19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 5 Mayıs 2017 ‘AKP’ tekerlemesi(!) mi? Üç gün önce, R.T. Erdoğan, “AKP”ye “resmen” üye oldu; böylece “resmi” olarak partileşip tarafsızlığı çizildi. (2.5.2017) Bir insanın milyonların önünde tarafsızlığı için“namusu” üzerine ettiği “yemin”i, inanılmaz bir rahatlıkla, üstelik de anlı şanlı bir törenle çiğneyeceğini söyleselerdi; “inanmazdım” diyebilmek için son “15 yıldır” ülkemizde hiç yaşamamış olmak gerekir. Dolaysiyle Türkiye’de, “yemin”in dayanağı olup içi boşaltılan “namus”, “şeref”, “onur” gibi kavramların da “içleri yeniden doldurulmalı”, kuşkusuz R.T. Erdoğan’ın tutumuna “uygun” olarak... Ne dersiniz, değerli dostlar? “Evet” mi, “Hayır!” mı? Ne var ki bir kişinin, ülkenin tüm güçlerini, hele “yargı” gücünü avucuna almasının ne anlama geldiği, “CHP” milletvekillerinin, Cumhuriyet’in aylardır (altı ay) tutuklu olan yazarlarını, çizerini, görevlilerini Silivri’deki ziyareti, bir kez daha ortaya koydu. (28 Nisan) Buna değinmeden önce, Cumhuriyet’in bu tutuklularına “hafta”da ancak “bir saat” yakınlarıyla, “bir saat” de savunmanlarıyla görüşme izni verilmesi, ne denli eleştirilse de bir bakıma bu duruma katlanmayı kabullenmiş gibi bir sürece girildiğini anımsayalım. Ne ki “CHP” milletvekillerine, “Cumhuriyet”in “Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu”nun, bu ziyaret sürelerini sayılara dökerek ortaya koyuvermesi, insanı irkiltiyor. Şöyle demiş M. Sabuncu: “Bir haftada, ‘168 saat’ var; ama biz ancak ‘bir saat’ avukatımızla, ‘bir saat’ de aileyle kapalı görüş yapabiliyoruz!” “168 saat”in kaçta birini oluşturuyor bu süreçler? Hele, mektuplar konusu... Onlara soruyor Murat Sabuncu: “Mektuplar niye yasak?” Yerden göğe haklı; gerçekten neden yasak? Bu sorunun yanıtını düşünürken, “1633 yılının 22 Temmuz” günü, Roma’nın “Engizisyon Mahkemesi”nde yargılanan ünlü bilgin “Galile”yi anımsamaktan yine kendimi alamadım. Gerek Floransa’da evinde, gerek Roma’da “gözaltı” diyebileceğimiz süreçlerde, gerekse “Engizisyon Mahkemesi”ndeki yargılama sürecinde, kuşkusuz kendisine dayanma gücü veren yıllardır bir manastırda rahibe olan kızı “Maria Celeste”in mektupları; üstelik geciktirilmeden, Galile’ye ulaştırılan mektupları olduğu bilinir. Çünkü günümüze dek ulaşan bu “124 mektup”, Galile Davası’nın, “hukuksal” yönden de en önemli “tanıkları”dır, en önemli “kanıtları”dır.(*) Kuşkusuz burada “konumuz açısından” altı çizilecek başka bir durum da, “Kilise” kurumunun en “temel” dogması olan, “dünyanın hareketsiz oluşu” görüşünü yadsımasıyla, Galile, “Hıristiyan Âlemi”nin “Ululemr”i “Papa”ya da karşı gelmiş oluyordu ki, bu “karşı oluşun” da yargılandığı bir “Engizisyon Mahkemesi” sürecinde bile “mektup yasağı”nın konu edilmemesi, “21. yy. Türkiyesi” bakımından “utanılacak” bir durum değil midir? Yaklaşık “400 yıl” önceki davanın “temel” nedeninin, “Ululemr”e “itaatsizlik” olduğu dikkate alındığında, Murat Sabuncu’nun da, elbette tüm “Cumhuriyet tutukluları”nın da yargılanma nedeninin “aynı” olduğu, apaçık ortada değil mi? Kısaca, Türkiye’nin “Ululemr”i Erdoğan’a karşı gelip “eleştirmek” değil de nedir? “24 Temmuz”da da “Kumpas Davaları”ındaki gibi, yine “Silivri”de olacağız, eksiksiz... Öyle değil mi, değerli dostlar? (*) D. Sobel, “Galileo’nun Kızı”, Çev. B. Sina Şener, İş Bankası Kültür Y. (2000) 5 MAYIS 2017 SAYI: 33448 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.09 03.58 04.28 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.50 13.08 16.58 05.37 12.52 16.41 06.03 13.15 17.02 Akşam 20.12 19.54 20.14 Yatsı 21.46 21.26 21.42 3Kasım 2019 önemli bir tarih. Bu tarihte cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri yapılacak. 16 Nisan referandumundaki “hayır” cephesinin öncüsü konumundaki Cumhuriyet Halk Partisi’nin önünde 2.5 yıl gibi bir zaman var. Parti, kısa sayılamayacak bu zamanı iyi değerlendirerek kendisini seçimlere en iyi şekilde hazırlamak zorunda. Batı’daki sosyal demokrat partilerden örnek verilecek olursa bu gibi önemli durumlarda partiler kapsamlı bir “eylem programı” hazırlıyorlar. Genelde bu programlar olağan ya da olağanüstü kongrelerde tartışılıp onaylanıyorsa da bu zorunlu değil. Eylem programları partinin MYK, parti meclisi, meclis grubu, il ve ilçe örgütleri, gençlik ve kadın örgütlerinin katılacakları ortak bir toplantıda da tartışılıp kabul edilebilir. HHH Gerçek sosyal demokrat parti bir “program partisi” ve ideolojik/siyasal kanatları olan bir kadro partisi olmalıdır. Parti programı renkleri ne olursa olsun tüm üyeler için bağlayıcıdır; bu, eylem programları için de geçerlidir. CHP’nin eylem programı bir an önce hazırlanıp kamuoyuna açıklanmalı ve bu çerçevede 2019 seçimlerine yönelik olarak çeşitli muhalif siyasal partiler ve sivil toplum örgütleriyle omuz omuza çalışmalar başlatılmalıdır. 2019’a doğru Bu çalışmalarda belirleyici olan 2019 seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayının kim olduğunun açıklanması ve bu adayın 16 Nisan referandumunda toplumun muhalif olarak ortaya çıkan kesimleri için çekici bir kişilik olmasıdır. Amaç, muhalefeti genişletmektir. HHH Tüm saygınlığına, dürüst, erdemli kişiliğine karşın Sayın Kemal Kılıçdaroğlu uygun bir aday değildir. Seçimlerde alacağı oy CHP’li seçmenin biraz artısıyla yüzde 50+1 için yeterli olmayacaktır. Anlaşıldığı kadarıyla Sayın Kılıçdaroğlu bu göreve talip değildir. Cumhurbaşkanı adayı, sol seçmenler gibi Kürt toplumunun, mütedeyyin kesimlerin, ılımlı milliyetçilerin de kendilerine yakın görecekleri, siyasette yıp yorum 13 ranmamış bir kişilik olmalıdır. Böyle bir adayı bulmak kolay olmamakla bir likte olanaksız da değildir. Bu durumda Sayın Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanlığından ayrılmasına gerek yoktur. Sayın Kılıçdaroğlu 16 Nisan referandum sürecini başarıyla yönetmiştir. “Hayır” cephesinin yaklaşık yüzde 49 oranında oy almasında büyük pay sahibidir. HHH CHP, kendisini sosyal demokrat bir parti olarak tanımlamasına karşın programında belirtilen ilkeleri tabanının gerektiğince içselleştiremediği bir siyasal yapılanmadır. Bu, bir ölçüde partinin üst yönetimi için de geçerlidir. Parti içi demokrasi sosyal demokrasinin olmazsa olmazıdır. Tartışmalar, partinin üst yönetimi için “rahatsız edici” olabilir. Ne var ki bu tür “rahatsız edici” açıklamalarda bulunan partililere disiplin kurulu yolu gösterilmemelidir. Abdullah Gül önerisi dışında Sayın Deniz Baykal’ın da Sayın Muharrem İnce’nin de Sayın Fikri Sağlar’ın da 2019’a yönelik söylediklerine kulak verilmelidir. Üçünün de açıklamalarında doğruluk payı vardır. Fikri Sağlar’ın açıklamalarını AKP yandaşı bir gazetede yapması “hoş” olmamakla birlikte bunun cezası Disiplin Kurulu’na sevk olmamalıdır. Bizden uyarması deyip noktalayalım. Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] KHK ile devletin tasfiyesi M. SEZGİN TANRIKULU CHP milletvekili Türkiye’nin artık KHK’lerle yönetilmesi, aslında “yönetilemediğinin” en büyük kanıtı. Hiçbir devlet, sonu gelmeyecek hukuksuzluk zinciriyle, tek sesle, tepeden inme emirlerle yönetilemez. Çünkü devletin özü hukuktur. Hukuksuzluk da devletsizlik demektir, devletsizlik de hukuksuzluk. AKP iktidara geldiği günden beri kadrolaşmayla, başta FETÖ olmak üzere cemaatlerle ittifaklar kurarak devleti ele geçirmeye, iktidarını kalıcı hale getirmeye çaba gösterdi. Ama kumpasla, hukuksuzlukla, hileyle, komployla yürütülen devleti ele geçirme çabaları dönüp dolaşıp yine AKP’yi vurdu. 15 Temmuz darbe girişimi, AKP’nin beslediği bir kliğin yine AKP’den intikam alma harekâtıydı. O hain darbe girişiminin faturasını tüm ülke ödemek zorunda kaldı, kalıyor. Gerçek darbecilerin tasfiyesi gerçekleşmezken ilan edilen OHAL’in faturasını tüm ülke ödüyor. Elbette, Türkiye darbelerden tamamen uzak, böyle bir ihtimalin asla olmadığı bir ülke haline gelmeli. Ancak, bunun yöntemi, masum insanların, sivillerin ezilmesi, bireysel haklarının hiçe sayılması mıdır? Darbelerden kurtulabilmenin yolu, demokrasiyi yok etmek midir? Zaten darbecilerin amacı, demokrasiyi yok etmekti. O zaman bugün neden bu haldeyiz? Adı üstünde darbe, var olan devlet düzeninin baskı yoluyla ele geçirilmesidir. Tepeden inme KHK’ler OHAL’le birlikte yayınlanmaya başlanan kanun hükmünde kararnameler, seçilmiş yönetimin yani Meclis’in, dolayısıyla halkın onayını almadan ülkeyi yönetmeye çalışmak anlamına gelir. Bu ülkede, kanunları halk adına Meclis yapar. Demokratik tüm ülkelerde de işleyiş böyledir. Fakat, 15 Temmuz itibarıyla, kanun yapma yetkisi Meclis’in elinden alıp şeffaflıktan tamamen uzak bir yöntemle, tepeden iniveren KHK’lerin imzacılarına verildi. Anayasamızın 119. maddesine göre, OHAL şu durumlarda uygulanır: “Tabii afet ve ağır ekonomik bunalım.” 120. madde OHAL koşulları için şunu emreder: “Şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması.” 121. madde ise OHAL’de yayımlanacak KHK’lerin sınırlarını şöyle çiziyor: “Olağanüstü hal süresince, cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kuru KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI AYM’nin anayasaya açıkça aykırı olan KHK’leri iptal yetkisini kullanmayıp hükümete sınırsız alan sağlayan tutumunu, Türkiye’nin artık bir hukuk devleti olmadığının resmi ilanı. Bu, devletin bizatihi kendisinin tasfiyesi anlamına geliyor. OHAL’de çıkarılan hukuksuz KHK’lerle üniversitelerden binlerce öğretim üyesi atıldı, katmerli hukuksuzluk büyüdü. lu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir.” Yani KHK’ler, ancak ve ancak, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda çıkarılabilir. MGK tavsiyesi Peki o konular nelerdir? 119. ve 120. maddelerde altı çizilen konular. Yani şiddet olaylarının yaygınlaşması, kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması, doğal afetler ve ağır ekonomik bunalım. Ayrıca şu anda içinde bulunduğumuz olağanüstü hal dönemini başlatan Milli Güvenlik Kurulu’nun 20 Temmuz 2016 tarihinde aldığı tavsiye kararında açıkça şöyle denilmişti: “Demokrasimizin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla, anayasamızın 120. maddesi gereği, hükümete olağanüstü hal ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması kararlaştırılmıştır. Bu tavsiye, sadece ve sadece demokrasiye, hukuk devletine, hak ve özgürlüklere yönelik tehditlerin ortadan kaldırılması için yapılacak çalışmaları kolaylaştırma amacına yöneliktir.” [email protected] [email protected] Dolayısıyla AKP, çıkardığı KHK’lerle MGK’nin tavsiye kararını bile ihlal ediyor. Nitekim AKP, 21 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen ve en son 18 Nisan 2017’de üçüncü kez uzatılan olağanüstü hal döneminde çıkardığı 24 adet KHK ile kira sözleşmelerinin iptalinden vazife malulü aylığı bağlanmasına, kış lastiği düzenlemesinden arkadaşlık programı yasaklanmasına kadar “olağanüstü halin gerekli kıldığı” tanımına hiçbir biçimde uymayacak ve TBMM’nin yetkilerini gasp edecek düzenlemeler gerçekleştirildi. Yani, “katmerli hukuksuzluk” yapıldı. Katmerli hukuksuzluk Oysa tekrar tekrar hatırlatmak lazım ki, hükümet tarafından TBMM’ye gönderilen tezkerede “OHAL’in darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ’ye yönelik tedbirlerle sınırlı olacağı” teminatı verilmişti. Ayrıca şu hatırlatmayı da yapmalıyım ki, Anayasa Mahkemesi, 1991’de verdiği iki kararında olağanüstü halin gerekli kılmadığı konuların olağanüstü hal KHK’leriyle düzenlenemeyeceğine ve olağanüstü hal KHK’leriyle kanunlarda değişiklik yapılamayacağına hükmetmişti. Anayasanın 148. maddesi hükümetlere “Anayasaya uygun” KHK çıkarma yetkisinden söz eder. Tam da bu nedenle, Anayasa Mahkemesi 25 yıl önce o dönemin hükümetince çıkartılan KHK’leri incelemiş ve iptal etmişti. Gelin görün ki, 25 yıl sonra aynı Anayasa Mahkemesi kendi içtihadını inkâr ederek, partimizin yaptığı başvuruyu reddetmiş ve hükümete, “Anayasaya aykırı yeni bir düzen” inşa etme yolunu açmış bulunuyor. Dolayısıyla bugün geldiğimiz bu durumda, hükümetin siyasi sorumluluğu kadar Anayasa Mahkemesi’nin anayasaya aykırı KHK’lerin önünü açmasının da rolü vardır. Hatta, bu rol hükümetin rolünden daha ağırdır. AYM’nin ölümü Anayasa Mahkemesi’nin, anayasaya açıkça aykırı olan KHK’leri iptal yetkisini kullanmayıp hükümete sınırsız alan sağlayan tutumunu, bizim kadar tarih de not etmiş durumdadır. AYM’nin bile anayasaya aykırı tutumu, Türkiye Cumhuriyeti’nin artık bir hukuk devleti olmadığının resmi ilanıdır. Hukuk, darbeci zihniyetin tam da isteyeceği şekilde, kurban edilmiştir. KHK’lerle hayatları karartılan, FETÖ’yle bağlantısı olmayan sayısız insanın hakkını arayacağı bir merci kalmadı. Bu durum, devletin bizatihi kendisinin tasfiyesi anlamına geliyor. Yani AKP, darbecilere karşı “devleti ve sözümona anayasal düzeni koruyacakken”, aslında anayasal düzeni de devleti de yok etmiş, anayasayı korumakla mükellef Anayasa Mahkemesi ise bunu onaylayarak kendi kendini bitirmiştir. Fakat demokratik Türkiye idealine bağlı kalanlar için yollar bitmiş değil. Başta OHAL’in kaldırılması ve yayımlanmış KHK’lerin en azından TBMM onayına sunulması olmak üzere bu hukuksuzluğa karşı hukuk içinde, hukuka yüzde yüz sadık mücadele yürütmek. Bu sadece siyasetçilerin değil, tek tek tüm yurttaşların en temel vazifesidir. Aksi halde, ayrımsız hepimizin; bugün kendini en güçlü ve dokunulmaz sananların bile, bugünü kadar yarını da keyfiyetin belirsizliğine hapsolacaktır. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle