20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 3 Mart 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN Hiç insan görmedim haber 11 Modacı Barbaros Şansal, 56 gün tek başına kaldığı hücrede yaşadıklarını anlattı SEYHAN AVŞAR Modacı Barbaros Şansal, sosyal medyada yayımladığı bir videonun ardından, Kıbrıs’tan sınır dışı edildi. Atatürk Havalima’nında linç girişimine maruz kaldı. ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ ettiği iddiasıyla, 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle 16 Mart’ta yargıç karşısına çıkacak. 56 günlük tutukluluğunun ardından önceki gün Silivri Cezaevi’nden tahliye edildi. Cezaevinde iki ay boyunca tek başına tutuldu. Cezaevinden verilen yemekleri hiç yemedi. “Uluslararası bir havaalanında beni linç edenler, cezaevinde de kolaylıkla zehirleyebilirlerdi” diyor. Şansal ile özgürlüğünün ilk gününde bir araya geldik. n Paylaşımınızın bunlara neden olabileceği aklınıza gelir miydi? 80 yaşındaki Alzheimer hastası bir adamı sosyal medya paylaşımları yüzünden tutukluyorlarsa bana da hayli hayli olabilir. Sosyal medyadan herkese bir şeyler yapılırken, bazılarına hiçbir şey yapılmıyor. Silahlı meydanlarda olan adamlara, tecavüzcülere ya da tacizcilere bir şey yapılmıyor. Burdaki mesele sosyal medya değil. Toplumda kanaatiniz varsa, eğer sizi beğenen, seven, takip eden insanlar varsa amaç onları korkutmaktır. Adalet biraz geç tecelli etse de, hukukun üstünlüğüne inanıyorum. n Tutuklanınca neler hissettiniz? Başkentçi isimli kullanıcı, ‘Barbaros Şansal tutuklanacak’ diye bir tweet attı. O yüzden tutuklanacağımı biliyordum. İnternetten dava açıldıysa, tutuklanacağınıza da internet karar verir. Mahkemede ‘Tutuklandın’ dediler. Normalde hukukta sizin suçunuzun ispat edilmesi lazım. Maalesef Tükiye’de suçsuzluğunuzu ispat etmekle mükellefsiniz. Aklımdan o an hiçbir şey geçmedi. Tutuklanan siz değilsiniz. Dışarda kalan hayatınız tutuklanıyor. Kıbrıs’a talimat gitti n Sık sık gidip geldiğiniz Kıbrıs’tan sınır dışı edildiniz. Kıbrıs hükümetinin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kıbrıs’a bir talimat gitti. Yasadışı bir şekilde Kıbrıs’tan sınırdışı edildim. Bakanlar Kurulu kararı yok. İçişleri Bakanı’nın imzası yok. Birkaç kişinin verdiği bir dilekçe ve birkaç saat içinde olan olaylar... Taşınabilir eşyalarıma el konuldu. Avukatlarıma, yakınlarıma haber vermeme izin verilmedi. Ergenekon, Balyoz gibi bir kumpas düzenlendi. Malımın, mülkümün, paramın olduğu bir ülkeden apar topar gönderildim. Havadayken, uçtuğum uçak ve koltuk numara MODAYI BIRAKTIM Modayı bıraktım... Türkiye artık giyinmiyor. Ya soyunuyor ya da kapanıyor. Olgunlaşma enstitüleri kapatıldı. Terzilik meslek liselerindeki erkek bölümleri kapatılalı beş yıl oldu. Vakıf üniversitelerinde moda tasarımı bölümü adı altında aptirik guptirik işler yapılıyor. Türkiye şu an pamuklu kefen bezi bulamıyor. İnsanlar polyester kefen ile çöp gibi gömülüyor. Kadınlar pamuklu iç çamaşırı giyemediği için rahim ağzı kanseriyle boğuşuyor. Bundan sonra Türkiye’de dikiş tutmanın bir anlamı yok. sı sosyal medyada paylaşılmıştı. Kıbrıs 1965’ten beri benim vatanım. İnsan insana kırılır. İnsan toprağa kırılmaz. Zehirleyebilirlerdi... n Cezaevinde neler yaşadınız? İlk iki gün nezarette kaldım. Görevlilerin bana yönelik davranışları hiç hoş değildi. ‘Adam olsaydın da kafanı kırmasalardı’ diyenler vardı. İlk gece bir sağlık görevlisi, ‘Bize cinsel hastalıklarını bulaştırmaya mı geldin’ dedi. Cezaevinde homofobi ve antisemitizm (Yahudi düşmanlığı) çok fazlaydı... Sabancı suikasti faili İsmail Akkol ve vegananarşist Osman Evcan koğuş komşumdu. İlk gittiğimde avlumun tepesi açıktı. Ordan dergi, gazete vs. attılar. Kısa bir süre sonra gökyüzü de kafeslendi. Lağım kokan rögarlardan konuşabiliyorduk. En sondaki hücrede ve tecritte olduğum için hiç insan görmedim. Tecrit penceremin önünden insan da geçmiyordu. Bir kez avukat görüşüne giderken Musa Kart ile karşılaştım. ‘Selam Barbaros Bey’ dedi. Benim konuşmam yasak olduğu için ancak elimle Musa’ya bir sevgi işareti yapabildim... Ne kuş, ne böcek görebildim. Karınca dahi görmedim. Canlılık belirtisi olarak sadece duvarımdaki iki sivrisinek leşi ve tavanın köşesindeki kuru bir örümcek ağı vardı. Kaldığım süre boyunca, sadece beş tane mektup elime ulaştı. Cezaevinin yemeklerini yemeyi reddettim. Uluslararası bir havaalanında beni linç edenler, cezaevinde de kolaylıkla zehirleyebilirlerdi. Vedat ARIK DEMİRDEN ÇIKTIM n Cezaevinde sizi üzen herhangi bir olay oldu mu? Bir babanın, üvey oğlunun kafasına sopayla vurup, kuyuya atması ve hamile olan eşi. Bu toplumun bir fotoğrafıydı. Bu kadar mı sevgisiziz? Bütün gün bu habere üzüldüm. Vakıflardaki çocuk istismarı haberleri beni çok etkiledi. Bir de Varlık Fonu meselesine çok üzüldüm. Gazetenizdeki, ‘İçeriye Mektuplar’ kısmını ise beni bol bol güldürdü. Yaralarım yeni iyileşiyor n Şu an can güvenliği kaygısı yaşıyor musunuz? Gözaltında etrafımda yedi, sekiz polis varken linç edildim. Uçaktan bakınca apronda sol tarafta birikmiş güvenlik görevlisi olduğunu görünce bir şeyler olduğunu düşündüm. Ama böyle birşey olacağı aklıma gelmezdi. Uluslararası organize bir şuç örgütünün lincine maruz kaldım. Ayakkabılarım çıktı. Şu an dişlerim sallanıyor. Vücudumdaki yaralar yeni yeni iyileşmeye başladı. Bir hafta boyunca idrarımdan kan geldi. TGS ve Türk Hava Yolları (THY) ve TAV işletmeleri bunun hesabını verecek. En çok üzüldüğüm nokta bu görüntülerin servis edilmesi. Üzüldüm çünkü bütün dünya bu görüntüleri barbar Türkler diyerek kullandı. Türk halkı aşağılandı. Yunanistan mahkemelerinde Türkiye’de işkence var diyen askerler benim görüntüle rimi kullandı. Maddi, fiziki ve manevi hasar gördüm. Bize kurşun değmez. Demirin içinden çıktım. 3 adıma 3 adım güneş görmeden, insan görmeden, tecritte olduğum bir hücreden çıktım. Korkar mıyım? n Çok sayıda gazeteci, yazar, aydın hükümeti eleştirdikleri için tutuklu. Bu konuda neler düşünüyorsunuz? Bir parti başkanının kellesini isteyen adam serbest. Atatürk, Türk’e benzemiyor diyen adam serbest. Oluk oluk kan akıtacağız diyenler serbest. Okul kantininde öğrenciyi bıçaklayan kişi serbest. Kuran kurslarında çocukları istismar edenler serbest... Birtakım insanlar tarafından diğer insanların hedef gösterilmesi, toplum mühendisliği yapılması, tetikçilik yapılması dehşet verici... Bu bir dönem, bugünler de geçecek. En önemli şey Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarsızlaştırılması. Hukuk içi boş bir çuvaldır. Ne doldurursanız, onu geri alırsınız. Türkiye geriye gidiyor n Referanduma dair neler söylersiniz? Türkiye rejim değişikliğine gitmiyor. Türkiye’nin nereye gittiğini görmek için Azerbaycan’a bakın. Türkiye geriye gidiyor. Ama referandumun yapılacağına inanmıyorum. Kör ve topal olabilir ama parlamenter sistemi ortadan kaldırmak ne demek? Miraz’ın çorapları uğurlu geldi Tutuklu gazetecilerin de serbest bırakılmasını isteyen Sibel Çapraz, tahliye edildiği duruşma sırasında, cezaevinde tanıştıkları Miraz bebeğin çoraplarını tuttuğunu anlattı Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde 27 Kasım 2015’te si namıyor. Siyasi tutuklulara yapılan muameleden o da etkileniyor. lah sesleri üzerine gittiği mahal Onu da bir siyasi tutuklu olarak lede vurulan, sağ kolundaki açık görüyorlar. Bir mama, bir batta yara ve bağırsakları dışarıda ol niye alabilmek için dilekçe üstü masına karşın tedavisi sürerken 2 Mart 2016’da tutuklanan DBP’li DİLEK ŞEN ne dilekçeler yazıyoruz. Daha bir çarşafı bile yok. Oyuncağı da yok. meclis üyesi Sibel Çapraz, 1 yıl Bebek diş çıkarıyor, biz sadece so sonra tahliye edildi. Geçen salı günü tah ğan verebiliyoruz” diye konuştu. liye tahliye edilen Çapraz ile İstanbul’da ablasının evinde yaşadıklarını konuştuk. Avludaki uçurtma Tahliye olacağını hissettiğini belirten Cezaevinde kadınların yaşama sıkı sı Çapraz, “Çıkarken bedenim yürüyordu kıya tutunmasının sağlığına iyi geldiği ama yüreğim onlarlaydı. Sibel Çapraz ni anlatan Sibel Çapraz, “Geçen gün av isminin ardında binlerce hasta tutuklu luda yürürken bir uçurtma gördük. Ar var. Hepsinin bir an önce tahliye edil kadaşlarla Uçurmayı Vurmasınlar filmi mesini umuyorum” dedi. Annesi Gülis ni de yad ettik. Uzun bir süreden sonra tan Diken Akbaba ile birlikte cezaevin bir uçurtma gördük. Çok ilginçti, o kadar de bulunan 7 aylık Miraz bebeğin ken yükseğe nasıl çıkabildi, acaba enerjimiz disine uğur getirdiğini, Miraz’ın çorap mi çekti onu oraya diyerek çözümleme larıyla “totem yaptıklarını” söyleyen ler yaptık. Çok mutlu etti bizi” dedi. Çapraz, şunları anlattı: “Geldiği gece ona şarkılar söyledik. Biz ona Miro Gazeteciler bırakılsın diyorduk; annesi ‘Miro inşallah sana Cumhuriyet’e yönelik operasyonu uğur getirir’ dedi. Ben de Miro’nun bir duyduklarında çok üzüldüklerini anla şeyini istedim, ‘Totem tutacağım’ de tan Çapraz, şunları söyledi: “Artık gaze dim. O da 34 aylıkken giydiği bir ço tecileri rahat bıraksınlar. Cumhuriyet’e rabını getirdi. Mahkeme boyunca o ço teşekkür amaçlı bir mektup yazmayı raplar elimdeydi, Miro’nun kokusuy düşündüm. Sonra operasyonu öğrenin la sadece onu düşündüm Miro’ları dü ce bir süre onun için beklemek zorunda şündüm, bebekleri düşündüm, gele kaldım, en sonunda kalemleri de elim cekteki çocukları düşündüm. Bu ço den aldılar. Cumhuriyet’e çok teşekkür cuklara nasıl bir şey bırakacağız, ne ediyorum. Benim durumumla çok ilgi yapmalıyız, bu kirlilikten nasıl kurtu lendi. Gazetenin tüm emekçilerine te labiliriz diye düşündüm.” şekkür ediyorum. Tutuklu gazetecilerin Oyuncağı bile yok... de bir an önce özgürlüklerine kavuşmasını yürekten diliyorum. Bizim bu sü Miraz bebeğe siyasi tutuklu muamele reçte meslek etiği olan gazetecilere ih si yapıldığını, battaniye ve mama alabil tiyacımız var. Sesimizi duyurmaya ihti mek için dilekçe üstüne dilekçe yazıldı yacımız var, bastırılıyoruz. Gazetecile ğını anlatan Çapraz, “İlk geldiğinde çok rin işlerinin başında olması gerekiyor, üzüldük onun için. İhtiyaçları karşıla cezaevinde değil.” TAHLİYE OLDUĞUNA HÂLÂ İNANAMIYORUM Sibel Çapraz’ın annesi Hangül Çapraz ise tahliyenin ardından Sibel’in en sevdiği yemekler olan Yüksekova usülü sulu köfte ve İran pilavı hazırlamış. Kızının tahliyesine hâlâ inanamadığını belirten anne Çapraz, “Benim varım yoğum, her şeyim çocuklarım. Onu ziyaret ettiğimde çok etkileniyordum, ben de hastalanıyordum. Tahliye haberini Yüksekova’dan torunum haber verdi.‘Nene, bıraktılar bıraktılar!’ deyince ‘Kimi bıraktılar’ dedim, inanamadım” diyor. Anne Çapraz, tahliyenin ardından bütün gece “gerçek mi?” diye kızına dokunduğunu söylüyor. Halaylar ve zılgıtlarla karşılanan Sibel Çapraz, bu süreçte en çok kadın örgütlerine ve “gerçek gazetecilere” teşekkür ettiğini yineliyor. Sürekli kalp hastası tutuklu Fatma Tokmak’ı düşündüğünü belirten Çapraz, “Hiç değilse ilaçlarını zamanında alabilsin” diye konuştu. Sibel Çapraz ve annesi Hangül Çapraz. Mutsuzluğa, bıkkınlığa yer yok İçeride kadın dayanışmasının kendini çok etki lediğini söyleyen Çapraz, “Mutsuz olmaya, bıkkınlığa yer yok” diyor. Kadınların cezaevine gelen yemeklerdeki etleri yıkayarak biriktirdiğini ve bunlarla içli köfte yaptığını ifade eden Çapraz, “En başlarda sol elimle yemek yiyemediğim için onlar da sol elini kullandı. Hepimiz döküyorduk yemekleri. Sonra ben güçlendim, onlar sayesinde iyi oldum” dedi. Cezası biten bile çıkamıyor İçerideyken her şeyi anbean takip ettiklerini söyleyen Çapraz, “Olası bir gelişmede de cezaevleri etkileniyor. Hepimiz en çok huzuru özledik” ifadesini kullandı. Cezaevi koşullarının “siyasi tutuklular” için fazlasıyla zorlu olduğunu söyleyen Çapraz, “FETÖ‘cü gardiyanların halen etkin olduğunu düşünüyorum. Tutumları bunu gösteriyor. Bir arkadaşıma sayımda oturuyor diye tutanak tutuldu. Cezası biten ve tahliye olması gereken Eylem Mengütay 20 gündür bu tutanaklar yüzünden çıkamadı” diye konuştu.. Bir ameliyat daha eklendi Tedavisi sürerken tutuklanan, dışarıda olan bağırsaklarının toplanabilmesi için olması gereken ameliyatın üzerinden 1 yıl geçen, kolu için de 3 ameliyat planlanan Çapraz, “15 ameliyattan sonra kullandığım antibiyotikler yüzünden safra kesemde taş oluştu. Bir ameliyat daha eklendi” dedi.. Çapraz, biraz dinlenince tedavi sürecinin başlayacağını, “ev hapsinde” bu sürecin de oldukça zor olacağını söyledi. Din ve devlet arasındaki uygunsuz ilişki Kalabalıkları feodal ahlakla terbiyeleyin ki; Tecavüze uğrayan insanı da doğrudan suçlu saymaya meyletsinler. Tecavüze uğramış bir hayvanı hemen kessinler. Tecavüze uğramış bir kadını hemen öldürsünler. Tecavüze uğramış bir çocuğu toplumdan dışlasınlar. Tecavüzcüsüyle birlikte hatta bazen tecavüzcüden önce mağduru cezalandırsınlar. Çocuklara erkenden cinsel bilgiler verilmesine zinhar karşı durun ki; Bedenlerini hiç tanımasınlar. İsteklerini hiç anlamlandıramasınlar. Cinsel tercih diye bir meseleyi ağızlarına alamasınlar. Çağdaş hukuk sistemi yerine dini referanslarla desteklediğiniz ve meşrulaştırmaya çalıştığınız çağdışı bir hukuk sistemine heveslenin ve beşeri değil ilahi adaleti övün ki; Yatılı bir Kuran kursunda büyük çocuklar küçüklerin hayatlarını yatakhanedeki cinsel tacizlerle kâbusa çevirdiğinde... Ve Diyanet Bakanlığı’nın dili, olayla ilgili hazırladığı raporda cinsel istismar demeye dönmediğinde... Olan bitene “Çocukların arasındaki gayri ahlaki ilişkiler” dediğinde... diyebildiğinde... Bu ülkede yer yerinden oynamasın. Kıyametler kopmasın. Veliler ayağa kalkmasın. Halk galeyana gelmesin. Başbakan hiddetlenmesin. Cumhurbaşkanı zehir zemberek açıklamalar yapmasın. Pedagoglar hemen işe el atmasın. Devlet o küçükleri özel olarak korumaya ve büyükleri de psikolojik tedaviye almasın. Yaralar... yaralar hiç sarılmasın; Her şey kanasın, daha çok kanasın. Olayı görmezden gelen, önemsemeyen yöneticiler bu işten paçayı kolayca sıyırsınlar. Alan memnun veren memnun cehaletindeki resmi algı, alsın başını yürüsün. Sorumlular suçu günah diye kodlasın; herkes cezayı öbür dünyaya bıraksın. Ve çocuklar... O küçücük çocuklar... Cinsel istismara uğrayanlar... Başlarına geleni kendi suçları bilsinler. Ve çocuklar... O büyük çocuklar... Yaptıklarının nasıl bir sonucu olduğunu hiç bilemeden daha da büyüsünler, rahatça büyüsünler. Ahlak ve ahlaksızlık arasında kasten açılan derin çukurdan aşağıya aşağıya aşağıya düşsünler. Kendilerini o kâbustan kurtarabilecek hiçbir yetişkine ulaşamadıkları için, yataklarında... tek başlarına... ve korunmasız ve korunmasız ve korunmasız yatan tüm çocuklar... Gözlerini bir daha hiç ama hiç kapatamasınlar. Ömür boyu tedirgin günler ve geceler yaşasınlar. HHH Neden? Biz kendi aramızda laikliği tartışmakla vakit kaybettiğimiz için. Demokrasi, özgürlük ve hukuk tanımlarını doğru yapmakta fena halde geç kaldığımız için. Ve nihayetinde inanç nedir ve ne değildir diye konuşamayacak hale geldiğimiz için. Şimdi düşünün. Gerçekte gayri ahlaki ilişki hangisi? Dinle devlet arasındaki değil mi? AVUKATI: SAĞLIK DURUMU KÖTÜ Tutuklanan Aykut hastaneye kaldırıldı Mardin’in Nusaybin ilçesi kırsalında PKK’ye yönelik operasyonlar nedeniyle Koruköy’de 11 Şubat’ta, Doğanlı mahallesinde 22 Şubat’ta ilan edilen sokağa çıkma yasağı dün sabah kaldırıldı. Koruköy’de gözaltına alınan, gözaltında işkence ve kötü muamele gördüğü iddia edilen Abdi Aykut ve Doğanlar köyü muhtarı Muzaffer Sarı “örgüte yardım ve yataklık” iddiasıyla tutuklandı. Götürüldüğü Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde fenalaşan Aykut önceki akşam saatlerinde hastaneye kaldırıldı. Dihaber’e konuşan Aykut’un avukatı Rıdvan Alp, “12 Şubat tarihinde 2 kişi Abdi Aykut’un evinde öldürülmüş. Aykut da bu kişilere yardım ettiği iddiasıyla gözaltına alındı. Fakat Abdi Aykut o tarihte amcasındaydı. Amcası da bunu doğruladı” dedi. Aykut’un kötü muamele gördüğü, sağlık durumunun cezaevinde kalmaya uygun olmadığını söyleyen Avukat Alp, Aykut’un iki dişinin kırıldığını ve çenesinin zedelendiğini, bu yüzden yemek dahi yiyemediğini belirtti. Alp, “Jandarma Karakolu’nda yemek yiyemediğini gördüm. Zorladım biraz ama midesinin bulandığını ve yiyemediğini söyledi. Doktor 4 ilaç yazmıştı, bunları kendisine ulaştırdık. Fakat yemek yiyemediği için ilaçları da alamıyor” diye durumunu anlattı. Alp, tutukluluk durumuna itiraz edeceklerini açıkladı. l Yurt Haberleri C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle