30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 10 Şubat 2017 .U.lkenin geleceği10 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: İLKNUR FİLİZ KHK İLE İHRAÇ EDİLEN PROF. DR. ÖGET ÖKTEM TANÖR 81 YAŞINDA VE DİMDİK AYAKTA 103 gündür özgürlüğünden yoksun... İHRACA KARŞI EYLEMLER Akademisyenler üniversiteleri terk etmeyecek OZAN ÇEPNİ Ankara Üniversitesi öğretim üyeleri, KHK’ler ile ihraç edilen akademisyenler için harekete geçti. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 200’e yakın öğretim üyesinin katılımıyla yaklaşık 5 saat süren toplantıda, ihraç edilen akademisyenlerin sesini duyurmak için üniversite genelinde eylemler planlandı. Eğitim Sen öncülüğünde gerçekleştirilen toplantıda, ilk olarak ihraç edilen akademisyenlerin odalarını boşaltmama kararı alındı. Üniversiteden gelebilecek baskılara karşı destek ziyaretleri planlanırken; üniversitenin eski öğrencileri, demokratik kitle örgütleri başkanları ve milletvekillerinin ihraç edilen öğretim üyelerinin odalarında ağırlanması kararlaştırıldı. İhraçlara karşı boykot İhraçlara karşı en önemli adım ise akademisyenlerin ders boykotu olacak. Ankara Üniversitesi’nde bahar yarıyılının başladığı 13 Şubat pazartesi gününden itibaren 1 haftalık ders boykotu gerçekleştirilecek. AÜ merkezli gerçekleştirilecek etkinliğe diğer kampüslerin de kendilerine özgü biçimde eylem formlarıyla destek olmaları sağlanacak. Rektör İbiş hedefte 100’e yakın akademisyenin ihracından sorumlu tutulan Rektör Erkan İbiş hakkında kampanya başlatılacak. Sosyal medyada devam edecek kampanya TBMM’de soru ve soruşturma önergeleriyle ve toplu bir suç duyurusuyla devam edecek. Akademisyenlerin uğradığı kıyım, hem akademik hem de sendikal düzeyde uluslararası örgütlerle paylaşılacak. Ayrıca kitlesel ihraçların yaşanmadığı ODTÜ, Hacettepe gibi üniversitelerde geniş toplantılar ve etkinlikler düzenlenecek. l ANKARA AKADEMİSYENİN İSYANI İsmimi o listede görmeyince utandım Barış İçin Akademisler Bildirisi’ne imza atan Mersin Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ulaş Bayraktar, yüzlerce akademisyenin KHK ile işten atılmasına tepkisini, “Hâlâ bir işim, unvanım olduğu için, onlarla aynı ‘suçu’ işlediğim halde ismimi o listede göremediğim için kendimden utandım. Bu adaletsizliğe alet ve ortak olanlar adına utandım” sözleriyle gösterdi. Atılana kadar üniversitedeki görevine devam edeceğiri vurgulayan Bayraktar, “Haksız bir şekilde işinden, mesleğinden olanların düşüncelerini aktarmaya, yarım kalan cümlelerini bitirmeye devam edeceğim. İnadımı direniş bildim; ahdım olsun, siz beni atana kadar bir yere kımıldamayacağım” ifadelerini kullandı. Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’ne imza attığı için hakkında soruşturmalar açılan Bayraktar’ın babası Yüzbaşı Beşir Bayraktar, 1980 yılında PKK’nin ilk saldırılarından birinde şehit düşmüştü. l ABİDİN YAĞMUR / Mersin BOĞAZİÇİLİ ÖĞRENCİLER: Ülke büyük bir uçuruma sürükleniyor Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki görevinden KHK’yle ihraç edilen Murat Sevinç’e Boğaziçi Üniversitesi’ndeki öğrencilerinden destek geldi. Boğaziçi Üniversitesi’nde yarı zamanlı olarak Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde ‘Türk Anayasa Hukukuna Giriş’ dersi veren Sevinç için üniversitedeki öğrencilerinin yayımladığı destek bildirisinde, “Akademiyi, özgür düşünce ve bilgi üretimi ortamını katledenler, Türkiye’yi büyük bir uçuruma sürüklemektedir” denildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet için üzülüyorum SİBEL BAHÇETEPE Yayımlanan son Kanun Hükmünde Kararname ile ihraç edilen Türkiye’nin ilk nöropsikoloğu olan 81 yaşındaki Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, yaşamını eğitime adamış bir bilim insanı. Tanör, barış bildirisine imza atınca, Bilim Üniversitesi’ndeki işinden geçtiğimiz yıl uzaklaştırıldı. Misafir öğretim üyesi olarak ders verdiği üniversiteler, Tanör’e kapılarını kapattı. Yaşadığı onca şeye rağmen, hastalarına sırt çevirmeyen Tanör’e, KHK ihracıyla yeni bir darbe daha vuruldu. İhraç kararını hasta baktığı sırada gelen telefonlardan öğrenen Tanör, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. n Barış bildirisine imza attıktan sonra peş peşe sorunlar yaşadınız. Bize barış istiyor gözüyle bakmadılar. Barış istedik ama bizi barış istemeyen terör örgütlerini desteklemekle suçladılar. Bu çok yanlış birşey. Tabii ki barış istemek kötü bir şey değil. Kişisel açıdan öğrencilerimden koparılmak, bilgi birikimimi öğrencilere aktaramaz olmak beni çok rahatsız ediyor. Ülke açısından da ülkenen giderek bilimden uzak, eğitimsiz, sorgulamayan, başına geleni çeken, pasif Arap ülkesi olmasından endişe ediyorum. n KHK ile ihracı bekliyor muydunuz? Aslında Fethullahçı Terör Örgütü ile mücadele adı altında başladı bu ihraçlar ama aynı kefeye sol kanattan rahatsız edenler de konulmaya başladı. Hiç ilgisi olmayanlar bir torbaya konulmaya başladı. Benimle ilgili şöyle komik bir durum var. Ben zaten Barış İçin Akademisyenler bildirisini imzaladığımdan kadromun olduğu Bilim Üniversitesi’nden geçen yıl atılmıştım. Atılınca pozisyonum yalnızca emekli profesördü. Onun için bu KHK’ler ile bir daha nereden atılacağım diyordum. Aklımdan hiç mi geçmiyordu? Geçiyordu ama komik geliyordu, olmaz ki böyle bir şey diye düşünüyordum, beklemiyordum. Şimdi ne olacak tam bilmiyorum. Sanıyorum memurluktan çıkarıldım. Kararı görmedim. Memurken kazandığım hakları, profesör unvanını belki kullanamayacağım, bilmiyorum ki... Daha ne olduğu belli değil. İç savaş endişesi n Sizce ülkenin psikolojisi nasıl? Nereye doğru sürükleniyoruz? Türkiye iç savaşa giderse diye korkuyorum. Kamplaşmalar müthiş keskinleşebilir, kimse birbirini sevmez. Herkes ben ve öteki olarak da kalabilir. Sürekli kaygı içinde yaşamak hastalıklara davetiye çıkaracak. Ruh, beden sağlığı bozulacak. Esas üzüldüğüm ve önem verdiğim nokta Türkiye’nin geleceği... Yeni yetişen nesiller ve bu nesillerin eğitimi. İş bilen öğretmenler, iş bilen akademisyenler, yerlerinden edildikçe, iyi öğretmenlerde kalmayınca çoğunluğu atılınca kötü yetişecekler. Üniversitelere gelince de iyi yetişmiş akademisyenler atılmış, onların yerine kimin geleceği belli olmayan bir durumda olduğumuz için iyi eğitim alamayacaklar. Türkiye’nin eğitim düzeyi zaten düşmeye başladı bile. Türkiye’nin eğitim düzeyi çok kötü olacak diye korkuyorum. Yetişmeyen, eğitilmeyen ve kendisine verilen orta karar bilgiyi alan, onunla yetinen, sorgulamayan gençler yetişecek diye korkuyorum. Sorgulayan ve sorgulamayı öğrenmiş insanlar, sorgulamaktan, hapse girme endişesinden korkan hale geldiği için sesini çıkarmayan bir ülke olduk. Ses çıkaranlar da hapse atılıyor. İçerisi ile dışarısının hapishane oluşu birbirine benzer hale geldi. Türkiye’nin geleceği için çok endişeliyim. Her şeye rağmen, uygar ve bilimsel düzeyi yüksek bir ülkeydi Türkiye. Giderek bir ‘KHK ile ihraç edilir miyim?’ diye düşünmüştüm ama komik geliyordu. ‘Hiçbir yerde kadrolu değilim, bir daha nereden atılacağım?’ diyordum. Böyle bir şey olamaz gibi geliyordu. Kazandığım hakları, profesör unvanını belki kullanamayacağım. Esas üzüldüğüm ve önem verdiğim nokta Türkiye’nin geleceği. Yetişmeyen, eğitilmeyen ve kendisine verilen orta karar bilgiyi alan, sorgulamayan gençler yetişecek diye korkuyorum. Türkiye, Ortadoğu ülkesi haline gelir diye korkuyorum. Öget hoca, karar duyulunca dayanışma çemberine alındı. Ziyaretçi akınına uğradı. Telefonları susmadı. Öğrencileri, hastaları ve hasta yakınları, Tanör’e desteklerini iletti. Vedat ARIK Bülent de susmazdı n Prof. Dr. Bülent Tanör de 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde sizin şu an yaşadıklarınızın benzerini yaşamış, görevinden alınmış ve yeniden geri dönmüş. Geçmişi ve şimdi yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz? O zaman bağımsız bir yargı vardı. Bağımsız olduğu için de etkilenmeden karar veren Ortadoğu ülkesi gibi, kültür düzeyi olmayan, düşünmeyen, sorgulamayan bir ülke haline gelirse diye korkuyorum. n Şimdi ne yapacaksınız? Karara itiraz edecek misiniz? Benim esas işim yalnızca hasta bakmak değil, ders vermek ve öğrenci yetiştirmek. Hasta bakmanın iki amacı var. Bir hastaya yardımcı olmak, bir de hasta bakarken öğrencilere nasıl hasta bakıldığını göstererek onları yetiştirmek. Stajyer yetiştirmek. Ama benim ikinci işim ders vermekti. Ders verme imkânları elimden alındı. Biri esas ders verdiğim üniversiteden atılma. Ama o tek bir üniversite. 4 ayrı üniversetede 67 derse giriyordum. Onların da ödleri paltalayacak, 20162017’de vermem gereken dersleri elimden aldılar. Bu derslerin bir kısmını 2526 yıldır veriyordum. Ama hepsi elimden alındı ve ders veremez oldum. Öğrenci ile aramın kopması hasta ile aramın kopmasından beni daha çok üzdü. Buna karşılık bazı üniversitelerin dernekleri sürekli yaptıkları toplantılara sunum yapmaya çağırıyordu. Bazı üniversitelere sunum yapmaya gidiyorum. Ücretsiz baktığım hastalarımı bırakamam. Bana ihtiyaçları var. Dışarıda tek seansa 350450 lira ödüyorlar. Bundan sonraki planlarım şu. Çağırıldığım yerlere gidip nöropsikoloji konusundaki bilgilerimi isteyenlere, istedikleri konularda sunmak. Makaleler yazmak, kitaplar yazmak. KHK’ye karşı dava açar mıyım, bilmiyorum. bir yargı vardı. Onun için onlar, geleceği dair daha ümit besleyebilecekleri bir durumdaydılar. Ama şimdi kuvvetler ayrılığı diye bir şey kalmadı. Bağımsız yargı olmadığı için yargıya pek umut bağlayacak durumda değiliz. n Bülent Tanör, anayasa profesörü ve insan hakları ile ilgili çok sayıda çalışması olan biriydi. Sizce yaşasaydı bu günlerde tavrı ne olurdu? Şuan hapiste olabilirdi diye düşünüyorum. Çünkü Bülent konuşurdu. Çıkan hukuksuzların her biri için konuşurdu. Suskun kalmazdı. Bazı hukukçular konuşuyor, bazı hukukçular suskun şu anda. Bülent en çok konuşanlardan biri olurdu. Belki de gözaltında olurdu, tutuklanmış olurdu. Hukuk bitirdi psikolojide çığır açtı n Aslında hukuk fakültesi mezunusunuz. Psikoloji alanında çığır açtınız... O süreci anlatır mısınız? Hukuk fakültesinin daha ilk günlerinde ‘benim burada ne işim var, benim yerim tıp fakültesi’ dedim. Hukuk 3. sınıftan başlayarak hep tıp derslerini dinlemeye başladım. Kadavra bölümü, hukuk fakültesinin bahçesindeydi. Beyaz gömlek uydurup anatomi, fizyoloji gibi derslere girerdim. Annem ve babam doktordu. Hukuk fakültesini bitirdiğimde babama ‘yeniden üniversiteye girip tıp okumak istiyorum’ dedim. ‘Hayır olmaz’ dedi. Ben de hukukta Anayasa kürsüsünde asistan oldum. Bülent Tanör ile burada tanıştık. ABD Columbia Üniversitesi hukuk asistanlarına bir yıllık burs veriyordu. O burslardan biriyle ABD’ye gittim. Orada bir yandan da psikoloji derslerine girmeye başladım. Psikanaliste, tıp okumak istediğimi söyledim. ‘Yeniden tıp okumaktansa psikoloji yoluyla buraya geçin’ dedi. Beynin çalışma sistemini merak ediyordum. Mesela, ‘bir şey öğrendiğimizde beynimizde nasıl değişiklik oluyor?’ gibi sorular vardı kafamda. n Geçişiniz nasıl oldu? Türkiye’ye döndükten sonra bir kez daha babamı yokladım, ‘yok olmaz’ dedi. O sırada, psikoloji bölümüne doktoraya alınabile ceğim söylendi. Babam da kabul etti. Genel Psikoloji Kürsüsü’nün başkanı Sabri Esat Siyavuşgil, ‘üç sene bizim bütün derslerimize devam edip, kürsünün özel imtihanlarından geçmeyi şimdiden kabul edersen seni doktora öğrencisi olarak alırız’ dedi. ‘Peki’ dedim. Hukuk Fakültesi’nde 4 yıl mecburi hizmetim vardı. Bir yandan hukukta asistanlık yaparken, bir yandan psikoloji derslerini izliyordum. Nöropsikoloji ilgimi çekiyordu. İstanbul Üniversitesi Psikoloji’de asistan oldum sonra. Asistan iken 12 Mart muhtırası oldu. Bülent’le Cenevre’ye gittik. 1 yıl orada kaldık. İkinci yıl siyasi mülteci olarak kabul edildik. Bülent hukuk fakültesine misafir öğretim üyesi olarak alındı. O sırada Ecevit affı çıktı ve Türkiye’ye döndük. Döndükten sonra başıma gelebilecek en güzel şey geldi. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji, psikiyatri, anatomi ve fizyoloji derslerini almak, sınavlarından geçmek, tez yazmak koşuluyla psikoloji mezunlarını doktora öğrencisi olarak alıyordu. Hemen başvurdum, doktora öğrencisi olarak kabul edilmiştim. Ardından Çapa’da 1983 yılında ilk nöropsikoloji laborotuvarını kurdum. Nöroşirürji, psikiyatri, nöroloji hastaları gönderilmeye başlandı. Yavaş yavaş nöropsikoloji duyulmaya başladı. Psikoloji öğrencileri ya da bitirmiş olanlar için burası bir okul oldu. KİŞİLER DEĞİL, TÜRKİYE ZARAR GÖRÜYOR İbrahim Kaboğlu Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği Başkanı ve Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun fakültedeki görevinden KHK ile ihraç edilmesine tepkiler gelmeye devam ediyor. Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği yaptığı yazılı açıklamada, “Bilim insanlarının hukuka aykırı süreçler ve siyasal yorumlar temelinde ağır yaptırımlara tabi tutulması kabul edilemez” dedi. Açıklamada akademis yenlerin ağır yaptırımlara tabi tutulmasının derin bir kaygı yarattığı belirtildi. Hükümete, TBMM’ye YÖK ve üniversitelere hukuka aykırı bu işlemden dönülmesi yönünde çağrı yapılan açıklamada özetle şu ifadeler yer aldı: “Söz konusu yaptırımlar, yalnızca ilgili kişilere yönelik yıkıcı etkiler yaratmakla sınırlı kalmamaktadır. Kurumsal olarak üniversiteler ve ülkemizin bilim ve sanat özgürlüğünün potansiyeli ve geleceği üzerinde de telafisi imkânsız kayıplar yaratmakta ve Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan demokratik ve sosyal devlete zarar vermektedir.” Kaboğlu: Hesabı sorulacak Görevden alınmasını değerlendiren Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, “Bu bir skandaldır, bu büyük bir haksızlıktır, olmaz. Sadece hukuka aykırı değildir aynı zamanda akla aykırıdır. Bizlerin bu şekilde OHAL KHK’larına doldurulmamız sorgusuz sualsiz bir cinayettir, yargısız infazdır. Benim öncelikli olarak temennim, bu hatanın düzeltilmesi yani bu şekilde işletilen bir Rus Ruleti’nin bir an önce geri alınması. Tabii ki bütün kanuni yollar sonuna kadar kullanılacaktır. Tabii ki bunların hesabı sorulmalıdır ve sorulacaktır” dedi. l İSTANBUL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle