29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 2 Aralık 2017 EDİTÖR: FİGEN ATALAY TASARIM: İLKNUR FİLİZ haber ‘Utanıyoruz15’ İspat ve istifa 2010 yaz aylarıydı... “Benim veya arkadaşlarımın bir terörist başı ile masaya oturduğunu, anlaştığını ispat edemezsiniz, şerefsizsiniz” dedi. Ne oldu? Altında kaldı. 2010 Aralık ayıydı. WikiLeaks’in yayımladığı belgelerdeki gizli hesap savlarıyla ilgili olarak, “Eğer ispatlanırsa ben bu makamda durmam, milletvekilliğinde de durmam” dedi. Ne oldu? Başbakandı, cumhurbaşkanı oldu. 16 Nisan halkoylaması öncesiydi. “Anayasa değişikliğinde cumhurbaşkanının Meclis’i fesih yetkisi olduğunu kanıtlayın, istifa ederim” dedi. Ne oldu? Cumhurbaşkanıydı, başkan oldu. Bu ispat ile istifanın bir araya geldiği tümce, offshore hesabına döndü. Of dedin mi, karşı taraf şorluyor. Masum sempatikler! Bülent Arınç, yine parlak zekâsını çalıştırmış: “Bu 80 milyonluk kitlede belki 80 kişi haricindeki herkes Fethullah Gülen’in belki bir dini lider olarak, belki eğitim hizmetlerinin güzelliği karşısında bir sempati beslemiş olabilir. Ama o 80 kişi hariç, hiç kimse 15 Temmuz gibi bir ihaneti düşünmemiştir.” Bülent Arınç, başbakan yardımcısı iken TRT kendisine bağlıydı. TRT’nin başında da genel müdür olarak İbrahim Şahin oturuyordu. Bu köşeden yazmıştık: TRT’deki FETÖ yapılanması ile ilgili Ankara ağır ceza mahkemelerinde görülen iki ayrı dava var. Bu davaların iddianamelerinde (İddianame No: 2017/3669 ve İddianame No: 2017/2271) açıp baktığınızda İbrahim Şahin’in adı 30 kez geçiyor. İddianamelerde, FETÖ’cülerin çoğunluğunun o dönemde TRT’ye alındığı da yazıyor. Dahası iddianamelerde yer alan ifadelere göre, “20082013 yılları arasında yapılan atamalar sonrasında TRT adeta FETÖ’nün çiftliğine dönmüş.”  Çiftliğin şusu busu içeride; ağası, kâhyası dışarıda... İddianamede 30 kez adı geçen genel müdür İbrahim Şahin dışarıda, merkez valisi! Söylentilere bakılırsa, İbrahim Şahin, bir nüfuzlu AKP’linin akrabası oluyormuş da, onun için ona dokunulmuyormuş. Böylece, İbrahim Şahin, 80’in dışında, “sempatizan” olmuş oluyor. Bülent Arınç da o tarafta. Hem masum, hem sempatik! Beri yanda, “Aman başıma bir şey gelmesin” diye, sırf adı Fethullah olanlar mahkemelere taşınıyorlar. Adlarını değiştirmek için. İnanmayan, Cumhuriyet gazetesinde son birkaç ayda yayımlanan (8 Ekim, 8 Kasım, 12 Kasım, 22 Kasım) resmi ilanlardaki mahkeme kararlarına bakar: Fethullahlar; Fatih olmuş, Fethi olmuş, Feyzullah olmuş, İbrahim Ethem olmuş... İmdat! AKP’ye iliştirilmiş bir gazeteciye “CHP eski yargı düzeni değiştiği için çok rahatsız. Tek başlarına güçlü siyaset yapamadıkları için eskiden onların imdadına yargı yetişiyordu. Şimdi artık yargı bunu yapmıyor” dediği için “yüksek hâkimlik vakar ve şerefiyle bağdaşmayan hal ve hareketler” yaptığı gerekçesiyle Danıştay Başkanı Zerrin Güngör hakkında şikâyet dilekçeleri verilmişti. Bunlardan birine geçen hafta Danıştay Genel Sekreterliği’nden 7 satırlık bir yanıt geldi. Özetle, Güngör’ün Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edilmesi uygun görülmemiş. Saray’ın yeni yargı düzeni, Zerrin Güngör’ün imdadına yetişmiş demek ki... 2 ARALIK 2017 SAYI: 33659 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:32 06:16 06:36 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:04 13:01 15:22 07:46 12:45 15:10 08:04 13:08 15:37 Akşam 17:44 17:32 17:59 Yatsı 19:10 18:56 19:21 Rıza Sarraf’ın tanıklığında ülkenin bu şekilde gündeme gelmiş olmasının utanç verici olduğunu söyleyen Oya Özarslan, ‘Bir hukukçu olarak, siyasi iradenin çeşitli düzeylerine sızmış ve oraları sömürmüş kişilere ve yapılara karşı adaletin tecelli edeceğine inanmak istiyorum’ dedi. Uluslararası Şeffaflık Derneği Başkanı Oya Özarslan, Rıza Sarraf davasıyla ilgili olarak “Her şeyi, tüm siyasi tartışmaları tamamen konunun dışında bıraktığımızda, top lumsal vicdanı ne yapacağız peki? Yolsuzluk her şeyden önce bir adalet sorunu ve ahlaki bir sorundur. Keşke buna Olcay Büyüktaş hamasetle bakmak yerine, adaletsizlik lere, kire, suça karşı birlik ve beraberlik içinde güçlü bir ses çıkarmayı denesek” dedi. Davada önemli olan noktanın Türkiye’de iş lendiği belirtilen yolsuzluk iddiaları ve kamu kaynaklarının nereye aktarıldığı, kimleri hak sız bir şekilde zenginleştirdiği olduğuna dikkat çeken Özarslan şöyle dedi: “Bu sebeple bunun milli bir dava ve beka me selesi olduğu ve Türkiye’nin itibarsızlaştırıl maya çalışıldığı görüşüne katılmıyorum. Za ten baktığınızda yolsuzluğun Amerikan finans sistemini araç ettiği birçok halde, herhangi bir ülke ayrımı bulunmadan Amerikan yargısının çok yüksek cezalar verdiğini görebiliyorsunuz. Mesela, geçen nisanda Brezilyalı dev şirket Odebrecht, yolsuzluk ödemelerini yaparken Amerikan bankacılık sistemini kullandığı için 2.6 milyar dolarlık cezaya mahkum oldu. Süregelen davaları izlediğimizde bir yandan ül Uluslararası Şeffaflık Derneği Başkanı Oya Özarslan Transparency International (Uluslararası Şeffaflık Örgütü) dünya Yönetim Kurulu’na seçilen ilk Türk oldu. kemizin uluslararası kamuoyunda bu şekilde gündeme gelmiş olmasından utanıyor, bir yan dan da cömertçe dağıtıldığı belirtilen rüşvet itirafları ve oluşturulduğu belirtilen çarktan dolayı büyük bir üzüntü duyuyoruz. Bunlar ülkemi Stratejik Plan ne oldu? zin kaynakları, yoksul halka, onun ihtiyaçlarına gitmesi gereken kaynaklar!” Uluslararası Şeffaflık Derneği Başkanı Oya Özarslan, kısa bir süre sonra 25. yılını kutlayacak örgütün neler yaptığını, yeni hedeflerini, yolsuzluk algısının nasıl bir değişim geçirdiğini ve nelere mal olduğuna dair Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. Yolsuzluk demokrasiye tehdit n Örgüt nereden nereye geldi? Bu 25 yılın sonunda baktığımızda aslında Transparency International’ın başardığı en bü Türkiye’nin alması gereken ne kadar yol var? Hiçbir yerde bu işler mükemmel değil ama öncelikle siyasi irade lazım, net bir şekilde. 2010’da hükümetin yolsuzlukla mücadele stratejisi vardı. Üzerinden 7 yıl geçmiş, peki ne yapıldı, herhangi bir aşama kaydedildi mi? Bizim yaptığımız değerlendirmeye göre, 28 maddenin sadece altısında çok sınırlı bir ilerleme var, 22’sinde ise hiçbir ilerleme olmadı. 2014’te Stratejik Plan sona erecekti, 2014 çoktan geçti, o plan ne oldu, bitti mi? Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu da ortadan kalktı zaten. Türkiye’de bu konu da nasıl bir mücadele ediliyor diye bakabileceğimiz açık bir sistem bulunmuyor şu anda. Hükümet tarafından 20102014 Saydamlığın Artırılması ve Yolsuzlukla Mücadelenin Güçlendirilmesi Eylem Planı’nın (YMEP) 22 Şubat 2010’da yayımlanmasından altı yıl sonra, 29 Nisan 2016’da 20162019 yıllarına ilişkin ikinci bir eylem planı açıklandı. İkinci eylem planı açıklanırken ilkinde neler yapıldığı, nasıl ilerleme yapıldığına ilişkin net bir bilgi verilmedi. Yeni YMEP hazırlanırken konu üzerinde çalışan sivil toplum örgütlerinden görüş de alınmadı. yük işlerden biri “yolsuzluk” kavramını masaya yatırdı, dünya üzerinde açık ve net bir şekilde ‘yolsuzlukla mücadele’ demeyi kolaylaştırdı. Daha önceden iş yapmanın bir şekli olarak kabul edilen bir kavramı, şimdi insanlar mücadele edilmesi, yok edilmesi gereken bir şey olarak düşünüyor. 25 yıl önceki yaklaşım şuydu; yolsuzluk yapılması neredeyse olağan karşılanan bir şeydi. Bugün buna karşı birçok yasal düzenleme mevcut, özellikle uluslararası konvansiyonlar ve sınırları aşan nitelikte uygulanan yasalar dolayısıyla Batılı şirketler, sadece kendi ülkelerinde faaliyetleri değil, dünyanın başka ülkelerindeki yolsuzluğa bulaşan işlemleri dolayısıyla ceza alabildikleri için çok hassas. Şimdi paradigma değişti. Şimdiki anlayış şu; yolsuzluk demokrasiyi yok eder, sistemi tamamen altından oyar, hukuk devletini yok eder, yatırım maliyetini artırır ve sürdürülebilirliği engeller. Amaç gizliliğin kalkması verdiği ölçüde! Çünkü yolsuzlukla mücadele bir anlamıyla yerel bir hareket, her bir ülkede ayrı koşullar söz konusu. Bir süredir offshore şirketlere yönelik bir kampanya var. Oradaki gizliliğin kalkması yolunda bir hareket bu. Panama Papers arkasından Paradise Papers’la tüm dünyadaki siyasetçi, işadamı ve sanatçı gibi önemli figürlerin servetlerini vergi cennetine kaçırdıklarını görebiliyoruz. Vergi ödemek yoksula bir zorunluluk, ama zengin vergiden kaçabiliyorsa bu en başta adaletsizlik demektir! Yolsuzluk öldürür n Nerede yoksulluk varsa orada yolsuzluk vardır demiştiniz, bu bağı görmek ve üstüne gitmek nasıl mümkün? Yolsuzluk, insan hakları kavramıyla birebir bağlantılı. Çünkü insanların hayatını etkileyen, temel haklardan yoksun bırakan ortamlarda ge lanıldığı hallerde yolsuzluk var oluyor ve bu da insanları temel haklarından yoksun bırakacak şekilde işliyor. Bizim yolsuzlukla mücadeledeki temel hattımız bu çerçevededir. Soma önemli bir nokta Transparency International’da “Yolsuzluk Öldürür” diye bir slogan vardır, bazılarına aşırı bir söylem gibi gelebilir ama biz bunu Soma’da gördük. İnsanları hem yoksul bırakan, bazı yerlerde öldürebilen hemen her olay aslında orada bir türlü yolsuzluk olduğunu gösteriyor bize. Uygun bir şekilde kanuna ve hukuka göre denetlenmiş olsaydı oradaki kişilerinin çalışma koşullarının kötülüğü ve 301 kişinin ölmesine sebep olan hayati eksiklikler önceden belirlenebilecekti... 4 gün önce verilen rapor maden koşulları için gayet iyi diyordu mesela. O rapor nasıl verilebildi, oradaki insanların ölümüne nasıl sebep olabildi? Bunları bakabilmemiz n Kampanyalar 120 ülkede aynı anda mı yürüyor? Şu ana kadar yaptığımız uluslararası kampanyalar arasında mesela ‘Yolsuzluğu Ortaya Çıkar’ gibi bir kampanyamız vardı. Özellikle de büyük çaplı yolsuzluklara (grand corruption) işaret edebilmek için devam eden bir kampanyaydı bu. Tabii ülkenizin koşullarının imkân nelde yolsuzluk var oluyor. Eğer insanlar yeterli içecek ve temiz suya ulaşamıyorsa, ormanlık yeşil alanlar yok oluyorsa, depremlerden ve maden göçüklerinden dolayı insanlar ölebiliyorsa bunun arkasındaki en büyük neden yolsuzluktur. Yeterli bir sistemin denetimin olmadığı ve muhtemelen de çıkar çatışmalarından dolayı kamu kaynaklarının özel menfaat için kul lazım. Mesela, Soma’da da gördüğümüz gibi denetim raporu veren sigorta müfettişinin eniştesi maden şirketinde üst düzey yönetici ve bu tipik bir çıkar çakışmasına işaret ediyor. Tam da bu nedenle yolsuzluğun insan hayatına sebep olabilen ve yaşam hakkı ihlali yaratabilen en temel olgulardan olduğuna dair bir örnek. Çürüme var KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] n Yolsuzluğu hastalık gibi düşünürseniz nasıl tanımlarsınız, bulaşıcı mıdır, tedavi edilebilir mi? Kanser gibi olduğunu söyleyebiliriz. Çürüttüğünü söyleyebiliriz. Bütün bir sistemi topyekun çürüttüğünü... Ahlaki çürümeye de yol açıyor. İkincisi de sisteme güveni kaldırıyor. Demokratik bir sistemin işleyeceğine ilişkin toplumdaki inancı ortadan kaldırıyor. Bu da hukuk devleti dediğimiz şeyin altına tamamen dinamit koyuyor. Kurallara uymayı gerekli görmüyor bir süre sonra insanlar. Çürüme tamamen buradan kaynaklanıyor. Risk yükseldi ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] n Türkiye’de 2013’ten sonra ciddi bir yolsuzluk algısı oluştu; 22 ülke birden düştük. Bu algının ülkeye maliyeti ne oldu? Büyük bir itibar kaybı birincisi. Yolsuzluk her yerde görülebilir, skandallar olabilir ama o olaya karışanları sonunda yargılarsınız, sistemde iyileştirme yaparsınız ve bu aslında bu krizi iyi bir şekilde yönettiğinizi, bu konudaki yanlışı düzeltme iradenizi gösterir. Ama yargılayamazsanız da, cezasızlık yaygınlaşıyor ve bahsettiğim kanser bulaşıcı hale gelmiş oluyor. Çünkü insanlara şu mesaj verilmiş oluyor: Yolsuzluk yapılabilir, kurallar çiğnenebilir ve sonunda da bir sorun olmaz. Tabii bu itibar kaybı önemli. Ayrıca da birebir maliyetleriniz içinde ayrı bir kalem olmasından konuşursak.. O kalem yükselmişse bir ülkeye yatırım yapma kararını verirken bu da ek bir risk unsur haline geliyor. Birçok uluslarası şirket, bu riski göz önünde bulundurup ülkenize yatırım yapmaktan vazgeçebilir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle