20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 15 Eylül 2017 EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN TASARIM: SERPİL ÜNAY yorum 13 Yine ‘Silivri’deydik!.. Silivri, yıllardır “Kumpas Davaları”nın görüldüğü bir ilçemiz; bunların ilki olan “Ergenekon Davası”, ilçedeki “Silivri Çadır Mahkemesi”nde başladı; sonuçlanıp, tarihimizdeki yerini aldı (20.10.2008). Ardından gelen “Balyoz Davası”da öyle... Basında, mahkemeye bu adın verilmesi, davaların içeriğinin ve duruşmaların, Sultan Abdülhamid’in sarayının bulunduğu Yıldız’da kurdurduğu “Yıldız Çadır Mahkemesi”nin (27.6.1881) “adalet” anlayışına benzemesindendi. “Cumhuriyet Davası”nın Silivri’de görüleceği belirince, insan ister istemez, “Silivri Çadır Mahkemesi”ni anımsıyor. Üstelik “Simgesel Eylem Grubu”yla, ilk günlerinden başlayarak tüm davaları aksatmadan yıllarca izledik. Hem suçlu sandalyesine oturtulan suçsuzlara destek vermeye, hem de, “Hacı bir Cumhurbaşkanı ile İmam Başbakan’ın” yönetimindeki çağdaş bir “Hukuk Devleti”nde (!) “yargı”nın ne duruma düşürüldüğünü olabildiğince topluma duyurmaya çalıştık. Evet, “Cumhuriyet Davası”, “11 Eylül” günü, Silivri’de “Kumpas Davaları”nın görüldüğü binada değil, karşısına yaptırılan yeni binanın büyük salonunda görülecekti; tüm değişiklik buydu; çünkü yine kapı önünde yığılma vardı; yine savunma avukatları bile içeriye girmek için savaşım veriyorlardı; sanık yakınları da... Durum böyle olunca, davayı izlemeye gelenler, binanın giriş merdivenlerine bile çıkamadılar... İçeriye girme şansını yakalayanlar, bu kez de yer bulma sorunuyla karşılaştılar; basın bölümünde de masa vardı, ama sandalye yoktu... Bu bölümde yer bulabilmiş CHP milletvekili Umut Oran, sandalyesini bana verince ayakta kaldı, sandalye bulmak olanaksız; çözüm bulundu, iki sandalye birleştirildi, böylece iki sandalye “üç kişilik” oldu... Değerli dostlar, bunları bu ayrıntıları inceden inceye anlatmamın bir nedeni de gerek dünya siyaset bağlamının gerek yazılı, görüntülü, basının yoğun ilgilendiği bir davada yönetimin boşvermişliğine, “gelecekleri varsa görecekleri de var” tutumuna değinmek. Ayrıca da tüm bu yaşananların, kargaşanın, şu andaki “TC Devleti”nin tam bir “yansıması” olduğunu da anımsatmak... “11 Eylül Mahkemesi”nden söz etmeyi sürdürürsek, “Balyoz Davası”ndan aklananların, bu duruşmaya “destek” sırasının onlarda olduğunu da düşünmeden edemedim. İzleyiciler bölümüne baktığımda, E. Tümg. Ahmet Yavuz ve E. Alb. Bora Serdar’ı gördüm; içeriye giremeyip dışarıda kalan Balyozcular da vardır belki... Bilindiği gibi, ilk “Silivri” davası “Ergenekon”du; ilk “savcısı”da, dönemin Başbakanı R.T. Erdoğan’dı; kendi kendisini görevlendirmişti, “Ben bu davanın savcısıyım!” diyerek (18.7.2008). Bugün, bu bağlamdaki davaların “yargıcı”da “O” değil mi? Üstelik “Cumhurbaşkanı”... Ergenekon’un sanıkları arasında “İlhan Selçuk” ve “İşçi Partisi Başkanı Doğu Perinçek” de vardı; İ. Selçuk’un, “cep telefonu kullanmaması” en büyük suçuydu... “D. Perinçek”in savunması da, bir “hukuk” dersi niteliğindeydi. (22.1.2009). Hele, “Perinçek”in haklı itirazlarına dayanamayan yargıçların kendisini duruşmadan çıkarmak istediklerinde, içlerinde yoğun olarak “CUMOK”ların (Cumhuriyet okurlarının) bulunduğu izleyicilerin dirençli tepkisini anımsadım, “11 Eylül” günü duruşmada tanık olarak “Görev Vakfı’nın Başkanı Mustafa Pamukoğlu’nu dinlerken... Pamukoğlu, Görev Vakfı’nın, “Aydınlık Gazetesi, Ulusal Kanal, Ulusal Kanal İnternet Sitesi”nin “çatı oluşumu” olduğunu söylemek zorunda kalınca, “Başkan Yargıç Dağ’ın, “ne isabetli (!)” bir tanık seçimi yaptığını, takdir etmemek olanaksızdı (!)... Dolaysiyle, Pamukoğlu konuşurken, Fransa’da aşırı sağcı, “Baba Le Pen”in (Marie Le Pen), “2012”deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olması karşısında, siyasi partilerin, sağcısı, solcusu, komünisti, sosyalisti, muhafazakârı, liberali, vö’ler, aralarında “birlik” oluşturup, böylece Le Pen’in, cumhurbaşkanlığını önlediklerini düşününce, demokratik bir ülke olabilmemiz için daha uzun bir yolumuz olduğu endişesine kapılmamak gerek; çünkü kesinlikle vazgeçmek yok... 25 Eylül’de, saat 15.30’da, Çağlayan Adliyesi’nde buluşalım!.. 15 EYLÜL 2017 SAYI: 33581 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.10 04.57 05.22 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.37 13.06 16.35 06.22 12.51 16.20 06.46 13.14 16.43 Akşam 19.22 19.06 19.29 Yatsı 20.43 20.26 20.46 İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Cumhuriyet davasının 28 Temmuz’daki ilk duruşmasında yedi arkadaşımız hakkında tahliye kararı verilmesi bizlerde, 11 Eylül’deki ikinci duruşmada geriye kalan beş arkadaşımızın da tahliye edilecekleri beklentisini doğurmuştu. Olmadı. Beklentimizi 25 Eylül’de yapılacak duruşmaya erteledik. Dileriz, her iki duruşmada da arkadaşlarımızın ve avukatlarının yaptıkları savunmalarla çökertilmiş olan bu dava arkadaşlarımız lehine noktalanır. Cumhuriyet davası, yalnızca biz meslektaşlarının değil, ülkemizin ve dünyanın önde gelen aydınları, sivil toplum örgütleri tarafından ilgi odağı olmuştur. Bu hafta PolonyaVarşova’da düzenlenen uluslararası katılımlı bir panelde Birleşmiş Milletler (BM) ile Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) temsilcisi “Türkiye’de medyayı nasıl özgürleştiririz?” konulu bir panelde tartıştılar. Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli ülkelerin parlamentolarına, Uluslararası PEN Yazarlar Örgütü’nden ve yine bir basın özgürlüğü kuruluşu olan Article19’a, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne kadar sayısız uluslararası kurum ve kuruluşun gözü Türkiye’nin üzerindedir. Ülkemizde gazeteciler uyduruk suçlamalarla tutuklandıkça, haklarında akıl almaz mahkumiyetler istendikçe, dünyanın gözünün ülkemizin üzerinde olması sürecektir. Yukarıda sözünü ettiğimiz tartışma konusu bile tek başına utanç duyulması gereken bir durumdur. Anayasasında “demokratik hukuk devleti” yazan bir ülkede gazetecilerin uyduruk, kumpasçı davalarla düşürüldükleri durumun düzeltilmesini yabancıların görev olarak kabullenmeleri Türkiye’nin Yanlışlar, ayıplar, utanç verici durumlar itibarını zedelemektedir. Siyasal iktidar, ülkemizin düşürüldüğü bu utanç verici durumu umursamayabilir. Biz umursuyoruz. Bu nedenledir ki adalet, demokrasi, özgürlük mücadelemizin dozu giderek artmaktadır, daha da artacaktır. HHH Haber başlığı şöyle: “Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesini gömdürmediler: Cenaze gömüldü tekrar çıkarıldı.” Aysel Tuğluk, eski Van milletvekili, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) eşbaşkan yardımcısı ve avukat. Hakkında “terör örgütünü yönetmek” suçlamasından açılmış bir dava nedeniyle Kocaeli Kandıra F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunuyor. Annesi Hatun Tuğlu Ankara’da vefat ediyor. Kendisi de özel izinle, jandarma eşliğinde cenazeye katı lıyor. Cenaze Ankara, Gölbaşıİncel Mezarlığı’na defnedilecek. Cenaze için önce Batıkent’teki bir cemevinde tören yapıldıktan sonra mezarlığa getirildiğinde kimliği henüz belli olmayan(!) bir güruhun saldırısıyla karşılaşıyor. Saldırı sonucu cenazeye gelenler mezarlıkta mahsur kalıyor. Güruh, bu sırada “Buradan çıkamazsınız, buraya terörist cenazesi gömdürmeyiz. Burası Ermeni mezarlığı değil” diye bağırıp çağırıyor. İnsanlar çaresiz. Defnedilen cenaze mezardan çıkarılarak Tunceli’ye götürülmek üzere tekrar cemevine götürülüyor. Cenazeye katılanlar tepkili. Yalnız onlar değil. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da tepkili. Tepkilerini medyada dile getiriyorlar. Fakat inandırıcı olmuyorlar, olamıyorlar. Öyle ya saldırgan güruh, yakın tarihimizde ilk kez gerçekleşen böylesine menfur bir olayın faili olma cesaretini nereden buluyor? İktidar sözcülerinin ağızlarını her açtıklarında HDP ile terör örgütü PKK’yi özdeşleştirmelerinin bunda önemli bir payı yok mu? Sayın Bakan, Sayın Başbakan Yardımcısı bunu göremiyorlar mı? Son genel seçimlerde (1.11.2015) beş milyonun üzerinde oy almış, 59 milletvekili çıkararak TBMM’de üçüncü parti olmuş Halkların Demokratik Partisi’ni sürekli olarak PKK ile özleştirmenin, suçlamanın, algı operasyonları sürdürmenin böyle vahim sonuçlar doğuracağını bilemiyorlar mı? Biliyorlar! Bu yanlışlığı bile bile yapıyorlar, bu ayıbı bile bile işliyorlar. Bile bile Türkiye’ye bir utanç daha yaşatıyorlar. Yazık! Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Alevilikte ‘cihat’ yoktur ALİ BALKIZ Alevi Bektaşi Federasyonu Önceki Başkanı Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve elbette iktidarın her şeyi, her gün biraz daha dinselleştirme, hayatı dini kurallara göre şekillendirme amacı doğrultusunda “cihat” konusu da yeni öğretim programına yerleştirilmiş oldu. Bu öğretim yılında tüm liselerde ve imam hatip okullarında çocuklarımız “cihat” öğrenecek, sınava girecek ve sınıf seçecek ya da kırık not alacaklar. Sınıf geçip geçmemek öğrencilik dönemiyle ilgili bir durum, asıl sonuç “cihat”ı öğrenen, bunu içselleştiren (şimdi sadece bir öğrenci –yarın yetişkin) birinin ilerleyen hayatta cihatın gereklerini yerine getirmek zorunluluğu hissedecek olmasıdır. Sözüm ona laikiz Zira cihat, temel dini bilgiler ve fıkıh ders kitabında, “İslam dinindeki en temel ibadetlerden biri” olarak niteleniyor, bu anlamda her Müslüman için ‘farz’ olarak önemine işaret edildikten sonra, şöyle tamamlanıyor: “Çaba sarf etmek, zahmet çekmek, ilahi mesajı insanlara duyurmak, Allah’ın dinini yüceltip yaymak için elden gelen çabayı göstermek; Allah için yaşamak ve fedakârlık etmek, Allah yolunda canla, malla, sözle, fiille, mücadele etmektir. Hem ekonomik, hem kültürler arası hem de silahla yapılan mücadeleyi içermektedir. Cihat ibadeti, hak ile batıl mücadelesi kıyamete kadar süreceği için her zaman var olması gereken bir ibadettir.” Anayasamızda, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtiliyor. Yani devletin, kavramın içi boşaltılmış da olsa hâlâ “laik” sıfatı var. İktidar, bu sihirli kavramı (laiklik) kendi amacına uyacak şekilde, istediği gibi, keyfine göre tanımlayabildiği için, cihat konusunun müfredata girmesi uygulaması da, kimi malum kesimlerce laiklikle açıklanabilecektir. AKP, devlet dairelerinde öğle arası yemek molasını, cuma namazı saatine göre ayarlandığında, bu uygulamayı laikliğin bir gereği gibi sun KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI MEB, cihatçı gençler yetiştirmek istiyor. Bu, ömür boyu savaş demektir. Ortaöğretim okullarında okumakta olan öğrencilerin üçte biri/dörtte biri Alevi. Önemli bir bölümü laik ailelerin çocuklarıdır. Bunlar ne yapacak? MEB, cihatçı gençler yetiştirmek istiyor ama Alevi çocukları açısından bunun adı devşirmedir, asimilasyondur. du. Laikliğin güvencesi! “Aman kimseyi korkutmayalım, aman yanlış anlaşılmayalım” diye diye cihada kadar geldik. Asıl soru şu: Alevi çocukları ne yapacak? Ortaöğretim okullarında okumakta olan öğrencilerin üçte biri/dörtte biri Alevi. Önemli bir bölümü laik ailelerin çocuklarıdır. Bunlar ne yapacak? MEB, zorunlu şekilde okutulmakta olan din kültürü ve ahlak bilgisi ders kitabına, güya Aleviliği de öğretiyorum diye “Dört Kapı Kırk Makamı” konusunun içerisine “Kırk Makam’dan biri olarak” cihadı zaten yerleştirmişti. Aleviliğe dair Alevilikte ne “cihat” diye bir kavram var ne de ibadet... Alevilik, yayılmacı, çoğalmacı, fetihçi değil ki cihatçı olsun Alevilik inançsal yön ve ritüelleri de olmakla birlikte bir yaşam biçimi, bir felsefe, etik davranmaya ilişkin bir kurallar sistematiği, bireysel ve toplumsal bir kültür, doğayı ve toplumu anlama, yorumlama öğretisi ve pratiğidir. Sonradan Alevi olunmaz, Alevi annedenbabadan doğulur (Bektaşilik ay [email protected] [email protected] rı bir konu). Aleviler çoğalacak ise, bu ancak doğum yoluyla olur. Dolayısıyla Alevilerin tebliğ ve yayma gibi bir görevleri yoktur. Alevilikte “Eline, diline, beline sahip olma” ilkesi vardır. Bu, iyi insan olmaya karşılık gelir. İyi insan giderek, kâmil insan olmaya kadar evrilir. İyi insan olma yolu Alevilikte yetmiş iki millet birdir. Dini, cinsi, dili, rengi ne olursa olsun aynı nazardadır. Alevilikte nedeni ne olursa olsun en olmayacak şey, can almaktır. Alevilikte ne “ahret” kavramı vardır ne de “cennetcehennem”... Cennet de, cehennem de bu dünyadadır. Temel amaç, bu dünyayı cennet kılmaktır. “İyi insan” olma yolundayken bir insan yanlış yaptıysa, eksik davrandıysa, suç işlediyse, başkasına kasten veya ihmalen zarar verdiyse, bunun hesabının görüleceği yer, “Görgü Cemi”dir. Görgü ceminde “dar” kurulur, sorgusual yapılır, suçlanan dahil, hiç kimse ama hiç kimse yalan söyleyemez. Kişi aklanır veya cezalandırılır. Affedilmeyen iki suçtan biri zina, diğeri de insan öldürmektir. Hakk âdemdedir çünkü, enelhak bu anlamdadır. İnsan hem kâbe hem de kıbledir. Dost cemalini tavaf etmek hacdır. Her ne arıyor isen, bulacağın şey kendindedir. Bir gönül kırmak bile, cezayı gerektirir. İnsan, hayatın merkezidir. Divan bu dünyada kurulur, hesap burada verilir. Suçun derecesine göre zararıziyanı tazmin etmekten, toplum dışına atmaya, düşkün ilan etmeye dek uzanır cezalar. Aleviler bilimi rehber alırlar. Onun için bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurlar, bilimden gidilmeyen yolun sonunun karanlık olduğunu bilirler. Hayatta en hakiki mürşidin bilim ve fen olduğunun ayırdındadırlar. Evrimi, henüz bu sözcük yokken bile anlamışlardır. Semahları ile bu anlayışı ibadet figürleriyle görünür kılmışlardır. Dünya döner, kâinat döner, her şey değişir, dönüşür. Yeni bir gün doğar. Alevinin temel ibadeti “cem”dir. Cemde fakirzengin, gençyaşlı, kadın erkek yoktur. Herkesin ortak sıfatı can’dır. Canlar ölesi değil, ölürse ten ölür. Şimdi gelin bu Alevi çocuklarına, her inanç ve felsefeden laikdemokrat ailelerin çocuklarına cihadı öğretin! MEB’in bu müfredat değişikliği karşısında, Alevi örgütleri bir yana vicdan, bilinç ve insanlığın ortak sorumluluğunda pay sahibi herkese ne çok görev düşüyor. Üstelik, cihat konusu içeriğinde “olumsuz örneklerin bu ibadeti gölgelemeyeceğine” ilişkin ifadeler yer almışken. Nedir olumsuz örnekler?... El Kaide, Nusra, IŞİD mi? Bu canilerin yaptıkları mı? İsim verilmiyor. Ama tanımlanan tam da bu örgütlerin silahlarıyla, varlıklarıyla, yağmaları, katliamları ve yıkımlarıyla insanların canlarına, mallarına, güvenliklerine ve haklarına yaptıkları değil mi? MEB, cihatçı gençler yetiştirmek istiyor. Bu, ömür boyu savaş demektir. Çocuklarımız açısından bunun adı devşirmedir, asimilasyondur, cinayettir. Toplumsal varlığın, sürekliliğin merkezine, dinamit koymaktır. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle