22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 27 Şubat 2017 10 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Esarette 4 ay 140 karakterlik aforizmalarla yarım aydın... Offfff!.. Bu Cumhurbaşkanı bana istediğim yazıları yazdırmayacak. Her gün konuşuyor; her konuştuğunda inciler saçıyor. “Gel de tırmıklama” dedirten inciler... Cumartesi günü de İstanbul’da bir kitap fuarının açılışında konuştu. Eh madem konu kitap, bizimki de konuşmasının ağırlığını kitap, edebiyat, bilgi, kültür gibi konulara verdi. Mesela şöyle dedi: “Aslında internet ve iletişim teknolojileri hayatımızı ve bilgiye ulaşımı kolaylaştırıyor. Bugün evinizin ya da ofisinizin konforundan dünyanın her yerindeki kütüphanelere online olarak erişebiliyorsunuz.” Çok doğru. Bilgiye ulaşım hiç bu kadar kolay olmamıştı. Tamam da bu “doğru” cümleleri başka doğru cümlelerin izlemesi gerekir değil mi? Bizimki şöyle devam etti. “...140 karaktere sığdırılmış aforizmalarla gerçek bilgiye vâkıf olunamaz, âlim hiç olunamaz. Bu şekilde sadece malumatfuruş olunabilir, yarım porsiyon aydın olunabilir...” Hoppalaaaa... 140 karakterlik aforizma!.. Kendi mi buldu, metin yazarı bilgiçlik mi tasladı da önüne koydu bilemiyorum. Bildiğim “aforizma”nın 140 karakterle sınırlı bir Twitter etkinliği olmadığı... Hani kendisinin de, dinleyenlerin de kolayca anlayacağı “özlü söz” ya da “özdeyiş” ya da “bilge söz” dese; bunlar onu kesmezse hayran olduğu Osmanlıcadan “kelamıkibar” ya da “kelamı akilâne” tamlamalarını alıp kullansa o 140 karakter saçmalığından kurtulacak... Ama hayır, Suriye Kürtlerinin askeri örgütü YPG’den söz ederken düpedüz, ilkokulda öğrendiği gibi “yepege” demek varken “ipici” gibi bir şeyler söylemeyi yeğleyen biri, kişisel kültürünün zenginliğini kanıtlamak için aforizma gibi dinleyenlerin epey azının anlayabileceği bir terim kullanır. Geçelim... Aforizmanın değeri 140 karakterle filan sınırlı olmasında elbette değil. İçerdiği fikirde. Aforizmalar var 140 değil 40 karakterle söylenmiştir; aforizmalar var 340 karakterle dillendirilmiştir. Aslolan harf sayısı değil, bilgelik, zengin ve derin bir düşünce içeren bir birikimin bir ya da birkaç yalın cümleye indirgenmiş olmasıdır... HHH Bildiğim, ulaşabildiğim aforizmalar içinden 140 ve daha az karakter içerenlerinden küçük bir demet yaptım. Niyetim belli. Cumhurumun başkanına dönüp “Bak 140 karakterle de bilgece sözler söylenebiliyormuş; malufatfuruşluk (bilgiçlik) değil, bilgelik içeren değerli sözler” demek. Buyrun... İsa’dan 600 yıl önce yaşamış Çin bilgesi ve filozofu Lao Tzu, 91 karakterle söylemiş: En büyük fetih savaşmadan, kan dökmeden kazanılır, en başarılı yönetici emretmeden yönetir. Karl Marx sadece 75 karakterle kendisinin anıt eseri “Das Kapital”i özetleyivermiş: Filozoflar dünyayı sadece yorumlamakla yetindiler. Oysa sorun onu değiştirmektir. Bu 49 karakterlik bilge söz de Euripides’ten: Bir kimsenin düşüncesini açıklayamaması köleliktir. Alın 113 karakterlik bir aforizma daha. Yine Karl Marx’tan. Demokrasiyi dört yılda bir sandığa gitmeye indirgeyen, “demokrasi sandıktır ve ondan ibarettir” diye saçmalayanlara 19. yüzyıldan sesleniyor: Birkaç yılda bir, sömürülenler, sömürücülerden hangilerinin kendilerini temsil edeceğini ve sömüreceğini seçerler. Bir de Aziz Nesin ustamızdan 88 karakterlik bir “aforizma” aktarıp yazıyı noktalayayım: Yarım aydın cümlelerinin arasına yerli yersiz, doğru yanlış yabancı sözcükler sıkıştırır... Deniz Gezmiş’in 70’inci yaşı kutlanıyor 68kuşağının devrimci öğrenci liderlerinden Deniz Gezmiş 70. yaşında “Deniz 70 Yaşında” etkinliği ile anılacak. Deniz Gezmiş Vakfı’nın yarın düzenleyeceği etkinliğe Kadıköy Belediyesi ev sahipliği yapacak. Saat 20.30’da başlayacak olan gece, Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Sanatçılar Cahit Berkay, Edip Akbayram, Hayko Cepkin, Hüseyin Turan, Mazlum Çimen, Moğollar, Ruhi Su Dostlar Korosu, Zuhal Olcay, Zülfü Livaneli ile Cem Öget Orkestrası’nın katılacağı konserin sunumunu Sunay Akın yapacak. Konserden elde edilecek gelir Deniz Gezmiş Vakfı yararına kullanılacak. l İSTANBUL/ Cumhuriyet 10 yazar ve yöneticimiz 120 gündür özgürlüklerinden yoksun. FETÖ sanığı savcının yürüttüğü soruşturma kapsamında tutuklanan arkadaşlarımız birçok haktan yararlanamıyor FETÖ üyeliği suçundan sanık savcı Murat İnam’ın yürüttüğü gaze za Muhakemeleri Kanunu’nun 153. maddesine göre avukatlara gösterilmesi gereken rapor, sır temizi susturma amaçlı soruş gibi saklandığı için kim tarafın turma kapsamında Genel Yayın dan hazırlandığı, hatta böyle bir Yönetmenimiz Murat Sabuncu, İcra Kurulu Başkanımız Akın CANAN COŞKUN rapor olup olmadığı dahi bilinmiyor. Yazar ve yöneticilerimizin Atalay, Kitap eki yönetmeni gazetecilik faaliyetleri nedeniyle miz Turhan Günay, yayın danışmanı ve tutuklu oldukları İstanbul 9. Sulh Ce yazarımız Kadri Gürsel, okur temsilci za yargıcı Mustafa Çakar’ın tutuklama miz Güray Öz, çizerimiz Musa Kart, ya kararında da açıkça belirtiliyor. Tutuk zarımız Hakan Kara, avukatlarımız Bü luluğa gerekçe olarak yalnızca haberle lent Utku ve Mustafa Kemal Güngör ile rimiz sıralanıyor. Tutukluluğun deva yöneticimiz Önder Çelik 4 aydır tutuk mı yönünde karar veren diğer Sulh Ce lu. Haber ve köşe yazılarının delil ola za yargıçları da ya kopya ya da “kaçma rak gösterildiği soruşturmanın 4’ün şüphesi” gibi soyut gerekçelerin oldu cü ayında iddianame hazırlanmış değil. ğu kararlara imza atıyor. Anayasa Mahkemesi’ne Aralık 2016’da yapılan bireysel başvurular ise mahkemenin gündemine dahi alınmadı. Savcı hakkında ‘somut’ deliller Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde “FETÖ Savcı İnam, hakkındaki iddianame üyeliği” suçundan 1 ağırlaştırılmış mü de, “FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ebbet, 1 müebbet ile 67 yıla kadar ha üyesi” olarak, “Darbeye teşebbüs, ca pis istemiyle yargılanan savcı Murat susluk, gizli bilgileri açıklama, suç uy İnam’ın yürüttüğü soruşturma kapsa durma, özel hayatın gizliliğini ihlal, mında, 10 yazar ve yöneticimize “FE suç delillerini yok etme ve resmi bel TÖ/PDY ve PKK/KCK örgütlerine üye gede sahtecilik” ile suçlanıyor. İddi olmamakla birlikte örgüt adına suç iş anamede İnam’ın da aralarında bu lemek” suçlaması yöneltiliyor. Bu suç lunduğu sanıklarla ilgili TEM Daire lamaya delil olarak ise 5 köşe yazısı ile Başkanlığı’nın 30 Mayıs 2015 tarihli 16 haber gerekçe gösteriliyor. Bu kö “Paralel Devlet Yapılanması kapsamın şe yazıları ve haberlerden bazıları hak da örgütlü bir şekilde hareket ediyorlar kında süren dava ve takipsizlik karar ve örgütle bağlantılı olduklarına dair ları bulunuyor. Tutukluluğa, soyut de iz ve emareler var” tespitinin yapıldığı ğerlendirmelerin yer aldığı bilirkişi ra rapor yer alıyor. İddianamede İnam’ın poru da gerekçe olarak gösteriliyor. Ce Paralel Devlet Yapılanması ile bağlan tılı olduğu öne sürülen kişilerle irtibatlı olduğu da aktarılıyor. HTS incelemelerinde İnam’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sosyal Tesisleri’nde müdür yardımcılığını yapan K.Ö. isimli kişiyle 123 kez görüştüğü, bu kişinin aynı zamanda Yarbay Ali Tatar’ın intiharıyla ismi gündeme gelen FETÖ suçlamasıyla tutuklu, dönemin özel yetkili savcısı ve Yargıtay üyesi Süleyman Pehlivan ile de irtibatlı olduğu ifade ediliyor. Savunmaya engel Silivri Cezaevi’nde tutulan yazar ve yöneticilerimiz haftada bir saat avukatları ve aileleri ile görüşebiliyor. İnfaz memurları eşliğinde gerçekleşen görüş, sesli ve görüntülü olarak da kayda alınıyor. Avukatların aldığı notlar cezaevi yönetimince okunuyor ve bir fotokopisi alınıyor. Bu görüş kısıtına gerekçe olarak 667 sayılı KHK gösteriliyor. Söz konusu KHK’ye göre devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine, milli savunmaya, devlet sırlarına karşı suçlar, casusluk ve Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan tutuklananlara farklı bir cezaevi rejimi uygulanabiliyor. Ancak hem 4 aydır tutuklu bulunan 10 yazar ve yöneticimiz, hem de 59 gündür tutuklu olan muhabirimiz Ahmet Şık’a yöneltilen suçlama KHK’de sıralanan suçlar arasında yer almıyor. Bu kısıtlamaya yapılan itirazlar ise halen infaz hâkimliği tarafından inceleniyor. KEYFI HAK GASPI KİTAP SORUNU ÇÖZÜLEMEDİ, GÖRÜŞ KISITLAMASI VE MEKTUP YASAĞI SÜRÜYOR Yazar ve yöneticilerimiz Kasım 2016’da tutuklandığında Avrupa’nın en büyük cezaevi olan Silivri’de 1750 kitap vardı ve 3’er kişilik koğuşlara 1 kitap düşüyordu. Yayınevleri cezaevine kitap yardımında bulunsa da tutuklu ve hükümlüler bu kitapları ancak cezaevi memurlarının incelemesinden geçtikten sonra alabiliyorlar. Ancak yine de istenilen kitapların büyük çoğunluğuna ulaşılamıyor. Gazetemiz muhabiri Ahmet Şık’ın yaklaşık 100 kitaplık istek listesine cezaevi idaresi, 4 kitapla yanıt verdi. Gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklu bulunan yazar ve yöneticilerimize uygulanan avukat görüş kısıtlaması, kitap kısıtlaması gibi hak ihlallerinin yanı sıra bir de mektup yasağı uygulanıyor, Keyfi bir tutumla uygulanan bu yasağın sebebini cezaevi idaresi de bilmiyor. Yasağa, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili İsmail Uçar’ın cezaevine gönderdiği genelge gerekçe gösteriliyor. Genelgede, darbeye teşebbüs suç ve eylemlerine ilişkin soruşturmalar kapsamında tutuklu bulunan şüphelilere OHAL süresince mektup ve faksın yasakladığı belirtiliyor ancak gazetemizin 11 yazar ve yöneticisine yöneltilen suçlamalar sayılanların arasında yer almıyor. OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lerde ise mektup yasağına ilişkin bir hüküm bulunmuyor. Cezaevi de bilmiyor Gazetemiz muhabiri Ahmet Şık geçen günlerde CHP milletvekili Zeynep Altıok ile yolladığı mesajda mektup haklarının keyfi bir şekilde engellendiğini belirtti. Şık, konuyla ilgili tutuklu avukatımız Bülent Utku ile birlikte cezaevi idaresine dilekçe yaz dıklarını belirterek, ancak buna baştan savma sözlü yanıtlar verildiğini söyledi. İnfaz hâkimliğine yapılan başvurunun yanıtsız kaldığını ifade eden Şık, mektupların bakanlık genelgesi uyarınca verilmediği bilgisinin kendilerine aktarıldığını belirtti. Şık, 17 Şubat Cuma günü cezaevi idaresi tarafından sözlü yapılan açıklama da ise genelgenin olmadığı, bu konuda İstanbul Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından yasak koyulduğu gerekçesinin bildirildiğini kaydetti. Şık mesajında, bu yasağın hukuki olmadığını vurgulayarak, bu yasağın hangi yasa maddesine dayandırıldığını sordu. Altıok’un görüştüğü tutuklu gazeteci Mahir Kanaat ise dışarıya yönelik mektup kısıtlamasının olmadığını belirterek, aynı cezavindeki Ahmet Şık’a gönderdikleri mektubun ise gönderilmediğini söyledi. ALMANYA DIŞİŞLERİ BAKANI GabrIel Deniz Yücel’in gözaltında tutulması ne gerekli ne adil Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Die Welt gazetesi Türki dar uzun süre özgürlüğünün engellenmesi ne gerekli ne de adil” sözleriyle kı ye muhabiri Deniz Yücel’in nadı. “Özgür medyanın işiuzun süredir gözaltında tu ni engellenmeden yapabil tulmasını eleştirdi. Welt am mesinin olağanüstü dereceSonntag gazetesine konuşan de önemli olduğunu” vurgu Gabriel, Yücel’in Türkiye’de layan Gabriel, “Türk yargısı 14 Şubat’tan bu yana gözal için karar anı. İyi bir çözüm tında tutulmasını “Savcılık bulmak için her şeyi yapıyotaki sorgusu öncesi bu ka ruz” dedi. l Dış Haberler TGC’DE ULUSLARARASI TOPLANTI Avrupa’dan basın örgütleri özgürlükler için geliyor Türkiye Gazeteciler Ce tuklanmadan yapılabilme miyeti, Uluslarara si için bugün bir araya ge sı Basın Enstitüsü, Artic liyor. Cağaloğlu’ndaki TGC le 19, İsveç PEN, Sınır Ta Burhan Felek Konferans nımayan Gazeteciler Örgü Salonu’nda saat 15.00’te tü ve Avrupa Gazeteciler gerçekleşecek toplantıda, Derneği halkın haber alma gazetecilerin tutuksuz yar hakkının önündeki engel gılanması gerektiği, gazelerin kaldırılması, gazeteci teciliğin ve dayanışmanın liğin hedef gösterilmeden, suç olmadığı vurgulanacak. saldırıya uğramadan, tu l İSTANBUL / Cumhuriyet SİLİVRİ’DEN MESAJ Sorumluluğu kim üstlenecek? Bizim için dava açılacağını, mahkemeye çıkarılacağımızı, yargılanacağımızı, mahkemece suçlu bulunursak ceza verileceğini, hüküm istinaf veya temyiz mahkemesi tarafından da onaylanırsa, hükmen infaz edilmeye başlanacağını, yani cezaevine konulacağımızı ve cezamızın çektirileceğini mi zannediyorsunuz? Öyleyse yanılıyorsunuz. Çünkü yanlış biliyorsunuz. Yukarıdaki prosedür, hukuk devletlerinde olanı. Bizim memlekette durum epeyce farklı. Biz, bu aşamaların hiçbirinden geçmeden, yani dava açılmadan, hâkim ve mahkeme önüne çıkarılmadan, iddianame yokken ve savunmamız sorulmadan çoktaaaaan hüküm verildi, cezamızı da tamamladık. Nasıl oldu bu iş? Anlatalım: Hükümet OHAL ilan ettikten sonra KHK’ler çıkarmaya başladı. Yayımlanan KHK’lerden biriyle de hapis cezalarının infazıyla ilgili yeni kural getirildi. Yeni infaz rejimine göre rüşvet, zimmet, yolsuzluk, hırsızlık, sahtecilik, tehdit, şantaj, gasp, suç örgütü kurmak ya da yönetmek, adam yaralamak gibi bir suçtan mahkemede yargılanıp dört yıl (veya altında) hapis cezasına mahkum edilmişseniz tek bir gün bile hapis yatmadan cezanızı çekmiş, hakkınızdaki hapis cezası hükmü infaz edilmiş sayılıyor. Eğer mahkumiyetinize neden olan suç, devlet aleyhine işlenen suçlardan veya terör suçlarından biriyse, bu halde 1.5 yıl (veya altında) hapis cezasına mahkumiyette yine tek bir gün bile hapis yatmadan cezanızı çekmiş oluyorsunuz. Yeni infaz sistemine göre, Silivri Cezaevi’nde kaldığımız süre dikkate alındığında, hakkımızda şimdiden 2 yıl hapis cezasına hükmedilmiş ve bu hükmün infazı da peşinen yapılmış durumda. Bundan sonra hapiste geçireceğimiz her geçen gün peşin olarak verilen ve infaz edilen hapis cezasının da artırılması anlamına geliyor. Olur da bir gün dava açılır ve mahkeme önüne çıkarılırsak, mahkemenin vereceği kararın etkisi de, etkinliği de sınırlı kalacak, belki de işlevsiz olacaktır. Peki, yargılamanın sonunda beraat edersek (ki bundan hiç kuşkumuz yok), hayatımızdan zorla ve hukuksuz olarak çalınan bu zamanların hesabını kim(ler) ve nasıl verecek? Telafi imkânı olmayan bu zararın, bu adaletsizliğin sorumluluğunu kim üstlenecek? Bu durumu, bu yargısız peşin infazı, yargı mekanizması ve o kurumda görevli bazı kişiler aracılığıyla uygulanan zulmü yalnızca biz yaşamıyoruz. Bizden önce de, bugün de çok daha uzun süreli benzer mağduriyetleri yaşayan yüzlerce, binlerce insan var. Yargıyı, adliyeyi kendi iktidarlarının çıkarları ve istekleri doğrultusunda hizmet veren bir kamu idaresine dönüştürdüler. Baskıyla, tehditle, siyasi ve ekonomik ambargolarla, hapisle medyayı da hizaya sokmak, onu da iktidarlarının güvencesi olacak bir iktidar silahına dönüştürmek istiyorlar. Epeyce yol katettiler. Ama hâlâ direnen, teslim olmayan, demokrasi, hak, hukuk, adalet, gazetecilik ve özgürlük ideallerine bağlı insanlar ve kurumlar var. Umudumuz da var. Yalnızca bizleri değil hangi görüşte olursa olsun içerdeki bütün gazetecileri unutmayın. Gazetecilik suç değildir. AKIN ATALAY Saat 15.30’larda güneşin peşinde Bugün 4 ay, yani 120 gün, yani 16 hafta, yani 2 bin 280 saat doldu. 17 saat daraltılmış aile görüşü ve 17 saat avukatlarımızla görüş, 1 saat telefon görüşmesi, 1 saat milletvekili görüşü toplam 36 saat hücrelerin dışında kaldık. Geri kalan her anımızda hücredeydik. İftirayla, haksız yere tutulmamız, hazırlanmayan iddianamemiz, ağırlaştırılmış tutukluluk koşulları... Önce bunlar üzerine birkaç cümle hayal etmiştim ama sonra memleketin biz tutukluykenki hallerine baktım: Ölümler, yaralanmalar, terör, işsizlik, akademisyenlerin ihracı, kundaklama, korkutma... Kendimden, kendimizden konuşmaktan vazgeçtim, hatta bunu düşündüğüme utandım. Sadece içeriden bir yaşanmışlığı paylaşmak istiyorum. 97. gün daha önce hiç görmediğimiz güneşi hücrenin karşısındaki pencereden “sektirmeli de olsa” gördük. Saat 15.30 civarıydı, hücre arkadaşlarımla uzun uzun güneşin yansımasına baktık. Bunu hayra yorduk. Güneşin sadece bizim için değil, düşünceleri yüzünden cezaevindeki herkes için bir umut olduğunu biliyoruz. Güneşi doğrudan göreceğimiz günlerin özlemiyle, bizi özleyenlere saat 15.30’larda bizim de güneşin peşinde olduğumuzu bilerek o müthiş aydınlığa bakmalarını öneriyoruz. MURAT SABUNCU C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle