25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 18 Ağustos 2017 EDİTÖR: Özgür özkü TASARIM: ilknur filiz haber 3 Ihmaller 310/1 9 0 340/2 4 0 350/25 0 250/1 7 0 280/20 0 310/2 6 0 330/23 0 220/1 5 0 310/2 1 0 270/1 2 0 300/1 6 0 250/1 6 0 280/1 2 0 370/2 0 0 280/1 8 0 200/1 6 0 360/2 2 0 300/1 9 0 360/2 1 0 230/2 1 0 310/20 0 280/2t 4 0 zinciri Kreş servisinde unutulduğu için havasızlıktan yaşamını yitiren Alperen’in ölümüyle ilgili servis şoförü tutuklandı İzmir’in Çiğli ilçesinde kreş servisinde unutulduğu için havasızlıktan yaşamını yitiren 3 yaşındaki Alperen Sakin’in ölümüyle ilgili skandallar zincirinin ardı arkası kesilmiyor. Olayın ardından gözaltına alınıp, adliyeye sevk edilen servis şoförü T.İ. (47), “Dikkat ve özen hükümlülüğüne aykırı davranma ile ölüme sebebiyet verme” suçlamasıyla çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Servis şoförü T.İ.’nin kreş sahibinin eşi olduğu ve servisin korsan olarak yapıldığı belirtildi. Serviste görevli rehber personel D.K. (18) ise serbest bırakıldı. Salı sabahı meydana gelen olayda Çiğli Özel Sevgi Yumağı Anaokulu yetkililerinin aileye “Alperen bayıldı hastanedeyiz acil gelmeniz gerekli” diye haber verdiği ve “çocuğun yattıktan sonra bir daha uyanmadığı” şeklinde yalan söylediği öğrenildi. Gerçek polis sorgusunda ortaya çıktı. Alperen’in kreşte olmadığını öğle yeme ğinde fark eden öğretmenler ile görevliler, okul ve bahçesini aramaya başladı. Güvenlik kamera kayıtları incelenince Alperen’in okula hiç girmediği görüldü. Bunun üzerine okulun yanındaki boş araziye park edilen okul servisine bakan görevliler minik Alperen’i sabah oturduğu koltukta hareketsiz buldu. Karşıyaka’daki özel bir hastaneye götürülen minik Alperen’in havasızlıktan öldüğü anlaşıldı. Yoklama da yok 3 çocuğundan en küçüğünü kaybetmenin acısını yaşayan baba Serkan Sakin, “Sabahın 7 buçuğunda oğlumu servise veriyorum. Çocukların kreşe giriş saatinde arabadan inerken benim çocuğum arabada unutuluyor. Düşünün 4 buçuğa kadar, benim çocuğum o arabanın içinde kalmış ve havasızlıktan ölmüş. Okulda yoklama da yapılmamış. Devletimizden tek ricam, bu işin peşini bırakmasınlar. Ben yandım, başkası yanmasın” diye konuştu. l Haber Merkezi Alperen ‘TORUNUMU İSTİYORUM’ Dede Sabahattin Sakin (64) de kreşin önüne giderek “Torunumu öldürdünüz, torunumu bana geri verin” diyerek feryat etti. Kreş önünde toplanan aileler ve çok sayıda kişi de kreş yönetimine olayı saklamaya çalıştığı iddiasıyla tepki gösterdi. Gülçin Tomruk, kreş görevlilerinin Alperen’i örtüye sarılı olarak hastaneye götürürken gördüğünü ifade etti. Olayın ardından İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü soruşturma başlattı. Kreş, facebook adresinden dün sabah saatlerinde siyah kurdele ile “Yastayız” paylaşımı yaptı. Kreş yetkililerinin suskunluğu devam ederken, kapıya ’Kreş 3 gün süreyle kapalı’ yazısı asıldı. Rasim, ‘neskafe’ olma! 2012 yılında kaleme aldığım bir yazıda Rasim Ozan Kütahyalı’nın “görsel kitle kültürü” evrenimizde yükselen performansı karşısında onu “Entelektüel bir şaka” olarak tanımlayıp önünde selâm durmuştum. Rasim, Sabah’ta kaleme aldığı son iki yazıyı benim görüşlerime hasretti. Ama ne hasretme! Bir an “entelektüel şaka”lığın bu kadarı da olmaz diye isyan ettim!.. Özetle, Şerif Mardin’in 1989’da yazdığı bir makalede yer alan, “Türkiye gelecekte biri İslami diğeri seküler iki ‘ulus’a bölünebilir” öngörüsüne 2013 Gezi olaylarından bu yana AKP’nin dinbazpolitik tasarruflarıyla ilişkili olarak “güncellik” kazandırmama karşı çıkıyor. Hele ki 16 Nisan referandumu sonrasında toplumun “EvetHayır” şeklinde neredeyse tam ortasından ikiye ayrılmasını böylesi bir kültürel (“laik” ve “İslami”) kutuplaşmanın iyice kristalleşmesine işaret saymamı baştan sona yanlış buluyor. Olabilir. Sosyalbeşeri alanda “mutlak doğru” diye bir şey yok; her söz, fikir, tez göreli ve tartışmaya açık. Ama ilginçtir, Rasim bana bunu yaparken kendisi gibi Sabah’ta yazan ve yerlere göklere sığdıramadığı Şükrü Hanioğlu’nun da aynen benim gibi “seküler” ve “İslami” yaşam tarzları üzerinden bir kutuplaşmadan bahsetmesine ancak hafiften vurgu yapıyor. “Orantısız güç” kullanıp “Şükrü Hoca”sını korumaya alırken “Tayfun Hoca”sını hedef tahtasına art arda iki yazı boyunca oturtmuş. Adeta “Vur abalıya, Cumhuriyet’te yazmıyor mu zaten” diye düşündürürcesine!.. Buna da eyvallah da beni yanlışlamaya yoğunlaştığı ikinci yazıya öyle bir başlık atmış ki (“Kutuplaşma değil, kültürel melezleşme yaşanıyor”), yanlışlık bende mi, onda mı demekten alamadım kendimi!.. Rasim, benim Türkiye toplumuna dair ha bire altını çizdiğim bir başka olguya (“kültürel melezleşme”) dayanarak beni yanlışlama yoluna nasıl gider?! Sonra okuyunca netleşti ki bende bir “çelişki” olduğu kanaatinde. Diyor ki “Türkiye’nin her geçen gün sekülerleştiği ve melezleştiği gerçeğini bilen ve yazan Tayfun Hoca” aynı zamanda katı bir kültürel (“laik” ve “İslami”) kutuplaşma olduğunu da yazıp duruyorsa bu çok büyük bir çelişkidir. Neden çelişki olsun, çok basit: Kültürel melezlik, siyasi dinbazlıkla “yırtılıp” kültürel kutuplaşma, ayrışma, düşmanlıklara yelken açtırtıldı, hepsi bu. Melezliğin olduğu yerde kutuplaşma olmaz diye bir şey yok. Kültürel sarmaşma ve ayrışma eğilimleri, hayatın akışı içerisinde (politik, ekonomik, demografik, vd.) hâl ve şartlara bağlı olarak kendisini ardışık olarak da, eşzamanlı olarak da gösterebilir. Antropoloji, böyle “söyler”. Rasim bir de bendeki “çelişki”yi kendince siyasi kutuplaşmanın sert parçalarından biri olmama bağlamış ki bunu duymamış olayım!.. Kendisine gönderdiğim kitabımdaki “Seküler İslam ve İslamın Sekülerleşmesi” başlıklı yazıyı yine kitapta Gezi olaylarına ilişkin yazıyla (“Türkiye’de ‘Uluslar’ Savaşı”) birlikte değerlendirseydi ortada çelişki olmadığını fark edebilirdi. Ama işte Rasim, başta belirttiğimiz gibi, “görsel kitle kültürü”nün boyunduruğunda okumayazmaya ve tefekküre intikal etmiş bir kardeşimiz, o yüzden bu kadar oluyor. Görsel kültür evreninde yazı, görüntüye ikincil ve marjinaldir. Yazıya görsel değil, görsele yazı üretilir. Tabii “temaşa”ya da fikir üretilir. Burada karşımıza “instant intellectual” denilen tip de bol bol çıkar; kendi başına uzun soluklu, sabırlı çalışmalarla değil, kulaktan dolma fikirlerle çarçabuk, hemencecik, bir lâhzada sökün etmiş “fikir erbabı” yani… Tıpkı çabucak, şipşak hazırlanan “instant coffee”ler gibi… Yine de Rasim’den ümidi kesmiyorum. Ve ona diyorum ki Rasim, hâlâ çok geç değil, “neskafe” olma kardeşim! Filtre kahve ol!.. (Not: Yazının daha ayrıntılı sürümü cumhuriyet.com.tr’den okunabilir.) C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle