26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 11 Eylül 2017 EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: SERPİL ÜNAY Siyasi dil değişmezse tekstilci dibi görecek Türkiye 17 milyar dolarlık tekstil ve hazır giyim ihracatının yüzde 70’ten fazlasını AB’ye yapıyor, bu ülkelerdeki yabancı alıcıların yarısı Türkiye’ye gelmeyi durdurdu ŞEHRİBAN KIRAÇ Türkiye ihracatının ve istihdamının lokomotifi tekstilde 15 Temmuz darbe girişimi ve patlayan bombalar nedeniyle gelmeyen yabancı alıcılar şimdi de AB ülkelerine dönük olumsuz siyasi söylemler nedeniyle zor günler geçiriyor. Türkiye 17 milyar dolarlık tekstil ve hazır giyim ihracatının yüzde 70’ten fazlasını AB ülkelerine yapıyor, bu ülkelerdeki yabancı alıcıların yarısı Türkiye’ye gelmeyi durdurdu. Türkiye’deki üreticiler şimdi ellerinde bavullarla AB ülkelerinin kapısını aşındırıp ürün satmaya çalışıyor. Bu da fiyatların düşmesine neden olurken AB ülkeleri bu alandaki ihtiyaçlarını karşılamak için başta Doğu Avrupa olmak üzere birçok ülkede yeni üretim yerleri kuruyor. Hatta Türkiye’deki büyük tekstil üreticileri de bu ülkelere gidip üretimi araştırıyor ve müşterilerine yakın olmak için üretimlerini Doğu Avrupa’ya kaydırıyorlar. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Şeref Fayat’a siyasi söylemler yumuşamazsa Türkiye tekstil sektörü büyük yaralar alır. Fayat, “Referandum döneminde AB ile, Hol Şeref Fayat RİSK 10 KAT n Yabancı alıcıların yazışmalarında neler var? Siyasi olarak bir gerginlik içinde olunduğunu ve dolayısıyla Türkiye’ye gelmek istemiyoruz diyorlar. Biz şu anda gelmiyorlar diyoruz ama gelmemeleri başka yerlere gittikleri anlamına da geliyor. Türkiye’nin Avrupa’ya ihracatı düşerken Avrupa’nın tekstildeki ithalatı artıyor. Çin’in hızlı trenlerle Avrupa’ya, Londra’ya iki üç haftada ürün ulaştıracak haberleri geliyor. Uzakdoğu, Bangladeş bu anlamda devreye girerse Türkiye çok daha ciddi yaralar alır. Bunların düşünüldüğü ve yapıldığı bir ortamda bizim AB’deki ülkelere siyasi söylemlerimizi biraz daha yumuşatmamız gerekiyor. Hazirgiyimde ihracatın yüzde 70’i bu ülkelere. Onlar yüzde 10’u bizden alıyor. Yani bizim riskimiz onların 10 katı. n Siyasi söylemler olumlu olursa işler yoluna girer mi? Tabii ki girer. Tekrar işimize konsantre olmalıyız. Çünkü AB sürecinde olan bir Türkiye ile AB ile ilişkisini kesmiş bir Türkiye imajı maalesef müşterilerimizde aynı tepkiyi aynı etkiyi göstermiyor. Dolayısıyla çok kısa zaman öncesi gibi olmak istiyoruz. Siyasilerin tonlarını daha düşürmesi gerekiyor. landa ile, hele Almanya ile yaşanan sert tutumlar müşteriler tarafından açıkça gündeme getirildi. Bunlar güvenlik ve 15 Temmuz nedeniyle gelmeyenler için ek bir bahane oldu” dedi. Şeref Fayat ile sektörün geleceği ve yatırımları konuştuk. Masada iş alamıyoruz n 2017 nasıl geçiyor, sektörün 17 milyar ihracat hedefi tutacak mı? Türkiye’nin ihracat performansına göre tam tersi bir performans söz konusu. 2017’de toparlanma beklerken kayıptayız. Türkiye ihracatı yüzde 8 artıda ama hazırgiyim ihracatının yüzde 1112 ekside olduğunu düşünüyorum. Döviz kurunun da verdiği avantajla daha iyi ihracat yapıyor olabilmemiz lazımdı. Bu bir handikap. Toplam ihracatta artı olmasına rağmen hazır giyimde ekside olmamızın ana nedeni müşterilerimizin buraya gelmemesi. Biz burada masada işi alamaz hale geldik. Çok net söylüyorum, biz burada masada yüzlerce ürünü müşteriye gösterir işi burada alırdık. Bunu sunabilme imkanı maalesef elimizden alınmadı. Bavullarla gidiyoruz n Yabancı alıcılar hâlâ mı gelmiyor? Referandumdan sonra gelmeler başladı. Ama yabancı alıcı ziyaretlerinin hâlâ yüzde 50’si yapılmıyor. Ayrıca 4 kere geliyorsa 1 kere gelmeye başladı. Hiç gelmeyen müşterimiz bile var. Bu bizim masada birebir yaptığımız tüm showroomu göstererek aldığımız işleri sekteye uğrattı. İşlerimizi kaybetmemek için çok proaktif pazarlama yaptık. Pazarlama ekiplerimiz sürekli yurtdışında. Ama tüm sohwroomu gösterme şansınız yok. Bir iki bavulla götürdüğümüz ürünün dışında bir şey gösteremiyorsunuz. n Yabancı alıcıların gelmemesinin ana nedeni ne? Referandum döneminde AB ile Hollanda ile hele Almanya ile yaşanan sert tutumlar müşteriler tarafından tarafından açıkçası gündeme getirildi. Bunlar güvenlik ve 15 Temmuz nedeniyle gelmeyenler için ek bir bahane oldu. Bunun da etkili olduğunu söylemek zorundayım. Türkiye’nin yüzde 7075 pazarı AB. Onların bizden aldığı yüzde 7. Onlar bizim yerimize başkasını koyabilirler ama bizim AB’nin yerine birini koyabilmemiz çok zor. Sıkıntımız Maalesef var. Avrupa Türkiye’den alımlarını henüz kısmadı ama şunu da biliyoruz ki iç yazışmalarından; kapasite bulduklarında özellikle yakın coğrafyalarından ürün alacaklar ve Türkiye’den vazgeçebilirler. Doğu Avrupada kapasite bulabildiklerinde oraya kayabilirler. Çok kısa vadede Türkiye’den vazgeçebileceklerini düşünmüyorum ama orta uzun vadede müşterilerin başka ülkelere kayacağı endişesini taşıyorum. Devlet yer gösterdi sonra pardon dedi Şeref Fayat yatırımcının önüne çıkarılan engellerden birinin de kendi başına geldiğini belirterek süreci şöy le anlattı: 2013’te Urfa’da yatı rım yapmak için 40 dönüm araziyi o dönemki valinin yer göstermesiyle devletin açtığı ihaleyle aldım. Ceylanpınar’da 500 kişiye iş sağlayacak ve 10 milyon TL’yi bulacak bir yatırım yapacaktım. Tam kazmayı vururken pardon burası tarım arazisiymiş dediler. 40 yıldır Devlet Su İşleri’nin tamir atölyesi olarak kullanılan bir yer. Hâlâ soru nu aşamadım TGSD Başkanı Şeref Fayat, Şehriban Kıraç’ın sektöre ilişkin sorularını yanıtladı. Türkiye’den vazgeçebilirler n Doğu Avrupa’da şu anda yatırımlar var mı? Yatırımlar yapılıyor. Çok fazla ziyaretler var Doğu Avrupa’ya. Özellikle Türkiye’den ciddi yatırımları olanlar en azından bir adım daha müşteriye yakın olayım, oradaki maliyet avantajlarından faydalanayım diye oralarda araştırma yapıyorlar. Çok üyemizin oralarda yatırım için istekli olduğunu biliyorum. Yatırıma başlamış olan bile var. n Şu anda sizi korkutacak bir kapasite oraya kayıyor mu? Şu anda yok. Ama müşterimizin bakış açısını bildi ğimiz için araştırmalar, oralara çok daha fazla yatırımı dillendirmeler var. Bunun sonucunda yatırımlar da olacaktır. Müşterilerimizin bir bölümü artık siparişlerimin bir kısmını Londra’da kurulan atölyelerden karşılamaya başladım diyor. İtalya, Yunanistan ve Portekiz’de bu alanlara yatırımlar yapılıyor. Bunların bir trend olarak arttığını varsayarsak burada hazırgiyimde orta uzun vadede bir sıkıntı yaratabilir. İhracatın artmaması biraz bunlarla da bağlantılı. n İhracatta miktar olarak mı, değer olarak mı artıyor? Orada sıkıntı var. Türkiye’de maalesef son 1 yıldır miktar endeksi artıyor, değer endeksi düşüyor. Müşterinin ayağına giderek yaptığımız satışlar bizim aynı ürünü daha ucuza vermemize neden oluyor. Fiyat baskısıyla karşı karşıyayız ve bu çok tehlikeli. Bu sürdürülebilir değil. Bu durum kârlılığın daha da düştüğünü, günü kurtarmaya çalışıldığının bir göstergesi. Türkiye hazır giyimi değeri düşürerek miktarı artırarak bir yere gidemez. Bu yıl maalesef yine ihracatta yerimizde sayacağız. 20152016 olduğu gibi yine 17 milyar dolar civarında olacak. Güvenlik yoksa yatırım olmaz n Sektörde yeni yatırım var mı? Olan kapasite iç pazara dönünce ihracatta çok büyük olmasa da kapasite sıkıntısı sinyalleri aldık. Bu yatırım olmamasıyla alakalı. Türkiye’de yatırım iklimi için uzun vadeli bir perspektif lazım. Bu son yıllarda pek yok. 15 Temmuzdan sonra çok daha keskin düştüğünü söyleyebilirim. Ondan önce yatırım iklimi var mıydı diye düşünüyorum gene yoktu. Birçok teşvikler var, 6. Bölge, Cazibe Merkezleri açıklandı. Henüz kullanabilen yok. Fakat Cazibe Merkezleri ve 6. Bölge hâlâ güvenlik sorunları olan yerler. Büyükşehirlerde ihracatı domine eden büyük yatırımcılar oralarda yatırım yapmaya çekiniyor. Burada güvenliği sağlamadığınız taktirde yatırımın olacağını beklemek doğru değil. Güvenlik olmadığı sürece insanla ra bedava bina da verseniz kimse de gidip yatırım yapmaz. Geçtiğimiz 5 yılda büyük entegre yatırımlar görmedik. Uzun vadeli bir perspektifle önünü görmeden güvenlik sorunu çözülmeden ne yaparsanız yapın hiçbir sektörde yatIrım söz konusu olmaz. Kısa zamanda yatırım maalesef öngörmüyorum. Ayrıca teşvikler konusunda kafalar çok karışık. Cazibe Merkezlerinde 67 ay mevzuatlar yazıldı. Ama hâlâ bütçesi yok. Teşviklerin tek çatı altında toplanması gerekiyor. Hızlı şekilde bürokratın yatırımcının önünü kesmeyeceği şekilde bu süreci hızlandırmak gerekiyor. n Yatırım iştahı var mı? Ankara’ya gidip kapı duvarla karşılaşıyor yatırımcı. Çok manidar. Cazibe Merkezleri olayı pratiğe geçerse en azından neyin reel yatırıma dönüşeceğini görürüz. Bizim üyelerimizden Güneydoğu’da yatırıma gitmek isteyen, araştırma yapan var. Tekstilde ihracatın yüzde 80’ini ilk 1000 firma yapıyor. Özellikle Cazibe Merkezlerine bu ilk 1000 firmanın gitmesini istiyorsanız 2 yıl yerinde teşvik verin. Geçişe buradan başlamanız gerekiyor. Yoksa buradaki dükkânı kapat git orada üret demekle olmaz. Bu 1000 firma Doğu’ya gitmezse olmaz. ekonomi 9 Uygarlığın sonuna doğru iki eğilim Kapitalist uygarlığın sonuna doğru yol alırken insanlık, teknolojik gelişmelerle yakından ilişkili iki eğilimle yüz yüze. Bunlardan biri intihar eğilimi, öbürü de yenilenme... Bu eğilimlerden hangisinin belirleyici olacağını, Deleuze ve Guattari’nin AntiOedipus çalışmasındaki kavramları ödünç alırsak, “arzulayan makine” olarak insanın, “kâr makinesi” olarak sermaye karşısındaki tutumu belirleyecek. İnsan ve sermaye Sermaye bir “kâr makinesi” olarak tek bir dürtüyle hareket eder: “Organlarıyla” yapıştığı canlı emeğin yaşamını, doğanın gezegenin kaynaklarını emer, tüketir. Buna karşılık, yoksulluk, doğal çevreyi kirleten atmosferi zehirleyen iklim sistemini bozan atıklar üretir; kıtlık, yıkım üretir. Dünya nüfusunun yüzde 8.4’ünün toplam servetin yüzde 86’sını edinmiş olması bu gerçeği kanıtlar. Buna karşılık “arzulayan makine” olarak insan yaşamak, türünü yeniden üretmek, bunun için yaşam alanlarını korumak ister. Bu, üretim araçlarına sahip olmayan, sayıları hızla artan işçi sınıfı için olduğu kadar, bu araçlara sahip, sayısı hızla küçülen kapitalist sınıf için de böyledir. Bu analiz düzeyinde “kâr makinesi” olarak sermaye tüm insanlığı yok olmaya doğru sürükleyen yaşamsal bir tehdittir. Ya “arzulayan makine” olarak insan, “kâr makinesi” olarak sermayeyi egemenliği altına alarak bu canavar “makineden” kurtulacaktır ya da bu “makinenin” hızından, parlak vaatlerinden gözleri kamaşarak, onunla birlikte kendi intiharına doğru sürüklenecektir. Son yıllarda giderek hızlanan teknolojik gelişmeler etrafında yoğunlaşan tartışmalar bu iki seçeneğin ikisinin de insanlığın geleceğinin ufku içinde olduğunu gösteriyor. ‘Yapay zekâ’ ‘Büyük veri’ Son dönemin teknolojik gelişmeleri içinde en çok Yapay Zekâ (YZ) ve “Büyük Veri” üzerinde tartışılıyor. Bu tartışmalara bakınca, intihar ve yenilenme eğilimlerini çok kolaylıkla görebiliyoruz. Geçenlerde Putin, YZ çalışmalarıyla ilgili olarak, “Bu alanda kim lider olursa dünyayı o yönetir” dedi. Bir süredir yapay zekânın denetimsiz gelişme hızının getirmekte olduğu risklere dikkat çeken Elon Musk (Dünyanın en büyük ve hızlı gelişen teknoloji şirketlerinden Tesla’nın kurucusu ve CEO’su), Putin’in açıklamasıyla ilgili olarak “Yapay zekâ, daha tekillik (singularity: İnsan zekâsını geçtiği an) noktasına ulaşmadan III: dünya savaşının çıkmasına yol açabilir” dedi. Gerçekten de bugün, YZ ve otonom (kendi başına karar veren) silah teknolojileri alanında en hızlı ilerleyen, ABD, Rusya ve Çin aynı zamanda bir hegemonya değişimi süreci içinde birbirleriyle rekabet halindeler. Putin’e göre de “gelecekte savaşlar otonom silah teknolojileriyle yapılacak.” Bloomberg’in aktardığına göre, CIA’da halen 137 YZ pilot projesi üzerinde çalışılıyor. Hatta gelecekte CIA’yı YZ’nin yönetmesi bile söz konusu olabilirmiş. Otonom silahlar, istihbarat, analiz süreçleri, çapı ve hızı insanların kavrama kapasitesini aşan YZ işlemcilerinin eline bırakıldığında risk değerlendirmesi de insandan bağımsızlaşmaya başlıyor. Ya bir gün bir YZ işlemcisi, bir risk hesabının sonucunda, bir önleyici vuruşa karar vererek bir nükleer savaş başlatırsa? Bugün, YZ gibi, “Büyük Veri” de dev şirketlerin, istihbarat kuruluşlarının elinde, “kâr makinesinin”, ekonomiksiyasi gereksinimleri doğrultusunda kullanılıyor, geliştiriliyor. YZ ve “Büyük Veri” özgürlükleri kısıtlamanın, insanların ekonomik, siyasi seçeneklerini yönlendirmenin aracı oluyor. Ancak, bir başka dünya mümkün! “Büyük Veri” ve YZ, gerçek zamanda toplanan ve işlenen bilgilere dayanarak insanı, doğayı koruyacak, geliştirecek, geçmişteki deneylerden çok daha gerçekçi, çok daha demokratik planlamalar tasarlamanın olanaklarını da sunuyor. İntihar eğiliminden kurtularak, yenilenme eğilimine yönelmek için, “Büyük Veri” ve YZ’yi rekabet, savaş, kazanma değil, dayanışma ve barış ilkeleri üzerinde geliştirmek, bunu başarabilmek için de ihtiyaçları karşılama ve toplumu düzenleme süreçlerinden, “kâr makinesi” olarak sermayeyi çıkartmak gerekiyor. Vergi indirimleri yıl sonuna uzatılsın Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederas yonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, beyaz eşya, mobilya ve inşaat sektöründe yapılan vergi in dirimlerinin yıl sonuna kadar uza tılmasını istedi. Bendevi Palandöken Palan döken, vergi indiriminin sektörlerde etkisinin çok büyük olduğunu gözlemlediklerini belirterek, vergi indirimi sonrasında yurtiçi satışlarda beyaz eşyada yüzde 25, mobilyada yüzde 35, konutta yüzde 8.2 artış olduğunu ifade etti. Satışlardaki artışın büyüme oranının yükselmesine olumlu etkisine dikkati çeken Palandöken, vergi indirimlerinin bu ayın sonunda biteceğini hatırlattı. l Ekonomi Servisi Tunus Avrupa’ya güneşini satacak Londra merkezli enerji şirketi TuNur, Tunus’ta Sahra Çölü’ne güneş enerjisi parkı kurmayı ve burada üreteceği elektriği de Avrupa’ya satmayı planlıyor. Proje, Tunus hükümetinin onayını bekliyor. TuNur’un planladığı 4.5 GW’lik dev proje kapsamında kurulacak olan güneş enerjtisi panelleriyle üretilecek olan elektriğin deniz altına yerleştirilecek olan kablolarla Malta, İtalya ve Fransa’ya taşınması öngörülüyor. Yaklaşık 5 milyar Avro’ya mal olması beklenen tesisin inşaatına 2019’da başlanması planlanıyor. Malta üzerinden Avrupa şebekesine ilk elektriğin 2022 yılına kadar verilmesi hedefleniyor. l Ekonomi Servisi Dünya turizminde en iyi yarıyıl Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü (UNWTO), 2017’nin ilk yarısında gerçekleşen büyüme oranlarının 2010’dan beri en iyi dönem olduğunu açıkladı. UNWTO’dan yapılan açıklamada OcakHaziran döneminde dünya ziyaretçi sayısının yüzde 6 arttığı, bunun sonucunda seyahate çıkanların sayısına 36 milyon kişi daha eklendiği belirtildi. Yılın ilk yarısında dünya ziyaretçi sayısı 598 milyon kişi olarak gerçekleşti. UNWTO büyümenin bölgeler bazında da Ortadoğu’nun yüzde 9 ile ilk sırada geldiğini, yüzde 8 ile Avrupa ve Afrika, yüzde 6 ile Asya ve Pasifik ve yüzde 3 ile Amerika’nın izlediğini açıkladı. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle