23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 19 Mart 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ İmdat! Tohumla vurdular bizi Marketteyim, mercimek alacağım, elimi bir pakete uzatıyorum, o da ne elimdeki paketin üstünde her türlü bilgi İngilizce yazıyor, elimdeki Kanada’dan gelmiş bir mercimek paketi. Şaşkınım, market görevlisi şaşırdığımı görünce kibarca yanıma yaklaşıyor, “Kanada istemiyorsanız, Hindistan markalı mercimekler şu tarafta” diyerek bana yol gösteriyor. Ben dehşet içindeyim ve imdat diye bağırasım var, çünkü çok değil yirmi yıl önce mercimeği dünyaya tanıtan bir ülkeydik, şimdi ithal mercimeği soframıza buyur ediyoruz. İmdat ki imdat! İpeğin kenti Bursa’dayım, Koza Han’da. Renk cümbüşünden başım dönmüş öyle ipek kumaşlar var ki, hani zengin olsam bütün odalarımı bu ipeklerle kaplardım. Kendimden geçmiş, “İpeğin anayurdunda olmak muhteşem bir şey, yaşasın!” diye yüksek sesle konuşuyorum, işinin uzmanı kadın satıcı kederle başını sallıyor; “Bu gördüklerinizin hepsi Hindistan ve Çin malı. Artık ipeğin anayurdunda kozacılık öldü.” “Nasıl?” “Şöyle, rezidans ve AVM yapılmak için bütün dut ağaçlarını kestiler, ipekböcekleri öldü. Ne zaman ki ipek bitti o zaman aklımız başımıza geldi ama dut ağacı kolay yetişmiyor.” Neredeyse ağlayacağım, en iyisini yapıp dünyanın bütün renklerini bir araya toplayan, dünyanın bütün desenlerini birleştiren muhteşem bir ipek örtü alıp Koza Han’dan çıkıyorum. Örtüyü evimin duvarlarında görenler çok beğeniyor, ben de “Çin’e gittiğimde aldım” diyerek avunuyorum. Bu arada Bursa’da daha da vahim bir şey öğreniyorum. Meğerse kestane de bitmiş ve kestane nereden geliyor, o da Çin’den. Yani kestane şekeri Çin’den gelen kestanelerle yapılıyor. Çünkü kestane ağaçları da kesilmiş ve kalanlara da bakımsızlıktan bir böcek girmiş, bir yılda koskoca bir kestane ağacını bitiriyormuş. Peki, Çin ne yapıyor da ipeği böyle muhteşem, kestanesi dünyayı doyuruyor. Anlaşılan o ki, Çin’de kimseler kendi başına iş görmüyor. Kurallar var. Ekonomik planlar var. Ayrıca Çin’de köprüler bizim buradakilere bin basar! Aktif pasaport kullanımı 1 milyon olan bir ülkeyiz. Öyle belgesel filan izlediğimiz de yok. Nereden bileceğiz Çin’deki köprüleri, yolları. Biz anca portakal sıkarak bir iş yaptığımızı sanıyoruz. Şimdi gelelim başka bir imdat noktasına! Bir kuruyemişçiye girdiğinizde, birkaç çeşit ceviz olduğunu görüyoruz. Birinin kilosu 20 lira, birinin kilosu 120 lira. Sormadan edemedim, “Neden bu fiyat farkı?” Kuruyemişçi anlattı: “Biz de ceviz ağaçları sorumsuzca kesildiği için artık Türk cevizi altın fiyatında. Şu ucuz ceviz de Şili’den geliyor.” “Ne Şili’den ceviz mi geliyor?” “Evet öyle.” “Onun için mi çok tatsız!” “Maalesef!” Cevizi çok seven ben, en sonunda o kadar özlemişim ki, parayı denkleştirip üç yüz gramTürk cevizi alıyorum. Artık tane tane yiyeceğim. Devam edelim, yıllar önce bir yurtdışı seyahatimde, Fransa’dan yeni dönen bir işverenle tanışmıştım. Pek bir keyfi yerindeydi çünkü dört gündür Paris’teymiş, et satın aldığı firma onu acayip gezdirmiş. O zaman ben çok şaşırmıştım, ülkemi et açısından zengin sanıyordum. Ama ağzımın payını aldım. İşadamı sucuk ve salam yapıyordu ve etini Fransa’dan alıyordu. “Neden” diye sordum. “Hem daha sağlıklı hem de bizim etten dört misli daha ucuz.” Bu yıllar önceydi şimdi ülkede büyük ve küçük baş havyan da kalmadı. Hepsi ithal! Binlerce endemik bitki türüne sahip olan ülkemizden en çok çalınan nedir diye size soruyorum? Ben söyleyeyim; “Tohum”. Küresel ekonomi ayağıyla bizden öyle çok tohum, İsrail ve diğer başka ülkelere taşındı ki, tek tek saymaya sayfalar yetmez. Bizi tohumla vurdular! Şimdi moda ya ben de öyle sesleneyim: “Ey halkım tohumuna sahip çık!” Yoksa, aslında birer sosyal konut biçiminde yapılan ama rezidans olarak pazarlanan küçücük odalı, balkonsuz evlerinizde aç kalacaksınız! Silaha gerek yok, bir ülke böyle de yok edilir. Bu arada rahmetli Bülent Ecevit ülkedeki haşhaş ekimini yasaklayan uluslararası bir antlaşmayı imzalamadı başına az iş gelmedi. Bizim sağ iktidarlar önlerine gelen her anlaşmayı, iktidarda kalabilmek için imzalıyorlar. Ama Çin imzalamıyor işte! Bu arada Seferihisar Belediye’siyle ilişkiye geçin, onlar tohum biriktiriyorlar. 19 MART 2017 SAYI: 33401 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.36 05.22 05.47 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 07.03 13.19 16.40 19.22 06.48 13.04 16.25 19.08 07.10 13.26 16.48 19.30 Yatsı 20.41 20.26 20.46 haber/yorum 13 Ana akım medya gazeteciliği bırakıp iktidarın dümen suyuna girdiğinden yasanın da yasağın da sözünü hiç etmedi. Bağımsız birkaç gazete ve blog haber verdi, o da yayılmadı. Dolayısıyla tekrarlıyorum: AKP iktidarı 2008 yılında seçimlerin temel hükümlerini belirleyen 298 sayılı yasanın 94. A maddesini değiştirerek, yurtdışında ve yurtdışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılmasını yasakladı. Madem insanlık öldü,Sonra kendi koyduğu yasağı kendi deldi ve 2008’den öteye her seçimde, 2014’teki cumhurbaşkanlığı referandumu dahil; Türk göç yaşasın eşeklik!menlerin yaşadığı Avrupa ülkelerinden “kültürel faaliyet” adı altında izin alıp oy toplamak üzere mitingler yaptı. ter’daki @fhollande res Ama bu ülkeler 2017 referandumuna, kuşku mi hesabına: “Kimsiniz siz suz anayasa değişikliğinin antidemokratik içe lan hırbo!”, “Korktuğunuz riğinden dolayı tavır koydular. AKP hükümetine olacak merak etme! Biz kendi yaptığı yasayı anımsatarak, “kültürel faali unuttuk siz unutmadınız yet” adı altında seçim propagandasına izin ver Osmanlı’yı..hadi bismillah” meyeceklerini belirttiler. gibi mesajlar gönderdiler. Ne var ki Türkiye’deki muhalefet, iktidara Avrupa’nın gösterdiği tepkiyi veremedi. Çün Tweet Birisi hızını alamamıştı, hem Cumhurbaşkanı Hol kü onlar da yıllardır, tıpkı AKP gibi aynı ülkelerde lande, hem de Fransız Li “kültürel faaliyet” adı altında seçim propagandası yap beration gazetesine, “Az kaldı sizi sandığa gömecez os mışlardı. manlı kurulacak sizi de hollandaya gömecez ve hollan 298 sayılı yasayı birlikte delmenin, hem de uzun süre daya tr plakası 83 olacak bekleyin” diye yazdı. dir delmenin suç ortaklığıyla suspus olundu. HHH HHH Yetmedi, bazıları Hollanda polisini aradığını sana Zaten CHP ve milletvekillerinin yarısı hapiste HDP’den rak ABD’deki bir telefon santralını arayıp mehter marşını ibaret siyasal muhalefet, delinen yasayı hık mık bile et dinletti ve “Akıllı olun yola çıktık geliyoruz bak!” diye me meden görüp duymazdan gelince; Almanya’dan sonra saj bıraktı. Hollanda krizinde iktidar aldı sazı eline. Kimileri Hollanda temsilcilikleri önünde Kangal köpek Mahalle kabadayısı üslubuyla yağdırılan hakaret ve lerini havlattı. Kimileri portakal sıkıp suyunu içti. tehditler sayesinde; Türkiye’nin devlet ciddiyeti bizzat o Aktrol hacker’lar, Hollanda başta bir sürü ülkedeki ciddiyeti korumakla yükümlü kişiler tarafından yok edil sosyal medya hesaplarını ele geçirip sanki cenk kazan di. mış gibi yeniçeri naraları attılar. İmam geğirir de cemaat kusmaz mı? Askeri darbeler haricindeki tarihinde, Türkiye tüm Hollanda’yla kapışılan gece, AKP’nin sosyal med dünyada ilk kez bunca olumsuz habere konu oldu. ya milisleri Aktroller, Fransa Cumhurbaşkanı Franço Takke düştü, kel göründü. is Hollande’ı soyadından dolayı Hollandalı sanıp, Twit Cila sıyrıldı, foyalı mal ortaya çıktı. Artık bütün dünya hangi kalibrede kişilerin Türkiye’de iktidar olduğunu ve nasıl tehlikeli bir cehaleti beslediklerini gördü, biliyor. Avrupa’dan koptuk da, bundan böyle Araplar da kesmez bizi, çünkü onlar bile diplomaside rezilliğin böylesini başaramadı; artık Afrika’nın kabile cumhuriyetleriyle ahbap çavuşluk kurabiliriz ancak... Ama siz, yine de umutsuzluğa kapılmayın. Çünkü bu cinnet ülkede sadece bu insanlar değil; güzel gözlü, çilekeş, inatçı eşekler de yaşıyor ve bazen onların zekâsından ders almak şahsen benim için bir zül değil. Hatta bugünlerde şu öyküdeki eşeğe benzediğimi düşünerek teselli oluyorum: HHH Çiftçinin eşeği kör kuyuya düşer. Çaresizlikle, umutsuzlukla anırmaya başlar. Çiftçi onu nasıl kurtaracağını bilemez. Sonunda eşeğin yaşlı olduğuna, kurtarmaya değmeyeceğine, kör kuyunun da zaten kapanması gerektiğine karar verir. Konu komşuyu yardıma çağırır. Herkes birer kürek alıp kuyuya toprak atmaya başlar. Eşek başından aşağı boca edilen toprağı görünce durumu anlar, daha beter anırmaya koyulur. O anırdıkça, kürekler de bir an önce bitsin diye daha hızlı çalışmaktadır. Bir süre sonra sesi kesilir, sus pus olur hayvancık. Sahibi çiftçi, nihayet öldü mü, toprağa gömüldü mü diye kuyunun içine bakar merakla. Ve gördüklerine inanamayan gözleri faltaşı gibi açılır, şaşkınlıktan küçük dilini yutayazar. Canlı canlı gömmeye çalıştıkları eşek, üstüne atılan her kürek toprağı silkeleyerek ayaklarının altına düşürmekte, yükselen toprağı basamak yaparak yukarı doğru çıkmaktadır. Çiftçi ve konu komşunun attığı toprak hayvanın aşabileceği eşiğe gelince, bir hamlede kuyudan fırlayıp koşar gider... HHH Umutsuzluğa HAYIR dostlar, HAYIR! Adam sandıklarımızı izleyerek düştüğümüz kuyudan çıkmanın bir sandık yolu var! Her atı olan Üsküdar’ı geçemez İstanbul Belediye Başkanı iken, Zincirlikuyu Mezarlığı kapısına o ayeti o yazdırmıştı. “Her canlı ölümü tadacaktır.” Yeni anayasayı hazırlayan akıldaneler, onu ya hiç ölmeyecek sanıyorlar ya da dokuz canlı... Ki 1921’den beri tüm anayasalarımızda yer alan “Cumhurbaşkanının ölümü halinde” ibaresini çıkartmışlar; yerine “Makamın herhangi bir nedenle boşalması halinde” yazmışlar. ( Md. 106) Anayasanın artık hiçbir yerinde ölüm sözü geçmeyecek. Ölümden bu kadar korkmak, cehennem korkusundan değildir inşallah. Elhamdülillah, yüzde 99’umuz gibi seçilmiş cumhurbaşkanımız Müslüman. Hepimiz gibi, o da kadere, meleklerin varlığına ve kıyamet gününe inanıyor. Azrail’in bir gün huzuruna dikileceğini o da biliyor. Ki öteden beri hep dile getirip duruyor: “Yarın öldüğümüzde hocaefendi, ‘Cumhurbaşkanı, başbakan, devlet başkanı niyetine’ demeyecek, ‘Er kişi niyetine’ diyecek. Ve sadece kefenle gideceğiz, iki metreküp çukura koyacaklar!” (7 Şubat 2011) Danışmanlar “ölüm” sözcüğünü anayasadan çıkartarak, kendisine moral mi aşılamak istemişler, yoksa onu “İmmortal” yapıp İslami ifadeyle “Layemud (Ölümsüz)” mu kılmak istemişler? Oysa millet olarak iyi biliyoruz ki o çok mütevazı ve o ölçüde de ölçülü. İsteseydi, Külliye’yi 1.056 odalı değil, 5 bin 056 odalı yapardı. Kimse de ses çıkartamazdı. Ya da çıkardığı kadar çıkarabilirdi. Yine isteseydi, iki damadını birden bakan, Bilal’i de Başbakan Yardımcısı yapardı. Muhalefetin gıkı da ancak milletinki kadar çıkardı. Mütevazı ve ölçülü olduğu için de “Gazi” unvanı ile yetinecektir. En yüce mertebe, en ulu makamdır, kapısı doğru odlamnacyeanhneevttweeawnsaawhç.emahıtlemmıtr@eedtgtayminye.aceicol.,mceoAkmltliar.h muhafaza şehit mehit TBMM Dilekçe Komisyonumuz, zaten bu konu da altyapı çalışmalarına başlamış bile. O alçak ve hain FETÖ yüzünden, zaten kendisi Gazi olmayı çoktan hak etti. O unvanı devlet adamları “Eski Türkiye”de at üstünde ve meydanlarda kazanıyordu. Artık ekranlarda kazanmak da mümkün. Yeter ki halkın üzerine ateş açacak, Meclis’i bombalayacak sayıda alçak ve kalleşin altyapısına “sehven” ve “hataen” katkı yapılmış olsun. “Face Time” silahıyla “ByLock”çulara karşı sergilediği cesaret, dirayet ve feraset ile milletin gözünde ve gönlünde zaten çoktan “Gazi”ydi. Şimdi sıra tescilinde. Bu sıfatın “mütemmim cüzü” malum “Başkomutanlık”! Ancak milletimizin zihninde M. Kemal Atatürk’ün yol açtığı saplantılı bir algı var. “Başkomutan dediğin at binmeli...” Kendisi kabul etmeliyiz ki, milletimizin ciğerini biliyor, zihnini okuyor. Bu da onun en güçlü silahı. İktidara geldiği günlerde halkın gözüne ve gönlüne kestirmeden girmek için at binme hünerine de sahip olduğunu kanıtlamak istedi. Ne yazık ki at şerefsiz çıktı. Onu yere serdi. Zihinlere ve daha kötüsü Google’a kazınan o trajik sahne işini zorlaştırıyor. At üstünde durmayı beceremedi ama, millet “Evet” derse yıllardan beri kısmen ve fiilen becerdiği Yasama’yı, Yürütme’yi, Yargı’yı da artık tek başına becerecek. Milletimiz için “At Avrat Silah” mukaddes üçlüdür. Üçün biri eksik olana, bu millet dört dörtlük bir adam diye bakmaz. Bu gerçeğin farkında olan iktidar tabanında pek açığa vurulmayan böyle bir kaygı ve endişe var. Ki Malatya ziyareti sırasında, Belediye Başkanı Ahmet Çakır, biraz da gözünü karartarak Cumhurbaşkanımıza bir at hediye etti. Başkan CHP’li olsaydı, bu hediyede bir ima veya tuzak kokusu aranırdı. Yine de binmeye falan kalkmadı. Eliyle havuç yedirerek poz verdi. Hayattaki en mükemmel tecrübe idi. Bunu bir kez daha gördük. HHH Tayyip Bey ölçülü dedik. İsteseydi “Mareşal” unvanı gündeme gelirdi. Atatürk’e o unvanı da TBMM vermişti. CHP şu sıralar uzlaşmacı olmak zorunda. Hemen karşı çıkmak yerine, “Gazi Adayı”nın hediye atına binip Meclis bahçesinde bir tur atmasında ısrarcı olmalıdır. Yoksa tarihimize sürülecek at binemeyen Gazi Başkomutan lekesine ortak olacaktır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr 140 gündür özgürlüğünden yoksun... ALMAN İSTİHBARAT ŞEFİ: Türkiye cemaat için bizi ikna edemedi Almanya’da Başbakanlığa bağlı dış istihbarattan sorumlu Federal Haberalma Servisi’nin Başkanı (BND) Bruno Kahl, haftalık Der Spiegel dergisine verdiği mülakatta, “Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında Gülen yapılanmasının olduğu konusunda kendilerini çeşitli yollardan ikna etmeye çalıştığını ancak bunun şu ana kadar gerçekleşmediğini” belirtti. “Darbe girişiminin devlet tarafından kurgulanmadığını” söyleyen Kahl, “15 Temmuz öncesinde hükümet tarafından bir temizlik dalgası başlatıldı. Bu yüzden ordunun bazı kesimleri sıra kendilerine gelmeden darbe yapmak istedi. Ancak artık çok geçti, kendileri de temizlendi” dedi. Kahl, darbenin devletçe tasarlanmamış olmasına karşın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açısından “memnuniyet verici bir mazeret” olduğunu ifade etti. l Haber Merkezi MALATYA’DAKİ DARBE DAVASI Akar ve komutanlar tanık olarak dinlenecek 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin Malatya’da 7 Mart’ta başlayan davada mahkeme ara kararları açıkladı. Tutuklu sanıklardan dönemin 2.Ordu Komutanlığı Kurmay Başkanı ve Garnizon Komutanı Tümgeneral Avni Angun ile eski 2. Ordu Komutanı Orgeneral Adem Huduti’nin koruma astsubayı olan Hacı Eyyip Özcan adli kontrol şartı ile tahliye edildi. Mahkeme ayrıca Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile 1 ve 2’nci Ordu Komutanlarının da tanık olarak dinlenmesine karar verdi. l MALATYA / Cumhuriyet İDDİANAME KABUL EDİLDİ Eski vali Harput’a himmet suçlaması Bursa’da FETÖ ve 15 Temmuz darbe girişimi soruşturması kapsamında gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Bursa eski Valisi Şahabettin Harput’un da aralarında bulunduğu 37’si tutuklu toplam 60 sanık ile ilgili iddianame kabul edildi. İddianamede, Şahabettin Harput’un FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu iddiasıyla kapatılan Orhangazi Üniversitesi’nin mütevelli heyeti başkanı olduğu, işadamlarından “Himmet” adı altında para toplamanın yanı sıra eşi ve terör örgütü yöneticileriyle okul kurmak için Jamaika’ya gidip görüşmelerde bulunduğu yer aldı. l BURSA / DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle