20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 2 Mart 2017 14 Devekuşunun ehlileştirilmesi Haldun Taner, devekuşlarını severdi, makalelerini “Devekuşuna Mektuplar” başlığıyla yayımlardı. Bugün ben de onun gibi yapacak, bir devekuşuna sesleneceğim. Devekuşu Dostum, atalarının Afrika’nın geniş otlaklarında sere serpe gezerken önce arada sırada avlandıklarını ve 19. yüzyıldan bu yana bağımsızlıklarını yitirdiklerini biliyoruz. Bu nasıl oldu? Kurak bir yıldı; yapraklar solmuş, dereler kurumuştu, ortalık açlıktan ölmüş hayvan leşleriyle dolmuştu. Atalarımın otlağına birkaç insan geldi, onlara yem verdiler, su verdiler. Kaç zamandır açtılar, iyi geldi. Giderlerken peşlerine takıldılar. “Bu iyi insanlarla dolaşsak diğer serbest gezen yaratıklar gibi sıkıntı çekmez, kıtlıkları dertsiz atlatırız” dediler. Onları evlerine yakın bir bahçeye aldılar, orada beslemeye başladılar. Bir süre sonra ilkbahar geldi, ortalık eskisi gibi yeşerdi; devekuşları, çıkıp otlaklarda dolaşmak, alıştıkları gibi beslenmek istediler. Tüm başvurular cevapsız kaldı. Kapılar sımsıkı kapandı; ancak bağırıp çağırmadıklarında besleneceklerini, aksi halde aç bırakılacaklarını öğrendiler. Sonra, geceleri yumurtalarının toplanıp götürüldüğüne, aralarından bazılarının kaybolduğuna şahit oldular. Şimdi biz de koyunlar ve eşekler gibi bağımsızlığını yitirmiş esirleriz. İstediklerinde derimizi yüzerler, etimizi kolesterol derdi olanlara satarlar. Bu insanları adam zannedip peşlerine takılan açgözlü ecdadımızı her gün beş zaman lanetleriz. Sevgili Devekuşu, başınıza gelen, atalarınızın açgözlülüğünden değil okula yollanmamış olmanızdandır: Okuyabilseydiniz, özellikle tarih öğrenseydiniz, boynunuza yular takılıp böyle yönetilmeyi kabul ettiğinizde sizi esir edenlerin gözünde er geç aşağılık, güdülesice yaratıklar haline geleceğinizi öğrenirdiniz. Hitler, “Mein Kampf” başlıklı kitabında, “Doğası gereği Yahudinin dinsel bir kurumu yoktur, ideali yoktur, her kötülüğün sembolü, şeytanın insan şekline bürünmüşü Yahudidir!” dediğinden milyonlarca Yahudi soykırıma uğratılmıştır. Çünkü Yahudi, Hitler’in tanımlamasına göre, Almandan daha aşağı ve kötü bir yaratık olduğundan ona insan muamelesi yapılması gerekmezdi. Günümüzün diktatörlerinin insanları “bizdendir, değildir” diyerek bölücülük, ayırımcılık yapmaları da aynı sonucu doğurur. Tarih bilmeyen, diktatörü bugün alkışladığında, kafasını boyunduruğa uzattığında yarın kendisinin de “bizden değillerden” sayılabileceğini öğrenemez. Bundan sonra tarihten bahsetmenin yararlı olacağını sanmıyorum. Taner’in, zamanındaki devekuşlarına seslenişini tekrarlasam belki seni biraz daha ayrıntılı düşünmeye yönlendirebilirim: “Devekuşu devekuşu/ Kanadın var yerdesin/ Hörgücün yok devesin/ Kumdan çıkmaz hiç başın/ Sen ne kaypak nesnesin/ Uyan oldu sabahlar/ Yeryüzünde neler var/ Bak, gör, düşün, işit, anla/ Ne yalanlar dolanlar/ Yutturanlar yutanlar/ Saklanmakla iş bitmez/ Çık dışarı nerdesin?” AKUT yaz 2930’a gönder, 10TL bağış yap, bir can da sen kurtar! 2 MART 2017 SAYI: 33384 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.05 05.50 06.13 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 07.31 13.23 16.29 19.04 07.14 13.08 16.15 18.49 07.36 13.31 16.39 19.13 Yatsı 20.23 20.07 20.29 Almanya bir süredir Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’da referandum kampanyası yapıp yap mamasını tartışıyor. Özel likle DİTİB imamlarının casusluk faaliyetleri ve Türkiye’deki muhaliflere yönelik baskılar nedeniyle hiç de sıcak bakılmıyordu Erdoğan’ın Almanya’ya gelme ihtimaline. Die Welt muhabiri Deniz Yücel’in tutuklanması bu tartışmaları bir üst Erdoğan’a Demirtaş şartı noktaya taşıdı. Şimdi Al man siyasetçileri açık açık nın konularından biri de Türkiye ve re Erdoğan’ın Almanya’ya gelişinin ya ferandum olunca söz doğal olarak saklanmasını istiyor. Ama Alman yasa Erdoğan’ın Almanya’ya gelip geleme larına göre böyle bir yasak konulamaz. yeceği tartışmalarına kaydı. Ancak güvenlik kaygıları gerekçe gös Özdemir, Deniz Yücel’in gözaltına terilerek “gelmeyin” yönünde bir tavsi alınışını protesto eden bir gösteriden yede bulunulabilir ya da küçük bir sa gelmişti. “Evet, gelmesin diyenler var” londa konuşma yapması sağlanabilir. diyordu. “Ama bir de biz onun gibi ya İşin bir de demokrasi ve özgürlük sakçı değiliz. Onun da konuşma özgür boyutu var ki Almanya gibi AB’nin lo lüğü var diyenler de bulunuyor.” komotifi olan bir ülkede “yasak” söz Özdemir’e göre de “gelmeliydi” Er cüğü geçtiği anda tartışma bu yanıyla doğan. Ama bir şartla “Erdoğan gi da ele alınmak zorunda kalınıyor. bi Demirtaş da, Türkiye’deki yasaklı ve Erdoğan’ın gelme ihtimali bu yönüy baskı altındaki diğer muhalifler de gelip le de tartışılıyor. onun gibi konuşabilmeli, toplantılar ya Yeşiller Partisi Eşbaşkanı ve Baş pabilmeliydi Almanya’da.” bakan adayı Cem Özdemir de ola Böylece hem Erdoğan’ı yasaklama ya “özgürlükler” çerçevesinde bakan mış hem de onun yasaklarını teşhir et isimlerden biri. mek mümkün olacaktı. Önceki gün bir grup Türkiyeli gaze İşin özü Erdoğan daha gelmeden teciyle yemekteydi Özdemir. Masa Almanya’yı ikiye bölmüş durumda. yorum TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ ‘Kılıç artığı’ kimlere denir? MHP lideri Bahçeli’nin AKP’ye yakın köşe yazarlarından Abdülkadir Selvi’ye peş peşe sıraladığı hakaretlerin arasında en çok dikkat çeken ve en çok gözden kaçan bir kelime vardı; “kılıç artığı”. Kan dondurucu bir nefret söylemiydi bu. Bahçeli, aslında Selvi’nin kökenini vurguluyordu; Alevi. Her ne kadar Abdülkadir Selvi, kökenlerinden uzak kalmayı tercih etse de hatta aile bağları bu nedenle kopsa da Bahçeli için onun Alevi doğması yeterliydi. Kılıç artığı, Türkiye’de iki kesim için kullanılır. Biri Ermeniler, diğeri de Aleviler. Kırımlardan, soykırımlardan kurtulanları, hayatta kalanları aşağılamak için söylenir. Tabii bir yanıyla da soykırımı kabul etmek anlamına gelir ki Bahçeli’nin partisi soykırımları inkâr eder. Bahçeli’nin bu sözünü duyanlar Selvi’nin Ermeni mi yoksa Alevi mi olduğunu çıkaramadılar haliyle. Çok da gerek yoktu aslında. Bahçeli bir nefret suçu işlemişti. Selvi, buna ne yanıt verecek diye merakla dün ne yazdığına bakanlar olmuştur. Ona yapılan hakaret kadar Selvi’nin “savunma”sı da iç acıtıcıydı. Etnik kimliği nedeniyle yapılan saldırıya dedelerinin adını ki birinin Osman, diğerlerinin Hasan ve Hüseyin olduğunu, “bu vatan için şehit” olduklarını söyledikten sonra “Oğuz Türklerindenim” deyiveriyordu. Selvi’nin ablası Fatma Kaya, iki yıl önce “Onu gördüğümde televizyonu kapatıyorum” diyerek kızmıştı. Dedelerinin Dersim ve Erzurum Horasan’dan sürgün ile Sivas Yıldızeli’ne geldiklerini anlatmış ve “İstanbul’a taşınmadan önce Sivas Yıldızeli ilçesinde yaşıyorduk. Alevi olduğumuz için büyük baskılar gördük. Dedem sürgün sırasında cesetleri üzerine kapatarak, ölü taklidi yaparak kurtulmuş ve Sivas’a gelmiş. Biz böyle dedelerin torunlarıyız. Kardeşim Gülami Selvi, Deniz Gezmiş’in arkadaşıydı. 11 yıl cezaevinde kaldı. Gezmiş’ler, Sivas’a geçerken babamın evinde kaldı. Babamı işten çıkardılar” demişti. Tüm bunları yaşayan bir ailenin çocuğu olarak Selvi’nin AKP’nin gemisine binmesineydi kızgınlığı. “Aleviyiz, solcuyuz, değerlerimize bağlıyız. Abdülkadir senin derdin ne” diyordu. Abdülkadir Selvi’nin derdi belliydi aslında ama görünen o ki ne yaparsa yapsın binmeye çalıştığı geminin gerçek sahiplerinin gözünde o hep “kılıç artığı” olarak kalacak. Hukukun üstünlüğüOlaylar ve GOrUSler EDİTÖR:NAZANÖZCAN [email protected] SAMİ SELÇUK Prof. Dr., Hukukçu AngloSakson hukuk sistemini benimseyen ülkelerde çoğulcu toplum gereğince iktidar, parçalıdır; tek elde toplanmamış, aşağıdan yukarıya doğru biçimlenmiş; erkler sağlıklı biçimde birbirinden ayrılmış; etkili olarak birbirini denetleme işlevini üstlenmiştir. Devlete ve yargıya güven sağlanmış; haklar, özgürlükler, yarınlar güvence altına alınmıştır. Görüldüğü üzere geniş bir ufuktur, bu. “Hukukun üstünlüğü” ilkesinin nasıl bir gelişmenin sonucu olduğu ve niçin demokrasinin AngloSakson ülkelerinde boy verdiği, Kara Avrupası ülkelerinde, deyim yerinde ise, “üstünlüğün ya da üstünlerin hukuku”nun neden egemen olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Bu yüzdendir ki, CohenTanugi’nin AngloSakson ülkelerinde “devletsiz hukuk”tan, Kara Avrupası ülkelerinde ise “hukuksuz devlet”inden söz etmesi hiç de haksız değildir. Görülüyor ki, “hukuk devleti” kavramı, kapalı bir toplumda “devlet, benim” diyen anlayışın hukukla sınırlandırılması kaygısını; “hukukun üstünlüğü” kavramı ise herkesin ve bu arada devlet ile bireyin hukuk karşısında aynı düzeyde, boyda ve çizgide olduklarını vurguluyor. Hukuk devleti anlayışına göre hukuk, devletin tekelindedir ve hiç kuşkusuz devlet, hukuku üretirken kendisini bireye oranla daha ayrıcalıklı bir yere oturtmakta, onu kendi yararına kotarmaktadır. Bu nedenle hukuk devleti deyişi, bir yandan devleti hukukun sınırları içine çekme ülküsünü yansıtırken, öte yandan bu ülküye henüz ulaşılamadığının örtülü bir biçimde itiraf edilmesidir. Buna karşılık, hukukun üstünlüğü anlayışında hukuk, devletin tekelinde olmadığından, ister istemez hukuk karşısında devlet ve birey eşit düzeydedir. Ancak şunu da önemle vurgulamak gerekir ki, tarihselci/hermeneutik felsefe, insanın tarihsel KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI “Hukuk devleti” kavramı, kapalı bir toplumda “devlet, benim” diyen anlayışın hukukla sınırlandırılması kaygısını; “hukukun üstünlüğü” kavramı ise herkesin ve bu arada devlet ile bireyin hukuk karşısında aynı düzeyde, boyda ve çizgide olduklarını vurguluyor bir varlık bulunduğunu; tarihsel koşullar ve ko men olduğu görülür. Düşünce özgürlüğünün çok şullanmalar içinde, belli bakış açıları, anlayışlar, geniş ele alındığı Fransa’da, Cumhurbaşkanı Jac çıkarlar, amaçlar ve değerler güdümünde düşün ques Chirac, yukarıda sergilendiği durumda bile düğünü, yarattığını, ürettiğini; düşündüğü, yarat HSK’nın başında cumhurbaşkanı ve adalet baka tığı, ürettiği her şeyin tarih içinde değiştiğini ve nının bulunmasının yargı erkinin bağımsızlığına dönüştüğünü belirlemiştir. Öte yandan tarihselli ters düştüğünü söyleyip durdu. Nitekim 2008’de ğin en önemli özelliği zaman içinde bir kez olup ki düzenlemeyle yargıçlar kurulunun başkanlığı bitmesi, yinelenmemesidir. Bütün bu nedenlerle na yargıtay başkanı; savcılar kurulunun başkanlı tarihselci/hermeneutik felsefede inançlara ve top ğına yargıtay başsavcısı getirildi. lumlara ilişkin her şey, tarihsellikleri, kendi te Yarı başkanlık sistemi bugün de Fransa’da iğreti killikleri, bir kez oluşları içinde ele alınıp kavra bir şapka gibi duruyor. O Fransa ki, zaman zaman nır, anlamlandırılır. Hukuk, hukuk devleti, özgür aşırılıklar yaşansa da, yukarıda belirtildiği üzere, lükçü hukuk devleti ya da hukukun üstünlüğü de, demokrasi ve hukuk bilinci, güçlü yargı bağımsız hukukçular ne denli en üst derecede soyut ve kap lığı anlayışı ile “özgürlükçü hukuk toplumu”nu ya sayıcı kavramlar ve ilkeler üretirlerse üretsinler, ratmayı başardı. Ancak dikkatleri çekmek isterim. tarihsellikleri, kendi tekillikleri, bir kez oluşla Ülkesini kurtardığı ve bu yüzden “Büyük Charles” rı içinde ele alınıp kavranacaktır. Çünkü hukuk diye anıldığı halde De Gaulle bile bu ülkede baş da, etik de, ne denli küresellik, hatta evrensellik kanlık rejimine geçmeyi hiç düşünmedi. iddiasında bulunursa bulunsun, tarihsel bir var Ya Almanya? Dünyaya en büyük düşünürle lık olan insanla ilgilidir. Belli bir insan sınıfının, ri, sanatçıları armağan eden Almanya, Weimar’ın toplumunun ve kültür çevresinin ilgisinden, çı Naziler çoğaldığı için değil, demokratlar azaldığı karlarından, eğilimlerinden, görüşlerinden, dola için yıkıldığını bir türlü kavrayamadı. Evet, bili yısıyla siyasetinden soyutlanamaz, bağımsız ola min, felsefenin, sanatın doruklarına ulaştı ama bir maz. Elbette hukuk da bundan payını almıştır, Hitler’in çıkmasını önleyemedi. Nazi utancını sık almaktadır. Dolayısıyla hukuk devleti ya da hu sık dile getirerek yine sık sık dünyadan özür dile kukun üstünlüğü konularında tarihin sonu gele mek zorunda kalıyor. mez; nitekim gelmemiştir de. İşin özü şudur: Gözlemler ve yaşanan dene Sonuç meler, Kara Avrupa hukukunun egemen olduğu her ülkede, özellikle de Latin Amerika ülkelerin Sonuç bellidir: Parlamenter sistemi 800 yıldan de başkanlık sisteminin diktatörlükler getirdiğini bu yana benimsemiş olan İngiltere dışında, Ang kanıtlamıştır. Üstelik bu ülkelerin çoğu Latin kö loSakson hukukunun geliştiği ülkelerde başkan kenli dil kullandıkları için, hukuk kavramlarını lık sisteminin egemen olduğu görülüyor. Bu konu iyi özümsedikleri, hukuk öğretisi ve uygulama da en başarılı ülke de ABD’dir. sı açısından belli bir düzeye eriştikleri halde dik Buna karşılık Kara Avrupası hukukunun benim ta felaketlerinin önüne geçilemedi. Esasen hukuk sendiği ülkelerde ise parlamenter sistemin ege devleti ilkesine dayanan Kara Avrupası huku kunun benimsendiği hemen her ülkede başkan lık sistemi iğreti durmuş, sırıtmış, başarılı [email protected] mış; hatta bu ülkelerin halkları, sadece düş kırık lığına uğramakla kalmamış; diktatörlüklerin acı larını yaşamış, en sonunda da pişman olup dizle rini dövmüşlerdir. Bütün bunlardan dersler çıkarmalıyız. Yaşı 200 yıla yaklaşan parlamenter sistemden uzaklaşma malıyız. Çünkü biz Kara Avrupası hukuk sistemi nin içindeyiz. Bu yüzden yapılacaklar bellidir: Anayasa yap mak için bir kurucu meclis kurulmalı, yepyeni bir anayasa ile yürümeyi sürdürmeliyiz. Bu anayasa, mutlaka erkler ayrılığı, güçlü bir yargı erkinin ba ğımsızlığı temelleri üzerine kurulmalıdır. Kurulma lıdır ki, her boydan insanlar, “Ankara’da yargıçlar var” diyebilsinler. Diyebilsinler ki, yarınlarına inan sınlar, yatırımlarını güvenle kurabilsinler. Yineleme pahasına belirtelim ki, saygı duyulan Türkiye, ancak erkler ayrılığına dayanan demok rasisi ve yargısı güçlü bir sistemle kurulabilir. Erklerin, güçlerin tek elde toplandığı bir Türkiye, güvencesiz, yarını belirsiz ve dolayısıyla güçsüz bir Türkiye’dir. Yarınların yarına çıkacağı belir siz bir ölümlüye bırakıldığı, yargının bağımsız ol madığı bir ülkede hiç kimse yarınından emin de ğildir. Dolayısıyla yatırım yapacaklar da böyle bir ülkeye gelmezler, tersine o ülkeden kaçarlar. [email protected] Hukukun işlevi insanları olabildiğince özgürleş tirmektir, köleleştirmek değil. Batılı ülkelerin ço ğunda insanlar, kuşkusuz özgür olmanın doyasıya tadını çıkarıyor. Ancak bunlardan sözgelimi Fran sa, Kara Avrupası sistemini benimsediği halde, zaman zaman yarı başkanlık sisteminin yol açtı ğı bunalımları da yaşadığı için her an parlamenter sisteme dönerek altıncı cumhuriyete geçebilir. Böyle bir dönüş, bizden başkalarını da şaşırt maz. Türkiye başkanlık sistemine geçtiği, Fransa parlamenter sisteme döndüğü gün ise elbette şöy le denecektir: Onlar Mersin’e, biz tersine. BİTTİ C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle