18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 15 Ocak 2018 14 haber / yorum EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Küçük bir kaza ne yazık ki sağ el bileğimin kırılmasıyla sonuçlandı. Bir süre yazamayacağım. Umarım uzun sürmez. Hoş geldin Milliyetçi Cephe! Geçen hafta ortalarında gerçekleşen ErdoğanBahçeli görüşmesi, ülke siyasetinin yeni bir düzleme taşındığının kanıtıdır. Yeni siyasal düzlem, aşırı sağın, biri İslamcı, diğeri aşırı milliyetçi iki köktenci ucunun, 2020’lere dek uzanacağı en yetkili ağızlarca vurgulanan birlikteliğidir. Cephe, savaş çağrıştırır Bu ülkede cephe oluşturmak tarihsel olarak, sağcı siyasetin işidir. 1960 öncesinin, nüfusun yüzde 80’inin yaşadığı köylerin kahvelerini bölen Demokrat Parti iktidarının Vatan Cephesi epey eskide kalmış olsa da 1970’lerin ikinci yarısında yaşanan iki Milliyetçi Cephe (MC) deneyiminin yıkımları henüz belleklerdedir. Tüm yönleriyle hâlâ tam olarak aydınlanmamış olan 1 Mayıs 1977 Taksim katliamında iktidarda 1. MC hükümeti vardır. Türkiye, başta üniversiteler olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlarına uzanan bu ölümcül cepheleşmenin, MC hükümetlerinin iç ve dış siyasetteki yönetim başarısızlıkları sonucu 12 Eylül 1980 faşizmine sürüklenmiştir. 40 yıl öncesinin MC hükümetleri, esas olarak Adalet (AP), Milli Selamet (MSP) ve Milliyetçi Hareket (MHP) partilerinin ortaklığıdır. Önemli olan, cephelerin, cephe olmalarının bir sonucu olarak olaylara tek taraflı ya da tek gözle bakışı ve bunun yarattığı ağır yıkımlardır. Örneğin, MC hükümetlerinin mimarı da olan AP Genel Başkanı’nın ülkede kan gövdeyi götürürken, 1979 Maraş katliamı günlerinde basının karşısına geçip, katliamla ilgili gerçekler henüz ortaya çıkmadan, bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz diyebilmesidir. Sonrasında MC hükümetlerinin ve merkez sağ siyasetin ana gövdesi AP eridi gitti. Yazgıya bakın, o yılarda AP’nin besleyip büyüttüğü iki köktenci uç, onun külleri üzerinde, kendi öz niteliklerine uygun yeni bir cephe oluşturuyor! Bu cephe, ideolojisinin niteliği gereği, parlamenter demokrasiyi sona erdiren; başta emekçi hakları olmak üzere hak ve özgürlükleri ayaklar altına alan; kendi gibi düşünmeyenleri, çoğu kez hiçbir kanıta ve belgeye dayanmadan terörist ve hain ilan ederek düşman sayan bir yapılanmadır. Üstelik bu cephe, iliklerine dek siyasallaşmış bir yargı sisteminden, kendi yaptıkları yasalara göre karar veren AYM kararlarını bile hiçe sayacak kadar güç alıyor. Gerçek ihtiyaç; özgürlük, adalet, demokrasi ve barıştır Bu cephenin karşılığı ne olmalı sorusunun yanıtı çok açıktır: özgürlük, demokrasi ve barış! Eğer bu üçlü varsa orada siyasal cepheleşme değil, dostluk ve kardeşlik vardır! Bu ülkenin insanı, yıllarca, cepheci hükümet uygulamaları nedeniyle ödediği ağır bedellerin karşılığında, başta düşünce ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükleri fazlasıyla hak ediyor. Bu toplumun, kendi seçtiği ve kendisi için çalışan, etkileyebileceği milletvekillerinin oluşturduğu bir yasama organını; siyasetten ve sermayeden bağımsız bir yargıyı; yine sermaye ve siyaset baskısından uzak bir basın yayını; kadın erkek eşitliğini; daha eşitlikçi bir gelir dağılımını; çağdaş eğitimi; yaşadığı doğal çevrenin talan edilmemesini; rüşvet ve yolsuzluktan uzak, dürüst ve etkin çalışan bir devlet yönetimini istemeyeceği düşünülemez. Bu halk, yıllardır şehit diye gözyaşlarına gömdüğü gencecik insanlarının acısıyla, artık gençlerinin yaşam hakkının korunmasını, hiç kuşku yok ki çok ama çok istiyor. Bu durumda yapılması gereken oluşturulmakta olan bu yeni milliyetçi cepheyi, özgürlüğün, demokrasinin ve barışın aydınlığında eritmek; oy sandığına gömmektir. Bu görev de başta aydınlığı savunan siyasetçiler olmak üzere, özgürlük, demokrasi ve barış isteyen halk kitlelerine düşüyor. 15 Ocak 2018 SAYI: 336703 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Seçim gündemi nereye ilerliyor? Geçen hafta, “Çare nereden temin edilir” sorularına cevaben, “Çare aranan her alandaki karanlık, tarihte defalarca tekrarlandığı gibi, kendi ışığını da içinde saklıyor. Bu ışık da, bütün imkân pencerelerini açacak olan umudu ve ‘isteme’ iradesini canlı tutmak” yazmıştık. Geçen hafta, hemen her alanda karanlığın daha koyulaştığı gelişmeleri gündeme taşıdı. Hukuksuzluk, mahkeme kararlarını tanımayan hâkimler aşamasına kadar geldi. İktidar partilerinin kurduğu koalisyon, “milli ve yerli” başka bir millet yaratma “vizyonunu” daha açık gösterdi. Bu gelişmeler gündemi nereye itiyor? Seçim gündeminin siyasi ağırlığı azaldı mı? OHAL’de seçim yapılabilir mi? Seçim, “oyunu bozarak, oyuna katılma” fırsatı verir mi? n Yaşananlar, “OHAL’de seçim yapılabilir mi” tartışmasını güncelleştiriyor. İktidarın, “adil” seçime izin vermeyeceği iddiaları güçlendikçe, seçimi hatta Meclis’i boykot önerileri dillendiriliyor. Boykot, uygulama ve sonuç almada başarılı örneği az bir yöntem. Siyasi rüştünü veya gücünü koruduğunu gösterme ihtiyacındaki aktör fazlalığı ve takvim değişmezse yerel seçimin önce olması da, uygulama zorluğunu artırıyor. Kaybedeceği seçimi yaptırmamayı göze alanların, boykotu neden dikkate alacağı sorusu da boşta. Seçim odağa alındığında da, “seçimi kazanma” perspektifi, yaşanmakta olanla, “şartlarla” ilişkiyi zayıflatıyor. Haklı bir çare arayışının ürünü olan “seçimi alma” heyecanı, dolaylı olarak şartları “normalleştirme” veya kabullenme sonucunu doğuruyor veya bu eleştirileri haklılaştırıyor. Bir başka zorluk da, seçim gündemini iktidarın be lirliyor olması. Fakat, seçim gündeminin kontrolünü alarak, “şartları” da bu gündemin parçası haline getirmek, farklı yaklaşımları ve çabaları pekâlâ buluşturabilir. Bütün eşikler geçildi, tüm kapılar kapandı mı? “Üsküdar’ı geçen” yoluna devam ediyor mu? İkinci şans mümkün mü? n AKP MHP koalisyonunda ortaya konan yaklaşımlar, iktidarın Cumhurbaşkanlığı seçimini “yeni düzen” için hâlâ milat olarak gördüğünü düşündürüyor. OHAL’de fiilen uygulanan “yeni rejimin” tescili için seçim işaret ediliyor. Eşiğin çoktan geçildiği, seçimin bir oyalamaca olduğu iddialarına hak verilse bile; iktidar, yarattığı bu algıyla hiç istemeyeceği bir kapıyı da açık unutmuş (tutmuş) oluyor. “Milli ittifakların” peşinde koşulduğu için, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” lafı nihai değil geçici bir zafer gibi duruyor. İktidarın tescil aracına çevirmeye çalıştığı seçim, muhalefet tarafından “ikinci şans” söylemiyle karşılanabilir. 16 Nisan referandumunda azımsanmayacak AKP MHP koalisyonunda ortaya konan yaklaşımlar, iktidarın Cumhurbaşkanlığı seçimini “yeni düzen” için hâlâ milat olarak gördüğünü düşündürüyor. karşılık bulmuş olan “itiraz”, rövanş motivasyonu ile tazelenebilir. Dolayısıyla, “yeni sistemi kabullenip” yüzde 50+1’i bulmaya çalışmakla, açık bir “dönüş” programını “ikinci şans” olarak seçmenin önüne koymak farklı sonuçlar verecektir. “İkinci şans” fikri, iktidarı kerhen desteklemenin tek seçeneği olduğunu düşünen seçmenlerde, tıpkı 16 Nisan’da olduğu gibi (belki daha fazla) “pasif” destek bulabilir. İktidar ve muhalefet bloklarının birlikte davranma pratikleri aynı olabilir mi? “Birlik” daima daha fazla güç anlamına gelir mi? İktidar bloku, sayısal hedeflerin öne çıkarılmadığı, moral avantajın (sert bir ötekileştirmenin) hedeflendiği, işbirliği şartlarının ise saklandığı bir “ittifak” süreci yürütüyor. “Beka davası” gibi yüksek bir gerekçe tarif edilerek, hem dar politik hedefler perdeleniyor, hem de muhalefet bloku çeşitliliğinden arındırılarak “tekleştiriliyor”. Siyasi hattı çizip, tarafları tarif ederek, siyasi gündemi daraltıyor. Birlikten daha fazla güç toplayamayacağı için, herkesi “tekliğe” zorlayarak güçten düşürmeye çalışıyor. Muhalefetin bu yaklaşımlar karşısında, hemen her aşamada tam tersini yapması beklenir. Birlikte davranma şartları konusunda son derece açık davranmak; kendi içinde çoğulculuğu, çeşitliliği örtmek değil zenginleştirmek; birlikten daha fazla “çok olmayı” savunmak; iktidar blokunu da homojen değerlendirmemek hemen sayılabilecekler. Siyasi iradenin tam yansıtılması, fikir hürriyeti ve seçim güvenliği konularında, gelebilecek suçlamalardan hiç çekinmeden ve hemen ortaya konulacak “koşulsuz” bir birliktelik de önemli. Tehlikeleri göstererek yürütülecek kampanyalar kime avantaj sağlıyor? Geleceğe dair söylenecekler sonucu nasıl etkiler? n İktidar, seçmenini “küffara” karşı kendisini savunmaya çağırdığı bir kampanyaya hazırlanıyor. Referandum sırasında zorlama “pozitif” argümanların sonuç vermememiş olması kadar, bu konuda kullanılacak materyal sıkıntısı da bu mecburiyeti yaratmış olabilir. Geleceğe ilişkin umutları kullanarak iktidar olan, mevcut korkuları besleyerek iktidarını pekiştiren, şimdi geleceğe dönük tehditler üreterek iktidarını korumaya çalışıyor. Bunu yaparken de zorunlu olarak korkutucu oluyor. Korku siyaseti karşısında, dayanabileceği haklı endişeler olmasına rağmen, muhalefetin bilinçli olarak bundan kaçınması güçlü bir karşı duruş olabilir. Eğer illa bazı korkulardan, endişelerden bahsedilmesi gerekiyorsa ki gerekiyor bunu “şimdiki zamanla” sınırlı tutmak, “gelecek zamana” fazla bulaştırmamak da bir seçenek olabilir. İktidarın unutturmaya çalıştığı “Güçlü Türkiye” sloganı ve iddiasını seçmene hatırlatmak: “Her şey daha iyi oldu mu, olacak gibi mi” diye sormak seçim gündemini başkalaştırmaya yarayabilir. Siyaset gündemi kimin ve hangi iklimin etkisi altında? Gündemi değiştirmenin yolları ve araçları bulunabilir mi? n İktidar, siyaset ve seçim gündemi üzerindeki hâkimiyetini, çatışma alanlarının siyasi kimliklere göre belirlenmesi sayesinde sağlıyor. Bu yüzden sorunlar, kimin dile getirdiğinden bağımsızlaşarak konuşulamıyor. Adalet isteyen de, işini isteyen de, özgürlük isteyen de, demokrasi isteyen de, “buna hakkı olup olmadığına göre” sınıflandırılıyor. Adamına göre hukuk, keyfine göre demokrasi, kendine göre paylaşım mümkün oluyor. Kimlik duvarları aşılamadığı için, kendini yakan, adresi yanlış seçtiği için değil sesi taşınmadığı için duyulmuyor. Kimlik duvarlarını aşmanın yolunun, karşı mahalleden aktör temini olup olamayacağı, kimin nerede olduğuna da hattı çizenin karar verip veremeyeceği, Abdullah Gül vakasında gösterildi. Böylesi müdahaleler olmasa da mahalle transferlerinin kimlik duvarlarını aşan ses üretip üretemeyeceği belirsiz. Dolayısıyla, kimlik siyasetini kabul ederek aktörlerle çare bulmak yerine, yeni söz üretmeyi denemek daha gerçekçi duruyor. Basit bir akıl yürütmeyle, kimlik temsilinde güçlü, söz üretmede güçsüz olanla nasıl mücadele edilir? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:50 06:33 06:54 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:20 13:19 15:44 08:02 13:03 15:31 08:21 13:26 15:58 Akşam 18:06 17:53 18:20 Yatsı 19:30 19:16 19:41 ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] PKK saldırdı: 1 şehit, 3 yaralı Hakkâri’nin Çukurca ilçesindeki üs bölgesine Kuzey Irak’taki Kulika Dağı’ndan PKK’liler tarafından füze saldırısı düzenlendi. Saldırıda ensesine isabet eden şarapnel parçası ile yaralanan Adana’nın Kozan ilçesi nüfusuna kayıtlı Piyade Sözleşmeli Er Bülent Alp, kaldırıldığı Hakkâri Devlet Hastanesi‘nde şehit oldu. Aynı saldırıda 3 asker de yaralandı. Piyade Sözleşmeli Er Bülent Alp’in (22) şehit olduğu haberi, memleketi Adana’nın Kozan ilçesinde yaşayan ailesine verildi. Oğullarının şehit olduğu haberini alan baba Mahmut ile anne Müşerref Alp gözyaşlarına boğuldu. Şehidin fenalaşan babası, ambulansla Kozan Devlet Hastanesi’ne götürüldü. Annesi Müşerref Alp ise oğlunun fotoğrafına sarılarak, “Seni neşe içinde gönderdik, böyle acı bir haber mi alacaktık?” diye ağıt yaktı. l DHA Trakya Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden almış olduğum 2006 tarihli Banu Sevinç adına düzenlenmiş geçici mezuniyet belgemi kaybettim. Hükümsüzdür. Banu Yurttaş C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle