20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 23 Mayıs 2017 4 Yoksa FETÖ kazandı mı? 20Mayıs günü, Sözcü gazetesinin 20 sayfası da bembeyaz çıktı. Günlük yazı köşelerinin çerçeveleri çizilmiş, yazarlarının isimleri ve resimleri konulmuş, ama onların da içleri boş bırakılmıştı. Türkiye geçmişte daha önce de benzer olayları yaşamış, DP iktidarının 27 Mayıs’a doludizgin gittiği günlerde de gazeteler sansür edilen haberlerin bulunduğu yerler beyaz bırakılarak çıkmıştı. O beyaz boşluklu gazeteler, Türk basınının kara günlerinin göstergeleri olarak arşivlerde durmaktadır. Bu kez bir gazete beyaz boşluklarla değil, tepeden tırnağa bembeyaz çıkmaktaydı. Gazetenin 20 Mayıs sayısının bembeyaz çıkması, 19 Mayıs’ta Sözcü’ye yönelik girişimler yüzünden, Türk basın tarihinin kapkara günlerinden birini yaşamış olması yüzündendi. 19 Mayıs günü gazete sahibi Burak Akbay, internet sorumlu müdürü Mediha Olgun, mali işler sorumlu müdürü Yonca Kaleli ve muhabir Gökmen Ulu hakkında “Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse iştirak ve FETÖ’ye üye olmamakla birlikte, örgüt adına suç işlemek” iddiasıyla gözaltı kararı alınmıştır. Ne yazık ki, 13 mensubu, benzer abes iddialarla aylardır Silivri’de tutuklu bulunan Cumhuriyet’in okurlarının da çok yakından bildikleri gibi, bu ilk olay değildir. HHH Birçok olay birbirine eklenmekte ve şu anda hapishanelerindeki gazeteci sayısı açısından dünya birincisi olan Türkiye basın tarihinin en karanlık dönemini yaşamaktadır. Bu arada, Türk basınının değerli kalemlerinden, gazeteciliğimizin yılların birikimine sahip değerlerinden, Fethullah Gülen konusundaki uyarıcı yayınların öncülerinden olan Saygı Öztürk ile hayali amcasının oğlu aracılığıyla Fethullah Gülen ile ilişki oluşturulmaya çalışıldığı da görülmüştür. Bütün insaf sınırlarını zorlayan bu girişim üzerine S. Öztürk’e şunu sormamak elde mi: Yoksa 15 Temmuz’da FETÖ kazandı mı? Ne dersin sevgili kardeşim Saygı? Gerçi, önemli bir bölümüne bir şey olmamasına karşın bir kısım FETÖ’ cüler şimdi içerdedirler ama bunların içerde olmalarına rağmen fikirlerinin iktidarda olduklarını ileri sürecek olanlara ne yanıt verilebilir ki? Fethullah Gülen’in ve yandaşlarının 15 Temmuz girişimi yenilgiye uğrasa bile, şu anda “galip sayılır bu yolda mağlup” diyerek yandaşlarına moral aşılamaları şaşırtıcı değil. 15 Temmuz’da FETÖ kazansaydı, ne olacak idiyse, yine aynı şeyler oluyorsa eğer, FETÖ’nün kazanıp kazanmadığı sorusunun hiçbir önemi kalmamıştır. Çünkü, eğer demokrasi kazanmamışsa, FETÖ’nün kaybetmiş olduğunu söylemek önemli de değildir, mümkün de... HHH OHAL KHK’leri yoluyla işlerinden edilen, kamudan atılanların sayısının 12 Eylül döneminin yirmi (rakamla 20) katına ulaştığı günümüzde, kimi azılı FETÖ’cülerin yanı sıra birçok önde gelen, demokrasi, özgürlük, cumhuriyet, laiklik savunucusu olan gazeteci, yazar, sanatçı, akademisyen, memurun işlerinden, özgürlüklerinden oldukları düşünülürse, bu durumda demokrasinin kazandığının söylenmesi mümkün değildir. 15 Temmuz’da FETÖ kazansaydı çok büyük bir musibeti yaşayacak olduğumuzu bilip gören herkes gibi, ben de 15 Temmuz sonucunu sevinçle karşılayanlardan biriyim. Ama şimdi 15 Temmuz’da FETÖ kazanmış olsaydı, ne yaşayacak idiysek, aynını yaşamakta olduğumuzu görünce, kimin kazandığının tümüyle belli olmadığı bu olayda tek kaybedenin toplum olduğunu açıklıkla anlamaktayım. Gel de Ziya Paşa’nın şu beytini hatırlama: “Eyvah bu baçizede (oyunda) bizler yine yandık. Zira ki zarar ortada, bilmem ne kazandık?” haber EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: ZARİFE SELÇUK ‘Tarih hadsizleri yazmayacak’ Şişli Belediye Başkanı ve İsmet İnönü’nün torunu Hayri İnönü, büyükbabasına Akit TV’de hakaret edilmesine tepki gösterdi Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü, büyükbabası İsmet İnönü ve babaannesi Mevhibe İnönü’ye hakaret eden Akit TV’ye, RTÜK tarafından ceza verilmemesine sert tepki gösterdi. İnönü, “Tarih, dilinden ve zihninden zehir akan hadsizleri değil, herkese eşit haklar verilmesini sağlayan, Türkiye’nin açık ve ileri görüşlü kurucularını yazmaya devam edecektir” dedi. Hayri İnönü, yaptığı yazılı açıklamada, “Büyükbabam İsmet İnönü ve eşi Mevhibe İnönü’ye, bir televizyon programında yapılan hakaretler konusunda alınan insafsız karara yanıtımdır. Kararın 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı gibi çok önemli bir günde kamuoyuna yansıması ve Kurtuluş Savaşı’nın en önemli kahramanlarından birinin polemik konusu yapılmaya çalışması nedeniyle, açıklamamı bayramın kutlanmasından sonraya bıraktım. Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve silah arkadaşlarının, canıyla ve kanıyla kurdukları Türkiye Cumhuriyeti’nin hem makamlarında oturacaksınız, hem her türlü nimetinden faydalanacaksınız, hem de her fırsatta Cumhuriyet’in kurucu Hayri İnönü larına hakaret edeceksiniz. Bu vefasızlıktır, saygısızlıktır, en çok da ikiyüzlülüktür” dedi. ‘Nasıl yanıt versin?’ Hakareti fikir özgürlüğü sayanların, İsmet İnönü ve Mevhibe İnönü’nün yargı, cevap ve düzeltme haklarının bulunduğunu ifade ettiklerine dikkat çeken İnönü, şöyle devam etti: “Hayatta olmayan kişilerin bu imkânlara sahip olmadığı herkesin malumudur. Ayrıca göğsünde İstiklal Madalyası taşıyanların, cehalet madalyası taşıyanlara cevap verme ihtiyacı yoktur. Bugün o hakaretleri yapma cibilliyetindekilere verilen en güzel cevap; teba olmadan özgürce yaşayabilmeleri, esaret altındayken yapamayacakları ibadetlerini özgürce yapabilmeleri, her şeyden önce bir vatana sahip olmalarıdır. İsmet İnönü ve Mevhibe İnönü’ye yapılan hakaretler, İnönü ailesi olarak sadece bizim değil, devletin kurumlarının da meselesidir. Bahsi geçen fotoğraftaki kişilerin hangi şartlarda bir araya geldiğini, Balkan Paktı’na zemin hazırlayan 1930 Dostluk, Tarafsızlık ve Uzlaştırma Anlaşması’ndan haberleri olmayanları ve fotoğrafın diğer detaylarını, torun Hayri İnönü olarak ben değil, elini vicdanına koyan tarihçiler anlatmalıdır. Anlatmalıdır ki tarihine dil uzatan cahiller, böylece tarihini de öğrenmiş olsunlar. Daha düne kadar kanlı bıçaklı olup, bugün ülke menfaati gereği yan yana duranlar alkışlanıyor. Oysa benzer durum, 90 yıl önce bir devlet ziyaretinde söz konusu olduğunda yeriliyor. Bu hezeyan ve kötü niyetten başka bir şey değildir.” l İSTANBUL/Cumhuriyet Sur halkıevlerini terk etmek istemiyorlar yıkıma karşı MAHMUT ORAL Diyarbakır’ın merkez Sur ilçesinde Lalebey ve Alipaşa mahallelerinin bazı sokaklarında kentsel dönüşüm kapsamında 800’den fazla bina için yıkım kararı alındı. Mahalle sakinleri ise kentsel dönüşüm kapsamında alınan yıkım kararına tepkili. Mahallelinin yarısı banka hesaplarına yatan paralara razı olarak mahalleyi terk etti. Geride kalanlar ise evlerini terk etmek istemiyor. Mahallede konuştuğumuz kadınlar endişeli ve öfkeli. “Başlarına bir şey gelebileceği” endişesiyle isimlerini vermek istemediklerini söyleyen kadınlardan biri evinin tarihi Diyarbakır evlerinden olduğunu, evde 3 aile yaşadıklarını belirterek, “Benim hayatım bu mahallede bu evde geçti. Burada ölmek istiyorum. Ben evimi satmak da yıktırmak da istemiyorum. Bu evde kalmak istiyorum. Yıkıma gelecekler diyorlar, gelsinler, görecekleri de var” diyor. 18 bin liraya ev mi var? Bir başkası ise 5 aile olarak yaşadıkları avlulu eve biçilen değerin 18 bin TL olduğunu belirterek “Ne yapacağız bu 18 bin lirayı. Diyarbakır’da 18 bin liraya ev mi var? Sur’dan geldiğini duyan müteahhitler, 100 bin liralık eve 200 bin lira istiyorlar. Biz evimizin gerçek değerini de istemiyoruz. Biz sadece evimizde yaşamak Kore gazisinin acısı Göğsünde madalyalar, elinde bastonla yanımıza gelen 86 yaşındaki Kore Gazisi Abdulkerim Demir, “6 kız çocuğum vardı hepsini evlendirdim. Şimdi 1320 TL gazi maaşı alıyorum. Mahalleden birçok kişi yıkım kararları nedeniyle mahkemeye gitti ama ben vermedim. Nasıl verebilirim ki ben gaziyim. Bu evi de elimden alırlarsa ne yapacağımı bilmiyorum. Bir gün Vali Bey’in yanına gittim. Bana devlet sığınacak bir yer bulsun diye. Bana ‘hallederiz’ dediler ama bir ses çıkmadı” diye dert yanıyor. istiyoruz” diye konuşuyor. Lalebey Muhtarı Abdullah Çe lik ise “Ne seçilmiş ne de kayyım belediyelerden hiç bir çözüm görmedik. Hiçbir milletvekilinin de bizimle ilgilendiği yok. Bizi TOKİ’nin önüne attılar. Mahalleli TOKİ’ye kurban edilmek istemiyor” diyor. l DİYARBAKIR Tahir Elçi Parkı TBMM gündeminde Diyarbakır’ın merkez Sur ilçesinde 28 Kasım 2015’te Dört Ayaklı Minare önünde basın açıklaması yaptıktan sonra öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin adının verildiği Van’ın Çatak ilçesindeki parkın isminin değiştirilmesine tepkiler sürerken, HDP Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir, konuyu Meclis’e taşıdı. İçişleri Bakanının yanıtlaması istemiyle yazılı soru önergesi veren Pir, özetle şu soruları yöneltti: l Tahir Elçi’nin isminin olduğu parkın ismi Çatak Belediyesi’ne atanan kayyım tarafından hangi gerekçeyle değiştirilmiştir? l Van Büyükşehir veya Çatak Belediyesi Meclisi’nin, ismin değiştirilmesi amacıyla yaptığı bir toplantı var mıdır? Varsa ne zaman toplanmıştır? l Yurt Haberleri C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle