundaki irademizin de mutlak olduğunun bilinmesini isteriz” dedi. l DİYARBAKIR / Cumhuriyet Afrikalı Ali’nin programı yayından kaldırıldı Müzik radyosu KRAL FM’de program yapan Afrikalı Ali lakaplı Ali Şentürk, “Afrin operasyonuna itiraz eden ister gazeteci, ister Milletvekili olsun hemen vurun” demişti. Bu sözleri RTÜK’e şikâyet eden CHP’li Barış Yarkadaş, KRAL FM’e çağrıda bulunarak “Bu suça ortak olmayın” ifadesini kullanmıştı. KRAL FM, CHP’nin çağrısı sonrası, Afrikalı Ali’nin programını yayından kaldırdı. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle