20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 19 Mart 2017 10 Referandum öncesi zor, sonrası ‘çok’ zor Şunun şurasında 27 gün kaldı. Beşinci pazarda sandık başında olacağız. Yazının başlığında vurgulandı: Önümüzde 27 uzun ve zor gün var. İktidar hasretinin, iktidar hırsının, iktidar sarhoşluğunun bulamacı haline gelmiş bir “zat”a ve partisine okkalı bir Osmanlı değil demokrasi tokadı şaklatmak gerek ve bunu başarmak hiç de kolay değil. Birinin bilmem nesinin kılı olmayı yeğlemişleri ya da bağlılığını vıcık vıcık bir sırıtış eşliğinde “onu yalarım” diye dillendirenleri “hayır” cephesine çekmek için çabalamak elbette zaman ve enerji kaybı. Buna karşılık hemen hiçbir seçimde rastlanmadık ölçüde büyük bir kitle oluşturan “kararsızlar”ı demokrasi cephesinde buluşturmak çok önemli, çok değerli ve çok belirleyici ve... Ve kolay değil. İğneyle kuyu kazmak kadar zor... Zor başarılabilecek mi? Zaten “hayır” diyeceklere “Hayır demek gerektiğini” anlatmakla yetinilirse elbet başarılamayacak. Karınca gibi çalışılırsa belki!.. HHH Sonra 17 Nisan sabahına uyanacağız. Bugün epey geniş ve yaygın görünen “hayır cephesi”, referandum sonucu ne olursa olsun ayrışacak. MHP’nin, BBP’nin, Vatan Partisi’nin “Hayırcılar”ı Türk milliyetçiliğinden ve Kürt düşmanlığından milim sapmadan yollarına devam edecekler. Elbet hiçbiri “Kürtler düşmanımızdır” demeyecek. Ama sadece anadil, eşit haklı yurttaşlık gibi başat taleplerden vazgeçmiş Kürtleri sevecek; örgütlü Kürtleri düşman, hatta baş düşman belleyecekler. Sosyalist sol “hayır ortak paydası” üstünde ve onu aşan bir ortak eylemliliği başarabilecek mi? Bilmiyorum. İtiraf edeyim ki sanmıyorum da... O kesimde de referandum sonrasında “Evli evine, köylü köyüne” diyen çocuk oyunu tekerlemesindeki gibi herkes kendi yoluna gidecek ve herkes kendi yolunun en doğru yol olduğundan kuşku duymayacak... CHP ise sosyal demokratlık ile milliyetçilik arasındaki uzlaşmaz çelişkiyi uzlaştırmaya çabalamak gibi bir nafile uğraşın gelgitleri arasında yürümeye devam edecek... HHH Karamsar bir tablo mu çizdim. Evet, hatta zaten var olan karamsarlığı daha da pekiştirmeye çalıştım. Çünkü... Çünkü 17 Nisan sabahı, referandumun sonucu ne olursa olsun siyasal İslamcı parti ya zafer sarhoşluğu içinde bugünleri aratacak bir dinbazlığa ve demokrasi değerlerinden köklü kopuşa hız verecek; Putin Rusyası gibi bir despotik iktidarla sarmaş dolaş, Suudi ve Katar sermayesi ile kucak kucağa demokrasi dışı bir maceraya yelken açacak ya da yenilginin öfkesi ve iktidarı kaybetme paniği ile hukuksuzluk, zorbalık ve dinbazlık silahını kullanarak tepemize çullanmayı deneyecek. Yani referandum sonrası bizler için çok ama çok çok daha zor ve zorlu günler demek. 17 Nisan sabahına şimdiden hazırlanmamak sadece ve sadece AKP’nin ve onun tepesinin ekmeğine yağ sürmek olacak. Sergilemeye ve pekiştirmeye çalıştığım karamsarlık kaygılarımı bir uyarıya dönüştürmek çabasından ibaretti. İşe yarar mı? Bilmiyorum... Adalet umudumuzu artan özlemin büyütüyor Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanı’ndaki 625. oturma eyleminde, sosyalist kimliğiyle bilinen, 30 yaşındaki öğretmen Hasan Ocak’ın 22 yıldır gizlenen, korunan faillerinin yargı önüne çıkarılması istendi. Ocak Ailesi adına açıklama yapan, Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak, “Senin hamaratlığını kuşanıp, sabrını umutsuzluğa ilaç, anılarını karamsarlığa barikat yaptık her zaman. Artan özlemindir büyüten adalet umudumuzu. Dinmeyen arayışımızdır korkutan zulmün sahiplerini. Şimdi onlar şaşkın bir çaresizlikle suçlarını örtme telaşındalar. Hakikati karartmalarına, katillerini aklamalarına izin vermeyeceğiz. Seni ve tüm kayıplarımızı özlemle ve sevgiyle anıyoruz” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Ö nder Çelik ile 70’li yılların başlarından beri, lise sıralarında başlayan bir dostluğumuz var... O yıllarda tabiri caizse içtiğimiz su ayrı gitmezdi. Yıllar geçtikçe kimi zaman yoğun olarak; kimi zaman hayatın bizi savurduğu imkânsızlıklar nedeniyle az da olsa bağlantımız hep sürdü... Çok anımız var... Kimi anılar insanın hafızasına kazınır derler ya. O şekil Önder ile yüzlerce anımız var... Mesela fırından yeni çıkmış ekmek kokusu denince benim gözümün önüne Önder ve onların Maltepe’deki müstakil evleri gelir. Önder’in odasında sabahladığımız gecelerde sabaha karşı komşu fırından yükselen taze ekmek kokusu baştan çıkartıcı olur, Önder’in pencereden çıkıp fırından o sıcak ekmekleri getirmesiyle ekmeği bitirmemiz bir olurdu... Bir anımız da uzun yıllar gene Cumhuriyet emekçisi olup geçen yıl çok erken kaybettiğimiz Temel’i (Aksoy) askerde iken ziyaretimiz... Fırından yeni çıkmış taze ekmek kokusu Temel, İskenderun’da askerdi (78 veya 79 olacak), Önder, ben ve Ertuğrul, İskenderun’a gidip askeri birliklerde arkadaşımızı arıyorduk... İskenderun’un meşhur Yarıkkaya’sının eteklerinde bir denizci birliğin nizamiyesine geldiğimizde nizamiyede esas duruşta duran asker, bizi görünce miğferi bir tarafa tüfeği bir tarafa atıp bize sarılmıştı... Güzel günlerdi... Önder ile taranmışlığımız bile var... 80 yılında İLKSAN fabrikası girişinde üzerimize ateş edilmiş, Hamza ve Ali Osman düşmüşlerdi. O kadar kurşundan bize değen olmamıştı. Maalesef Hamza hayatını kaybetmişti.... Gene 12 Eylül’ün karanlık günlerinde sayın muhbir vatandaşlardan biri sayesin de alındığım uzun gözaltından çıkışımda beni, bizim evde bekleyen ve ilk kucaklayan gene Önder idi... Cumhuriyet gazetesini 45 yıldır okurum, yurtdışında çalışırken aboneliğim bile vardı... Önder ve Temel sayesinde gazetenin bir avuç çalışanı sayesinde büyük fedakârlıklarla yaşatıldığının bugünlere gelebildiğinin yakından tanığıyım... Çok iyi biliyorum üzerlerine atılan bu ça mur tutmayacak, Önder ve arkadaşları çıkacak, çıktıkları gün gazeteye koşup bir sonraki günkü gazeteyi yapacaklar... Sevgili kardeşim, kadim dostum Önder, umarım en yakın zamanda çıkacak, eşine, çocuklarına kavuşacaksın... Ben de orada olacağım ve seninle bir türlü gelenekselleştiremediğimiz ocakbaşı toplantılarımızı yapacağız... Sevgiler, selamlar... Türkiye’de gazeteciAVRUPA PARLAMENTOSU BAŞKANI TAJANI’DEN SERT ELEŞTİRİLER olsam tutuklanabilirdim Türkiye’nin son yıllarda özellikle insan hakları ve basın özgürlüğü konularında Avrupa’nın tersi yola girdiğini söyleyen Avrupa Parlamentosu Başkanı Antonio Tajani “Bir gazetecinin sırf yazdıkları beğenilmiyor diye tutuklanması bizim için akıl alır gibi değil. Ben de geçmişte gazetecilik yapıyordum, ben de hapse girebilirdim” dedi. İtalya Devlet Televizyonu’nda (Rai) yayımlanan bir programa katılan Tajani, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türkiye’de yaşanan gelişmeleri ve Ankara’nın Avrupa ülkeleriyle yaşadığı referandum gerilimini değerlendirdi. Türkiye’nin Avrupa’nın en önemli muhataplarından biri olması gerektiğini belirten Tajani, “Ancak son yıllarda tam tersi bir yola girmiş gibi görünüyor. Özellikle de bizim için temel önemde olan, insan hakları ve basın özgürlüğü gibi değerler konusunda yaptığı seçimler açısından... Bir gazetecinin sırf yazdıkları beğenilmiyor diye tutuklanması bizim için akıl alır gibi değil” dedi. Tajani, sunuculardan birinin araya girerek “Üstelik tek bir gazeteci de değil, çok sayıdalar” demesi üzerine de “Ben de geçmişte gazetecilik yapıyordum, ben de hapse girebilirdim” ifadelerini tullandı. Erdoğan’a destek için Tajani, Türkiye’yle bazı Avrupa ülkeleri arasındaki gerilime de değinerek “Bu yüksek tonlar, ülke içinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın isteklerine desteği güçlendirmek için kullanılıyor. Referandum bitince Türkiye’nin yeniden makul bir çizgiye dönmesini ve Avrupa’yla yapıcı ilişkilere sahip olmasını umuyorum” diye konuştu. Tajani, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hollanda’ya ilişkin suçlamaları konusunda ise “Nazizm yüzünden büyük yaralar almış bir ülkeye Nazi suçlaması yapmak kabul edilemez” ifadelerini kullandı. l Haber Merkezi Öğrettiğiniz gibi yaşayacağız Önce teşekkür Şişli’deki Cevahir AVM önünde hafta içi her gün nöbet tutan ihraç edilen öğretmen Onay, nöbete başlar başlamaz polisler tarafından darp edilerek, gözaltına alınıyor. Onay, nöbet saatlerinin öğrencilerinin ders saatleriyle çakıştığını belirterek “Okula öğrencilerimle vedalaşmaya gittim. Onlara, yılgın olmadığımı göstermek istedim. Öğrencilerim çok üzüldü. Derslerden dolayı nöbetlere gelemiyorlar. Bir velimle karşılaştım. Öğrencim nöbeti uzaktan izlemiş. Gözaltında alındığımı görünce ağlamış. Hepsini çok özledim” diyor. En zor anlarında öğrencilerinden güç aldığını söyleyen Onay, “Öğrencilerim, ‘hocam, üzülmeyin öğretti gibi yaşayacağız’ diyorlar. Öğrencilerime sürekli haksızlık etmeyin, size haksızlık yapılırsa karşısında durun derdim. Onlarla olan ilişkim yaşamın en zor anlarında, tutunduğum en büyük histir” diyor. sonra ihraç SEYHAN AVŞAR Nazife Onay, 35 yaşında, 11 yıllık öğretmen. Son çıkarılan KHK ile meslekten ihraç edildi. 6 Mart’tan beri ise nöbet tutuyor. Her defasına darp edilerek gözaltına alınıyor. Onay, öğrencilerine kavuşana dek nöbet tutmaya kararlı. En zor anlarında öğrencilerinden güç aldığını söylüyor. Onay, 2008 yılında Mardin’in Derik ilçesine bağlı bir köy okuluna atandı. Çatısı yıkılmak üzere olan, yerleri ıslak, her sabah sobasını yaktığı okuluna ulaşmak için 70 kilometre yolu aşmak zorundaydı. Mesleğini çok seviyordu, azimle işe koyuldu. “Köyün zor şartlarında öğrencilerim için her şeyi eksiksiz yapmaya çalışıyordum. Milli Eğitim Müdürlüğü iki, üç öğretmene teşekkür bel KHK ile ihraç edilen öğretmen Nazife Onay, çok sevdiği işine dönebilmek için her gün eylem yapıyor gesi verdi. Bu öğretmenlerden biri bendim” diyor. İstanbul’a 2011 yılında gelen Onay, sendikal mücadelesi nedeniyle sorunlar yumağının içine düşmüş. Gördüğü baskıyı şöyle anlatıyor: “Müdür diğer öğretmenlerin benle konuşmasını engellemek istiyordu. Amacı beni tecrit etmekti... Öğretmenlik birilerinin talimatı ile yapılacak bir meslek değil. Köy okullarında, müdürdüm, öğretmendim, temizlikçiydim, sağlıkçıydım... İstanbul’da her şey bambaşka oldu. AKP, bu maneviyatı bizden aldı. 40 45 kişilik sınıflarda konuştuğumuz her şeyin kayıt altına alındığı, öğretmenlerin ispiyonlandığı bir dönemdeyiz. Yıllar geçtikçe öğret menlikten sürekli bir şeyler eksildi. Hayal ettiğimiz öğretmenlikten geriye bir şey kalmadı.” Onay, ihraç edildiğini mezun ettiği öğrencileriyle buluştuğu bir günde öğrenmiş. İhraç kararına şaşırmadığını belirtiyor: “AKP devlet memurluğunu bitirmek istiyordu. OHAL bir fırsattı. Bizleri tasfiye ederek, yerimize kendi adamlarını getirecek. OHAL’de mücadele eden insanlara dokunacaklarını bildiğim için bu ihraç kararına hazırdım. Şoke olmadım. Ama 36 kişinin intihar ettiği, ailelerin dağıldığı, yaşamlarının yok olduğu insanlar var... Mesela ben de yalnız yaşıyordum. Evimi kapatmak zorunda kaldım. Ailem çok üzgün” İstanbul Tabip Odası’ndan Kamil Masaracı’ya ödül İstanbul Tabip Odası’nın (İTO) her yıl 14 Mart Tıp Haftası etkinlikleri kapsamında düzenlediği Basında Sağlık Ödülleri, törenle sahiplerine verildi. Çizerimiz Kamil Masaracı, “İlaç Zamları” konulu çizimiyle karikatür dalında ödüle layık görüldü. Masaracı plaketini Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu üyesi Doktor Ali Çerkezoğlu’nun elinden aldı. Birgün muhabiri Hüseyin Şimşek “Tıpta da Gericiliği Elden Bırakmadılar” haberiyle ‘Yazılı Basın Haber’ dalında, Erk Acarer, ‘Türkiye’nin İlk Cin Hastanesi’ haberiyle ’Yazılı Basın Araştırma dalında ödül aldı. Ödülüm Sabuncu’ya Erk Acarer, ödülünü tutuklu gazeteciler adına aldı. Acarer, sosyal medya hesabından şöyle yazdı: “Ödü lümüzü aldık. Ödülü Mahir Kanaat eliyle alıp tüm tutuklu gazeteciler adına Cumhuriyet Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu’ya teslim ediyorum.” IMC TV’den Halime Aktürk, Gazete Duvar’dan Hacı Bişkin, Birgün yazarı Turan Eser, Kanal D’den Merve Görgün, Ünal Kaya, Özcan Karaçam, Melih Baytürk ile Hayatın Sesi Televizyonu’ndan Sevda Karaca da ödül aldı. l İSTANBUL / Cumhuriyet Kayıp yakınları bu kez Bilici için eylem yaptı İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları tarafından düzenlenen “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eylemi 423’üncü kez gerçekleştirildi. Diyarbakır Valiliği’nin açık havadaki her türlü eylemi yasaklayan kararı nedeniyle etkinlik İHD Diyarbakır Şubesi’ndedüzenlendi. Eyleme katılan kayıp yakınları ve İHD yöneticileri, 15 Mart’ta gözaltına alınan İHD Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici’nin posterini açtı. Pankartta, “İnsan hakları savunucularına dokunma” yazısı yeraldı. İHD Şube yöneticisi Abdullah Zeytun, Bilici’nin insan hakları mücadelesinden dolayı gözaltına alındığına dikkat çekti. Zeytun, “Mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz” dedi. Eylemde, 1995’te Silvan ilçesine bağlı Eşme Köyü’nde gözaltına alınan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Ali İhsan Dağlı’nın akıbeti soruldu. Güzelaydın serbest bırakılsın İHD İstanbul Şubesi Hapishaneler Komisyonu, 260. F Oturumu’nda hasta tutuklu Fikret Güzelaydın’ın serbest bırakılmasını istedi. Açıklama yapan Mine Nazari, 24 yıldır hapishanede olan, beyin tümörü, karaciğer ve akciğer tümörü, ayak damarlarında tıkanma, mide ve bağırsak hastalıkları, boyun fıtığı, bel fıtığı, kalp hastalıkları ile baş etmeye çalışan, felç ve körlük riski ile karşı karşıya kalan Güzelaydın’ın sağlık koşullarının her geçen gün giderek ağırlaştığını belirtti. Güzalaydın’ın beyninde bulunan tümörün giderek büyüdüğünü, şiddetli ağrılara neden olduğunu kaydeden Nazari, Fikret Güzelaydın’ın derhal serbest bırakılarak, tedavi koşullarının sağlanmasını istedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle