22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Tarık Günersel’in ‘55. Sanat Yılı’ kutlandı Şair, oyun yazarı, senarist, dramaturg ve başladı. Geçen yıl Uluslararası Ethos Anka çevirmen Tarık Günersel’in yapıtlarına odaklanan “Sanatla 55 Yıl” adlı sunumlu söyleşi Barış Manço Kültür Merkezi’nde yapıldı. Etkinlik Artshop Yayınevi kurucusu Vedat Akdamar’ın açış konuşmasıyla ra Tiyatro Festivali Onur Konuğu olan Günersel ile ilgili belgesel video tanıtımından sonra şair Alexandros Adamopoulos, müzisyençevirmen Beverly Barbey, bestecipiyanist Daniel Galay, romancı Ekbal Bara ka ve dramaturgyönetmen Emre Erdem’in iletileri paylaşıldı. Sezgin Cengiz, Onur Somay ve Çiğdem Kamir ile Günersel, şiirler ve tiyatro alıntıları sundu. Selman Ada’nın bestelediği Mavi Nokta’dan “Keops” ile “Katedral” bölümleri dinlendi. Çarşamba 12 Nisan 2017 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Kameradan Yılınenetkileyici belgesellerinden biri bakan kadın olan‘Kamerainsan’ İstanbul Film Festivali’nin de yıldızlarından biri Uzun yıllardır birçok önemli belgeselde görüntü yönetmenliği yapan Kirsten Johnson elindeki devasa görüntü arşivinden derlediği son derece çarpıcı bir işe imza atmış “Kamerainsan” adlı ilk önemli yönetmenlik denemesinde. Görüntü yönetmenliğini ya da kamera operatörü olarak çalıştığı filmler arasında Oscar ödüllü “Citizenfour”, “Fahrenheit 9/11”, “Darfur Now” ve “Derrida” gibi yabana atılmayacak, önemli belgeseller var. Johnson bir yandan kendi ailesine dair görüntüleri (Alzheimer hastası annesi, ikiz çocukları ve kendi çocukluğunu geçtiği evden kimi objeleri de görüyoruz filmde) bir yandan da çalıştığı belgesellerden seçtiği bölümleri harmanladığı filminde hiçbir şeyi rastgele yapmadığını, kurgu üzerinde de bir hayli kafa patlattığını sezdiriyor izleyiciye. Kimi görüntülerin neden filme dahil edildiğini ilk anda kavrayamayabilirsiniz ama örneğin Bosna’da tecavüze uğrayan bir kadının yaşadıklarını anlattığı bölümün hemen ardından gelen bölümün ABD’de sayısız çocuğu taciz eden bir futbol antrenörünün çalıştırdığı takımın maçına ait olduğunu fark et tiğinizde taşlar da yerine oturuyor. Öte yandan birçok sekans (bazen filmin başında ve sonunda iki sekans halinde de olabiliyor) kendi içinde dramatik bir çizgi de barındırıyor ve neredeyse bir kısa film şeklini alıveriyor. Unvan maçını kaybettikten sonra hışımla önce soyunma odasına, oradan da yeniden salona dönen ve kendisini annesinin kollarına atan öfkeli boksörün yaşadıkları, ya da ikizlerden birini rahatça dünyaya getirdikten sonra ikincisinin ya şaması için elinden geleni yapan ama temel tıbbi gereçlerden yoksun olduğu için çok da umut beslemeyen ebenin çaresizliği gibi hikâyeler çıkıyor kar şımıza filmde ve her biri de kolay kolay zihnimizden çıkmayacak görüntülere dönüşüyor. Tüm filmde nerede çekildiği belirtilmeyen tek bir sekans var: Küçük bir USB belleğin bir çimento harcına atılıp sonra da beton dökülen bir yere harman edildiği sahne... Bu sahnenin “Citizenfour”dan olduğunu ve o USB bellekte de muhtemelen çok önemli bilgiler bulunduğunu bildiğinizde neden mekân bilgisi verilmediğini de anlıyorsunuz. İşte Kirsten Johnson’ın filmi bunun gibi sayısız detayın, ince duyguların ve sert tokatların filmi. ‘Anayurt Oteli’ 30 yıl sonra yeniden Festivalin en hayırlı bölümlerinden biri de Groupama işbirliği ile Türk sineması klasiklerinin restore edilerek izleyiciyle buluşturulduğu bölüm olsa gerek. Daha önce “Vesikalı Yarim”, “Muhsin Bey”, “Selvi Boylum Al Yazmalım”, “Gurbet Kuşları” gibi önemli filmlerin restore edildiği bu bölümde bu yıl “Anayurt Oteli” var. Maslak TİM Show Center’da düzenlenen özel bir geceyle gösterilen film, Nejdet Arkın ve Fanatik Film’in de çabalarıyla, gerçekten de eskisiyle kıyaslanamayacak denli berrak bir görüntüye, net anlaşılır bir ses bandına kavuşmuş. Gecede film ekibinin hayatta kalan üyeleri de hazırdı ve sahneye çıkarak birer ikişer cümleyle duygularını pay laştılar. Hemen salona girmeden önce filmin başrol oyuncusu Macit Koper ile kısaca görüşme fırsatı buldum ve ona 30 yıl sonra “Anayurt Oteli”nin izleyiciye ne söyleyeceğini sordum. “Bir defa Cumhuriyet ile ilgili aynı şeyi söyleyecek” diyen Koper, sözlerine şöyle devam etti: “Yeşilçam’da film yapma estetiğinin bu film le nasıl evrildiğini, nasıl Türk sinemasında bir çeşit deniz feneri görevi gördüğünü, nasıl genç yönetmenlerin bundan güç alarak çok güzel filmler çektiklerini gösterecek.” Ömer Kavur’la çalışmanın “muhteşem” bir deneyim olduğunu da belirten Koper, “Ölümünden bir iki ay önce senaryosunu bitirdiğimiz, çekim hazırlıklarına başladığımız ‘Kardeş’ adında bir film üzerinde çalışıyorduk. Bence Ömer’in bir hayli politikleşmeye başladığı bir film olacaktı. Maalesef ömrü yetmedi. Ama şu sıralar yeniden gündemde olan bir proje o. Yakında hayata geçmesi için uğraşıyoruz” dedi ve bence son günlerin en güzel haberlerinden birini vermiş oldu. İSFETSATBNİUVBGAULLÜİ’NFNİLDME 4 “Amerikalı Anarşist” (Charlie Siskel) 11.00 / Nişantaşı City’s 4 “Özgürlüğe Doğru” (Lola Doillon) 13.30 / İtalyan Kültür Merkezi 4 “Raw” (Julia Ducournau) 19.00 Zorlu 4 “Ben Senin Zencin Değilim” (Raoul Peck) 19.00 / Kadıköy Rexx 4 “İki Kadın” (Martin Provost) 21.30 / Kadıköy Rexx Zorlu GÜNÜN FİLMİ Pelin Esmer’den ‘İşe Yarar Bir Şey’ Sinemamızın önde gelen kadın yönetmenlerinden Pelin Esmer son filmi “İşe Yarar Bir Şey” ile İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma bölümünde boy gösteriyor. Esmer’in senaryosunu yazar Barış Bıçakçı ile birlikte yazdığı ve başlıca rollerini Başak Köklükaya, Öykü Karayel ve Yiğit Özşener’in üstlendiği film uzun bir tren yolculuğunda tanışan Leyla ile Canan’ın gizemli hikâyesini konu ediniyor. Daha önce “Oyun”, “11’e 10 Kala” ve “Gözetleme Kulesi” adlı filmleri çeken ve hemen hepsi için yurtiçinde ve dışında önemli ödüller alan Pelin Esmer, son filmi “İşe Yarar Bir Şey”i ilk kez İstanbul Film Festivali’nde izleyici karşısına çıkarıyor. kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Ankara’da bahar ve festival ğan Hızlan da TRT arşivlerinin açılmasıyla ortaya çıkan hazineyi anlatmış. Acaba bugüne kadar neden sakladılar bu hazineyi, sorup duruyorum. Bir belgesel programında bile onlardan yararlanmak BÇrpsgClBSnMFTMkld(FğzAvvllvPedpBkmnkgSnlJCiiüaupuaeidaeeeiueamoıellhaoaaoıeyraSoahkrmaoatklerişm3lrnla,enldlltylnclpymeuylO.imLL aPiimngrvboueieo0aahcBhçkFnta,skurmÜağlacuivisrtJinGcorepnamotserkV,ael4oennkaooennuNociklıllnkekçarizgtömsscBnanokn0ekkvopejdoisLnsyaıVeiot.neotokprhvKnrsnske.nşeuçrsAae)aae’iiddsrelanP(clltiyaavrma’bkekvaeemessr’nroattaiaik’ıecfeemtnAouyillKnemseskrokeanentlariru,nnRneyedevkeagh’gkiiıtı’vtğosrennliie’nlıhsnRkzriŞnlmnalialnkiinaldriöiaouneuurnBiö’nieaıyu,iikiyenCo.miadneofğçAas,snvnsnnndrryraetEgyyadnrilsJmccioaGetıiaiikS3eaüisden,naaashee’nöaeyntGiiunkdlrhrnnocrki4ünai,tpnullçk)rnaıibi’eieOaaaa.lfykğigbrenlüıAylaeıaeğssekrstedAAinionbzlrotıişıisyemettRr.keinvtaeedniraltrsmclvhaEsaeoiin.AaıeNaralgkloGevçliaildnleNngrideyşeal’rdaipdfnüenıbgiBsianketlrirk.lntiMnrnadenocaidiioaksuçKaoKrkangmhç’eliippflkpinRlgürlMtalietdekxodolmiEaiearibouypesuryeklityockovütlpalöinantaanılloeagieş&usur,m.. anlİlzykddgTmrdmşşlCdŞyiaaaglıiııüıııöaıiçouhimmnmdtllnneümiBhinntpnılalndıdHeazn,leadd,e.üEdnalyArakiindtaımAEieiknlinsa.a,ozkUaklACvkel2lırmy“inyldıülmsinnaeseşrbM0kkaazıuüenemkradml,ae0yesaslakldnmaünlyBışadızeo,aünlnaldezabyzl,ormuydnalBnalbiçıiaieZdMspmsivirrmökanpmbüRıegacsnşoeeıühSd“chM“Udprlpv8jlberlnranmieieıilikömüeçuÇYlnküSoseıiaua0yrrraadzen.losYciaşrtrşıiüşezaoomgkiöselşahnzan’bmiegmokmeııtmYbAiealvrnivzaggitrnşynğıvmÜnntiilrtğmMliYrlüuvÖreaaÖiyrata..rralllaekeineyeRikilATpnliheaçanaaşmrlıenraMTnz”namkiıçr,üTdmşı”doorşatşre,dkmmşken,ndpigialeyabgtü,zoıel,iç,nklrlyüıNdçrlı“oıeüteMkldnalaılaaai:iap.“clgc.aAmöe,ıÇoepzbunğrMrarkdr.esrışrMiğddYıra“rAr,vr.Trkiiü,lıkilaiarıdıuc.,ı,aÇ.aıoYsiğnnoneAiAaaninzümaİıymzzğiyyıii”ıBFlzsku1mgekemlalrvteedmls.ıyziyinbndeehviöyoiÖbtruı”9nlnklyğuiğnuıığİKiıakannaaıedymazoal.lkaşF7imi”nizgziioaşşaimiennnst,”a3oiree, Senfoni Orkestrası gerçekleştirecek. Yurtdışında büyük başarılarını izlediğimiz iki solist var bu konserde: Kemancı Hande Küden ve çellist Nil Kocamangil. Brahms’ın ikili konçertosuyla seslerini duyuracaklar. Festival, Beethoven’in 9. Senfonisi’nin yanı sıra Saygun’un Ayin Raksı ile başladığı gibi, yine bir öncü bestecimizle, Ulvi Cemal Erkin’in 1. Senfonisi ile son bulacak. Geçen hafta DoHande Küden Tiyatro insanı Perinetti hayatını kaybetti Fransız tiyatro adamı, rejisör, yönetici ve uzun yıllar Uluslararası Tiyatro Enstitüsü’nün (ITI) genel sekreterliğini yürütmüş olan André Loius Perinetti 83 yaşında hayata veda etti. 1933 yılında Fransa’nın Asnieres kentinde doğan Perinetti, ekonomi ve hukuk dallarında tahsil görmüş ama savaş sonrası kuşağın çoğu gibi tiyatroya yakın bir ilgi duyarak büyümüştü. 1962 yılında dünyanın dört bir yanından gençlerin eğitim gördüğü Theatre des Nations Üniversitesi’ne giren Perinetti, bir yıl sonra burada atölye yö neticisi oldu ve üç yıl sonra da genel müdürlüğe yükseldi. Dönemin önemli tiyatro adamlarının ürünler verdiği Theatre des Nations’da Victor Garcia, Jerome Savary, Jorge Lavelli gibi usta isimlerle birlikte çalışan Perinetti yine aynı yıllarda Fransa’da bulunan Mehmet Ulusoy, Pınar Kür ve Ferhan Şensoy gibi isimlerle de çalıştı ve dostluklar kurdu. Tiyatro rejisörlüğü alanında da çalışan Perinetti birçok önemli tiyatronun ve sanat kurumunun yöneticiliğini yaptı çeşitli girişimlere öncülük etti. Vaclav Havel’in oyunlarının 1972 yılında Fransa’da ilk kez sahnelenmeye başlaması da yine onun sayesinde oldu. 80’li yıllardan itibaren daha çok UNESCO ile çalışmaya başladı ve Fildişi Sahili, Brezilya gibi ülkelerde bulundu. 1984 2003 yılları arasında yine UNESCO’ya bağlı Ulsulararası Tiyatro Enstitüsü’nün genel sekreterliğini yaptı. 1991 yılında ITI’nin İstanbul’da düzenlenen genel kuruluna başkanlık etmek üzere Türkiye’ye gelmişti. 3 Nisan’da hayata veda eden André Louis Perinetti, 8 Nisan’da son yolculuğuna uğurlandı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle