22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 22 Nisan 2017 10 Durumumuz malum... T urhan Abi, Ahmet’i gördüm geçenlerde. “Sarılmak istiyorum ama arada cam var” dedi. İçimden bir şeyler koptu gitti. Elif, “Babamı ilk kez sakallı gördüm” dediğinde de aynı duygu kaplamıştı ruhumu. Öfke değil, daha yakıcı bir duygu bu. Zaten öfkeli insanları sevmezsin, bilirim. Bir de annemi kaybettiğimde mesaj göndermişsin Elif’le. “Durumum malum, ne olur kusura bakmasın” demişsin. O sözünü duyduğumda, boğazıma bir yumru oturdu. O yumrunun adını sen koy: Durumumuz malum. Aslında sadece iki çocuğundan, Ahmet ile Elif’ten almıyorum haberlerini. Senin haksız yere içeride olmana dertlenen bütün çocukların konuşuyor. Öyle ya, çok çocuğun var senin. Binlerce Ahmet, binlerce Elif, binlerce Ali İsmail, binlerce Dilek. Yıllardır bir kitap fazla okutmak, bir satır fazla sevdirmek için emek verdiğin, senin tuttuğun ışığa bakarak büyümüş binlerce çocuk. Benim gibi. İlk kitabımın çıktığı günlerde tanışmıştık seninle. Tepebaşı’ndaki eski kitap fuarında. O iri elini daracık omzuma koyup “Asıl bundan sonrası önemli, hemen yeni kitabını yazmalı, kalıcı ve sürekli olmak arzunu göstermelisin” demiştin. O anda genişlemişti omzum. Kendimi güvende hissetmiştim. Bir yola çıkıldığında ürkmemek, korkmamak, geri adım atmamak, kararlı olmak, sabretmek ve sürekli çalışmak gerektiğini, bir cümleye sığdırıp anlatmıştın bana. Sözlük tanımlarını, sözcüklerin kökenini araştırmayı seversin. Sabır için, “öfke doğuracak bir şey karşısında bile öfkelenmeme durumu” diyor sözlük. Binlerce çocuğun, telaşa kapılmadan bekliyoruz, adaletin yerini bulacağı günü. Sadece Ahmet ile Elif değil, bizler de sana arada cam olmadan sarılmak istiyoruz. İzmir’de bir gece, Ercan’ların evindeki o unutulmaz sofrada görmüştüm ilk kez saz çalıp türkü söylemeni. Türkülerden anladığını sanan biri olarak, engin folklor bilgin karşısında utanmıştım cehaletimden. Bağlama Semih Poroy’un kucağına geçtiğinde de, eline büyük bir sini alıp ritim tutuyordun. Sonrasındaki yıllar boyunca, seninle birlikte oturduğumuz her sofrada tekrar etti bu görüntü. Elinde sini, türkülerin usulüne uygun söylenmesi, ritmin kaçmaması için yol veriyordun masadakilere. Zamanla anladım ki, yayıncılığında yaptığın da buydu Turhan Abi. Ustasından çırağına, yaşlısından gencine, romancısından öykücüsüne, şairinden düşünürüne, edebiyat masasında şarkı söylemeye çalışan herkese, elindeki koca sininin sırtına vura vura ritim tuttun, yol gösterdin sen. Binlerce çocuğun, sana bakarak hayatın ritmini tutmayı, söylenecek sözleri usulünce söylemeyi öğrendik. Merak etme, usulümüz sağlam hâlâ. Oradaki tüm dostlara selam söyle lütfen. Murat’a bir çay borcum vardı, unutmadım. Aman diyeyim koğuş arkadaşın Kadri Gürsel türkülerinden bunalmasın. Bilsin ki, bizler o türküler sayesinde öğrendik zulme direnmeyi. Kitap fuarları sensiz geçiyor ama bil ki, o sini elden ele geziyor. Senden öğrendiğimiz kadarıyla hayatın ritmini kaçırmamaya çalışıyoruz. Aramızda camlar olmadan sarılma günü yakındır. Sevgilerimle... İTALYAN GAZETECİ GRANDE ‘Mantıkdışı şekilde tutuluyor’ Hatay’da 9 Nisan’da gözaltına alınan İtalyan gazeteci ve belgeselci Gabriele Del Grande, 12 gün son Del Grande ra İtalya’nın İzmir Konsolosu Luigi Iannuz zi ve İzmir Barosu’dan Avukat Taner Kılıç ile görüşebildi. Del Grande’ye yöneltilen bir suç lamanın olmadığı avukatlarının da dosyasına bakmasına izin verilmediği ifade edildi. Göç İdaresi Müdürlüğü yetkililerinin Grande’nin geri gönderileceğini söylediği ancak ne za man geri gönderileceğine ilişkin açıklama yapmadığı öğrenildi. BBC Türkçe’ye konuşan avukat Kılıç, “Son derece hukuk ve mantık dışı bir şekilde tutuluyor. Kendisine yöneltil miş bir suçlama yok. Savcılık gözetiminde ol ması lazımdı bu soruşturmanın. Netice itiba rıyla da bir hâkime çıkarılması gerekirdi. Fa kat böyle bir suçlama yapılmıyor. Ülkesine dönmesi konusunda engel yok. Fakat izin ve rilmiyor” dedi. Hukukta tanımı yok Del Grande’nin gözaltı durumunun hukuken nasıl tanımlanması gerektiği sorusuna da avukat Kılıç, “Özgürlüğünden alıkonulduğu kesin fakat bu Türkiye’deki hukukta tanımlanan bir alıkonulma şekli değil” diye yanıt verdi. Del Grande’nin sağlık durumuyla ilgili olaraksa avukat Kılıç şunları söyledi: “Yaklaşık 9 gündür tecrit altında tutuluyor. 4 gündür de açlık grevinde. Sadece su içerek açlık grevine devam edecek.” Del Grande’nin durumu, İtalya’da siyasetçiler, medya ve halkın büyük tepkisine yol açıyor. Bugün Roma’da Del Grande için bir gösteri düzenlenmesi planlanıyor. l Yurt Haberleri haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Babam Turhan Günay ve Cumhuriyet gazetesindeki diğer yönetici ve yazarların tutukluluğu altıncı ayına ulaşmak üzere. Duruşma tarihlerinin ta temmuz sonuna verilmiş olmasının yaşattığı haksızlık duygusu ise tarif edilemez boyutlarda. Böyle zamanlarda insan işin içindeki güzellikleri görmeye, onlara tutunmaya çalışır ya hani; işte bu da öyle bir hikâye... Bildiğiniz gibi arkadaşlarıyla birlikte Silivri’ye hapsedildiği ilk günlerde, babam kısıtlamalar dahilinde yaşadıkları en büyük sıkıntının ‘kitap edinememe’ olduğunu söylemişti. Kendilerini ziyarete gelen herkese dert yandıkları ilk konu bu olmuştu. Hayatları bir şekilde okuma üzerine kurulmuş bu insanların, halihazırda yaşadıkları haksız tutukluluğu zindan cezasına çevirmekten başka bir şey değildi yapılan ve doğal olarak buna itiraz ediliyordu. Hele 26 yıldır Cumhuriyet Kitap Eki’nin yayın yönetmenliğini yapan babam söz konusuysa, kitap okumanın kendisi için ne kadar hayati bir konu olduğunu anlatmama, bilmem gerek var mı? Gazetede yayımlanan yılbaşı mesajında bile ‘tutuklu babam’, Cumhuriyet Kitap’taki köşesinde yıllarca tekrarladığı temennisini dile getirmişti: “Bol kitaplı günler...” Fakat kütüphanedeki kitapların yetersizliği, dışarıdan kitap alma yasağı derken, fark ettik ki cezaevindeki binlerce insan kitap okumak gibi hayati bir eylemden yoksun. Anlaşılan babamın o güzel dileği Silivri’nin kapısına uğramamıştı henüz. Türkiye’nin en hızlı büyüyen kütüphanesi Silivri’de... Bu sıkıntılar üzerine Cumhuriyet muhabirlerinden Canan Coşkun bir haber yapmıştı. “Gazetemizi susturma amaçlı operasyon kapsamında tutuklanan yazar ve yöneticilerimizin tutuldukları Silivri Cezaevi’nde yaşadıkları en ciddi sıkıntı kitap yetersizliği” diyordu Coşkun... Her ziyaretimizde bir camın ardından görüştüğüm babamdan dinlediğimiz sı kıntıları, yaptığı haberle kelimelere döküyordu. Haberin devamı şöyle: “Avrupa’nın en büyük cezaevi olarak bilinen Silivri Cezaevi’nde yalnızca 1750 kitap bulunurken her koğuşa yalnızca 1 kitap verildiği öğrenildi. 1750 kitaplık kütüphaneden talepte bulunan gazetecilere ya ‘seçtiğiniz kitap başkasında’ ya da ‘o kitap yok’ cevabı veriliyor.” Fakat sonra bir şey oldu. Pek çok ya yınevi, tutuklu Cumhuriyet çalışanlarından gelen sese ve babamın sözlerine kulak vererek cezaevi kütüphanesine bağışta bulunmaya başladı. Koli koli kitap, Silivri karanlığını aydınlatmak üzere yola çıktı. Ardından yazarlar, imzalı kitaplarını cezaevi kütüphanesine gönderdi. Bütün bu kitaplar, kütüphane raflarını doldurmaya başladı. Böylesine büyük bir cezaevi için gönderilen kitap sayısı hâlâ yetersiz, kitap okumak gibi masum bir eylemin kısıtlanması hâlâ anlamsız ama Silivri’de hızla büyüyen bir kütüphane var. Üstelik kütüphaneye gelen kitaplar, talepler üzerine, geldikleri gibi koğuşlara doğru yola çıkıyor. Silivri Cezaevi’ndeki binlerce insan belki de şimdiye dek hiç okuyamadığı kadar kitap okuyor. Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere: “Türkiye’nin en hızlı büyüyen kütüphanesi” oldu Silivri Cezaevi Kütüphanesi. Belki gerçek anlamda en hızlı büyüyen kütüphane değildir ama bizim dünyamızın en hızlı büyüyen umudu olduğu için, orası artık bu ülkenin en hızlı büyüyen kütüphanesi gözümüzde. Babam ve tutuklu arkadaşları, gittikleri her yere aydınlıklarını da götürmeye devam ediyor anlayacağınız. O ve arkadaşları sayesinde büyüyen bir kütüphanenin varlığı, Cumhuriyet’in girdiği karanlık sokakları yine aydınlattığının bilinmesi, bu haksızlığın, bu bitmek bilmeyen bekleyişin içinde bir nefes aldırır belki hepimize. Bugün babamın doğum günü. Bu yazı da benim ona doğum günü hediyem olsun. En yakın zamanda hepinizi eksiksiz aramızda görmek dileğiyle... Sevincim yarım kaldı Cumhuriyet emekçisi Yavuz Yakışkan 13 gün sonra serbest kaldı. Emre İper tutuklandığı için sevincinin yarım kaldığını anlatan Yakışkan, ‘Gazetemize yönelik soruşturma asılsız olduğu için içim rahattı’ dedi SEYHAN AVŞAR Gazetemizde 20 yıldır ulaştırma görevlisi olan üç çocuk babası Yavuz Yakışkan, 13 gün, hiçbir işlem yapılmaksızın Vatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nde gözaltında tutuldu. İfadesi 13. gün alındı ve mahkeme kararıyla serbest bırakıldı. Emniyet’ten çıkar çıkmaz gazetemize koşan Yakışkan, çalışma arkadaşlarıyla hasret giderdi. Buruk bir sevinç yaşıyordu. Muhasebe çalışanımız Emre İper’le gelemediği için üzgündü. Hayatında ilk kez yolunun nezarete ve emniyete düştüğünü söyleyen Yakışkan, “13 gün boyunca küçücük alanda bazı günler üç kişiyle, bazı günler iki kişiyle, bazı günler ise tek başıma kaldım. Hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşadığım için biraz bocaladım ama korkmadım. Çocuklarıma özlemim çok büyüktü. Cumhuriyet’in ne güzel bir aile olduğunu gözaltına alınınca bir kez daha anladım” diyor. n Cumhuriyet’te çalışmaya nasıl başladınız? Abim, Cumhuriyet’te çalışıyordu. 1997 senesinde ben İstanbul’a gelince abim, ‘gazetemizin bir kurye ihtiyacı var. Senin için konuşmamı ister misin’ dedi. Böylelikle Cumhuriyet ailesinin bir ferdi oldum. Koca 20 yılı devirdim. n Daha önce hiç gözaltına alınmış mıydınız? Aklınıza gelir miydi böyle bir şey? İlk kez yaşadım. Buna rağmen korku ve paniğe kapılmadım. Gözaltına alınacağım da hiç aklıma gelmezdi aslına bakarsanız. Motokuryenin görevi almış olduğu zarfı ya da paketi adresin yazdığı yere götürmektir. Motokurye bunun içeriğini bilmez. Buna yetkisi de yoktur. Zaten motokuryenin para ve önemli eşya taşıması da yasaktır. Bu, şirketlerin birbirleri ile olan anlaşmalarında belirtilmiştir. Nefret ettiğimi söyledim n Kapınızda polisleri görünce neler hissettiniz? Gece geç uyudum. Sabah çocuklarım, “Babacığım kapıda polis var” dediler. Polisler, “TEM’den geliyoruz. Savcı beyin emri ile geldik” dediler. Suçlamanın ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ancak öğlene doğru, “Acaba gözaltına şirketimle ilgili yürütülen soruşturma nedeniyle mi alındım” diye düşündüm. Ama gazetemize yönelik yürütülen soruşturmanın asılsız olduğunu bildiğim için içim rahattı. n Polisler ne dediler? İlk başta hiçbir şey söylemediler. Gözaltına alınalı 3 ya da 4 gün sonra bir mülakat yapıldı. Mülakatta yaptığım iş ve tutuklu bulunan yöneticilerimiz hakkında sorular soruldu. “FETÖ’nün şirketlerine gidip geldin mi?” diye soruldu. Bu şirketleri ilk kez duyuyordum. Bilmediğim şirketleri sordular. “Para transferi yaptın mı?” dediler. FETÖ ile ilgili sorulara 6 yaşımdan beridir o adamdan nefret ettiğimi anlatarak cevap verdim. Şahsımla ilgili herhangi bir soruya rastlamadım. İki polisle oy kullandım n Referandumda oy verebildiniz mi? Sonucunu ne zaman öğrendiniz? Oy kullanmaya mahalleme, kendi sandığıma götü rüldüm. İki yanımda polis mişler. Onlar da beni bekleler vardı. O gün ilk kez eşim miş. Ailemi uzaktan görmek ve çocuklarımı uzaktan gör canımı yaktı. Sonuçları da düm. Avukatlar, eşime ‘oy ancak bir buçuk gün sonra kullanmaya getirilebilir’ de öğrenebildik. n Nezarethane günleri nasıl geçti? 13 gün boyunca küçücük alanda bazı günler üç kişiyle, bazı günler iki kişiyle, bazı günler ise tek başıma kaldım. Günde sadece üç saat uyuyabiliyordum. Günlerce, ‘acaba suçlama ne’ diye düşündüm. Hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşadığım için biraz bocaladım tabii ama hayat devam ediyor. Oradaki yaşama uymak zorundaydım. 13 günün tamamı ailemi ve sevdiklerimi düşünerek geçti. Benim için çok uzun bir süreydi. Çocuklarımın, ailemin mağdur olması, zorda kalacakları düşüncesi ve bugüne kadar ayrı kalmadığım ailemden uzak kalma ihtimali beni yıprattı. Bir de çocuklarımın panik ve korku içinde olduğunu düşünmek beni rahatsız ediyordu. Ama zorlu günlerde gazetemizin avukatları beni ve ailemi hiç yalnız bırakmadı. Ailemle olan iletişimleri teselli oldu. Dosyamdaki kısıtlılıktan dolayı ailemden kimseyle görüşemedim. n Serbest bırakılmayı bekliyor muydunuz? Özgürlüğünüze kavuşunca neler hissettiniz? İçimde umut vardı. Son gün avukatlarımız, ‘serbest kalacaksın’ dediler. Savcı mütalaası da bu yönde oldu. Çıktığım ilk gün bir sevgi seliydi. Ailem, arkadaş larım beni bekliyordu. Cumhuriyet’te hakiki bir ailedeydim, sevdiklerime kavuştuğum. Ama buruk bir sevinçti yaşadığımız. Muhasebe çalışanımız Emre İper tutuklandı. Sevincim de böylelikle yarım kaldı... Bir daha alacaklar mı? n Çocuklarınız sizi nasıl karşıladı? Evde çocuklarım beni en küçük kardeşleriymişim gibi sarıp sarmaladılar. Bol sorulu bir karşılama yaşadım. Öncelikle gözümün içine bakıp sağlığımla ilgili sorular sordular. Ardından, “Baba seni niçin aldılar?” diye sordular. Onlara durumu açıkladım. Çocuklarımda ‘bir daha gelip seni alacaklar mı korkusu var.’ n Son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mı? Sabah gazetesi hakkımda yalan, yanlış haberler yaptı. Beni hedef gösterdi. Bu haberlerin aslının farklı olduğu savcılık tarafından teyit edildi. Hukukta, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” karinesi var. Lütfen herkes buna az da olsa dikkat etsin. Ayrıca gazetemiz avukatlarına ve çalışma arkadaşlarıma teşekkür ederim. Beni hiç yalnız bırakmadılar. Emre İper ilaç bekliyor Cezaevindeki 5. gününü dolduran gazetemiz muhasebe çalışanı Emre İper, geçici koğuştan Si livri 9 No’lu Cezaevi’nde ki kalıcı koğuşuna alındı. Tutuklandıktan sonra ilk kez dün eşiyle görüşebi Emre İper len İper, tek kişilik koğuş ta tek başına tutuluyor. İper’in havalan dırma kapısı ise sabahtan akşama kadar açık. Şeker hastası olan İper’in her gün almak zorunda olduğu ilacı ise henüz kendisine verilmedi. Avukatları, reçete siyle ilacı götürdüğünde, cezaevi idaresi içeri almamıştı. İper, ilacı cezaevi dok toruna da yazdırdı. Eşiyle yaptığı dünkü görüşmede de ilacın hâlâ kendisine ve rilmediğini söyledi. 4 Nisan’da ev baskı nıyla gözaltına alınan İper, Twitter payla şımları ve KOM Daire Başkanlığı’nın üç satırlık bilgi notu nedeniyle 18 Nisan’da tutuklanmıştı. İper’in telefonunda ByLock olmadığı bilirkişi incelemesiyle ortaya çıkarılabileceği halde, çalışanımız özgürlüğünden yoksun bırakıldı. Bilirkişi incelemesinin ne zaman yapılacağı ise bilinmiyor. l İSTANBUL / Cumhuriyet Can Dündar’a bir dava daha Gazetemizin eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar hakkında, Twitter paylaşımları nedeniyle “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni alenen aşağılama” suçundan 6 aydan 2 yıla kadar hapis istemiyle iddianame düzenlendi. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, Kayseri’de oturan Mehmet Akif Ceylan isimli bir vatandaşın 13 Mart 2016 tarihinde BİMER’e başvurarak Can Dündar’ın Twitter paylaşımlarından şikâyetçi olduğu belirtildi. İddianamede, Dündar’ın Twitter hesabının incelendiği, 20 Nisan, 18 Nisan ve 6 Nisan 2016 tarihlerinde attığı Tweet’ler nedeniyle ifadeye çağrıldığı ancak ikamet adresinde bulunamaması nedeniyle beyanının alınamadığı kaydedildi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Gazeteci Berivan Altan serbest Mersin’de 13 Nisan’da gözaltına alınan KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) Muhabiri Berivan Altan, dün sabah saatlerinde Mersin Adliyesi’ne sevk edildi. “Örgüt propagandası yapmak” ile suçlanan ve tutuklama talebiyle sulh ceza hâkimliğine sevk edilen Altan, adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı. Öte yandan 3 Ocak’ta gözaltına alınan ve PKK/KCK üyesi oldukları iddiasıyla tutuklanarak Mardin Cezaevi’ne konulan İranlı Kürt yazar Jiyar Cihanferd ve üniversite öğrencisi Hassan Balada, Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmada tahliye edildi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle