02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 13 Nisan 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Sevgili Akın Atalay’la başlayıp, Murat Sabuncu, Turhan Günay, Hakan Kara, Bülent Utku, Güray Öz, Mustafa Kemal Güngör, Önder Çelik, Kadri Gürsel, Musa Kart, Ahmet Şık diye, asker gibi değil, şiir gibi devam eden sevgili dostlar; Yazının başlığını ise bir şair dostumdan, Sevgili Haydar Ergülen’den ödünç aldım. “40 şiir ve bir...” adlı, bugünlerde 14. basımını yapan kitabının bir dizesi bu. Bugünleri düşünüp de yaratmamış bu dizeyi elbette Haydar. Bambaşka bir duygu durumunun sızısından akıvermiş belli ki... Hatta cesaret etseydim belki de dizeyi bir miktar çarpıtırdım bile! Mesela derdim ki: “Kaç mahpus istiyor cezaevleri, ‘Kaç ölü istiyor hayat biri yaşasın diye?’ biri rahat yaşasın diye?” Bugünkü hayat sanki buna itekliyor insanı arkasından... Yıllar önceydi dostlar, Cumhuriyet henüz Cağaloğlu’ndaki o eski ahşap binasındaydı. İlhan Abi sağ ve salimdi. Vakit bulursak arada iki kadeh parlattığımız da olurdu. Gazete Aydın Engin’in önerisini benimsemiş ve promosyon olarak eski Milli Eğitim Klasikleri’ni yeniden ver meyi kararlaştırmıştı. Ben kampanyanın tanıtımını üstlenmiştim. Tiraj ise kısa sürede içimizi rahatlatacak ölçüde yükselmişti. İyiydik velhasıl. “Bu ülkenin aydınlık insanları, size Cumhuriyet yakışır...” Gazetenin ve kampanyanın sloganı bu idi. Televizyonlardaki, radyolardaki tanıtımlarda hep bu slogan tekrarlanıyordu. Gazeteyi telefonla arayanlar, önce bu sesle karşılaşıyordu... İşte şimdi bu sesi yeniden duyurmanın sanki tam da zamanı! Siz içerideki ve dışarıdaki dostların, ne kadar önemli bir misyonu gerçekleştirdiğinizin ve de bu göreve hâlâ devam ettiğinizin bizler farkındayız. Bizler biliyoruz ki, bu ülkenin insanına aydınlık günler yaraşır! Demokrasiyle taçlanmış bir Cumhuriyet yaraşır! Hesap vermeye hazır bir yönetim, hesap sormaya kararlı yurttaşlar yaraşır! Yetti artık! Biri yaşasın diye ölüler vermek istemiyoruz! Biri rahat etsin diye mahpuslar vermek istemiyoruz. Bu kararodatv davasında tüm sanıklar beraat etti ders olsun Gazetemize yönelik soruşturma kapsamında tutuklu bulunan Ahmet Şık, kararın ardından “Bu karar Cumhuriyet iddianamesini hazırlayan savcılara, yargılamayı yapacak hâkimlere ders olsun” dedi Ergenekon soruşturması kapsamında Odatv’de yapılan aramalar sonrası açılan Odatv davası 6 yıl son ra karara bağlandı. İstanbul 18. Ağır Ce za Mahkemesi gazetemiz muhabiri Ah met Şık, gazeteciler Nedim Şener, Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün de aralarında bulunduğu 13 sanık hakkında beraat ka rarı verdi. Duruşmada son sözü sorulan Şık, “Bu adliye adaletin mezarının simge si haline geldi” dedi. İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşma ya 104 gündür Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulu nan gazetemiz muhabiri Ahmet Şık, gazeteciler Ne CANAN COŞKUN dim Şener, Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hanefi Avcı, Mu hammet Sait Çakır, Yalçın Küçük ve Coş kun Musluk katıldı. CHP milletvekilleri Barış Yarkadaş ve Sezgin Tanrıkulu, Sı nır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türki ye Temsilcisi Erol Önderoğlu, gazetemi zin Yazı İşleri Müdürü Bülent Özdoğan, DİSK Basınİş Başkanı Faruk Eren ile Şık’ın çok sayıda gazeteci arkadaşı da du ruşmayı takip etti. Duruşmada son sözü sorulan Ahmet Şık, söylenecek çok şey olduğunu be lirterek şunları söyle di: “Aklımdan geçenle ri söylersem yeni bir da va konusu olacak. Hak kımızdaki yeni iddiana meyi yazan ve iktidar te tikçiliği yapan yargı per sonelini kastediyorum. Bu adliye adaletin meza rının simgesi haline gel di. Adaletin mezar kazıcı lığını da bizzat bu savcılar ve hâkimler yapıyor. Bu adliyenin girişinde iki tane Çizim: ZÖezyantealpay Themis heykeli var ve tera zi var elinde. Güya o tera zi ada letin tesisinin simgesi ama şu bir gerçek ki bu mezarın içinde yargılananlar için herhangi bir adaleti tartmıyor bu terazi. Savcı ve hâkimler için tartı işlemi görü yor bir kefesinde haysiyet ve şeref var, diğerinde de haysiyetsizlik ve şerefsizlik var. Bu hakim ve savcılar için hep o kö Ahmet Şık’ın gazeteci arkadaşları ile CHP milletvekilleri Barış Yarkadaş ve Sezgin Tanrıkulu, Odatv davası başlamadan önce adliye önünde bir araya geldiler. Grup adına açıklamayı “Dışarıdaki Gazeteciler”den Ertuğrul Mavioğlu okudu. Mavioğlu, “Bir hukuk garabeti, bir kumpas, bir pusu bugün sona eriyor. 14 Şubat 2011’de Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Soner Yalçın’ın gözaltına alınmasıyla fiilen başlayan davada, 12 Aralık’ta Yalçın Küçük ve Hanefi Avcı’nın tülük ağır basıyor.” “Son sözüm Hrant için adalet için. Benim bu davaya iliştirilmem Hrant Dink cinayetindeki sorumluları açığa çıkarmamdandır” diyen Nedim Şener şöyle devam etti: “Bu davada yargı lananların yazdıkları okunsaydı Türkiye bu günleri yaşamazdı. Bu davada Akın Atalay avukattı, Kadri Gürsel bizi savunurdu. Şimdi onları içeri attılar. Bu davadaki sanıkların haklarının teslim edilmesini istiyorum. Hrant için adalet için diyorum” dedi. Soner Yalçın “Beraatımı istiyorum. FETÖ’den şikâyetçiyim” dedi. Barış Pehlivan “Sanık sandalyesine bu kumpası kuran tüm görevlilerin oturmasını istiyorum” dedi. Barış Terkoğlu ise “Bu dava Aldanmadık, aldatmadık... tahliye edilmesiyle tutuklu sanık kalmadı. Bu arada Kaşif Kozinoğlu, hakkını arayamadan cezaevinde öldü. Soruşturma savcıları Zekeriya Öz ve Cihan Kansız yurtdışına kaçtı. Özel yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkeme Başkanlarından Resul Çakır kaçak, Mehmet Ekinci ise tutuklandı. Soruşturmada telefon dinleme kararı, tutuklama kararı veren hakimler ile duruşma savcılarının bir bölümü de ya tutuklu ya firari. Bugün davanın geldiği nokta aldanmadığımı zı ve aldatmadığımızı gösteriyor” diye konuştu. Ahmet Şık’ın Cumhuriyet davasından tutuklu olduğuna dikkat çeken Mavioğlu, “Dünün savcıları Odatv’de Ergenekon ile bağ kurma çabasındayken bugünün savcıları FETÖ, PKK, DHKPC ile gazeteciler arasında örgüt ilişkisi arıyor. Biz dün olduğu gibi bugün de adaleti, basın ve ifade özgürlüğünün serbest olmasını, gazetecilerin serbest bırakılmasını istiyoruz” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet da hâkim ya da savcı olmaktansa sanık olmayı tercih ediyorum, mutluyum. Biz yazgımızı kendimiz yazdık. Hakimler de yazgılarını kararlarıyla yazar” dedi. Hanefi Avcı da “Mahkemenizden tüm sanıkların beraatını ve kumpas kuranlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını diliyorum” dedi. Prof. Dr. Yalçın Küçük ise “Ben bu salonda 1 numara olmakla yargılanıyorum. Beni Ergenekon’da tutuklayıp bu davada tahliye ettiler. PKK’yi, Ergenekon’u, Odatv’yi yönetmekle suçladılar. Ben buradan beraat edersem, 2 davadan beraat edeceğim. Biri Oda TV, diğeri Ergenekon. Benim ve arkadaşlarımın tutuklanmasında da bırakılmasında da hukuk yoktur” dedi. Kumpasçılara suç duyurusu Dosyayı karara bağlayan mahkeme heyeti, yargılanan 13 kişinin atılı suçlardan oy birliğiyle beraatına hükmetti. Heyet, soruşturma aşamasında tutuklu kalan kişilerin tazminat davası açabilecek lerini de anımsattı. Heyet aynı zamanda, suçlamaya mesnet teşkil eden dijital delilleri oluşturan, Odatv bilgisayarlarına gönderen kişiler ve dosyanın soruşturma ve yargılama aşamasında fikir ve eylem birliği içerisinde hareket eden kamu görevlileri hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. AKP de gidecek Kararın açıklanmasının ardından Şık, salondakilere şunları söyledi: “Bu karar Cumhuriyet iddianamesini hazırlayan savcılara, yargılamayı yapacak hâkimlere ders olsun. 6 yıl sonra her şey ortaya çıktı. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Biz çocuklarımızın gülüşlerini gerçek kılacağımız bir hayatı mümkün kılacağız. Bu mafya iktidarı, bu kötülüğün organize olmuş hali hak ettiği sonu bulacak. Kaçınılmaz olanı yaşayacak. Cemaat siyasetin hangi çöplüğündeyse AKP iktidarı da oraya gidecek” dedi. Cumhuriyet dosyasına öncelik KEMAL GÖKTAŞ Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Cumhuriyet gazetesinin tutuklu yazar ve yöneticilerinin yaptığı başvuruyu öncelikli görüşmeye karar verdi. Böylece Anayasa Mahkemesi’nin 3.5 aydır gündemine almadığı tahliye talepli başvurunun Anayasa Mahkemesi’nden önce AİHM’de karara bağlanması olasılığı doğdu. AİHM Yazı İşleri Müdürlüğü’nden Cumhuriyet gazetesi adına başvuru yapan avukatlardan Fikret İlkiz’e gönderilen tebligatta, başvurunun görüşülme usulüne ilişkin kurallar paylaşıldıktan sonra “öncelikli görüşme” talebiyle ilgili alınan karara da yer verildi. Buna göre AİHM, İçtüzüğün 41. maddesindeki kriterler arasında yer almamasına rağmen davanın konu itibarıyla AİHM’nin önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, tutuklu Cumhuriyet yazar ve yöneticilerine ilişkin başvurunun ‘mümkün olan en kısa sürede inceleneceğini’ bildirdi likli olarak inceleyeceği davalar arasında yer aldığını belirterek davanın “Mümkün olan en kısa sürede inceleneceğini” bildirdi. AİHM daha önce de tutuklu gazeteciler Ahmet Altan, Mehmet Altan, Atilla Taş ve Murat Aksoy adına yapılan başvurularda aynı kararı vermişti. Hukuksuzluk doğrulandı Cumhuriyet avukatları, aralık ayı sonunda Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları bireysel başvurunun görüşülmemesi üzerine AİHM’ye başvurmuştu. Başvuru, yazar ve yöneticilerimiz hakkındaki iddianame düzenlenmeden önce, mart ayı başında yapıldı. Geçen hafta İstanbul Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianame de Cumhuriyet’in avukatlarının başvurusundaki argümanları tamamen doğruladı. Cumhuriyet’in AİHM başvurusunda gazetedeki haber ve yazılar gerekçe gösterilerek tutuklanan yazar ve yöneticiler hakkında “salıverme” kararı verilmesi talep edilmişti. Anayasa Mahkemesi’ne 26 Aralık 2016’da yapılan başvurunun görüşülmediği ifade edilen başvuruda “AİHM’nin başvuruyu öncelikle incelenmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “özgürlük ve güvenlik” hakkı başlıklı 5. maddesi ile “ifade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi istenmişti. Tutuklama kararları ile ‘ağır’ kişi özgürlüğü ihlalinin yaşandığı belirtilen başvuruda, AİHM’den başvurucuların derhal salıverilmelerine karar vermesi talep edilmişti. Başvuruda “Başvurucular, gazetenin yayın politikasını değiştirmek ve hükümetin hoşuna gitmeyen haber ve yazılar gerekçe gösterilerek üç aydan fazla süredir tutukludur. Tutuklanmaları nedeniyle, kamuoyunun, gazetecilerin ve akademisyenlerin görüşlerini ifade etme iradeleri üzerinde caydırıcı etki ortaya çıkmıştır. Tutuklama, yargısal taciz niteliğindedir ve politik amaç taşımaktadır. Kamu otoriteleri iyi niyetle hareket etmemiştir. Soruşturma hukuki değil siyasidir. İktidar, gazeteyi susturmak, yayınlarını durdurmak istemektedir” deniliyordu. l ANKARA haber 11 Bilinmeyenlerin referandumu Seçimlere 3 gün kala, gerilim dorukta. “Gerilim” derken, sadece siyasi tansiyondan bahsetmiyorum. Hepimiz şu ya da bu şekilde referandumun stresini günlük hayatlarımızda hissetmiyor muyuz? “Ya sabır!” diyerek haberlere bakıyoruz. Bazen dayanamayıp zaplıyoruz. Sık sık daralıyoruz. Telefonu “Hadi hayırlısı...” diye kapatıyoruz. Kâh “Evet”, kâh “Hayır kazanır” diyoruz. Memleketle olan duygusal bağımızı, umutlarımızı ve gelecek planlarımızı, tümüyle pazar günkü oylamaya endekslemiş haldeyiz. Ortası yok: O gece ya güleceğiz ya ağlayacağız... Mevcut anayasa değişikliğine yönelik itirazlarımı, geçmiş yazılarımda sıraladım. Gücün merkezde toplanmasının, “tek adam” rejimine yönelik sistemsel değişimin, Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamayacağını, demokrasi açığını gidermeyeceğini, sorunları daha da derinleştireceğini düşünüyorum. Bu konudaki görüşlerim değişmedi. Ancak “Hayır” kampanyasının böyle güçlü argümanları gümbür gümbür bir “Hayır” üstünlüğüne dönüştürememiş olmasını, referandumun hâlâ “bıçak sırtı” görülmesini üzüntüyle karşılıyorum. Kuşkusuz ki “Hayır” önünde büyük engeller kondu. Örneğin “Evet” için tüm devlet imkânları seferber edilirken, imamlar bile oy isterken, “Hayır” videosu yapan üniversite öğrencisi bile gözaltına alındı. Afiş asanlar taciz edildi, bildiri dağıtanlar tartaklandı. Medyanın hali ortada. Her kanalda “C vitamininin faydaları”nı anlatır gibi Evet güzellemeleri yapılıyor; nadiren Hayır’cılara mikrofon tutuluyor. “İyi üne sahip değil” diye HDP ve CHP’nin seçim gözlemcilerinin YSK tarafından yasaklandığını gazetelerde okuyoruz. HDP’ye yönelik baskılar zaten aşikâr: Partiye topyekun boykot uygulanıyor; parti kadroları tutuklu; partinin en etkili sesi Selahattin Demirtaş devre dışı. Haliyle ortada hakkaniyetli bir yarış olmadığı ortada. Yine de “Hayır” argümanının güçlü gerekçeleri var ve Hayır kampının bunları yeterince iyi anlatabildiğini düşünmüyorum. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, kampanyayı geçen haftaya kadar çok başarılı götürdü; ancak “kontrollü darbe” çıkışı, yanlış oldu. Darbeyle ilgili resmi söylemi sorgulamanın ne yeri, ne de zamanıydı. Son düzlükte iktidar partisinin eline bir koz vermiş oldu. Bu çıkışın “kararsız” denilen seçmende olumsuz etki yapabileceğini düşünüyorum. Çok olmasa da bir puanlık bir farka tekabül edebilir. Hiç konuşmadığımız bir başka sıkıntı, Temmuz 2015’ten bu yana PKK ve güvenlik güçleri arasındaki operasyonlardan dolayı yerinden yurdundan olan ve İnsan Hakları Gözlemevi (Human Rights Watch) ve Birleşmiş Milletler raporlarına göre sayıları 500 bini bulan Kürt seçmenin akıbeti. Kimsenin bu insanların hangi sandıkta oy vereceğine, sandıkların nasıl denetleneceğine, örneğin Batman’da neden 38 bin seçmenin bir gecede sessiz sedasız sandığının değiştirildiğine kafa yorduğunu sanmıyorum. Kafa yoran varsa da, sesini çıkarmış değil. Anlayamıyorum. Sandık güvenliği ve gözlemciler konusunda “Hayır” kampının yeterince organize olduğundan emin olamıyorum. Ancak diğer taraftan muhafazakâr mahallede de “Evet” oyu aleyhine “ölçemediğimiz” bir hissiyat olduğunu düşünüyorum. Örneğin 15 Temmuz’dan bu yanda KHK ve tutuklama dalgalarıyla oluşan mağduriyetlerin Anadolu’da nasıl bir etkisi olduğunu bilmiyoruz. Hiçbir medya organı bu konuyu araştırmıyor. Ayrıca günlerdir herkes “AKP’li Kürtler” denilen bir grubun belirleyici olacağından söz ediyor ama birinin de mikrofon tuttuğunu görmedim. Gerçekten de memlekette sessiz ve küskün bir muhafazakâr kitlesi var mı, yoksa iktidar partisi bu grubu arzuladığı biçimde bir “kimlik mücadelesinin” içine çekip büyük ölçüde yanına aldı mı? Dedim ya, bilemediğimiz, ölçemediğimiz, anlamlandıramadığımız onlarca etken var. Bir gazeteci olarak ilk defa bu kadar gözleri bağlanmış hissediyorum. Pazar gecesi büyük bir sürpriz de olabilir, kıran kırana bir yarış da... YAKIŞKAN 9, İPER 7 GÜNDÜR EMNİYET’TE İki çalışanımız hâlâ gözaltında Gazetemizin ulaştırma görevlisi Yavuz Yakışkan (45) 4 Nisan’dan beri, muhasebe çalışanımız Emre İper (41) ise 6 Nisan’dan bu yana gözaltında. Çalışanlarımız Vatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nde tutuluyor. Çalışanlarımızın neyle suçlandığı avukatlarımıza hâlâ bildirilmedi. Soruşturma dosyasında gizlilik kararı bulunuyor. Soruşturmayı, gazetemiz tutuklu yönetici ve yazarları hakkındaki iddianameyi hazırlayan Cumhuriyet Savcılarından Yasemin Baba yürütüyor. Bugün, Yakışkan’ın gözaltındaki dokuzuncu, İper’in ise yedinci günü. Çalışanlarımızın ne kadar gözaltında tutulacağı, savcının ne zaman ifade alacağı bilinmiyor. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle