29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 2 Aralık 2017 4 Batı’nın faydası New York’taki bölge mahkemesinde, ABD ile Türkiye daha doğrusu Erdoğan iktidarı arasındaki bilek güreşi sürerken, Washington’da Wilson Enstitüsü’nde bir konuşma yapan ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Ankara’ya yönelik çok ilginç bir çağrıyı dile getiriyordu. Türkiye’den NATO müttefiki olarak, ittifakın ortak savunmasına öncelik vermesini istiyoruz, diyen Tillerson ardından da ekliyordu. İran ve Rusya, Türk halkına Batı ülkeleri camiasına üye olmanın sağladığı ekonomik ve siyasi faydaları sunamaz. Türkiye’nin ister ABD olsun, ister ABBatı ile ilişkilerinin en kötü dönemini yaşadığı şu sıralarda Tillerson’un böyle bir çağrıda bulunması doğrusu büyük cesaret. İçinde bulunduğumuz dönemde, Türkiye’ye dönüp “Batı ile ilişki senin yararına” demek kadar, herhangi bir Batı ülkesi veya kuruluşuna dönüp, “Türkiye ile iyi ilişkileri sürdürmek ve ittifak bağlarımızı güçlendirmek bizim yararımıza” diyebilmek de doğrusu yürek ister. Ama her şeye rağmen tartışılan ana ittifak ilişkileri ve dış politikadaki temel tercihler olduğu zaman, güncel gerginliklerin olumsuz etkisinden sıyrılarak, olaya yapısal açıdan yaklaşmakta yarar var. HHH Osmanlı’nın son yüzyılında, Türkiye Batı’nın etki alanında olmanın da ötesinde yarı sömürgesi konumundaydı. Hemen belirtmek gerekir ki, o zaman Batı denince anlaşılan Avrupa idi. Çarlık Rusya’sı karşısında varlığını ve bekasını yıllar boyu Avrupa ile ilişkilerinde dengelerdeki perendeler sayesinde koruyan Türkiye, Batı’ya karşı verdiği Kurtuluş Savaşı’nın ardından gelen Cumhuriyet’te de tercihini ve yönelişini Batı’dan yana kullandı. Bu “Batıcı” olmaktan çok “Batılı” davranışın akılcı bir tercih olduğunu söylemek yanlış değildir. 2. Dünya Savaşı ertesinde ortaya çıkan Stalin’in Türkiye’ye yönelik emellerinin de etkisiyle Türkiye, Batı içindeki rotasını yeni oluşan ittifak NATO’ya çevirdi. “Sürüden ayrılanı kurt kapar aman dikkat” güdüsüyle sürdürülen ilişkiler ise Batılı değil, Batıcı bir davranış biçiminin ürünü olmuştu. Bu tavır, yıllar boyu eleştirildi ve körü körüne NATO’nun ileri karakolu misyonuna saplanmak yerine ittifak içinde, daha ulusal çıkarları ön plana alan, daha akılcı bir tutumun benimsenmesi önerildi. Tartışmalar, iki bloklu dünya düzeninin değişmesiyle son buldu. NATO’nun misyonu yeniden tanımlandı. Artık, “Ya bendensin ya da kaçınılmaz olarak ondansın” düzeni değişmişti. Aynı zamanda nükleer dehşet dengesine dayalı soğuk savaşın kendi lehine sona ermiş olmasından kazandığı güçle ABD dünyanın her yerinde, özellikle de Türkiye’nin de bulunduğu Ortadoğu bölgesinde daha pervasız daha saldırgan bir tavır içine girmişti. HHH Geçmişte “sürüden ayrılanı kurt kapar aman dikkat” korkusuyla hareket eden Türkiye de özellikle Washington’un Irak ve Suriye’deki girişimleri üzerine artık kendisi ve de bölgesi için en tehlikeli kurdun sürünün başındaki, ittifakın lideri ABD olduğunu görmek zorunda kalmıştır. Siyahbeyaz zıt iki kutuplu dünyadan daha pastel tonlu, çok renkli, çok kutuplu bir dünyaya geçildiği dönemde ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar, Türkiye’yi oradan oraya büyük savrulmalar yerine, her olayda onun gerektirdiği ittifaklar ve daha dengeli politikalara yöneltebildiği takdirde, hem kendi varlık ve bekamız, hem de bölgenin barış ve istikrarı açısından sağlam bir yere yerleşmiş olacağız. Türkiye, içinde bulunduğu Ortadoğu için en büyük tehlikenin ABD’den kaynaklandığının ortaya çıktığı bir dönemde, kazanılmış mevzilerden vazgeçen savrulmalar yerine, her somut olayda, bölgesel ve ulusal çıkarlara uygun somut tercihler ve politikalar oluşturmak zorundadır. İçeride ve dışarıda keskin çizgilerle ayrılmış, dostdüşman yaklaşımı gerginliğinin ötesine geçemeyen bu iktidar yeni durumun gerektirdiği politikanın gereklerini ne ölçüde yerine getirebilir dersiniz? Baykal’ın tedavisi Almanya’da sürecek Eski CHP Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal’ın sağlık durumu hakkında açıklama yapan Ankara Üniversitesi Rektörü Erkün İbiş, “Bilinç forksiyoları iyi. Almanya’da bir rehabilitasyon merkezine giderek orada tedavisini sürdürecek” dedi. Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesi’nde yoğun bakım altına alınan ve üç kez ameliyat geçiren Deniz Baykal’ın bilinç fonksiyonlarının iyi olduğunu belirten İbiş, “Yardımla ayakta durabiliyor. Sandalyede oturabiliyor. Önümüzdeki günlerde Almanya’da bir rehabilitasyon merkezine giderek orada tedavisini sürdürecek” dedi. İbiş, Baykal’ın Almanya’ya gidebilmesi için özel uçak hazırlandığını aktardı. l ANKARA / Cumhuriyet haber EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 20 günde 15 milyon dolarlık para trafiği Erdoğan’ın yakınlarının Man Adası’ndaki şirketle para trafiğinin belgelerini paylaşan CHP’li Bülent Tezcan, ‘Burada ya kara para aklama ya da vergi kaçırma var’ dedi ‘Gelen de var giden de’ Toplantının ardından bir gazetecinin “Türkiye’ye gelen para mı var, çıkan para mı var?” sorusuna Tezcan, “Hem çıkan var hem gelen var. Bir para trafiği var” yanıtı verdi. Toplantının sonunda Tezcan’ın gösterdiği belgeler gazetecilere dağıtıldı. Dağıtılan belgeler içinde dekontlar, swift mesajları, şirketin kuruluş ve devir belgeleri yer alıyor. 5 liralık şirkete milyon dolarlar emanet! Erdoğan’a teşekkürler, şirket satışı bilmiyorduk: Dediler ki “Şirket satışı için verildi”. Biz para gitti mi diye konuşurken, “Para geldi” diyor. Daha vahimmiş ya. O zaman şu sorunun cevabını vermek zorundasınız, hangi şirketi sattılar? Bu şirketin ortakları kim? Sattıkları şirketin sermayesi ne kadar? Bu şirketin bilançosu ne, varlıkları ne? Bunları kamuoyunun bilme hakkı var. Devir senetleri nerede, çıkarın bakalım konuşalım. Kim varmış bu ticaretin içerisinde, ne vermiş? Ne zaman kurulmuş bu şirket, ne kadar faaliyet yürütmüş, ne kadar kazanmış? Ona bir bakalım. Ne kadar bir vergi ödemiş, ne vergisi ödemiş? Bu değere nasıl ulaşmış? Sayın Erdoğan’a teşekkür ediyoruz, bu soruları sorma fırsatı verdi.Teşekkür ediyoruz bu para transferinin nedenini kendi pencerelerinden izah etmeye kalktı ve bir şirket satışından söz etti. Biz bir şirket satışı bilmiyorduk. Erdoğan sayesinde öğrendik. Şimdi buna bakacağız ve konuşacağız. Bu şirket satışı gürültüyle üstü örtülecek bir mesele değildir. Bu nasıl ticaret: Gelelim ticaret meselesine. Bu nasıl ticaret? 1 sterlinlik şirket, 15 milyonluk ödeme, bunun adı ticaret. Bu nasıl şirket? Vicdanı olan bütün vatandaşlara soruyorum. Bellway Ltd., 1 sterlinlik bir şirket. Türk parası ile 5 TL’si olan bir şirket. 15 milyon dolar ödüyor. Ne kadar zamanda? Kuruluşundan 4.5 ay sonra bu şirket 15 milyon dolar ödüyor. Yuvarlak hesap 60 milyon TL. 5 TL’si olan bir şirket, 60 milyon liralık bir şirketi alıyor. Varsa öyle bir şirket. 60 milyonluk değeri olan bu şirkette, cebinde 5 TL’si olan şirkete güvenip onunla ticaret yapıyor. Böyle ticaret olur mu? Bu, sokakta cebinde 5 TL’den başka hiçbir şey olmayan, 5 TL ile gezen birine elinizdeki 60 milyon TL’lik mücevher çantasını teslim ediyorsunuz. Edebilir misiniz? Bu, çocuk oyuncağı değil: Kazım Öztaş kimdir? Sıtkı Ayan önce kuruyor, Kazım Öztaş’a satıyor. Kazım Öztaş, 20 gün içerisinde 15 milyon dolar ödeme gücüne nasıl ulaştı? Transferden sonra Bellway’in ortakları başka ne iş yapmışlar? Kazım Öztaş ne kadar vergi ödemiş, ne kadar kazanç elde etmiş, geliri ne? O dönemin başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı’nın yakın akrabalarına ödemiş. Çocuk oyuncağı değil bu. Dünyanın her ciddi ülkesinde bu işin üzerine resmi kurumlar gider. O yüzden bu bir basit ticari ilişki değildir. Bu normal bir ticaret mi herkes biliyor ki burada mide bulandıran bir şey var. Ya kara para ya vergi kaçırma: Sahte değil, her şey meydanda. Böyle bir ilişki karşınıza çıktığında, insanın aklına iki şey gelir. İlki; kara para aklama. Vardır ya da yoktur bilmiyorum, bakacağız. ikincisi ise vergi kaçırma, vergi ödememe. Devlet harekete geçmedi: Kara para aklamayı Mali Suçlar Araştırma Kurulu’nun (MASAK) sayfasına girin, “Gayri yasal gelirleri, kılıfına uydurup yasal hale getirme yöntemi” diyor. Diyor ki, paravan bir şirket kurarsınız, bu şirketler de offshore cenneti sayılan adalarda kurulur, bu adalarda bu şirketler üzerinden paraları saklayarak sistemin içine sokarsınız. Bu para hareketini gördüğü zaman devlet harekete geçer. Bugüne kadar geçmemiş, bundan sonra nasıl geçecek? Ada hassasiyetini Ege için de bekliyoruz: Sayın Başbakan’ın çocuklarının offshore adalarında hesapları çıkmıştı. Bu arkadaşlarımızın ada hassasiyetini biliyoruz ama bir şeye üzülüyoruz. Hükümetten, Erdoğan’dan, Yıldırım’dan, AK Parti yöneticilerinden aynı ada hassasiyetini gözümüzün önünde Yunanistan’ın işgal ettiği Ege’deki Türk adalarına da göstermesini bekliyoruz. Ege’deki Türk adaları birer birer işgal edilirken ses çıkarmayanlar, offshore adaları söz konusu olduğunda maalesef bayağı bir hünerbazlar. Bu iş ortaya çıktı. Adaları şirket kurdururken buluyorlar: 2006’da Vergi Usul Kanunu’nda bir değişiklik yaptılar. “Bu tür offshore cennetlerinden getirilen paralardan yüzde 30 ek vergi alacağız. Bu adaların ne olduğunu bilemeyiz, Bakanlar Kurulu tespit etsin ve her sene kararname çıkarsın” dediler. 11 yıl geçti, çıktı mı, çıkmadı. Bulamıyorlar. Çocuklarına şirket kurdururken o adaları hemen buluyorlar, avuçlarının içinde gibi, koydukları gibi. Ama devletin, milletin vergi alması söz konusu olduğunda bu memleketin fakir fukara yoksulunun devlet hizmetlerinden yararlanması için devletin kasasına para girmesi söz konusu olduğunda, o adaları gözleri görmüyor. Yeni kutular gelir, açılır: Dünyanın demokratik, kurumları oturmuş, aklı başında hiçbir ülkesinde bu ilişkiler bedavaya geçiştirilmez. Bunları milletten saklamanıza fırsat vermeyeceğiz. Ortada mide bulandıran, milletin vicdanını yaralayan bir ilişki vardır. Orijinallerini savcılığa vereceğiz. Kutuyu açtık, söyleneceği söyledik ama zannetmeyin ki kutuyu tamamen kapattık. Daha yeni kutular gelir, daha yeni kutular açılır. Yeter ki kutuyu açacak şeyleri kutunun içine koymayın. l ANKARA / Cumhuriyet CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yakınlarının vergi cenneti olarak bilinen Man Adası’nda kurulan Bellway şirketiyle ilgili para trafiğinin belgelerini paylaştı. Belgelerin tümünü basına dağıtan Tezcan, belgeleri savcılığa da göndereceklerini söyledi. 1 sterlinlik şirketin kuruluş belgesini, kurulduktan 4.5 ay sonra 20 gün içinde yaşanan 15 milyon dolarlık para trafiğinin belgelerini gösteren Tezcan, dekontları da paylaştı. Tezcan, “Mustafa Erdoğan’ın 1 milyon 250 bin dolarlık dekontu. Ziya İlgen 1 milyon 250 bin dolarlık dekontu. Dekontun aslı bu. Bunlar mı sahte? Ahmet Burak Erdoğan 1 milyon 450 bin dolarlık dekont. Ahmet Burak Erdoğan 2 milyon 350 bin dolarlık banka dekontunun orijinali. Mustafa Gündoğan 1 milyon 250 bin dolarlık dekont. Hani sahteydi? Osman Ketenci, dünürü, 1 milyon 250 bin dolarlık dekont. Ziya İlgen enişte. Hani darbeyi haber veren. 2.5 milyon dolarlık dekont, bu mu sahte? Hangisi sahte? Bunların tamamı orijinal belgeler. Sahte diyenlere sesleniyorum; biz sahte işi bilmeyiz” dedi. “Sahte değil, her şey meydanda” diyen Tezcan, böyle bir ilişki ile karşılaşıldığında akla iki şey geldiğini belirterek, “İlki; kara para aklama. Vardır ya da yoktur bilmiyorum, bakacağız. İkincisi ise vergi kaçırma, vergi ödememe” dedi. CHP’li Tezcan, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısında açıkladığı Erdoğan’ın yakınlarının Man Adası’ndaki bir şirketle 15 milyon dolarlık para transferinin belgelerini Meclis’te yaptığı basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaştı. Tezcan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle: Mübarek cuma kutuyu açtırdılar: Bir söz vardır, “Açtırma kutuyu söyletme kötüyü” derler. Mübarek cuma günü bize kutuyu açtıracaklar. Aslında biz, Meclis bu konuyu konuşsun, görüşsün dedik ama hâkim irade bu konunun görüşülmesinden anlaşılan o ki rahatsız. Biz kutuyu açtık, sonrası artık kutunun içinden çıkacaklardan kimin rahatsız olacağı ile ilgili. Salı günü Sayın Kılıçdaroğlu, grup konuşmasında para transferini belgeleriyle açıkladı, gösterdi. Man Adası diye, adını bile o anda duyduğumuz bir adada kurulmuş naylon şirket. Şirketin sermayesi bile 5 TL. Bu şirketin yaptığı para transferinin öbür tarafında, bugün Cumhurbaşkanı makamında oturan AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın eniştesi Ziya İlgen, kardeşi Mustafa Erdoğan, dünürü Osman Ketenci, eski Özel Kalem Müdürü Mustafa Erdoğan ve oğlu Ahmet Burak Erdoğan. Araştırılmasını istemediler: Çarşamba günü Meclis araştırması yapalım dedik. Perşembe günü TBMM’de araştırma önergesi talebimiz AK Partili milletvekillerinin oyuyla, parmak hesabıyla reddedildi. Büyük bir gürültü koptu, her zaman yaptıkları gibi muhalefeti susturmak, konuşanları korkutmak için büyük bir medya ordusu ile psikolojik saldırıyla boğuntuya getirmeye çalıştılar. Önce sahte dediler, sonra ticari ilişki var dediler. Aslında Erdoğan, çok açık bir şey söyledi, “Bu şirket satışı karşılığı aldıkları para” dedi. 20 günde 15 milyon: Sıtkı Ayan, şirketi 2 Ağustos tarihinde kurdurmuştu, bu hissesini 2.5 ay üzerinde tutmuş, 15 Kasım 2011’de Kasım Öztaş diye birisine 1 sterline devretmiş. Senaryonun isimleri bunlar. 1 ay sonra, 15 Aralık 2011’den itibaren söylenen para trafiği başlamış ve 20 gün içerisinde 15 milyon dolarlık para trafiği var. Bize “Bu belgeler sahte” dediler. Sahte dedikleri dekontlar... Bu mu sahte, dekontun aslı. Hani sahteydi? Bunların tamamı orijinal belgeler, hepsi orijinal belgedir. Uluslararası para trafiğindeki swift mesajlarının evrakları da burada. ‘Sahte’ diyenlere sesleniyorum, biz sahte işi bilmeyiz, ama offshore adalarında iş tutmayı becerenler sahte işlemlerin nasıl yapılacağını iyi bilirler. Savcılık istemiş, savcılığa da vereceğiz. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle