23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 22 Nisan 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: SERPİL ÜNAY haber 11 Duvara örgüt ismiYARGITAY, SANIĞA ÖRGÜT ÜYESİ GİBİ CEZA VERİLMESİNİ İSTEDİ yazana 15 yıl hapis DÜNYA TABİPLER BİRLİĞİ: Serdar Küni’yi serbest bırakın Şırnak’ın Cizre ilçesinde sokağa çıkma yasakları bittikten sonra, 6 ay önce ifadesi alınması için Şırnak Emniyet Müdürlüğü’ne çağrılan ve sonrasında tutuklanan Eski Şırnak Tabip Odası Başkanı ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Cizre Temsilcisi Dr. Serdar Küni’nin tutukluluğuna tepkiler büyüyor. Dünya Tabipler Birliği, 19 Nisan’da Zambiya’da gerçekleştirdiği Konsey Toplantısı’nda oybirliği ile “tüm ulusal tabip birliklerini ve uluslararası sağlık ortamını Küni’nin derhal serbest bırakılması ve tıbbi uygulamalarına dayandırılan suçlamaların hemen ve koşulsuz olarak düşürülmesi için harekete geçmeye” çağırdı. Küni’nin 6 ayı geçen tutukluluk sürecinin endişe ile takip edildiğini belirten Dünya Tabipler Birliği, Küni’nin dosyasını, “Türkiye’de hekimlere ve diğer sağlık çalışanlarına yönelik olarak süren birçok gözaltı, tutuklama ve ihraçların bir örneği” olarak değerlendirdi. İnsan hakları ve uluslararası hukuku hatırlatan Dünya Tabipler Birliği, Dr. Küni’nin tutukluluğuna “bir hekimin bir hastaya sağlık hizmeti sunduğu gerekçesiyle cezalandırılmasını, evrensel insancıl ve insan hakları standartları ile tıp etiğinin pervasız bir ihlali olarak değerlendirmektedir. Nihayetinde bu durum, insan onurunun korunması mecburiyetini içeren insanlık prensibine aykırılık taşımaktadır” tepkisini gösterdi. l ANKARA / Cumhuriyet Yargıtay, bir zamanlar yaygın biçimde kullanılan ancak artık pek verdi. Daire bu gerekçeyle Sivas (Malatya Kapatılan 4.) Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını bozdu. rastlanmayan “duvara örgüt ismi yazmaya” örgüt üye ‘Ceza adaletine aykırı’ si gibi ağır ceza verilmesi gerektiğine karar verdi. KEMAL GÖKTAŞ Yargıtay’ın duvara yazı yazmakla örgüt üyesi olmayı eşitle Yargıtay 16. Ceza Daire yen bu kararı hukukçular tara si, bir apartmanın garaj kapısına sprey fından ceza adaleti sistemine aykırı ol boya ile “PKK” yazan sanığa Terörle duğu gerekçesiyle eleştirildi. Terörle Mücadele Yasası’nın ‘terör örgütü pro Mücadele Kanunu’nun 7/2. maddesin pagandası’ hükümlerine göre 15 yıl de “terör örgütünün; cebir, şiddet veya arası hapis öngören 7. maddesinin uy tehdit içeren yöntemlerini meşru gös gulanmasına ilişkin kararı kanuna ay terecek veya övecek ya da bu yöntem kırı buldu. Daire, Sivas’ın Örtülüpınar lere başvurmayı teşvik edecek şekilde Mahallesi’nde yaşanan olayda, sanığın propagandasını yapan kişi, bir yıldan garaj kapısına PKK yazmasının, “silah beş yıla kadar hapis cezası ile ceza lı terör örgütünü öven maddi nitelikte landırılır. Bu suçun basın ve yayın yo hareket” olduğunu ve 7.5 yıldan 15 yı lu ile işlenmesi halinde, verilecek ce la kadar hapis öngörülen terör örgütü za yarı oranında artırılır” hükmü yer ne yardım suçu oluşturacağına karar alıyor. Yani maddeye göre bir düşün ce açıklaması, yazı ya da metnin terör örgütünün propagandası suçu sayılabilmesi için “cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde” yapılması gerekiyor. Anayasa Mahkemesi de bu hükme dayanarak terör örgütü liderlerinin “cebir, şiddet veya tehdit” içermeyen açıklamalarını yayımlamanın suç olmadığına karar vermişti. Bu hükme rağmen Yargıtay’ın duvara örgüt ismi yazılmasını “terör örgütüne yardım” suçu kapsamında görmesi sürpriz olarak nitelendi. Türk Ceza Kanunu’na göre, terör örgütüne yardım edenlere 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası verilebiliyor. Kanun, suçun işleniş şekline göre cezanın 3’te 1’ine kadar, yani 2.5 yıla kadar indirilebileceğini öngörüyor. l ANKARA ADLİ TIP’TAN RAPOR: Yüzde 97 engelli cezaevinde kalabilir Adli Tıp Kurumu, kronik böbrek yetmezliği ve koroner kalp hastalığı olduğu için ameliyat olması gereken yüzde 97 engelli hasta hükümlü Celal Şeker için “Cezaevinde kalabilir” raporu verdi. Dihaber’in haberine göre Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde hükümlü bulunan Şeker, kronik böbrek yetmezliği nedeniyle 14 yıldan beri diyaliz hastası. Bunun yanında kalp kapakçığı yetmezliği, damar yollarında tıkanma, göbek fıtığı ve yüksek tansiyon rahatsızlığı olan Şeker’in, akciğerinde de kitle var. Şeker, bir gözünü kaybetti, diğer gözü de yavaş yavaş görme yetisini yitiriyor. Ailesi ve İHD Diyarbakır Şubesi, Şeker’in tedavisinin tam teşekküllü bir hastanede yapılması ve cezasının infazının ertelenmesi talebiyle Başsavcılığa başvurdu. Savcılık, Şeker’i Adli Tıp Kurumu’na sevk etti. 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu, Şeker’in ağır sağlık sorunları olduğunu ve ameliyat geçirmesi gerektiğini kabul etmesine rağmen cezaevi koşullarında “Hayatını yalnız başına idame ettirebileceği” yönünde rapor verdi. l Yurt Haberleri ‘Kumpası çöpe atın’ Tutuklu Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak ve DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel’in “Silahlı terör örgütüne üye olmak ve propagandasını yapmak” suçundan yargılanmasına Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün başlandı. Yakınca Spor Salonu’ndaki duruşmaya hakkında 230 yıla kadar hapis istenen Kışanak Kandıra Cezaevi’nden, 135 yıl hapis istenen Tuncel ise Silivri Cezaevi’nden, SEGBİS yöntemiyle katıldı. Davanın siyasi olduğunu belirten Kışanak, davaya konu olan iddiaları hazırlayan güvenlik ve yargı mensuplarının tamamının FETÖ davala rında yargılandığını belirterek “Bu ülkeye kumpas kurmuşsalar, kargaşa çıkarmak istedilerse, bundan temizlenmek istiyorsa bu devlet, o zaman bu kumpasla irtibatlı işlemleri çöpe atması lazım. Bu davada demokratik siyaset yargılanıyor. 6 aydır Diyarbakır meclisi toplanamadı, görevini yapamıyor. Encümenin tüm yetkileri atanmış tek bir memurda” dedi. Duruşmayı Avrupa ülkelerinden gelen çok sayıda siyasetçi de takip etti. Mahkeme heyeti, Kışanak ve Tuncel’in tutukluluk hallerinin devamına karar vererek, bir sonraki duruşmayı 20 Haziran’a erteledi. l MALATYA /Cumhuriyet 1915 ANMASINA KATILIM ÇAĞRISI Zaman yaraları iyileştirmiyor Sevag’ın ailesine komik tazminat Ankara Askerî Yüksek Mahkeme si, Batman’ın Kozluk ilçesinde 1915 olaylarının 96. yıldönümü olan 24 Nisan 2011’de zorunlu askerlik yaparken er Kıvanç Ağaoğlu’nun silahından çıkan kurşunla öldürülen Sevag Balıkçı’nın annesi Ani Balıkçı ve babası Garabet Balıkçı’ya 16’şar bin TL, kardeşi Lerna Balıkçı’ya ise 8 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi. Agos’un haberine göre, ailenin avukatı İsmail Cem Halavurt, tazminat tutarının düşük olması nedeniyle Yargıtay’a itiraz etti. Diyarbakır Askerî Mahkemesi’nde yargılanan Kıvanç Ağaoğlu, ’bilinçli taksirle öldürmek’ suçundan 4 yıl 5 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılmıştı. Askerî Yargıtay, usul eksiklerini gerekçe göstererek dosyayı yerel mahkemeye geri göndermişti. Askeri mahkemeler KHK ile kapanınca dosya 2 Şubat 2017’de Kozluk Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet 1915 olaylarının 102. yılında düzenlenecek anmalar dolayısıyla Türkiye’ye gelen Avrupa Irkçılık Karşıtları Taban Hareketi (EGAM) ve Ermeni Genel Yardımseverler Birliği (AGBU) basın açıklaması yaptı. Taksim Vardar Palace Otel’de gerçekleşen basın toplantısına HDP Parti Meclisi üyesi Murat Mıhçı, Nor Zartonk, İnsan Hakları Derneği (İHD) Irkçılığa ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon ve Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Platformu üyeleri katıldı. İlk olarak söz alan AGBU Temsilcisi Arega Hovsepyan, zamanın bütün yaraları iyileştirdiğine yönelik söylemin Türkiye’de geçerli olmadığını belirterek “T.C. bu durumla yüzleşmeyi kabul etmiyor. 1915 olaylarının tanınması diğer ulusların da yüzleşebileceğimiz ‘soykırımları’ engellemeye de yardımcı olacaktır. Bu durumun konuşulmaması sahte bir şekilde ‘affedilmişlik’ hissi doğuruyor” dedi. EGAM Delegasyonu üyesi ve Ermeni Protestan Kilisesi rahibi Rene Leonian, 1980 yılından bu yana Türkiye’ye geldiğini ve 4. kez 1915 olaylarının anmasına katılacağını söyledi. Kamp Armen’de Hrant Dink ve Rakel Dink’le tanıştığını ifade eden Leonian, 1915 olaylarının tanınması için 40 yıldır mücadele yürüttüğünü ifade etti. Son olarak söz alan EGAM Başkanı Benjamin Abtan da, “Türkiye’de demokrasi ve gerçek için mücadele etmek, ‘soykırıma’ karşı mücadele için bir adım” dedi. Abtan’a yöneltilen, “Referandum sonrasında burada yürüttüğünüz mücadeleye karşı bir sorunla karşılaştınız mı?” sorusu yöneltildi. Abtan, “Referandumdan sonra demokrasinin olup olmayacağı pazartesi belli olacak” yanıtını verdi. Uluslararası delegasyon, kamuoyuna 24 Nisan’da gerçekleşecek 1915 olaylarının 102. yılı anmalarına katılım çağrısı yaptı. l İSTANBUL / Cumhuriyet Aydoğan ve Beştaş tahliye edildi HDP Diyarbakır Milletvekili Nur sel Aydoğan ve Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, tutuklu yargılandıkları davaların ilk duruşmasında yurtdışına çıkış yasağı uygulanarak tahliye edildi. HDP milletvekillerine yönelik 4 Kasım’da düzenlenen operasyonda tutuklanan ve hakkında 103 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan Aydoğan’ın yargılamasına Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Duruşmaya Silivri Cezaevi’nden SEGBİS aracılığıyla katılan Aydoğan, “Tutuklanmam nedeniyle seçmenlerimi ve halkı temsil etme gücüm elimden alınmıştır. Bir hukuksuzluk ile karşı karşıyayım” dedi. Mahkeme, Aydoğan’ın yurtdışına çıkış yasağı konularak, adli kontrol kararıyla tahliyesine hükmetti. Beştaş hakkında 23 yıla kadar hapis istemiyle açılan davanın ilk duruşması da dün Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Beştaş, duruşmaya Silivri Cezaevi’nden SEGBİS sistemi ile katıldı. 81 gündür tutuklu olduğunu bunun 33 günü bir odada tek başına ağır tecrit koşullarında geçirdiğini söyleyen Beştaş, “Milletvekili olarak sanık sandalyesinde oturmam hukuksuzdur. Partimizin üyelerinin bu şekilde tutuklanması siyasi operasyondur. Biz şiddetsiz bir çözüm için vardık. 68 Ekim olaylarının olduğu dönem çözüm süreci çok önemli bir aşamadaydı. Kobani düşseydi, IŞİD Türkiye ile sınır komşusu olacaktı. 68 Ekim olaylarından büyük üzüntü duyduk. Yasin Börü olayında büyük bir algı operasyonu yapıldı. Burada asıl provokatörlerin yargılanması gerekirdi” dedi. Mahkeme, Beştaş’a yurtdışı yasağı koyarak, adli kontrol kararı ile tahliyesine karar verdi. Diyarbakır Adliyesi önünde açıklama yapan HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım, “Birçok duruşmanın 16 Nisan’dan sonraya bırakılması manidardı. Tahliyeleri ülkenin normalleşmesine hizmet edecektir. Bütün toplumsal meselelerin diyalog yönüyle çözülmesine zemin hazırlayacaktır” dedi. l DHA 16 Nisan çöküşün miladı mı? 16Nisan referandumu Türkiye’de fiilen yürürlükte olan seçimli otokrasi rejiminin çok az farkla resmileşmesine yol açmakla kalmadı, on yıllar boyunca verilen mücadelelerle kazanılmış olan seçim güvenliğini de ortadan kaldırdı. Bu ikinci sonuç, birincisi kadar, hatta belki ondan daha fazla Türkiye’de barış ve istikrar açısından tehdit oluşturuyor. Seçimli otokrasinin, seçimin formalite haline dönüştüğü bir diktatörlüğe dönüşmesi yolunu açıyor. İktidarın yayımladığı resmi sonuçlara göre bile seçmen topluluğunun yarısına çok yakın bir oranının reddettiği nevi şahsına münhasır rejim değişikliği, iktidarın kendi getirdiği açık yasa kuralına kendisinin uymamasının neden olduğu sayım hilesi şüphesiyle, telafisi mümkün olmayacak biçimde damgalandı. Yasanın açık ve yoruma yer bırakmayan hükmüne göre geçersiz sayılması gereken oy pusulalarının takribi sayısı, referandum sonucunu değiştirmeyecek boyutta olsaydı, şaibeli bir referandum yaşamış olurduk. Önceki yerel ve genel seçimlerde bu tür oy verme ve sayım hilesi itirazları birçok yerde dile getirilmişti. Belediye başkanı veya milletvekili seçimi sonucunu değiştirecek nitelikte olan bazı itirazları YSK kabul etmiş ve o bölgede seçimleri iptal etmişti. Bunların arasında bugün için en anlamlı olanı, 2014’te Bitlis Güroymak’ta belediye başkanlığı seçimlerini, seçim kurulu mühürünü taşımayan seçim pusulası kullanıldığı gerekçesiyle ve AKP’nin şikâyeti üzerine YSK’nin iptal etmesiydi. 2017 referendumunda da yurtdışı oylarının sayımı sırasında mühürsüz pusula ve zarflar geçersiz sayıldı. Buna karşılık YSK’nin 16 Nisan günü öğleden sonra aldığı karar seçim yasasını açıkça çiğnedi ve seçim güvenliğini ortadan kaldırdı. Aynı seçimde iki farklı seçim usulünün aynı anda uygulandığı bir durum ortaya çıktı.YSK’nin kararı hukuken geçersiz olduğu gibi, 2007’de cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında seçim koşulunu yasanın açık hükmüne karşı değiştiren Anayasa Mahkemesi kararı ayarındadır. 16 Nisan referandumu sonrası yapılan itirazların dayandığı somut belgelerin niteliği, geçersiz sayılması gereken oy pusulalarının ve özellikle Güneydoğu bölgesinde birçok sandıkta işlenen şüpheli veya açıkça yasadışı oy verme işlemlerinin hacmi, genel sonucu değiştirebilecek boyutta. Bir değil, çifte ihlal söz konusu. “Tercih” yerine “evet” mühürü kullanılmış bütün pusulaların da yasa gereği geçersiz sayılması ve buna izin veren kişiler hakkında adli ve idari soruşturma açılması gereken ikinci ve bir o kadar vahim ihlal daha var. Birçok konuda olduğu gibi, bir seçimin yasal olarak geçerli olması için esas kadar usul de bir o kadar önemlidir. “Bu iş bitti” diyerek varlığı reddedilen vahim, yaygın ve bariz usulsüzlükler 16 Nisan referandumu sonucunu, sadece seçmen topluluğunun yarısını oluşturan “hayır” oyu sahiplerinde değil, “evet” oyu vermiş olanların bir kısmında da şaibeli kılıyor ve huzursuzluk yaratıyor. Bu olgular referandumun iptal edilmesi, aksi takdirde sonuçlarının yok hükmünde addedilmesi için yeterli nedenlerdir. YSK’nin yapılan bütün itirazları reddetmesi ve gösterdiği hukuki gerekçelerin içlerinin bütünüyle boş olması, ortaya çıkan meşruiyet krizini kalıcılaştıracaktır. Toplumun yarısının yok hükmünde addettiği bir anayasa değişikliği, ne kadar resmileşmiş gibi görünse de, gayrimeşru kalmaya devam edecektir. Bu ise dayatılan düzeni çok daha büyük hukuksuzluklarla ayakta kalmaya sevk edecek ve başarısız bir plebisit niteliğinde olan 16 Nisan oylaması giderek artan bir kaos ve istikrarsızlık kaynağı olacaktır. Bunun açık işaretleri, seçim sonucuna itirazın da suç olarak nitelenmeye başlamasıyla geldi. Seçim güvenliğinin yitirilmesi, bu çalkantılı süreçten çıkışı da belirsizleştirir. Bunun “evet” ya da “hayır” oyu vermiş herkes için iktisadi ve sosyal bedeli ağır olur. 16 Nisan 2017, bütün yetki ve güçleri tekeline almak isteyen iradenin yasak, tehdit, tekme, tokat, küfürle ve en sonunda Seçim Yasası’nı çiğneyerek zar zor amacına resmen ulaştığı yeni bir dönemin, Erdoğanizmin miladı olarak tarihe geçebilir. Bunun aynı zamanda Erdoğanizmin çöküşünün hızlandığı bir dönüm noktası olması bir o kadar güçlü bir ihtimaldir. Vicdanlar yaralı Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin 28 Kasım 2015’te öldürülmesinin üzerinden 16 ay, 73 hafta, 511 gün geçti. Diyarbakır Barosu ve avukatlar, etkin soruşturma yürütülmesi ve Elçi’nin faillerinin bulunması için her hafta olduğu gibi Diyarbakır Adliyesi önünde eylem yaptı. Avukatlar adına konuşan Baro Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Serhat Eren, “Bugüne kadar bu dosyanın aydınlatılmamış olması bizlerin ve bütün kamuoyunun vicdanını yaralamıştır. Diyarbakır Barosu üyesi meslektaşlarımız bundan sonraki süreçte de üzerine düşenleri yerine getirecektir. Aynı özveriyi soruşturma makamlarından da bekliyoruz” dedi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle