18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 17 Ocak 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN Türkiye özgür değil haber 11 Freedom House’un özgürlük endeksinde istikrarlı şekilde gerilemeye devam eden Türkiye, ilk kez ‘özgür olmayan ülkeler’ kategorisine girdi Türkiye, ABD merkezli düşünce kuruluşu Freedom House’un 2018 yılı Dünya Özgürlük raporunda “kısmen özgür ülkeler” kategorisinden “özgür olmayan ülkeler” kategorisine geriledi. Raporda Türkiye’de anayasa referandumuyla gücün tek elde toplandığı, seçilmiş belediye başkanlarının toplu halde görevden alındıkları, ayrıca aktivist ve devlet düşmanı olarak tanımlanan kişilerin keyfi soruşturmalara maruz kaldığı ve kamu çalışanlarının da görevden alındığı belirtildi. Vatandaşların hassas konularda düşüncelerini açıklamaktan çekindiği belirtilen raporda, Türkiye’nin statüsünün kısmen özgür olmaktan çıkarılarak özgür olmayan ülke kategorisine alındığı ifade edildi. Kuruluşun raporunda Türkiye’nin siyasal haklar derecesi 4’ten 5’e gerilerken, sivil özgürlüklerin derecelendirmesi de 5’ten 6’ya düşürüldü. Raporda 1 ve 7 arasında not verilirken 7 en kötü notu oluşturuyor. Türkiye’nin notunun 2014’ten bu yana düştüğüne dikkat çekildi. Baskı arttı Raporda 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türk hükümetinin muhaliflerine yönelik baskısının 2017 boyunca devam ettiği belirtilirken, “2016’daki darbe girişimine verdiği karşılığın giderek yayılan bir cadı avına dönüşmesiyle 60 binden fazla kişi gözaltına alındı, 160’tan fazla yayın kuruluşu kapatıldı ve 150’den fazla gazeteci tutuklandı” denildi. “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başarısız 2016 darbe girişimi sonrasında muhalifler üzerindeki baskıyı genişletti ve yoğunlaştırdı” denilen raporda, bunun gözaltındaki Türk vatandaşları, kapatılan medya organları ve el konulan işletmeler açısından korkunç sonuçlar yarattığı ifade edildi. “Temizlik operasyonlarından Kürt azınlığın da etkilendiği” kaydedilen raporda, “Bu da Türkiye’nin komşu Suri ye ve Irak’a diplomatik ve askeri müdahalelerini tetiklemiştir” ifadelerine yer verildi. Raporda demokrasinin dünya genelinde 2017 yılında onlarca yıldır en ciddi krizine maruz kaldığını, özgür ve adil seçimler, azınlık hakları, basın özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü gibi temel ilkelerin dünya çapında saldırıya uğradığı belirtildi. 88 ülke özgür 195 ülkenin incelendiği raporda 88 ülke özgür olarak tanımlandı. Kısmen özgür ülke sayısı da 58 olarak belirtildi. 49 ülke ise özgür olmayan ülke kategorisinde yer aldı. l İSTANBUL / Cumhuriyet Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Uçum Masumiyet karinesi hatalıymış Cumhurbaşkanlığı Hukuk Başdanışmanı Mehmet Uçum, “masumiyet karinesi” kavramının hatalı anlaşıldığını iddia ederek kendince yeniden tanımladı. CNN Türk’te canlı yayında Şirin Payzın’ın sorularını yanıtlayan Mehmet Uçum, gündeme ilişkin değerlendirmeler yaptı. Tek tip kıyafet uygulaması eleştirilerini değerlendiren Uçum, “Masumiyet karinesi ile tektip kıyafet arasında bir bağ kurmak yanılsamadır” dedi. Uçum şöyle devam etti: “Masumiyet karinesi esas itibarıyla aklanma hakkının sanığa ve şüpheliye verilmesidir. Sonuçta suç mahalinde yakalanan birisinin de masumiyet karinesi vardır. Bu onun masum olduğunu kabul etmek anlamına gelmiyor. Kendisini hakkında iddia edilen suçlamayla ilgili aklanma hakkına sahip olması demektir. Masumiyet karinesinin anlamı aklanma hakkına sahip olmak demektir. Masumiyet karinesi masumun yargılanması değildir. Hakkında suç isnat edilen sanığın yargılanması ve ona aklanma hakkının verilmesi demektir. Dolayısıyla sokaktaki vatandaşla yargılanan şahıs arasında özdeşlik kuracak bir masumiyet karinesi tarifi hatalıdır. Bu bir ezberdir ve bunu ortadan kaldırmak lazım.” Masumiyet karinesi nedir? Türkiye’nin de imzası bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre; bir suçla itham edilen herkes yasalara göre suçluluğu ispat edilene dek masum kabul ediliyor. Buna göre; mahkemelerin sanığın itiham edilen suçu işlediği varsayımı ile işe başlamaması gerektiği ve bir kimsenin beraat edebilmesi için masum olduğunun anlaşılması şart olmadığı suçlu olduğunun anlaşılmamış olmasının yeterli olduğu belirtiliyor. l ANKARA/Cumhuriyet Ata ve Mızrak davası Fişekler nerede? MAHMUT ORAL Diyarbakır’da 28 Mart 2006’da çıkan olaylarda polisin attığı gaz fişeğiyle yaşamını yitiren 8 yaşındaki Enes Ata ile 14 yaşındaki Mahsum Mızrak’ın ölümüyle ilgili özel harekât polisleri H.A, N.Ö. ve B.Ö. hakkında “Olası kast sonucu ölüme neden olmak” suçundan ömür boyu hapis cezası istemiyle açılan davanın 38’inci duruşması dün Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Ailelerin avukatları, Mahsum Mızrak’ın başına isabet eden gaz fişeğinin adli emanette kaybolması ile ilgili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmanın devam ettiğini anımsatarak, Enes Ata’nın ölümüne neden gaz fişeği ile ilgili verilen takipsizlik kararına yaptıkları itirazın üzerinden 3 ay geçmesine rağmen sonucu bilmediklerini söyledi. Mahkeme, Ata ve Mızrak’ın ölümüne neden olan ve adli emanette kaybolan gaz fişekleriyle ilgili yürütülen soruşturmanın akıbeti konusunda bilgi verilmesi için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazılmasına karar vererek eksiklerin tamamlanması için duruşmayı nisan ayına erteledi. l DİYARBAKIR Diplomatlardan Kavala çıkartması Kanada, Danimarka, Fransa, Almanya, Hollanda, Norveç, İsveç, İsviçre, İngiltere ve ABD’li diplomatlardan oluşan üst düzey heyet, tutuklu yargılanan insan hakları savunucusu Osman Kavala’nın başkanı olduğu Anadolu Kültür Vakfı’nı ziyaret etti. Ziyareti Twitter hesabından duyuran ABD Büyükelçiliği, “1 Kasım’dan bu yana tutuklu bulunan Osman Kavala ile ilgili endişelerimiz nedeniyle buradayız. Avrupa’nın her yerinde olduğu gibi, Türkiye’deki sivil toplum organizasyonlarının işleri özgür ce yapmasına izin verilmeli; bu örgütlerin temsilcilerine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve diğer uluslararası hukuka göre davranılmalı. Bu konudaki her gelişmeye çok duyarlı olacağız” açıklamasını yaptı. l ANKARA / Cumhuriyet Darbeyi öğretmen yedi Hükümetin 15 Temmuz’un ardından ilan ettiği OHAL kapsamında “darbeye karşı” ihraç ettiği öğretmen sayısı, elinde silah bulunan asker ve polis ihraçlarını neredeyse ikiye katladı. Hükümetin 6. defa uzatmayı planladığı OHAL kapsamında toplam 31 KHK ile ihraç ettiği öğretmen sayısı 33 bini, üniversitelerden uzaklaştırdığı akademisyen sayısı 8 bini, lisansı iptal edilen öğretmen sayısı da 15 bini aştı. 15 Temmuz’un ardından ihraç edilen toplam asker ve polis sayısı ise 30 binde kaldı. Konuyu TBMM gündemine taşıyan CHP Mersin Milletvekili Hüse 15 Temmuz’un ardından ihraç edilen öğretmen ve akademisyen sayısı asker ve polis sayısını neredeyse ikiye katladı yin Çamak, OHAL’in defalarca uzatılmasını eleştirerek “İlan edildiği günden beri ülkede hukuka ve adalete güveni zedeleyen OHAL’in, artık sürpriz olmayan bir açıklamayla, bir kez daha uzatılacağı belirtildi. OHAL ve KHK rejimi, yönetememenin itirafıdır. Yakın zamana kadar OHAL’i kaldırmakla övünen iktidar, bugün, OHAL’e karşı çıkanları terörist ilan etmektedir” dedi. OHAL dö nemindeki hükümetin hukuksuz uygulamalarına dikkat çeken Çamak, “Darbeye karıştığı iddiasıyla ihraç edilen asker ve polis sayısından daha fazla eğitim emekçisi ihraç edildi. Tüm öğretmen atamaları sözleşmeli yapıldı. Sadece eğitim alanında değil, her alanda ülkemizin geleceğini karartan bu hukuksuz rejime bir an önce son verilmelidir” diye konuştu. l ANKARA / Cumhuriyet Tek tip kıyafet işkencedir İstanbul ve Mersin’deki toplantılarda uygulamanın sakıncalarına dikkat çekildi HALKA MESAJ VERİLİYOR İHD Mersin Şubesi tarafından düzenlenen “Adil yargılama için; tek tipe asla” paneli valiliğin OHAL gerekçesiyle yasak kararı nedeniyle dernek binasında yapıldı. Avukat Gülizar Tuncer, günümüz koşullarının 12 Eylül askeri darbesi sonrasında cezaevlerinde yaşanan vahşetleri geride bıraktığını kaydetti. İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da tek tip kıyafet uygulamasının onur kırıcı bir uygulama olduğunu dile getirerek, “Tek tip bir onur kırıcı ve bir işkence yöntemidir. Bir insanın onuruna dair uygulama yaparsanız tüm insanlığa karşı yapılmış sayılır” diye ko nuştu. HDP Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran, “Tek tip meselesi sadece cezaevlerine verilmiş bir şey değil, halka bir mesaj vermeyi kapsamaktır. Bu yaşanan süreçlere biz toplumsal olarak bir dur demezsek sadece zindandakilerin direnişi belki tek tip kıyafeti durduracak ama bu karanlık süreci bitirmiş olamayacağız” diye konuştu. 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can ise 12 Eylül 1980 darbesi döneminde cezaevlerinde yaşanan işkence, kötü muamele ve tek tip kıyafet dayatmalarına karşı mücadeleyi anlattı. lABİDİN YAĞMUR / MERSİN İnsan Hakları Derneği (İHD) Tek Tip Elbise Karşıtı Koordinasyon dün İstanbul Barosu’nda tek tip kıyafet uygulamasına karşı basın açıklaması yaptı. İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, “Tek tip elbise karşıtı koordinasyonun ana yapısını insan hakları örgütleri ve hukuk örgütleri oluşturuyor. Örgütler, dernekler tek tipe karşı bir tutum sergiliyor. Kurumların katılımını çok önemsiyoruz. Tek tip tüm toplumu yakından ilgilendiren bir konu. Toplum bu duruma sahip çıkmalı” dedi. Açıklamada konuşan avukat Ezgi Duman ise “Tek tip elbise sadece tutukluları değil hükümlüleri de kapsıyor. Tüm siyasi mahpuslar için hak ihlali oluşturuyor. Bu durum başlı başına onur kırıcı bir muameledir. Bu muamele birçok ülkede rafa kaldırıldı. Tek tip masumiyet karinesinin ihlalidir. Biz , tek tip elbiseye karşı mahpusların yanında olacağız” dedi. Avukat Kemal Aytaç da “ İnsan haklarına saldırı var. Tek tip bunlardan bir tanesi. Tek tip eşittir işkencedir. Hak ve hukuk örgütleri olarak bunun önünü almaya çalışıyoruz” diye konuştu. l İSTANBUL / Cumhuriyet Çaresizliğin tadı Edirne’de bundan beş yıl önce, dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın şehri ziyareti sırasında... Bulunamayan kanser ilaçlarının temini için bakandan yardım istemeye çalışan... Ve ne dediğine bakılmadan avucuna sıkıştırılan parayla baştan savulmasına isyan eden; Kameralar karşısında “Ben dilenci değilim” diye gözyaşı döken; Bakanın geri gelmesini bekleyip avcuna sıkıştırılan parayı onuruyla ona iade eden; Bakanın gözlerinin içine bakarak; “Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda” diye müthiş bir cümle kurabilen; Yaşadığı bu kısacık karşılaşmanın ve o karşılaşmada yaşananların anlamını böylesine derin bir ifade ve etkili bir serzenişle kayda geçiren; Dilek Özçelik.... Nihayetinde hastalığa yenildi. O anlamlı ve soylu itirazı gibi ölümü de basın için haber değerindeydi. Babası ardından sordu: “Şimdi arayan soran çok oluyor ama ben evladımı kaybettim. Şimdiye kadar neredeydiler?” Hadi... Aynı soruyu şu an siz de sorun kendinize. O görüntüleri izlediğiniz günden, bu haberi aldığınız güne kadar... aradaki beş yılda... Siz neredeydiniz? Şu an neredesiniz? Ve yarın nerede olacaksınız? O beş yılda ülkede neler yaşandı ve siz özel hayatınızda neler yaşadınız? Dilek’in sarsıcı bir kısa film gibi olan o karşılaşmasını izlerken hissettikleriniz... Size ne öğretti? Hayatınızda neyi değiştirdi? İktidarların halklara ve sorunlara yaklaşımı açısından bir ibreti sergiler gibi olup bitiveren o kısacık karşılaşmaya şahitlik ettiniz de, ne oldu? İktidar üzerine etraflıca düşündünüz mü? Çaresizlik üzerine? Peki, ya çare üzerine? “Onur gerçekten nedir” diye hiç sordunuz mu kendinize ya da birbirinize? Ya da “İktidar neye yarar ve iktidar neyi yaralar? Neden kapanmıyor, aksine derinleşiyor tüm yaralar?” diye. Hayati bir sorunu dile getirmeye çalışan ve meselesi zerre kadar yetkililerin algısına ulaşmayan bir gencin o çaresiz ve öfkeli sitemi, tüm sert ve sarsıcı gerçekler gibi sadece o an içinize işledi... Ve geçti gitti. Şimdi Dilek öldü diye üzülüyorsunuz hep birlikte. “Çok azımız bile onun kadar cesur olsak, onun kadar içten olsak, onun kadar akıllı ve onurlu olsak, şu anda bambaşka bir ülkede yaşıyor olurduk” bile diyemiyorsunuz birbirinize. Başkasının hayatı ve başkasının trajedisi gibi izlediğiniz hikâyelerin aslında sizin kendi hayatınız, sizin kendi trajediniz olduğunu anlamadığınız sürece... Kabullenişlerin ve kanıksayışların denizinde boğulmaya devam edeceksiniz. Arada sırada karşınıza çıkan ağır gerçekleri hamasi trajedilere dönüştürüp vicdanlarınızı rahatlatmakla yetineceksiniz. Bu arada başınıza ne geldiğinin farkına varmamaya devam edeceksiniz. Dilek için hiç gözyaşı dökmeyin. İlla bir şeye ağlayacaksanız, onun kadar “iyi” bir insan olamadığınız için... Kendiniz için ağlayın. Kısacık hayatını en zor zamanlarında en doğru cümleleri kurabilmiş olgun ve kıymetli bir ruh olarak yaşayan bir insanı tanıdığınız halde... Siz bitmek bilmez hayatınızı, söylenmesi gereken doğruları yutarak ve gördüğünüz haksızlıklar karşısında susarak yaşadığınızın farkına varın. Ve sorun kendinize.... Her gün, her an, daha da derin bir çaresizliği tattığınız bu hayatta... Neleri yutuyorsunuz? Ve o yuttuklarınızdan neyin tadını aldığınızı sanıyorsunuz? Evrensel’e Metin Göktepe tazminatı Haber takip ederken gözaltına alınan ve polisler tarafından dövülerek öldürülen Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe’nin ölüm yıldönümünde, onu darp eden polislerle ilgili bilgi de içeren “Ben mutlaka izlemeliyim arkadaşlar” başlıklı makale Evrensel gazetesinde yayımlandı. Gazete, polislerin adı haberde yazıldığı gerekçesiyle, Terörle Mücadele Kanunu’nun 6/1. maddesi uyarınca, “terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerinin hüviyetlerini yayımlamak” suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. İstanbul 3 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce gazeteye bir hafta geçici yayın durdurma cezası verildi. Ayrıca Evrensel Gazetesi Sorumlu Müdürü Ali Karataş ve gazetenin sahibi Fevzi Saygılı’ya da (dönemin parasıyla) 720 milyon lira para cezası verildi. İtirazları reddedilen iki gazeteci, AİHM’ye başvurdu. Bianet’ten Ayça Söylemez’in haberine göre AİHM, bu cezalarla Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10 maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine hükmetti. Türkiye, iki gazeteciye toplam 5 bin Avro manevi tazminat ödeyecek.l Yurt Haberleri C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle